İstanbul’daki üçüncü havalimanı inşaatı işçileri, insani koşullar altında çalışmadıkları gerekçesiyle eylem başlattı. Gözaltılara karşın mücadelelerini sürdürmekte kararlı olan işçilere göre, şantiye OHAL bölgesi gibi.
Eylemlerin başlamasına neden olan servis sorunu, işçilerin canına tak etmiş. Bardağı taşıran son damla, eylemlerin başladığı 13 Eylül’de yaşanmış. Babası gibi havaalimanı inşaatında çalışan 26 yaşındaki M., o gün yaşananları şöyle anlatıyor: “Zorunlu mesai çıkışı servislere yöneldik. Yağmur yağıyordu, epey ıslandık. Dakikalar sonra tek servis gelince herkes ona binmeye çalıştı. Cuma sabahı da aynı durum tekrarlanınca eylem başladı.”
“Burası ormanlık alan, haşere çok”
Havalimanı inşaatında çalışan işçiler, barınma, yemek ve ulaşım sorunlarından şikâyetçi… Barınma konusunda oldukça dertli olan M., insani koşullarda çalışmak istediklerini söylüyor: “Ufacık yere çift katlı iki ranza koymaya çalışıyorlar. Sekiz kişi bazen aynı koğuşta kalıyor. Burası ormanlık alan, haşere çok. İş çıkışımızda, ‘Siz çıkın, ilaçlayalım’ diyorlar. Çıkarsam nerede kalacağım? Gurbetçiyim ben.”
Eylem başlatan işçilerin hazırladığı 15 maddelik listede, servis ve yemekhanede yaşanan sıkıntıların giderilmesi, temizlik sorunun çözülmesi, maaşların düzenli ödenmesi ve ölümlerin engellenmesi için önlem alınması gibi talepler yer alıyor. Servis sırası gibi yemek sırası beklediklerini söyleyen M., yemekhanelerde yaklaşık 45 dakika kuyrukta beklemek zorunda kaldıklarını dile getiriyor.
“Hasta olmamıza da izin yok”
İşçi M., servis sorunu nedeniyle işçilerin sıklıkla hastalandıklarını ancak üç günden az olan hastane raporlarının yetkililer tarafından “ciddiye alınmadığını” söylüyor. “Rapor bir ya da iki gün olduğunda yevmiyeden keseceklerini söylüyorlar. Hasta olmamıza da izin yok” diyor. M., izinli oldukları günlerde de çalışmak zorunda kaldıklarını anlatarak ihmal edilen iş güvenliğine dikkati çekiyor:
“İşe girdiğim günlerde üç işçi kablodan zehirlendi. Kablonun üzerine fare kemirmesin diye zehir atmışlar ama kimse ‘Çıplak elle çekmeyin’ demiyor.”
“Şantiyeye girmek kışlaya girmekten zor” İnşaat-İş Sendikası avukatı Kazım Bayraktar, iş güvenliği önlemlerini incelemek için havalimanı şantiyesine girmeye çalışan sendika üyelerinin engellemelerle karşılaştığını anlatıyor. “Şantiyeye girmek kışlaya girmekten daha zor” diyen Bayraktar, inşaat alanında hayatını kaybeden işçilerin yakınlarına ulaşmakta da zorlandıklarını dile getiriyor. “Ölen işçilerin aileleri tehdit ediliyor. Ailelere ulaşmakta biz bile zorluk çekiyoruz. Olayların yargıya intikal etmesi de engelleniyor” diyor. Şantiyede geçen hafta iş bırakan işçiler jandarmanın gazlı müdahalesine maruz kaldı ve yaklaşık 500 işçi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 19 yaşındaki O., çalışmak için Van’dan İstanbul’a gelmiş. 13 Eylül’de giriş yaptığı şantiyede iş başı yapmayı beklerken eyleme katılmamış olmasına rağmen gözaltına alınmış. “Kimliğim ofiste kalmıştı, anlatmaya çalışırken gözaltına aldılar” diyen işçi halen gözaltında bulunan akrabası hakkında bilgi alamadığını söylüyor. Yaşananların ardından işe devam edip etmemeye henüz karar vermemiş.
“İnşaatta 36 bin işçi çalışıyor”
İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İYİ-SEN) Başkanı Ali Öztutan, havalimanı inşaatında 36 bin işçinin çalıştığını, bu işçilerin 15 bininin kampta kaldığını söylüyor. İnşaatın başladığı günden bu yana barınmadan iş güvenliğine kadar mevzuata aykırı davranıldığını dile getiren Öztutan, “Bunun temel sebebi de patronların düzenlemelere uygun atılacak adımları maliyet olarak görmesi” diyor. İşçilerin giderilmesini istediği sorunların dört senedir yaşandığını söyleyen Sendika Başkanı, buna rağmen herhangi bir iyileşme yapılmadığını ifade ediyor. İşçi taleplerinin yaşamsal olduğunu söyleyen Öztutan, “Talepler yerine getirilmediği baskıyla önüne geçilemez, sadece ertelenebilir” diye ekliyor.
“Şantiye yeri OHAL gibi”
Diyarbakır’da iş bulamadığı için havalimanında çalışmaya gelen 25 yaşındaki F., burada üç aydır çalışıyor. “Yemeklerin tadı tuzu yok, banyo suyu ya kesik ya da ısı ayarı yok. Maaş desen zamanında ödenmiyor” diyen işçi genç, eylemler sonrası şantiye alanında sıkı güvenlik önlemleri alındığını aktarıyor. “Şu an içerisi OHAL (olağanüstü hâl) gibi, her yer panzer” diyor. F., iki ay çalıştıktan sonra kötü koşullar nedeniyle işi bırakmış. “Çalıştığıma pişman oldum” diyen işçi, İstanbul merkeze dönerek iş aramaya başlamış fakat bulamayınca havalimanında çalışmaya devam etmek zorunda kalmış: “Biz burada mücadelemize devam edeceğiz.”
“İşçiler öldüğünde iş durmuyor”
İnşaatta dört aydır çalışan Ş., işçileri en çok zorlayan durumun şantiyenin kalabalık işçi nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasiteye sahip olmaması olduğunu söylüyor. 30 yaşındaki işçi, “Kamp alanı yetmiyor, temizlik düzgün yapılmadığı için pislik artıyor. Tahtakurusundan yatamıyoruz” diyor.
Ş., bir işçi olarak çalışmaya başladığı günden itibaren ağrına giden durumlardan birinin şantiye alanında hayatını kaybeden işçilerin ardından çalışmaya ara verilmemesi olduğunu ifade ediyor. Geçen sene tanık olduğu bir ölümü anlatıyor: “Beton kalıp altında bir işçi öldü. ‘Bir arkadaş düşmüş’ dediler ve işe devam ettik. Bu yapılan ölene de haksızlık. Bir işçi ölürse orada iş durur. Burada durmuyor.”
Eylemlerin ardından servislerin kalktığı yere işçilerin yağmurdan ıslanmaması için çadır kurulmuş. Yetkililer diğer sorunların da giderileceğini söylemiş ancak henüz başka gelişme yok. Ş., eylemler sonrası şantiyede artan güvenlik nedeniyle etkilendiklerini söylüyor: “Girişte kimlik kontrolü yapılıyor. Jandarmanın elinde liste var, ismi olanlar gözaltına alınıyor. Burası şu an askeriye gibi. Baskıdan dolayı moralimiz bozuk.”
Karadeniz kıyısında yer alan inşaat öncesi hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda, proje alanının yüzde 80’inin ormanlık alan olduğu belirtilmişti. İlk bölümü 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda açılması planlanan üçüncü havalimanının maliyeti ise yaklaşık 11 milyar euro. Haziran ayında havalimanında incelemelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, havalimanın yılda 90 milyon yolcu kapasitesine sahip olacağını belirterek, “Dünyanın ilk üç havalimanından biri olacak” demişti.
Burcu Karakaş / Deutsche Welle Türkçe