Osman Kavala ‘Helalleşme nereye varır?‘ başlıklı yazısında şunları kaydetti:
”Kemal Kılıçdaroğlu çeşitli nedenlerden dolayı adaletsizlikler yaşamış ve mağduriyetleri giderilmemiş yurttaşlarla, böyle durumdaki grupların temsilcileriyle yapmış olduğu görüşmeleri “helalleşme” olarak tanımladı. Helal sözcüğü ürünlerin ya da kazanımların dinî kurallara, ahlaki değerlere aykırı olmayan edimler sonucu gerçekleşmiş olduklarını ifade etmek için kullanılıyor. “Hakkın helal edilmesi” ise karşısındakini her türden maddi ve manevi borçlardan beri kılmak anlamına geliyor. Herhangi bir borç ya da karşı tarafta haksızlığa uğramışlık duygusuna neden olan bir olay cereyan etmemiş olsa dahi, vedalaşma anlarında, artık “hak geçme” ihtimalinin ortadan kalktığı bir aşamada, vicdanı rahatlatmak amacıyla helallik talep ediliyor ve bu talep yerine getiriliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun girişimleri ise farklı bir bağlamda gerçekleştiklerinden, buradaki “helalleşme” sözcüğü farklı bir içeriğe sahip; yeni bir ilişkinin başlamasının şartlarını ifade ediyor. Bu anlamda kullanılan “helalleşme”nin, yabancı dillerde mevcut olan, ancak Türkçede tam karşılığını bulmakta zorlandığımız özel bir barışma sürecini ifade eden reconciliation sözüne ve kavramına tekabül ettiğini düşünüyorum. Bu yazıda bu sözcüğü bir iç değişimi de çağrıştırdığı için sulhe varma diye çevirip kullanacağım.
Sulhe varma: Bir tür kardeşleşme hâli
Sulhe varma çatışmalardan sonra tarafların uzlaşarak tekrar uyum içinde yaşamaya başlamaları anlamına geliyor; o da helalleşme gibi dinî referansları olan bir sözcük. Hıristiyan ilahiyatına göre Adem ile Havva’nın kovulmalarıyla cennetin kapıları insanlara kapanmış oldu ve insanlar günahlarının esiri haline geldi. Tanrı, oğlu İsa’yı dünyaya yollayarak, onun aracılığıyla kendisini insanlarla barıştırdı, İsa çektiği acılar ve döktüğü kanıyla tüm insanların günahlarını üstlendi ve temizledi, böylece cennetin kapıları insanlara tekrar açıldı.
Siyaset teorilerinin ilgilendiği çatışmaların ve yol açılan mağduriyetlerin çoğunda, özellikle de yerli halk üzerinde gaddarca hâkimiyet kurulan sömürgeleştirilmiş ülkelerde, tarafların mutabakat sağlamış, barış içinde yaşamış oldukları bir zaman dilimi olmamış. Ancak sulhe varmanın zaman ve mekân ötesi dinî referanslarının hem uyum içinde yaşanmış olan hem de tekrar yaşanacak olan insanlık durumunu betimliyor olması, bu kavrama güçlü bir ahlaki içerik de kazandırıyor. İslam’ın barışma mesajlarında da olduğu gibi basit bir barışmadan öte, bir tür kardeşleşme hâli tarif edilmiş oluyor.
Siyaset teorilerinde de sulhe varma ile kastedilen sadece bir ihtilafın, çatışmanın sona erdirilmesi durumu değil. Çatışmalı durumlara son verilebilmesi için bulunan pratik çözümler, sağlanan anlaşmalar ve düzenlemeler, derinleşmiş ihtilafların sona ermesi için yeterli olmuyor. İstikrarlı, kalıcı bir barışa ulaşılabilmesi, aynı toplumda yaşayan insanların birbirlerini eşit bireyler olarak hissedebilmeleri için ihtilafı besleyen düşüncelerin, duyguların ve inanışların da değişime uğraması gerekiyor. Karşı tarafın maruz kalmış olduğu mağduriyetleri, adaletsizlikleri görmezden gelmeyen, karşı tarafın ihtiyaçlarına, endişelerine duyarlı bir bakış açısının geliştirilmesiyle adalet ve hakikat ile ilgili ortak bir anlayışa ulaşılabileceği varsayılıyor.
Sulhe varma kavramının son dönemde siyaset teorilerinde daha sıkça kullanılmasının nedeni, ihtilaf çözümü ile ilgili çalışmalarla ilgili deneyimlerin artması ve İsrail-Filistin ihtilafında olduğu gibi sonuçsuz kalan barış girişimleri. Bunlara karşılık, Güney Afrika’da barışçıl biçimde gerçekleşmiş rejim değişikliği sürecinde Desmond Tutu tarafından desteklenen sulhe varma hedefinin liderler tarafından vurgulanması ve buna yönelik kurumsal düzenlemelerin gerçekleştirilmiş olması, bu kavramın önemini artırdı.
Herhangi bir barışma girişiminin sulhe varma yönünde ilerlemesinin ön şartı, belirli bir toplum kesimi için eşitsizlik, adaletsizlik, mağduriyet yaratan eylemlerin, düzenlemelerin sona erdirilmiş olması. Geçmişte olan adaletsizliklerin onarılmakta olduğu ve bundan sonra adaletsizliklere izin verilmeyeceği inancının güçlenmesi, sulhe varma sürecini harekete geçiren en önemli öğe. Bunun için, elbette, bağımsız ve evrensel hukuk normlarına göre çalışan bir yargı kurumuna, suç işleyenlerin uygun biçimde cezalandırılmasına ihtiyaç var. Ancak adalet duygularının tatmin edilmesini sağlayacak tek araç yargı değil. Amaçlanan, adaletsizliklere dolaylı da olsa katılmış, bunları desteklemiş ya da rıza göstermiş olan en fazla sayıda bireyin, inkârcılık ve savunma refleksleri göstermeden sorumluluklarını kabul etmesi, pişmanlık hissetmesi. Yani bir iç değişim geçirmeleri. Bu amaçla, Güney Afrika’da rejim değişikliği sırasında suçlarını itiraf eden, pişmanlık duyan eski rejim görevlilerinin affedilmesine dair yasal düzenleme yoluna gidildi. Bu süreç, “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları” (Truth and Reconciliation Commissions) aracılığı ile yürütüldü; failler bu komisyonlarda mağdurlarla yüzleştiler, mağdurlar başlarına gelenleri bütün çıplaklığı ile anlatma fırsatı buldular.
Bu tür süreçler, faillerin ya da failleri temsilen devlet yöneticilerinin mağdur olanlardan af dilemelerini de içeriyor. Af dileme bir topluluk ya da devlet adına yapılan formel bir edim. Affetme ise kişisel seçime dayanan, edimlerin, ilişkilerin niteliğine göre farklı yaklaşılan bir mesele. Bu davranışı değerli bulanların ifade ettikleri gibi, affetme unutma anlamına gelmiyor; kötülüğün faillerin şahsiyetlerinden ya da onların mensup olduğu grupların kimliğinden neşet eden öze ait bir davranış olmadığı, kötülüğe yol açan düşüncenin veya inancın değişmiş olduğu değerlendirmesini içeriyor. Affetme, faillerle dayanışma içinde olanları, faillerin çocuklarını, faillerin ait oldukları dinî, etnik grupları kapsadığından suçla, adaletsizlikle ilgili sorumluluğun yatay ve dikey yayılmasının önü kesilmiş oluyor. Yaşananların anlamı ve karşı tarafla ilişkinin niteliği değişmiş oluyor. Aralarında Hannah Arendt’in de olduğu düşünürler, insanları intikam ve öç alma duygularından kurtaran affetmeyi, özgürleştirici ve demokrasi kültürüne katkı sağlayan bir edim olarak değerlendiriyor.
Arendt affetmeyi, dıştan güdümlü olmadığından, bireye özgür olma hissi yaşatan bir edim olarak tanımlıyor, birlikte yaşama iradesinden kaynaklandığı için de siyasi muhtevaya sahip olduğunu düşünüyor.
Sivil toplumda taraflar arası kurulan işbirlikleri, ortak çalışmalar, uzlaşmaların sağlanması için önemli. Çok daha belirleyici olan ise ihtilafın tarafı olarak görülen siyasi hareketlerin liderlerinin tavır ve davranışları, kendi aralarında uzlaşma sağlamaları. Başlangıçta bu tür siyasi inisiyatifler geniş çapta kitlesel destek göremeyebiliyor. Ancak, tüm kesimleri içerici sosyal, ekonomik ve siyasi düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle ihlâllerin ve ihtilafların toplumsal dokuda yaratmış olduğu hasarlar onarılmaya başlandığında, sulhe varış yönünde dinamikler de güç kazanıyor.
Helalleşme ‘sulhe varma’nın yolunu açabilir
Kılıçdaroğlu’nun güçlü bir Cumhurbaşkanı adayı olması, daha çok sembolik olma niteliği taşıyan helalleşme ziyaretlerine siyasi bir anlam kazandırıyor. Seçilmesi halinde böyle bir misyonu olduğunu vurgulayarak göreve başlayacak ilk Cumhurbaşkanı olacak. Geçmişte kutuplaşmalara kaynaklık eden ideolojik çizgileri benimsemiş hareketlerden gelen altı siyasi partinin hukuk ve demokrasi ilkelerinin hayata geçirilmesi temelinde ortak bir program hazırlamış olmaları, toplumsal mutabakatın sağlanabilmesi bakımından son derece önemli. Bu durum helalleşme vaatleri için teminat olarak da görülebilir. İttifaktaki partilerin liderlerinin ve yönetici kadrolarının bir kısmı daha önce içinde bulundukları siyasi yapılarda anti demokratik uygulamalara şahit oldular, bunlara maruz kaldılar. Bunun, onları, savunageldikleri değerlerin ötekileştirmeye yol açan politikaları haklı göstermek için nasıl kullanıldığı konusunda daha duyarlı hale getiren bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Selahattin Demirtaş’ın mesajlarında, HDP yönetiminin yaptığı açıklamalarda da toplumsal mutabakatın, uzlaşmanın bir demokrasi hedefi olarak vurgulanıyor olmasının, helalleşme siyaseti için uygun ortam yaratılmasına katkı sağlayıcı etkisi olacaktır.
İktidar değişikliği hâlinde, devlet kurumlarının hukuk ve demokrasi normlarına göre işlemeye başlamasının yanı sıra partiler arasındaki diyalog ve işbirliğinin sürmesinin farklı toplum kesimlerinin aralarındaki ilişkilerin düzelmesine, ortak değerler etrafında mutabakat sağlanmasına yönelik güçlü bir siyasi ve psikolojik etki yaratacağına inanıyorum. Bu durumda helalleşme sulhe varmanın yolunu açabilir.”