Belçika merkezli sivil toplum orgütü Solidarity with Others, yayınladıkları ‘Türkiye’de Devlet Eliyle Yapılan Sistemli Mülkiyet Hakkı İhlalleri Serisi-1: Şirketlere Kayyım Atanması’ isimli raporda 2014’ten bu yana Türkiye’de Erdoğan rejimi tarafından gasp edilen şirketlere dikkat çekti.
85 sayfalık raporda Gülen Hareketiyle bağlantılı olduğu iddiasıyla Türkiye’de binlerce şirkete kayyım atanması, hukuki, ekonomik ve toplumsal açıdan ciddi sorunlara yol açmıştır denilirken kayyım atamalarının siyasi amaçlarla yapıldığı ve hukukun üstünlüğü ile mülkiyet hakkı gibi temel prensiplerin ihlal edildiğine vurgu yapıldı.
Raporda, 2014’ten bu yana Türkiye’de 1371 şirkete kayyım atandığı belirtilirken kayyım atanan şirketlerin yüzde 60’ının tasfiye edildiği veya içi boşaltılıp iade edildiği ve bu süreçte 10 bin’den fazla kişinin işini kaybettiği dile getirildi.
Kayyım atamaları sonucunda şirketlere ve ekonomiye toplamda 320 milyar TL’nin üzerinde zarar verildiği ifade edilen raporda ayrıca kayyım atanan şirketlerin yüzde 70’inin kayyım yönetimi altında değerinin yüzde 50’sini kaybettiği ve Tasfiye edilen şirketlerin yüzde 80’inin de piyasa değerlerinin altında satıldığı aktarıldı.
“OHAL döneminde Türk hükümeti, ‘terörle mücadele’ adı altında yürüttüğü insan hakları ihlallerini derinleştirerek, siyasilerin çıkarlarına hizmet eden bir rant mekanizması oluşturdu” denilen raporda TMSF’nin Türkiye’nin 32 ilinden toplam 694 şirkette kayyım olarak görev yapmaya devam ettiği belirtildi.
Raporda ayrıca bu rant mekanismasının nasıl işletildiği de açıklandı. İlk aşamada, Gülen Hareketiyle ilgisi olduğu iddia edilen şirketlerin hukuki dayanak olmaksızın “terörizmin finansmanı” gerekçesiyle hedef alındığı, Sulh Ceza Hakimlikleri’nin hukuki değil siyasi saiklerle bu şirketlere kayyım atama kararları verdiği raporda yer aldı.
Atanan kayyımların genellikle hükümete yakın kişilerden seçildiği ve şirketlerin yönetimine el koyarak mal varlıklarını kontrol etmeye başladıkları ifade edilirken bu şirketlerin varlıklarının daha sonra piyasa değerinin çok altında satıldığı ya da devlet kontrolündeki kuruluşlara devredildiğine dikkat çekildi.
Solidarity with Others’ın raporunda, Türkiye’deki hükümetinin masum insanların mülkiyet haklarını ihlal ederek mallarını nasıl gasp ettiği detaylarıyla ortaya konulurken hukukun üstünlüğü, mülkiyet hakkı ve adil yargılama gibi temel prensiplerin korunmasının demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurları olduğu vurgulandı.