Gazze’de katliam sürerken Türkiye’nin İsrail ile olan ticari ilişkisine devam etmesi aylardır tartışılıyor. Tepkilere rağmen süren ticari ilişkileri kamuoyuna duyuran gazeteci Metin Cihan, BirGün’den İsmail Arı’nın sorularını yanıtladı. Şüpheli şekilde hayatını kaybeden Rabia Naz dosyasıyla da hafızalara kazınan Cihan, süren ticarete dair önemli bilgiler paylaştı.
KABULLENEMEDİM
İnsanın kendini anlatması zordur ama “öğrenim görevlisi” Metin Cihan kimdir? Sizi sizden dinleyelim.
Meslekten bir gazeteci değilim, gazetecilik eğitimi almadım. İletişim fakültesinde okumadım, herhangi bir kurumda profesyonel olarak çalışmadım. Çevirmenlik yaparak geçiniyordum. Bir yandan da araştırma merakım vardı. Gizlenen bir gerçeği topluma duyurma tutkusu beni zaman içinde gazeteci kıldı. 2013’te Gezi Direnişi yaşanmıştı, AK Parti’nin yolsuzluk dosyaları ortaya çıkmıştı… Televizyondan mitingleri izliyordum. Çok kalabalık görünüyordu, yine merakımın bir sonucu olarak Erdoğan’ın İstanbul Yenikapı’daki mitingine gittim. Sonra da orada garip bir şey yaşadım. Yanlara büyük perdeler asılmıştı, içinde bulunduğum kalabalığı izliyorduk. Ekrandan bambaşka, alandan bambaşka görülüyordu. Ekrandan kalabalık, görkemli, coşkulu… Ama ben içerideyim, gösterilen yerdeydim. İnsanlar çok ilgili değildi, dağınıktı. Elimde eski model bir telefon vardı görüntü aldım, kısa bir video çektim. Twitter’da çoğu arkadaşlarım olan 150 kişi beni takip ediyordu. “Merak ettim, mitinge gittim” dedim ve bir fotoğraf paylaştım… “Akşam da gözlemlerimi paylaşacağım” dedim ve birden bin kişi takip etti. Şaşırdım, Twitter ile bu şekilde tanışmış oldum ve bunu yapmaya devam ettim. Çevre direnişlerine gittim… Çiftlik Bank Tosun’unu herkes ararken Uruguay sosyal medyasında Ferrari içerisinde görüntülerini bulup paylaştım.
Sonra da Rabia Naz cinayetini araştırdım ve bunu topluma duyurdum. Sonra da işin seyri değişti ve iktidar tarafından dikkat çeken bir gazeteci haline geldim. Üzerimde bir baskı oluştu, diğer gazetecilere yaptıkları gibi beni de cezalandırmak, susturmak istediler. Yurtdışına da bunu kabullenemediğim için çıktım. Yurtdışında da alanda, yerinde gazetecilik yapamıyordum ama uzaktan araştırmacı gazeteciliği sürdürdüm. Araştırmacı gazeteciliğe devam ediyorum.
Cumhurbaşkanı’na hakaret davaları Erdoğan ile özdeşleşse de sen Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde hakaretten tutuklandın sanırım…
Şimdiki kadar yaygın olmasa da eskiden de Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla insanlar tutuklanıyordu ama çok istisnai bir durumda. Demirel, görev süresini bir dönem daha uzatmak istiyordu Meclis’ten çıkaracağı bir kararla. Sosyalist İktidar Partisi diye bir parti vardı, ben de o partinin üyesiydim ve buna karşı çıkan bir kampanya yürütüyordum. Bu kampanyanın parçası olarak dağıtılan bildiride bir savcı unsuru görmüş. Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’ne “Kim dağıttı” diye yazmış. Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’nün polisleri bizim okulda faaliyet yürütüyordu. Onlar da beni tanıdıkları için, beni seçip “Bu yaptı” diye savcıya götürdüler. Bildirinin dağıtıldığı gün okulda değildim. Beklenmedik şekilde tutuklama çıktı ve bir ay cezaevinde yattım. Sonra da ilk duruşmada beraat ettim ve devlet bu haksız tutuklama nedeniyle tazminat verdi.
O zaman yarı zamanlı olarak bankada çalışıyordum. “Seni bankaya bildirip işten attıracağız” dediler ve öyle de oldu. Üniversitenin ikinci yılından itibaren bir yandan okudum bir yandan da çalıştım.
İsrail ile ticaretin devam ettiğini ve büyük bir ikiyüzlülüğü ortaya çıkardın. Nedir son durum?
Araştırmaya başlamadan önce bu boyutta olduğunu bilmiyordum. İsrail’in ihtiyaç duyduğu ham petrol ve yakıt, Azerbaycan’dan gelip Türkiye üzerinden İsrail’e gidiyor. Tanker, gemi trafiğini izledim ve acayip boyutta ticaret olduğunu fark ettim. Gemilerin kime ait olduğuna ve ne taşıdıklarına baktım. Türkiye-İsrail arasındaki bütün bu hamaset, karşılıklı hakaretler ve suçlamaların gerisinde, siyasetçilerin de büyük holdinglerin de parçası olduğu, sorunsuz bir şekilde akan ticaretini fark ettim. Bu ticaret İsrail ordusuna lojistik destek anlamına da geliyordu. İsrail ordusunun ayan beyan temel tedarikçilerinden biri olduğumuzu topluma göstermeye çalıştım.
YOLLARINI BULUYORLAR
Önce görmezden gelmeye çalıştılar. Sonra çok çeşitli şekilde yalanlamaya çalıştılar. Aslında Filistin’e gönderiyoruz dediler… Ticaret Bakanı da çıkıp Ticaret Bakanlığı verilerini kabul etmek zorunda kaldı ve kısıtladılar. Ancak yine de her şey devam ediyor. Değişik yöntemler uyguluyorlar. Gemi trafiğini önceden görebiliyordum. Şimdi ise varış limanını Mısır diye gösteriyorlar örneğin. Gemilerin konum, uydu sistemini kapatıyorlar. Maalesef ticaretin kısıtlandığını söyleyemiyoruz.
Örneğin MHP Milletvekili Hilmi Durgun, İsrail ile ticaretini kabul etti ve bunu “milli görev” olarak tanımladı. Ticaret Bakanı bir programa çıkıp “Hiçbir kamu kuruluşu, devlet şirketiyle ticaret yapmıyoruz” dedi. Ardından Eti Maden’i paylaştım. Bor maddesini doğrudan İsrail’e gönderiyoruz dedim. Gönderdiğimiz firma da İsrail ordusuna açık destek veren ve bunu duyuran bir firma. Erdoğan’a bağlı bir kamu kuruluşu bunu yapıyordu. Sonra Ticaret Bakanı, Eti Maden’i suçladı.
Ötesi de var… Zorlu Holding İsrail’deki en büyük Türk yatırıcımı ve elektrik santralları var. Elektrik üretiyorlar. Zorlu, İsrail devletine elektrik üretiyor, İsrail isterse bunu Filistin’e veriyor, istemezse vermiyor. 1 Ocak’ta MÜSİAD’ın da organizatörü olduğu bir miting olmuştu. MÜSİAD üyesi şirketler de İsrail ile ticarette karşımıza çıkıyor, bazı alanlarda ana tedarikçiler. Örneğin İsrail’in kablo ihtiyacını da en çok biz karşılıyoruz. “Denizli Pamukkale Kablo” isimli bir firma var MÜSİAD üyesi. Sahibi ise Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) kurucu üyesi. BBP’li gençler ise “İçtiğiniz kahvede kan var” diye bazı kahve dükkânlarını basıp gençlere saldırıyordu. İsrail ile ticarette neredeyse Cumhur İttifakı içindeki bütün partilerden siyasetçiler çıktı. Elbette bununla da sınırlı değil. TÜSİAD şirketleri, Koç ve Sabancı grubu da ticaretlerine devam ediyor.
ÇÖPLERİNİ BİLE ALIYORUZ
İthalat kalemleri var bir de… En çok aldığımız şey tohum. Ramazan ayında yurttaşlarımızın iftar sofrasında yediği hurmaların önemli kısmı İsrail’den geliyor, etiketleri değiştiriyorlar. Marka olarak Filistin veya Kudüs hurması diye etiket koyuyorlar. Ancak TÜİK verilerine baktığımız bu hurmaların doğrudan İsrail’den geldiğini görüyoruz. Hatta İsrail’in çöplerini alıyoruz. İsrail doğaya zararlı olacağı düşüncesiyle bazı çöpleri geri dönüşüm kategorisine sokuyor, Türkiye’deki MÜSİAD üyesi firmalar bunları alıyor. Sonra bu şirketler bir de devletten ek teşvik alıyor.
Kamu ihalelerini en fazla alan 5’li şirketler grubu var… Onlar bu ticaretin neresinde?
Limak Holding limanları üzerinden bunu yapıyor. İsrail ile ticaretin ana lojistik noktalarından biri… Gemi trafiğini çok konuştuk ama sadece gemi ile değil uçakla da sevkiyat yapıyoruz. MNG Holding her gün kargo taşımacılığı için Türkiye’den uçak kaldırıyor İsrail’e.
GERÇEĞİ GİZLEMEK İÇİN SENARYO UYDURDULAR
Son olarak şunu sormak istiyorum. Rabia Naz dosyasından yakından takip edip kamuoyuna duyurdun. Kısa süre önce de 6’ncı ölüm yıl dönümüydü. Rabia Naz dosyası ne durumda?
12 Nisan’da 6’ncı yıl dönümüydü. Ne bir savcı ne de polis araştırmıyor artık. Tamamen kapattılar dosyayı. Tamamen imkansız bir intihar senaryosu ile toplumu ve aileyi ikna etmeye çalıştılar. Rabia Naz ağır yaralı halde o sokağa bırakıldı. Gerçeği örtmeye çalıştıkları için başka bir senaryo uydurdular. Dosyayı çok hızlı bir şekilde kapattılar. Şimdi Anayasa Mahkemesi’nde (AYM). Üç yılı aşkın bir süre geçti ancak AYM hâlâ görüşmedi dosyayı. Ben de takip etmeyi sürdürüyorum, elimden geleni yapmaya devam edeceğim.