Byock skandalları kurumlar arası yazışmalarla iyice gün yüzüne çıkıyor.
Bilindiği gibi MİT “istihbari” yöntemlerle ByLock sunucusundan yüksek miktarda veri aldığını iddia etmiş ve bu verileri adli makamlara sunarak daha önce hazırlanmış fişleme listelerindeki isimlerin bu veriler sebebiyle gözaltına alınmasını ve tutuklanmasını sağlamıştı.
Adli ve İdari Makamlar MİT’ten gelen bu ham bilgilere göre doğrudan işlem yapıyor, kişiler bu listelere göre işlerinden atılıyor, gözaltına alıyor ve tutuklanıyordu. Hatta MİT listelerde Kırmızı, Turuncu, Mavi renk koduna göre kimlerin daha suçlu(!) olduğunu da daha baştan ortaya koymuştu.
Ancak gelinen noktada “ham istihbari verilere dayanılarak” hiçbir ek araştırma yapılmadan karar verilen gözaltılar, tutuklamalar ve hatta hapis cezaları MİT’in tekrar konu ile ilgili bazı değerlendirme ve uyarılarda bulunmasına neden olmuştur.
Bu durum, Adalet Bakanlığı’nın 139 Ağır Ceza Merkezi Cumhuriyet Başsavcılıklarına dağıtımını yaptığı yazı ekinde yer alan MİT’in yazısında açıkça belirtiliyor. MİT’in Cumhurbaşkanlığı, Adalet
Bakanlığı, Başbakanlık ve HSK dahil hemen tüm önemli kurumlara gönderdiği yazı incelendiğinde Bylock ile ilgili olarak bu zamana kadar adli makamlarca yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğu şüphesi oldukça kuvvetlenmiş oluyor.
Adalet Bakanlığının tüm Ağır Ceza Merkezi Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderdiği 13/07/2017 tarih ve E.306/46752 sayı yazı ekindeki 27/05/2017 tarih ve 97708677 sayılı MİT yazısında; MİT’in yaptığı çalışma sonucunda Bylock uygulamasını kullandığı “değerlendirilen” ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirilen verilerde, “abone ile kullanıcının farklı olabileceği”, “ADSL aboneliklerinde ise kablosuz internet (Wİ-Fİ) şifresinin paylaşılması sebebiyle, aboneden farklı bir kişinin kullanıcı olabileceği”ne de özellikle dikkat çekildiği belirtilmektedir.
MİT, bu yazı ile söz konusu abonelikler hakkında Adli ve idari makamlarca “kullanıcı şahsın belirlenmesi için yeterince çalışma yapılamadığı” ve “gönderilen listeler
üzerinden doğrudan adli işlem tesis edildiği” bilgisinden hareketle konu ile ilgili rahatsızlığını da ifade etmiştir. Bu yazı ile MİT, ayrıca “Bylock uygulamasına ilişkin adli işlemlerde kullanıcı tespiti
nin yapılması amacıyla inceleme yapılması, gerekli hallerde mahallinden tetkik/tahkikat yapılarak uygulamanın kullanımına dair iddia ve itirazların, her bir somut olaya özgü şekilde ele alınarak çözümlenmesi gerekliliğinin gerçekleştirilen adli işlemler sırasında nazara alınması” gerektiğini belirtmiştir.
MİT’in bu yazısı, adli makamlarca herhangi bir araştırma yapılmadan bu listelerin işleme konulduğunu doğrulamaktadır. On binlerce kişinin hayatını etkileyen bir konuda ayrıntılı inceleme yapmaksızın alelacele işlem tesis edilmesinin hesabını kim verecek? MİT’in bu yazısıyla bu konuda ayrıntılı inceleme yapılması görev ve sorumluluğunun adli makamlar ve emniyette olduğu anlaşılmaktadır. Zira Bylock konusu ile ilgili soruşturmalar bu kurumlar tarafından yürütülmektedir.
Nitekim ilgi yazıya ekli Ek(4) Açıklama Metninde de “..operatör verileri kullanılarak ve birtakım veri doğrulama/tutarlılık yöntemleri imkânlar nispetinde kullanılarak, bu aşamada, söz konusu uygulamayı
kullandığı değerlendirilen abonelik bilgilerine ulaşılmıştır. ..Bu kapsamda 102.192 farklı kimlik numarasına (ki bazı kimlik numaralarının yanlış ve sahte olduğu görülmektedir) ait 123.115 GSM aboneliği ve
6748 ADSL aboneliği listesi EK-1’de sunulmuştur.” ibareleri bulunmaktadır.
Bu yazı ile MİT, ulaşılan bir kısım verilerin yanlış olduğunu daha baştan kabul etmektedir. Yine aynı yazıda daha önce Kırmızı, Turuncu, Mavi renk kodlarıyla belirtilen listenin güncellenerek herhangi bir renk kodu sınıflandırmasına tabi tutulmadan tekraren gönderilmekte olduğunu ve adli işlemlerde bu güncel listenin esas alınması gerektiğini belirtmektedir. Bu yazıda da aylardır çok önemli bir ayrıntı ve hassas bir çalışma diye verilen renk kodlarının artık ciddiye alınmaması gerektiği açıkça ortaya konmaktadır. Daha önce medyada çıkan haberlerde ortaya konulan birçok hata ve yanlışlıklardan anlaşıldığı kadarıyla, adli makamlar ve emniyetin ayrıntılı inceleme konusunu umursamadığı anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasının özellikle Telekom ve cep telefonu operatörleri ayağında da bu detaylı incelemenin yapılmadığı ya da baştan savma bir şekilde hatalarla dolu olduğu birçok olayda ortaya çıkmıştır.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün bundan haberdar olmaması düşünülebilir mi? Elbette ki hayır. Çünkü, MİT tarafından bu yazı Adalet Bakanlığı’na da gönderilmiştir. Peki, MİT’in bu yazısı ile
her bir kullanıcı temelinde ayrıntılı inceleme yapılmaksızın adli işlemler
tesis edilmesi ile ilgili sıkıntılara vurgu yapılırken Adalet Bakanı’nın salt Bylock’un varlığının terör örgütü üyesi olmaya delil olduğu açıklamasını ve akabinde Yargıtay’ın bunu emir telakki ederek aldığı kararı nasıl değerlendirmek lazım?
Bu durum, ancak halktan gerçekleri saklamaya çalışmakla ve yapılan hukuksuz uygulamaları baskı yoluyla devam ettirmeye çalışmakla açıklanabilir. MİT’in bu yazısı ile adli makamlar ve emniyet tarafından detaylı araştırma yapılmadan Bylock gözaltı ve tutuklamaların yapılmaması ve Bylock nedeniyle hapishanelerde tutulan insanların bu detaylı araştırma sonuçlanana kadar serbest bırakılması gerekmektedir. Söz konusu MİT yazısındaki uyarılara rağmen, Bylock ile ilgili yapılan adli işlemlerde bu hususların dikkate alınmaması halinde bu konuda yaşanabilecek her türlü sorumluluğun muhatabının adli makamlar ve emniyetin olduğunu artık kesin olarak söyleyebiliriz.
Byock skandalları kurumlar arası yazışmalarla iyice gün yüzüne çıkıyor.
Bilindiği gibi MİT “istihbari” yöntemlerle ByLock sunucusundan yüksek miktarda veri aldığını iddia etmiş ve bu verileri adli makamlara sunarak daha önce hazırlanmış fişleme listelerindeki isimlerin bu veriler sebebiyle gözaltına alınmasını ve tutuklanmasını sağlamıştı.
Adli ve İdari Makamlar MİT’ten gelen bu ham bilgilere göre doğrudan işlem yapıyor, kişiler bu listelere göre işlerinden atılıyor, gözaltına alıyor ve tutuklanıyordu. Hatta MİT listelerde Kırmızı, Turuncu, Mavi renk koduna göre kimlerin daha suçlu(!) olduğunu da daha baştan ortaya koymuştu.
Ancak gelinen noktada “ham istihbari verilere dayanılarak” hiçbir ek araştırma yapılmadan karar verilen gözaltılar, tutuklamalar ve hatta hapis cezaları MİT’in tekrar konu ile ilgili bazı değerlendirme ve uyarılarda bulunmasına neden olmuştur.
Bu durum, Adalet Bakanlığı’nın 139 Ağır Ceza Merkezi Cumhuriyet Başsavcılıklarına dağıtımını yaptığı yazı ekinde yer alan MİT’in yazısında açıkça belirtiliyor. MİT’in Cumhurbaşkanlığı, Adalet
Bakanlığı, Başbakanlık ve HSK dahil hemen tüm önemli kurumlara gönderdiği yazı incelendiğinde Bylock ile ilgili olarak bu zamana kadar adli makamlarca yapılan işlemlerin hukuka aykırı olduğu şüphesi oldukça kuvvetlenmiş oluyor.
Adalet Bakanlığının tüm Ağır Ceza Merkezi Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderdiği 13/07/2017 tarih ve E.306/46752 sayı yazı ekindeki 27/05/2017 tarih ve 97708677 sayılı MİT yazısında; MİT’in yaptığı çalışma sonucunda Bylock uygulamasını kullandığı “değerlendirilen” ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirilen verilerde, “abone ile kullanıcının farklı olabileceği”, “ADSL aboneliklerinde ise kablosuz internet (Wİ-Fİ) şifresinin paylaşılması sebebiyle, aboneden farklı bir kişinin kullanıcı olabileceği”ne de özellikle dikkat çekildiği belirtilmektedir.
MİT, bu yazı ile söz konusu abonelikler hakkında Adli ve idari makamlarca “kullanıcı şahsın belirlenmesi için yeterince çalışma yapılamadığı” ve “gönderilen listeler
üzerinden doğrudan adli işlem tesis edildiği” bilgisinden hareketle konu ile ilgili rahatsızlığını da ifade etmiştir. Bu yazı ile MİT, ayrıca “Bylock uygulamasına ilişkin adli işlemlerde kullanıcı tespiti
nin yapılması amacıyla inceleme yapılması, gerekli hallerde mahallinden tetkik/tahkikat yapılarak uygulamanın kullanımına dair iddia ve itirazların, her bir somut olaya özgü şekilde ele alınarak çözümlenmesi gerekliliğinin gerçekleştirilen adli işlemler sırasında nazara alınması” gerektiğini belirtmiştir.
MİT’in bu yazısı, adli makamlarca herhangi bir araştırma yapılmadan bu listelerin işleme konulduğunu doğrulamaktadır. On binlerce kişinin hayatını etkileyen bir konuda ayrıntılı inceleme yapmaksızın alelacele işlem tesis edilmesinin hesabını kim verecek? MİT’in bu yazısıyla bu konuda ayrıntılı inceleme yapılması görev ve sorumluluğunun adli makamlar ve emniyette olduğu anlaşılmaktadır. Zira Bylock konusu ile ilgili soruşturmalar bu kurumlar tarafından yürütülmektedir.
Nitekim ilgi yazıya ekli Ek(4) Açıklama Metninde de “..operatör verileri kullanılarak ve birtakım veri doğrulama/tutarlılık yöntemleri imkânlar nispetinde kullanılarak, bu aşamada, söz konusu uygulamayı
kullandığı değerlendirilen abonelik bilgilerine ulaşılmıştır. ..Bu kapsamda 102.192 farklı kimlik numarasına (ki bazı kimlik numaralarının yanlış ve sahte olduğu görülmektedir) ait 123.115 GSM aboneliği ve
6748 ADSL aboneliği listesi EK-1’de sunulmuştur.” ibareleri bulunmaktadır.
Bu yazı ile MİT, ulaşılan bir kısım verilerin yanlış olduğunu daha baştan kabul etmektedir. Yine aynı yazıda daha önce Kırmızı, Turuncu, Mavi renk kodlarıyla belirtilen listenin güncellenerek herhangi bir renk kodu sınıflandırmasına tabi tutulmadan tekraren gönderilmekte olduğunu ve adli işlemlerde bu güncel listenin esas alınması gerektiğini belirtmektedir. Bu yazıda da aylardır çok önemli bir ayrıntı ve hassas bir çalışma diye verilen renk kodlarının artık ciddiye alınmaması gerektiği açıkça ortaya konmaktadır. Daha önce medyada çıkan haberlerde ortaya konulan birçok hata ve yanlışlıklardan anlaşıldığı kadarıyla, adli makamlar ve emniyetin ayrıntılı inceleme konusunu umursamadığı anlaşılmaktadır. Bylock uygulamasının özellikle Telekom ve cep telefonu operatörleri ayağında da bu detaylı incelemenin yapılmadığı ya da baştan savma bir şekilde hatalarla dolu olduğu birçok olayda ortaya çıkmıştır.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün bundan haberdar olmaması düşünülebilir mi? Elbette ki hayır. Çünkü, MİT tarafından bu yazı Adalet Bakanlığı’na da gönderilmiştir. Peki, MİT’in bu yazısı ile
her bir kullanıcı temelinde ayrıntılı inceleme yapılmaksızın adli işlemler
tesis edilmesi ile ilgili sıkıntılara vurgu yapılırken Adalet Bakanı’nın salt Bylock’un varlığının terör örgütü üyesi olmaya delil olduğu açıklamasını ve akabinde Yargıtay’ın bunu emir telakki ederek aldığı kararı nasıl değerlendirmek lazım?
Bu durum, ancak halktan gerçekleri saklamaya çalışmakla ve yapılan hukuksuz uygulamaları baskı yoluyla devam ettirmeye çalışmakla açıklanabilir. MİT’in bu yazısı ile adli makamlar ve emniyet tarafından detaylı araştırma yapılmadan Bylock gözaltı ve tutuklamaların yapılmaması ve Bylock nedeniyle hapishanelerde tutulan insanların bu detaylı araştırma sonuçlanana kadar serbest bırakılması gerekmektedir. Söz konusu MİT yazısındaki uyarılara rağmen, Bylock ile ilgili yapılan adli işlemlerde bu hususların dikkate alınmaması halinde bu konuda yaşanabilecek her türlü sorumluluğun muhatabının adli makamlar ve emniyetin olduğunu artık kesin olarak söyleyebiliriz.