Fehim Taştekin: Putin, suikastı “Allah’ın bir lütfu” olarak görecektir, Türkiye’ye Suriye’de istediğini yaptıracaktır
Fehim Taştekin’in; IŞİD’in yarattığı küresel terörden, Türkiye’nin Suriye politikasına ve Rusya ilişkilerinin geleceğine dair Cumhuriyet’ten Dilek Şen’e verdiği şöyleşi şöyle:
-Cihadi selefi örgütlerin tarihsel oluşumunu göz önünde bulundurduğunuzda, “Suriye savaşı bittiğinde IŞİD yok edilmiş olur” diyebilir miyiz?
Bunun için şuna bakmak gerekiyor; IŞİD’in toplumsal desteği var mı, yok mu? Örgüt, ne yazık ki toplumsal desteğe sahip. Ayrıca IŞİD ile kendi çıkarları için ittifak kuran yerel aktörler ile IŞİD’i kullanmak niyetiyle finanse eden dış güçler var. IŞİD’in toprak hakimiyeti bitirilebilir, ama IŞİD’i IŞİD yapan faktörler durduğu sürece örgütsel varlığı sürecektir. IŞİD’in tekabül ettiği yer değişmiyor; cihadi selefiler arasında her zaman bir IŞİD damarı olacaktır. IŞİD’in taşıdığı dünya görüşünü onaylayanların oranı, Suudi Arabistan’da yüzde 96 civarında. Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de IŞİD gibi örgütlerin keselerini dolduracak insan çok. IŞİD’i besleyen bu altyapı hiçbir şekilde silahlarla temizlenmez. Belki küçülecekler, belki bir dönem sessizliğe bürünecekler ancak en uygun koşullarda yeniden nüksedecekler ya da coğrafyalar arası kaymalar yaşanacak.
“Bumerang etkisi Türkiye’yi vurur”
-Nereye gidecekler?
Türkiye başta gelen ülkelerden biri. Türkiye’nin bu örgütlerle içli dışlı olması, bunlar adına taahhütlerde bulunması, bunlar üzerinden pazarlık yürütmesi ve bunları sınırlarına taşıyan operasyonun bir parçası olması nedeniyle enkaz üzerimize doğru geliyor. Bu bir bumerang etkisidir, vuracağı yer Türkiye’dir. Bunu söylemezsek halkımıza ihanet etmiş oluruz. Sorun sadece IŞİD ile sınırlı değil. Türkiye’nin desteklediği çok sayıda örgüt, özleri itibariyle El Kaide çizgisini temsil ediyor ve bunlar Türkiye’de bazı grup ya da cemaatlerle ilişkili. Suriye krizi Türkiye’nin kendi İslamcı örgütlerini de dönüştürüyor. Bu örgütlerin saflarında Türkiye kökenli gençler de az değil. Savaş bitse bile Türkiye’nin başını ağrıtacak berbat bir miras olacaktır.Halep yeniden Suriye rejiminde. Savaştaki dengeler açısından Halep’in önemi nedir?Sünni yoğunluklu Halep, Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden biri. Amerika, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin kurgusuna göre Halep devrimin başkenti olacaktı. Halep bu kurguya aykırı bir tercihte bulundu ve sözüm ona devrimcileri kucaklamadı. Halep düşseydi Suriye ordusunun savunma hattı bugün başka bir yerde olur ya da rejim çökerdi. Halep’in tamamen kurtarılması yönetime güç kattı. Bu psikolojik etki hem halk hem de ordu açısından önemli.
“Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi”
-Suriye ordusu, ne oldu da son bir yılda Halep’i geri aldı?
Cihatçıların Halep’i kaybetmesinde, Rusya’nın müdahalesi dengeleri değiştirdi. İran’ın artan katkısı da Rus müdahalesini sahada tamamladı. Asıl önemlisi dış politikada fazlasıyla tecrit olan Türkiye’nin Rusya ile yeni bir sayfa açmanın karşılığı olarak Suriye siyasetini değiştirmek zorunda kalmasıdır. Yani Rusya ile barışmanın diyeti, Suriye’deki politikanın değiştirilmesidir. Türkiye de mecbur kaldığı bir şeyi yaparken bir şey elde ederek işin içinden çıkmak ve bedel ödetmek istiyor. Bu plana göre bedeli ödeyecek olanlar da Kürtlerdir. Ankara diyor ki; “Suriye politikası sürdürülemez bir politika, bunu değiştirmek lazım ama bunu yaparken de Rojava’ya karşı ortak bir cephe kuralım.” Kürtlerin iki yakasını buluşturma planına karşı Fırat Kalkanı böylesi bir konseptte gelişti: Halep’e karşı Fırat Kalkanı’yla Suriye’de oyuna dönme… Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi. Ama bu oyunu Ankara’nın kendi istediği gibi oynamasının önünde de görünmez kırmızı çizgiler var.
-Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesinin ardından Rusya ile Türkiye ilişkilerinin geleceği nasıl etkilenir?
Her iki ülke de bunu ilişkilere yönelik sabotaj olarak yorumladı. Bu bir siyasi tercihtir. Rusya bu tercihle neyi satın alıyor? Erdoğan’ın boynu kıldan incedir artık. Putin’in deneyimli bir istihbaratçı olduğunu unutmayalım. Kül yutmaz. Zira soruşturmaya Rusya’nın da dahil olmasını istedi. Uçağın düşürülmesi sonrası Rusya’yla ilişkiler bir nevi mahkumiyet bağlamına oturdu. Elçinin öldürülmesi bu mahkumiyeti ona katladı. Bir kere Suriye’de artık Türkiye, Rusya’nın dediği oyunu oynamak zorunda. Aksi halde Putin intikamını çok soğuk alan bir liderdir. Gürcistan’da Gül Devrimi’nin intikamını almak için Gürcülerin Amerikan gazıyla 2008’de Osetya’ya saldırmasını bekledi. Turuncu Devrim’in intikamını 11 yıl sonra Kırım’ı ilhak ederek aldı. Putin’in Ortadoğu’da ABD’yi epeyce geri ittiğini görmek lazım. Ruslar oyunu büyük oynuyor ve Türkiye Batılı müttefikleriyle papaz olmuş bir ülke olarak fena halde köşeye sıkışmış durumda. Erdoğan “Allah’ın lütfü” ifadesini çok seviyor ya işte Putin de elçiye suikastı Ortadoğu politikası için tanrının bir lütfu olarak görecektir.
-Sahadaki çatışmalar, bundan sonra nerede yoğunlaşır?
Ürdün hattını kenarda tutarsak yukarıda üç yönlü bir cephe var. Batı-Körfez destekli grupların temerküz ettiği İdlib, IŞİD’in elindeki El Bab, Rakka ve Deyr el Zor ile Humus’un doğusundan Tedmur’a (Palmira) kadar uzanan bölge. IŞİD’in Palmira’yı almasının önünü açanlar, muhtemelen ordunun Halep üzerindeki yoğunlaşmasını önlemek istedi. Ama Suriye yönetiminin önceliği Batı-Körfez destekliği grupları İdlib ve El Bab-Azez hattından çıkarmak, sonra IŞİD’e yüklenmek. Türkiye ise Türkiye sınırlarına yaslanan iki cepi, korunaklı alan yapıp bunun üzerinden siyasi müzakere masasının kurulmasını tercih ediyor. Rusya, İran ve Türkiye arasındaki pazarlıklar İdlib ve Azez-Elbab ceplerinin kaderini tayin edecek. Suriye yönetimi cihatçıları Türkiye sınırlarına doğru itiyor. Bu stratejik bir tercih. Türkiye’ye “Al desteklediğin teröristler senin olsun” demeye getiriyor.‘Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var’
“Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var”
-Türkiye’nin stratejisi ne olacak bu durumda?
“Sınırlarımıza sürüklenen cihatçı örgütleri, bir tampon bölge oluşturarak Suriye yönetimine karşı bir koz olarak kullanalım. Bu tampon bölge bizim kontrolümüzde olursa pazarlık gücümüz olur. Buradaki potansiyeli YPG’ye karşı kullanırız. İdlib’e gelen savaşçıları Hatay üzerinden Kilis’e, Kilis üzerinden de Azez-El Bab hattına çekeriz. Orada Kürtlere karşı bu yapıyı güçlendiririz” diye düşünüyorlar. Devletin aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var. İçeride alınan sıkıyönetimvari önlemlerle sınırın altındaki yeni planlamayı birbirinden ayrı düşünmemek lazım. AKP, Halep’ten, Doğu Guta’dan, Deraya’dan çıkarılan bütün cihatçıları kendisine savaşçı olarak devşirebileceğini zannediyor. Türkiye bu örgütlerle sahada birleşmenin kendi elini güçlendireceğini düşünerek garantisi olmayan bir oyun oynuyor.
-Türkiye “Ortadoğu çıkmazından” nasıl bir dış politikayla kurtulur?
Şu anki kadro ve düşünme biçimiyle yeni bir politika üretmeleri çok zor. Suriye politikası mantıklı bir sorgulama sonucu değil her yerde tıkanma sonucu değişti. Bir ‘reset’ gerekiyor ama bunun yerine şantaj ve fırsatçılıkla oyunu sürdürme arayışı var. İçerde kendi iktidarını ebedi kılma çabası, dışarıda yeni bir arayış söz konusu. Şengay’a girmekten bahsediyor. Çünkü müthiş şekilde daraldı ve şantaj yapıyor. Şantaj siyaseti, aklı başında bir reset değildir. Dış politikada, reset gerekiyor. Bu reseti yapabilecek irade ve akıl ise kalmadı.
“Artık akıl aramıyoruz”
-“Rojava: Kürtlerin Zamanı” kitabı suç delili sayılmış bir gazeteci olarak Türkiye’deki ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve gazeteci tutuklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ürkütücü gelişmeler yaşanıyor. Tam da Halep’in bu gruplardan temizlendiği bir süreçte Hüsnü Mahalli hedef gösterildi ve anında tutuklandı. Artık bir akıl aramıyoruz. Gerçekleri söylemek tehlikeli hale geldi. Hakikatin bu kadar çok bedelle karşılandığı başka bir dönem hatırlamıyorum. “Karanlık Çöktüğünde” derken biraz da yarına dair korkularıma atfen bir metafor yapıyorum. Türkiye’nin bataklığa saplanan dış politikası ile kana bulanan iç politikası birbirini etkiliyor. Bu etkileşim çok boyutlu olarak bizi karanlığa çekiyor. Elbette umudumuz var. Zifiri karanlık, aydınlığın başlayacağı yerdir.
Fehim Taştekin: Putin, suikastı “Allah’ın bir lütfu” olarak görecektir, Türkiye’ye Suriye’de istediğini yaptıracaktır
Fehim Taştekin’in; IŞİD’in yarattığı küresel terörden, Türkiye’nin Suriye politikasına ve Rusya ilişkilerinin geleceğine dair Cumhuriyet’ten Dilek Şen’e verdiği şöyleşi şöyle:
-Cihadi selefi örgütlerin tarihsel oluşumunu göz önünde bulundurduğunuzda, “Suriye savaşı bittiğinde IŞİD yok edilmiş olur” diyebilir miyiz?
Bunun için şuna bakmak gerekiyor; IŞİD’in toplumsal desteği var mı, yok mu? Örgüt, ne yazık ki toplumsal desteğe sahip. Ayrıca IŞİD ile kendi çıkarları için ittifak kuran yerel aktörler ile IŞİD’i kullanmak niyetiyle finanse eden dış güçler var. IŞİD’in toprak hakimiyeti bitirilebilir, ama IŞİD’i IŞİD yapan faktörler durduğu sürece örgütsel varlığı sürecektir. IŞİD’in tekabül ettiği yer değişmiyor; cihadi selefiler arasında her zaman bir IŞİD damarı olacaktır. IŞİD’in taşıdığı dünya görüşünü onaylayanların oranı, Suudi Arabistan’da yüzde 96 civarında. Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de IŞİD gibi örgütlerin keselerini dolduracak insan çok. IŞİD’i besleyen bu altyapı hiçbir şekilde silahlarla temizlenmez. Belki küçülecekler, belki bir dönem sessizliğe bürünecekler ancak en uygun koşullarda yeniden nüksedecekler ya da coğrafyalar arası kaymalar yaşanacak.
“Bumerang etkisi Türkiye’yi vurur”
-Nereye gidecekler?
Türkiye başta gelen ülkelerden biri. Türkiye’nin bu örgütlerle içli dışlı olması, bunlar adına taahhütlerde bulunması, bunlar üzerinden pazarlık yürütmesi ve bunları sınırlarına taşıyan operasyonun bir parçası olması nedeniyle enkaz üzerimize doğru geliyor. Bu bir bumerang etkisidir, vuracağı yer Türkiye’dir. Bunu söylemezsek halkımıza ihanet etmiş oluruz. Sorun sadece IŞİD ile sınırlı değil. Türkiye’nin desteklediği çok sayıda örgüt, özleri itibariyle El Kaide çizgisini temsil ediyor ve bunlar Türkiye’de bazı grup ya da cemaatlerle ilişkili. Suriye krizi Türkiye’nin kendi İslamcı örgütlerini de dönüştürüyor. Bu örgütlerin saflarında Türkiye kökenli gençler de az değil. Savaş bitse bile Türkiye’nin başını ağrıtacak berbat bir miras olacaktır.Halep yeniden Suriye rejiminde. Savaştaki dengeler açısından Halep’in önemi nedir?Sünni yoğunluklu Halep, Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden biri. Amerika, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin kurgusuna göre Halep devrimin başkenti olacaktı. Halep bu kurguya aykırı bir tercihte bulundu ve sözüm ona devrimcileri kucaklamadı. Halep düşseydi Suriye ordusunun savunma hattı bugün başka bir yerde olur ya da rejim çökerdi. Halep’in tamamen kurtarılması yönetime güç kattı. Bu psikolojik etki hem halk hem de ordu açısından önemli.
“Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi”
-Suriye ordusu, ne oldu da son bir yılda Halep’i geri aldı?
Cihatçıların Halep’i kaybetmesinde, Rusya’nın müdahalesi dengeleri değiştirdi. İran’ın artan katkısı da Rus müdahalesini sahada tamamladı. Asıl önemlisi dış politikada fazlasıyla tecrit olan Türkiye’nin Rusya ile yeni bir sayfa açmanın karşılığı olarak Suriye siyasetini değiştirmek zorunda kalmasıdır. Yani Rusya ile barışmanın diyeti, Suriye’deki politikanın değiştirilmesidir. Türkiye de mecbur kaldığı bir şeyi yaparken bir şey elde ederek işin içinden çıkmak ve bedel ödetmek istiyor. Bu plana göre bedeli ödeyecek olanlar da Kürtlerdir. Ankara diyor ki; “Suriye politikası sürdürülemez bir politika, bunu değiştirmek lazım ama bunu yaparken de Rojava’ya karşı ortak bir cephe kuralım.” Kürtlerin iki yakasını buluşturma planına karşı Fırat Kalkanı böylesi bir konseptte gelişti: Halep’e karşı Fırat Kalkanı’yla Suriye’de oyuna dönme… Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi. Ama bu oyunu Ankara’nın kendi istediği gibi oynamasının önünde de görünmez kırmızı çizgiler var.
-Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesinin ardından Rusya ile Türkiye ilişkilerinin geleceği nasıl etkilenir?
Her iki ülke de bunu ilişkilere yönelik sabotaj olarak yorumladı. Bu bir siyasi tercihtir. Rusya bu tercihle neyi satın alıyor? Erdoğan’ın boynu kıldan incedir artık. Putin’in deneyimli bir istihbaratçı olduğunu unutmayalım. Kül yutmaz. Zira soruşturmaya Rusya’nın da dahil olmasını istedi. Uçağın düşürülmesi sonrası Rusya’yla ilişkiler bir nevi mahkumiyet bağlamına oturdu. Elçinin öldürülmesi bu mahkumiyeti ona katladı. Bir kere Suriye’de artık Türkiye, Rusya’nın dediği oyunu oynamak zorunda. Aksi halde Putin intikamını çok soğuk alan bir liderdir. Gürcistan’da Gül Devrimi’nin intikamını almak için Gürcülerin Amerikan gazıyla 2008’de Osetya’ya saldırmasını bekledi. Turuncu Devrim’in intikamını 11 yıl sonra Kırım’ı ilhak ederek aldı. Putin’in Ortadoğu’da ABD’yi epeyce geri ittiğini görmek lazım. Ruslar oyunu büyük oynuyor ve Türkiye Batılı müttefikleriyle papaz olmuş bir ülke olarak fena halde köşeye sıkışmış durumda. Erdoğan “Allah’ın lütfü” ifadesini çok seviyor ya işte Putin de elçiye suikastı Ortadoğu politikası için tanrının bir lütfu olarak görecektir.
-Sahadaki çatışmalar, bundan sonra nerede yoğunlaşır?
Ürdün hattını kenarda tutarsak yukarıda üç yönlü bir cephe var. Batı-Körfez destekli grupların temerküz ettiği İdlib, IŞİD’in elindeki El Bab, Rakka ve Deyr el Zor ile Humus’un doğusundan Tedmur’a (Palmira) kadar uzanan bölge. IŞİD’in Palmira’yı almasının önünü açanlar, muhtemelen ordunun Halep üzerindeki yoğunlaşmasını önlemek istedi. Ama Suriye yönetiminin önceliği Batı-Körfez destekliği grupları İdlib ve El Bab-Azez hattından çıkarmak, sonra IŞİD’e yüklenmek. Türkiye ise Türkiye sınırlarına yaslanan iki cepi, korunaklı alan yapıp bunun üzerinden siyasi müzakere masasının kurulmasını tercih ediyor. Rusya, İran ve Türkiye arasındaki pazarlıklar İdlib ve Azez-Elbab ceplerinin kaderini tayin edecek. Suriye yönetimi cihatçıları Türkiye sınırlarına doğru itiyor. Bu stratejik bir tercih. Türkiye’ye “Al desteklediğin teröristler senin olsun” demeye getiriyor.‘Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var’
“Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var”
-Türkiye’nin stratejisi ne olacak bu durumda?
“Sınırlarımıza sürüklenen cihatçı örgütleri, bir tampon bölge oluşturarak Suriye yönetimine karşı bir koz olarak kullanalım. Bu tampon bölge bizim kontrolümüzde olursa pazarlık gücümüz olur. Buradaki potansiyeli YPG’ye karşı kullanırız. İdlib’e gelen savaşçıları Hatay üzerinden Kilis’e, Kilis üzerinden de Azez-El Bab hattına çekeriz. Orada Kürtlere karşı bu yapıyı güçlendiririz” diye düşünüyorlar. Devletin aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var. İçeride alınan sıkıyönetimvari önlemlerle sınırın altındaki yeni planlamayı birbirinden ayrı düşünmemek lazım. AKP, Halep’ten, Doğu Guta’dan, Deraya’dan çıkarılan bütün cihatçıları kendisine savaşçı olarak devşirebileceğini zannediyor. Türkiye bu örgütlerle sahada birleşmenin kendi elini güçlendireceğini düşünerek garantisi olmayan bir oyun oynuyor.
-Türkiye “Ortadoğu çıkmazından” nasıl bir dış politikayla kurtulur?
Şu anki kadro ve düşünme biçimiyle yeni bir politika üretmeleri çok zor. Suriye politikası mantıklı bir sorgulama sonucu değil her yerde tıkanma sonucu değişti. Bir ‘reset’ gerekiyor ama bunun yerine şantaj ve fırsatçılıkla oyunu sürdürme arayışı var. İçerde kendi iktidarını ebedi kılma çabası, dışarıda yeni bir arayış söz konusu. Şengay’a girmekten bahsediyor. Çünkü müthiş şekilde daraldı ve şantaj yapıyor. Şantaj siyaseti, aklı başında bir reset değildir. Dış politikada, reset gerekiyor. Bu reseti yapabilecek irade ve akıl ise kalmadı.
“Artık akıl aramıyoruz”
-“Rojava: Kürtlerin Zamanı” kitabı suç delili sayılmış bir gazeteci olarak Türkiye’deki ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve gazeteci tutuklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ürkütücü gelişmeler yaşanıyor. Tam da Halep’in bu gruplardan temizlendiği bir süreçte Hüsnü Mahalli hedef gösterildi ve anında tutuklandı. Artık bir akıl aramıyoruz. Gerçekleri söylemek tehlikeli hale geldi. Hakikatin bu kadar çok bedelle karşılandığı başka bir dönem hatırlamıyorum. “Karanlık Çöktüğünde” derken biraz da yarına dair korkularıma atfen bir metafor yapıyorum. Türkiye’nin bataklığa saplanan dış politikası ile kana bulanan iç politikası birbirini etkiliyor. Bu etkileşim çok boyutlu olarak bizi karanlığa çekiyor. Elbette umudumuz var. Zifiri karanlık, aydınlığın başlayacağı yerdir.
Fehim Taştekin: Putin, suikastı “Allah’ın bir lütfu” olarak görecektir, Türkiye’ye Suriye’de istediğini yaptıracaktır
Fehim Taştekin’in; IŞİD’in yarattığı küresel terörden, Türkiye’nin Suriye politikasına ve Rusya ilişkilerinin geleceğine dair Cumhuriyet’ten Dilek Şen’e verdiği şöyleşi şöyle:
-Cihadi selefi örgütlerin tarihsel oluşumunu göz önünde bulundurduğunuzda, “Suriye savaşı bittiğinde IŞİD yok edilmiş olur” diyebilir miyiz?
Bunun için şuna bakmak gerekiyor; IŞİD’in toplumsal desteği var mı, yok mu? Örgüt, ne yazık ki toplumsal desteğe sahip. Ayrıca IŞİD ile kendi çıkarları için ittifak kuran yerel aktörler ile IŞİD’i kullanmak niyetiyle finanse eden dış güçler var. IŞİD’in toprak hakimiyeti bitirilebilir, ama IŞİD’i IŞİD yapan faktörler durduğu sürece örgütsel varlığı sürecektir. IŞİD’in tekabül ettiği yer değişmiyor; cihadi selefiler arasında her zaman bir IŞİD damarı olacaktır. IŞİD’in taşıdığı dünya görüşünü onaylayanların oranı, Suudi Arabistan’da yüzde 96 civarında. Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de IŞİD gibi örgütlerin keselerini dolduracak insan çok. IŞİD’i besleyen bu altyapı hiçbir şekilde silahlarla temizlenmez. Belki küçülecekler, belki bir dönem sessizliğe bürünecekler ancak en uygun koşullarda yeniden nüksedecekler ya da coğrafyalar arası kaymalar yaşanacak.
“Bumerang etkisi Türkiye’yi vurur”
-Nereye gidecekler?
Türkiye başta gelen ülkelerden biri. Türkiye’nin bu örgütlerle içli dışlı olması, bunlar adına taahhütlerde bulunması, bunlar üzerinden pazarlık yürütmesi ve bunları sınırlarına taşıyan operasyonun bir parçası olması nedeniyle enkaz üzerimize doğru geliyor. Bu bir bumerang etkisidir, vuracağı yer Türkiye’dir. Bunu söylemezsek halkımıza ihanet etmiş oluruz. Sorun sadece IŞİD ile sınırlı değil. Türkiye’nin desteklediği çok sayıda örgüt, özleri itibariyle El Kaide çizgisini temsil ediyor ve bunlar Türkiye’de bazı grup ya da cemaatlerle ilişkili. Suriye krizi Türkiye’nin kendi İslamcı örgütlerini de dönüştürüyor. Bu örgütlerin saflarında Türkiye kökenli gençler de az değil. Savaş bitse bile Türkiye’nin başını ağrıtacak berbat bir miras olacaktır.Halep yeniden Suriye rejiminde. Savaştaki dengeler açısından Halep’in önemi nedir?Sünni yoğunluklu Halep, Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden biri. Amerika, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin kurgusuna göre Halep devrimin başkenti olacaktı. Halep bu kurguya aykırı bir tercihte bulundu ve sözüm ona devrimcileri kucaklamadı. Halep düşseydi Suriye ordusunun savunma hattı bugün başka bir yerde olur ya da rejim çökerdi. Halep’in tamamen kurtarılması yönetime güç kattı. Bu psikolojik etki hem halk hem de ordu açısından önemli.
“Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi”
-Suriye ordusu, ne oldu da son bir yılda Halep’i geri aldı?
Cihatçıların Halep’i kaybetmesinde, Rusya’nın müdahalesi dengeleri değiştirdi. İran’ın artan katkısı da Rus müdahalesini sahada tamamladı. Asıl önemlisi dış politikada fazlasıyla tecrit olan Türkiye’nin Rusya ile yeni bir sayfa açmanın karşılığı olarak Suriye siyasetini değiştirmek zorunda kalmasıdır. Yani Rusya ile barışmanın diyeti, Suriye’deki politikanın değiştirilmesidir. Türkiye de mecbur kaldığı bir şeyi yaparken bir şey elde ederek işin içinden çıkmak ve bedel ödetmek istiyor. Bu plana göre bedeli ödeyecek olanlar da Kürtlerdir. Ankara diyor ki; “Suriye politikası sürdürülemez bir politika, bunu değiştirmek lazım ama bunu yaparken de Rojava’ya karşı ortak bir cephe kuralım.” Kürtlerin iki yakasını buluşturma planına karşı Fırat Kalkanı böylesi bir konseptte gelişti: Halep’e karşı Fırat Kalkanı’yla Suriye’de oyuna dönme… Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi. Ama bu oyunu Ankara’nın kendi istediği gibi oynamasının önünde de görünmez kırmızı çizgiler var.
-Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesinin ardından Rusya ile Türkiye ilişkilerinin geleceği nasıl etkilenir?
Her iki ülke de bunu ilişkilere yönelik sabotaj olarak yorumladı. Bu bir siyasi tercihtir. Rusya bu tercihle neyi satın alıyor? Erdoğan’ın boynu kıldan incedir artık. Putin’in deneyimli bir istihbaratçı olduğunu unutmayalım. Kül yutmaz. Zira soruşturmaya Rusya’nın da dahil olmasını istedi. Uçağın düşürülmesi sonrası Rusya’yla ilişkiler bir nevi mahkumiyet bağlamına oturdu. Elçinin öldürülmesi bu mahkumiyeti ona katladı. Bir kere Suriye’de artık Türkiye, Rusya’nın dediği oyunu oynamak zorunda. Aksi halde Putin intikamını çok soğuk alan bir liderdir. Gürcistan’da Gül Devrimi’nin intikamını almak için Gürcülerin Amerikan gazıyla 2008’de Osetya’ya saldırmasını bekledi. Turuncu Devrim’in intikamını 11 yıl sonra Kırım’ı ilhak ederek aldı. Putin’in Ortadoğu’da ABD’yi epeyce geri ittiğini görmek lazım. Ruslar oyunu büyük oynuyor ve Türkiye Batılı müttefikleriyle papaz olmuş bir ülke olarak fena halde köşeye sıkışmış durumda. Erdoğan “Allah’ın lütfü” ifadesini çok seviyor ya işte Putin de elçiye suikastı Ortadoğu politikası için tanrının bir lütfu olarak görecektir.
-Sahadaki çatışmalar, bundan sonra nerede yoğunlaşır?
Ürdün hattını kenarda tutarsak yukarıda üç yönlü bir cephe var. Batı-Körfez destekli grupların temerküz ettiği İdlib, IŞİD’in elindeki El Bab, Rakka ve Deyr el Zor ile Humus’un doğusundan Tedmur’a (Palmira) kadar uzanan bölge. IŞİD’in Palmira’yı almasının önünü açanlar, muhtemelen ordunun Halep üzerindeki yoğunlaşmasını önlemek istedi. Ama Suriye yönetiminin önceliği Batı-Körfez destekliği grupları İdlib ve El Bab-Azez hattından çıkarmak, sonra IŞİD’e yüklenmek. Türkiye ise Türkiye sınırlarına yaslanan iki cepi, korunaklı alan yapıp bunun üzerinden siyasi müzakere masasının kurulmasını tercih ediyor. Rusya, İran ve Türkiye arasındaki pazarlıklar İdlib ve Azez-Elbab ceplerinin kaderini tayin edecek. Suriye yönetimi cihatçıları Türkiye sınırlarına doğru itiyor. Bu stratejik bir tercih. Türkiye’ye “Al desteklediğin teröristler senin olsun” demeye getiriyor.‘Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var’
“Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var”
-Türkiye’nin stratejisi ne olacak bu durumda?
“Sınırlarımıza sürüklenen cihatçı örgütleri, bir tampon bölge oluşturarak Suriye yönetimine karşı bir koz olarak kullanalım. Bu tampon bölge bizim kontrolümüzde olursa pazarlık gücümüz olur. Buradaki potansiyeli YPG’ye karşı kullanırız. İdlib’e gelen savaşçıları Hatay üzerinden Kilis’e, Kilis üzerinden de Azez-El Bab hattına çekeriz. Orada Kürtlere karşı bu yapıyı güçlendiririz” diye düşünüyorlar. Devletin aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var. İçeride alınan sıkıyönetimvari önlemlerle sınırın altındaki yeni planlamayı birbirinden ayrı düşünmemek lazım. AKP, Halep’ten, Doğu Guta’dan, Deraya’dan çıkarılan bütün cihatçıları kendisine savaşçı olarak devşirebileceğini zannediyor. Türkiye bu örgütlerle sahada birleşmenin kendi elini güçlendireceğini düşünerek garantisi olmayan bir oyun oynuyor.
-Türkiye “Ortadoğu çıkmazından” nasıl bir dış politikayla kurtulur?
Şu anki kadro ve düşünme biçimiyle yeni bir politika üretmeleri çok zor. Suriye politikası mantıklı bir sorgulama sonucu değil her yerde tıkanma sonucu değişti. Bir ‘reset’ gerekiyor ama bunun yerine şantaj ve fırsatçılıkla oyunu sürdürme arayışı var. İçerde kendi iktidarını ebedi kılma çabası, dışarıda yeni bir arayış söz konusu. Şengay’a girmekten bahsediyor. Çünkü müthiş şekilde daraldı ve şantaj yapıyor. Şantaj siyaseti, aklı başında bir reset değildir. Dış politikada, reset gerekiyor. Bu reseti yapabilecek irade ve akıl ise kalmadı.
“Artık akıl aramıyoruz”
-“Rojava: Kürtlerin Zamanı” kitabı suç delili sayılmış bir gazeteci olarak Türkiye’deki ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve gazeteci tutuklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ürkütücü gelişmeler yaşanıyor. Tam da Halep’in bu gruplardan temizlendiği bir süreçte Hüsnü Mahalli hedef gösterildi ve anında tutuklandı. Artık bir akıl aramıyoruz. Gerçekleri söylemek tehlikeli hale geldi. Hakikatin bu kadar çok bedelle karşılandığı başka bir dönem hatırlamıyorum. “Karanlık Çöktüğünde” derken biraz da yarına dair korkularıma atfen bir metafor yapıyorum. Türkiye’nin bataklığa saplanan dış politikası ile kana bulanan iç politikası birbirini etkiliyor. Bu etkileşim çok boyutlu olarak bizi karanlığa çekiyor. Elbette umudumuz var. Zifiri karanlık, aydınlığın başlayacağı yerdir.
Fehim Taştekin: Putin, suikastı “Allah’ın bir lütfu” olarak görecektir, Türkiye’ye Suriye’de istediğini yaptıracaktır
Fehim Taştekin’in; IŞİD’in yarattığı küresel terörden, Türkiye’nin Suriye politikasına ve Rusya ilişkilerinin geleceğine dair Cumhuriyet’ten Dilek Şen’e verdiği şöyleşi şöyle:
-Cihadi selefi örgütlerin tarihsel oluşumunu göz önünde bulundurduğunuzda, “Suriye savaşı bittiğinde IŞİD yok edilmiş olur” diyebilir miyiz?
Bunun için şuna bakmak gerekiyor; IŞİD’in toplumsal desteği var mı, yok mu? Örgüt, ne yazık ki toplumsal desteğe sahip. Ayrıca IŞİD ile kendi çıkarları için ittifak kuran yerel aktörler ile IŞİD’i kullanmak niyetiyle finanse eden dış güçler var. IŞİD’in toprak hakimiyeti bitirilebilir, ama IŞİD’i IŞİD yapan faktörler durduğu sürece örgütsel varlığı sürecektir. IŞİD’in tekabül ettiği yer değişmiyor; cihadi selefiler arasında her zaman bir IŞİD damarı olacaktır. IŞİD’in taşıdığı dünya görüşünü onaylayanların oranı, Suudi Arabistan’da yüzde 96 civarında. Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de IŞİD gibi örgütlerin keselerini dolduracak insan çok. IŞİD’i besleyen bu altyapı hiçbir şekilde silahlarla temizlenmez. Belki küçülecekler, belki bir dönem sessizliğe bürünecekler ancak en uygun koşullarda yeniden nüksedecekler ya da coğrafyalar arası kaymalar yaşanacak.
“Bumerang etkisi Türkiye’yi vurur”
-Nereye gidecekler?
Türkiye başta gelen ülkelerden biri. Türkiye’nin bu örgütlerle içli dışlı olması, bunlar adına taahhütlerde bulunması, bunlar üzerinden pazarlık yürütmesi ve bunları sınırlarına taşıyan operasyonun bir parçası olması nedeniyle enkaz üzerimize doğru geliyor. Bu bir bumerang etkisidir, vuracağı yer Türkiye’dir. Bunu söylemezsek halkımıza ihanet etmiş oluruz. Sorun sadece IŞİD ile sınırlı değil. Türkiye’nin desteklediği çok sayıda örgüt, özleri itibariyle El Kaide çizgisini temsil ediyor ve bunlar Türkiye’de bazı grup ya da cemaatlerle ilişkili. Suriye krizi Türkiye’nin kendi İslamcı örgütlerini de dönüştürüyor. Bu örgütlerin saflarında Türkiye kökenli gençler de az değil. Savaş bitse bile Türkiye’nin başını ağrıtacak berbat bir miras olacaktır.Halep yeniden Suriye rejiminde. Savaştaki dengeler açısından Halep’in önemi nedir?Sünni yoğunluklu Halep, Ortadoğu’nun en önemli şehirlerinden biri. Amerika, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin kurgusuna göre Halep devrimin başkenti olacaktı. Halep bu kurguya aykırı bir tercihte bulundu ve sözüm ona devrimcileri kucaklamadı. Halep düşseydi Suriye ordusunun savunma hattı bugün başka bir yerde olur ya da rejim çökerdi. Halep’in tamamen kurtarılması yönetime güç kattı. Bu psikolojik etki hem halk hem de ordu açısından önemli.
“Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi”
-Suriye ordusu, ne oldu da son bir yılda Halep’i geri aldı?
Cihatçıların Halep’i kaybetmesinde, Rusya’nın müdahalesi dengeleri değiştirdi. İran’ın artan katkısı da Rus müdahalesini sahada tamamladı. Asıl önemlisi dış politikada fazlasıyla tecrit olan Türkiye’nin Rusya ile yeni bir sayfa açmanın karşılığı olarak Suriye siyasetini değiştirmek zorunda kalmasıdır. Yani Rusya ile barışmanın diyeti, Suriye’deki politikanın değiştirilmesidir. Türkiye de mecbur kaldığı bir şeyi yaparken bir şey elde ederek işin içinden çıkmak ve bedel ödetmek istiyor. Bu plana göre bedeli ödeyecek olanlar da Kürtlerdir. Ankara diyor ki; “Suriye politikası sürdürülemez bir politika, bunu değiştirmek lazım ama bunu yaparken de Rojava’ya karşı ortak bir cephe kuralım.” Kürtlerin iki yakasını buluşturma planına karşı Fırat Kalkanı böylesi bir konseptte gelişti: Halep’e karşı Fırat Kalkanı’yla Suriye’de oyuna dönme… Putin daha büyük bir zafer için Erdoğan’a oyun oynama fırsatı verdi. Ama bu oyunu Ankara’nın kendi istediği gibi oynamasının önünde de görünmez kırmızı çizgiler var.
-Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesinin ardından Rusya ile Türkiye ilişkilerinin geleceği nasıl etkilenir?
Her iki ülke de bunu ilişkilere yönelik sabotaj olarak yorumladı. Bu bir siyasi tercihtir. Rusya bu tercihle neyi satın alıyor? Erdoğan’ın boynu kıldan incedir artık. Putin’in deneyimli bir istihbaratçı olduğunu unutmayalım. Kül yutmaz. Zira soruşturmaya Rusya’nın da dahil olmasını istedi. Uçağın düşürülmesi sonrası Rusya’yla ilişkiler bir nevi mahkumiyet bağlamına oturdu. Elçinin öldürülmesi bu mahkumiyeti ona katladı. Bir kere Suriye’de artık Türkiye, Rusya’nın dediği oyunu oynamak zorunda. Aksi halde Putin intikamını çok soğuk alan bir liderdir. Gürcistan’da Gül Devrimi’nin intikamını almak için Gürcülerin Amerikan gazıyla 2008’de Osetya’ya saldırmasını bekledi. Turuncu Devrim’in intikamını 11 yıl sonra Kırım’ı ilhak ederek aldı. Putin’in Ortadoğu’da ABD’yi epeyce geri ittiğini görmek lazım. Ruslar oyunu büyük oynuyor ve Türkiye Batılı müttefikleriyle papaz olmuş bir ülke olarak fena halde köşeye sıkışmış durumda. Erdoğan “Allah’ın lütfü” ifadesini çok seviyor ya işte Putin de elçiye suikastı Ortadoğu politikası için tanrının bir lütfu olarak görecektir.
-Sahadaki çatışmalar, bundan sonra nerede yoğunlaşır?
Ürdün hattını kenarda tutarsak yukarıda üç yönlü bir cephe var. Batı-Körfez destekli grupların temerküz ettiği İdlib, IŞİD’in elindeki El Bab, Rakka ve Deyr el Zor ile Humus’un doğusundan Tedmur’a (Palmira) kadar uzanan bölge. IŞİD’in Palmira’yı almasının önünü açanlar, muhtemelen ordunun Halep üzerindeki yoğunlaşmasını önlemek istedi. Ama Suriye yönetiminin önceliği Batı-Körfez destekliği grupları İdlib ve El Bab-Azez hattından çıkarmak, sonra IŞİD’e yüklenmek. Türkiye ise Türkiye sınırlarına yaslanan iki cepi, korunaklı alan yapıp bunun üzerinden siyasi müzakere masasının kurulmasını tercih ediyor. Rusya, İran ve Türkiye arasındaki pazarlıklar İdlib ve Azez-Elbab ceplerinin kaderini tayin edecek. Suriye yönetimi cihatçıları Türkiye sınırlarına doğru itiyor. Bu stratejik bir tercih. Türkiye’ye “Al desteklediğin teröristler senin olsun” demeye getiriyor.‘Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var’
“Devlet aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var”
-Türkiye’nin stratejisi ne olacak bu durumda?
“Sınırlarımıza sürüklenen cihatçı örgütleri, bir tampon bölge oluşturarak Suriye yönetimine karşı bir koz olarak kullanalım. Bu tampon bölge bizim kontrolümüzde olursa pazarlık gücümüz olur. Buradaki potansiyeli YPG’ye karşı kullanırız. İdlib’e gelen savaşçıları Hatay üzerinden Kilis’e, Kilis üzerinden de Azez-El Bab hattına çekeriz. Orada Kürtlere karşı bu yapıyı güçlendiririz” diye düşünüyorlar. Devletin aklında Rojava’ya karşı daha büyük bir savaş var. İçeride alınan sıkıyönetimvari önlemlerle sınırın altındaki yeni planlamayı birbirinden ayrı düşünmemek lazım. AKP, Halep’ten, Doğu Guta’dan, Deraya’dan çıkarılan bütün cihatçıları kendisine savaşçı olarak devşirebileceğini zannediyor. Türkiye bu örgütlerle sahada birleşmenin kendi elini güçlendireceğini düşünerek garantisi olmayan bir oyun oynuyor.
-Türkiye “Ortadoğu çıkmazından” nasıl bir dış politikayla kurtulur?
Şu anki kadro ve düşünme biçimiyle yeni bir politika üretmeleri çok zor. Suriye politikası mantıklı bir sorgulama sonucu değil her yerde tıkanma sonucu değişti. Bir ‘reset’ gerekiyor ama bunun yerine şantaj ve fırsatçılıkla oyunu sürdürme arayışı var. İçerde kendi iktidarını ebedi kılma çabası, dışarıda yeni bir arayış söz konusu. Şengay’a girmekten bahsediyor. Çünkü müthiş şekilde daraldı ve şantaj yapıyor. Şantaj siyaseti, aklı başında bir reset değildir. Dış politikada, reset gerekiyor. Bu reseti yapabilecek irade ve akıl ise kalmadı.
“Artık akıl aramıyoruz”
-“Rojava: Kürtlerin Zamanı” kitabı suç delili sayılmış bir gazeteci olarak Türkiye’deki ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve gazeteci tutuklamaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ürkütücü gelişmeler yaşanıyor. Tam da Halep’in bu gruplardan temizlendiği bir süreçte Hüsnü Mahalli hedef gösterildi ve anında tutuklandı. Artık bir akıl aramıyoruz. Gerçekleri söylemek tehlikeli hale geldi. Hakikatin bu kadar çok bedelle karşılandığı başka bir dönem hatırlamıyorum. “Karanlık Çöktüğünde” derken biraz da yarına dair korkularıma atfen bir metafor yapıyorum. Türkiye’nin bataklığa saplanan dış politikası ile kana bulanan iç politikası birbirini etkiliyor. Bu etkileşim çok boyutlu olarak bizi karanlığa çekiyor. Elbette umudumuz var. Zifiri karanlık, aydınlığın başlayacağı yerdir.