Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ““Devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin?” dedi.
Partisinin Ankara’daki genel merkez binasında haftalık basın toplantısında konuşan Karamollaoğlu’nun ifadeleri özetle şöyle:
“Temmuz kalkışmasında Harbiyeli öğrencilerimiz tutuklanmışlardı. Bugüne kadar uzun bir süredir tutuklu kalmışlar, ömür boyu hapse mahkum edilmişlerdi. Ne olduysa bir gecede her şey değişti ve bu öğrencilerimizin bir kısmı serbest bırakıldı, diğerlerinin de serbest bırakılacağı kanaati hâkim oldu herkeste. O zaman dile getirmiştik; öğrenci ihtilal planlayamaz! Öğrenci, emir komuta içinde kendisine verilen emri yerine getirebilmek için çaba sarf etmek mecburiyetindedir. 6 yıl bu gençlerin hapis yatmasına gerek yoktu ki! Yine de en azından böyle bir yanlıştan dönülmüş olmasını olumlu bir adım olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar; maalesef dünyamızdaki mülteci sayısı giderek artıyor. Fakir, mağdur olan ülkelerden; kalkınmış, gelişmiş, daha huzur içinde olan ülkelere doğru bir akım var. Bu konuda denilecek çok şey var fakat bu hafta sadece Ankara-Kızılay’da Somalili ve Etiyopyalı iki göçmenin işlettiği “SAAB CAFE” isimli mekanın önünde yaşanan vahim olaylara değinmekle yetineceğim. Her fırsatta kürsülerden sığınmacılar ve mülteciler üzerine hamasi nutuklar çeken ve bu konuda birinciliği kimseye bırakmayan İçişleri Bakanı bu hadiselerde de sınıfta kalmıştır.
Kafe sahiplerine yapılan baskılardan tutun da bazı emniyet mensuplarının hadsiz, haksız ve hukuksuz davranışlarına ve olayın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamaya varıncaya dek hepsi birbirinden vahim! Özellikle de hadiseler esnasında bir milletvekili arkadaşımızın gayretleri karşısında bir polisin parmak sallayarak adeta kendisini tehdit etmesini kabul etmemiz mümkün değil. Burası demokratik bir ülke! İktidarda bulunanlar artık aklını başına alsın, bu meseleye oy hesabı üzerinden yaklaşmasın! Bu tavrın; daha vahim hadiselere sebep olacağını kimse unutmamalı.
Muhterem arkadaşlar; yıl başında ‘6 ay sonra her şey güllük gülistanlık olacak’ diye tarih veren iktidarın süresi bir hafta sonra doluyor. Fakat bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar daha da ağırlaştı ve kötüleşti. Yanlış politikalar nedeniyle vatandaşlarımız giderek daha da ağırlaşan bir borç yüküyle yaşamak zorunda kalıyor. Mahalleli bakkala, bakkal toptancıya, toptancı fabrikaya borçlu… Gençler devlete, hane halkı bankalara borçlu… Asgari ücretliler, memurlar, emekliler, borç döndürerek ay sonunu getirmeye çalışıyorlar. Ülkemizde her 2 kişiden 1’i maalesef borçlu şekilde yaşıyor. Merkez Bankası’nın verilerine göre; 2018’de 567 milyon lira seviyesinde olan hane halkı borçları, 2021’de 1 trilyon lirayı aştı; yani iki misline çıktı! Borçların neredeyse tamamını krediler oluşturuyor.
Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre; bireysel kredileri kullanan kişi sayısı son bir yılda 1,6 milyon kişi arttı ve 36,1 milyon kişi oldu. BDDK verilerine göre ise; Nisan 2022 itibarıyla takipteki tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 26 milyar 794 milyon lira seviyesinde ulaşmış durumda. Yani ortalama olarak her hane halkı başına yarım milyon lira borç düşüyor. Hane halkının borcunun harcanabilir gelire oranı ise yüzde 43. Bu şu demek, yani her 100 liralık gelirin 43 lirası borca gidiyor.
Ülkemizin kısa vadeli dış borcu da Nisan’da rekor tazeleyerek 182,4 milyar dolara yükseldi. Ülkemizin kredi risk primi ise 800’ü geçti. Bu oran, ülkemizin dışarıdan borçlanırken diğer ülkelere göre daha pahalıya, yani daha yüksek faizle borçlanması demek maalesef. Görüldüğü gibi Sayın Erdoğan’ın düzeleceğini söylediği şartlar, düzelmek şöyle dursun; ülkemizi daha da fazla borca esir ediyor; ülkemizi küresel ve yerel faiz lobilerine de mahkum hale getiriyor. Son 20 yıldır kürsülerde başka, icraatlarında bambaşka bir iktidarın sebep olduğu ağır bedeller ödüyoruz hepimiz. Lafla peynir gemisi yürümüyor!
İnsanımız borçlu olmasının yanında aynı zamanda işsiz bırakılmış durumda. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamıyorlar. Resmi rakamlarla gayri resmi rakamlar birbirini tutmuyor. Resmi rakam dediğim ne? Sayın Cumhurbaşkanını memnun edebilmek için belli resmi müesseselerin ortaya koyduğu rakamlar. Maalesef herkes görüyor, bu rakamlar kasti bir şekilde memnuniyet ifade edebilmek için üretiliyor. Ama öbür tarafta bağımsız kurumlar gerçekleri milletimize gösterebilmek veya kendileri bunu görebilmek için çalışmalar yapıyor.
Resmi rakamlara göre her 5 gençten birisi işsiz. Ama fiiliyatta her 3, en fazla 4 gençten birisi işsiz! İçinde yaşadığımız şartları görmüyor değil insanımız! Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 2 milyon 959 bin genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor! Bu rakamlarla Avrupa ülkeleri arasında ilk, OECD ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyoruz. İktidar aynı zamanda insanları aç bırakıyor. Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın yüzde 65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin yüzde 18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.
İşte bu teklif gösteriyor ki, hükümetin bütçesi kendi elleriyle meydana getirdikleri ekonomik darboğaza sadece 6 ay dayanabildi. Şu artık çok nettir: Hükümet, bu ekonomiye 1 yıl bile dayanamayacak. Ayrıca devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin? Bütçe hedefi sadece 6 ay içinde patlak veren bir iktidar, şimdi bu milletten 5 yıl daha ülkeyi yönetmek için yetki istiyor. Sadece 1 yılda enflasyonu yüzde 20’lerden yüzde 70’lere çıkaran bir iktidarın 5 yılda ülkeyi ne hale getireceğini düşünmek hiç de zor değil.
Bir de bu resmi rakam! Bu rakamın gerçekte yüzde 100’lere dayandığını hepimiz biliyoruz. Biz, milletimizin verdiği güçle bu hoyrat iktidarı ülkemize daha fazla vermeden durduracak ve yanlışlarını en kısa zamanda düzelteceğiz. Öngörülemezlik dönemine son verecek, yarın neye uyanacağını bilemez hale gelen insanımıza rahat bir nefes aldıracağız.
Biz Saadet Partisi olarak, olan bitenleri gayet iyi okuyor ve aklıselimle değerlendiriyoruz. Dönen dolapların da kurulan tuzakların da farkındayız. Biz birilerinin ciğerlerini bile biliriz, emin olun! Onlar da bizim onları ne kadar iyi bildiğimizi bilirler… Birileri olmadık işlere tevessül etseler de biz asla helal ve dürüst siyaset yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gerçekleri kimseyi rencide etmeden olduğu gibi söyleyeceğiz. Ama gerçeklerden gocunan olursa onun da müsebbibi biz değiliz!
Bugüne kadar hiçbir zaman süte su katanlardan olmadık, bundan sonra da asla olmayacağız! Ve biz biliyoruz ki yanlış işlere bulaşanlar var. Fakat onlardan daha da fazla bu memleketin tertemiz evlatları var. İktidarın ve yetkililerin hukuksuz talimatlarına rağmen hukukun dışına çıkmamak için direnen, bu keyfi yönetim anlayışına karşı devlet geleneğini unutmamış memurlarımız, bürokratlarımız var.”
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ““Devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin?” dedi.
Partisinin Ankara’daki genel merkez binasında haftalık basın toplantısında konuşan Karamollaoğlu’nun ifadeleri özetle şöyle:
“Temmuz kalkışmasında Harbiyeli öğrencilerimiz tutuklanmışlardı. Bugüne kadar uzun bir süredir tutuklu kalmışlar, ömür boyu hapse mahkum edilmişlerdi. Ne olduysa bir gecede her şey değişti ve bu öğrencilerimizin bir kısmı serbest bırakıldı, diğerlerinin de serbest bırakılacağı kanaati hâkim oldu herkeste. O zaman dile getirmiştik; öğrenci ihtilal planlayamaz! Öğrenci, emir komuta içinde kendisine verilen emri yerine getirebilmek için çaba sarf etmek mecburiyetindedir. 6 yıl bu gençlerin hapis yatmasına gerek yoktu ki! Yine de en azından böyle bir yanlıştan dönülmüş olmasını olumlu bir adım olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar; maalesef dünyamızdaki mülteci sayısı giderek artıyor. Fakir, mağdur olan ülkelerden; kalkınmış, gelişmiş, daha huzur içinde olan ülkelere doğru bir akım var. Bu konuda denilecek çok şey var fakat bu hafta sadece Ankara-Kızılay’da Somalili ve Etiyopyalı iki göçmenin işlettiği “SAAB CAFE” isimli mekanın önünde yaşanan vahim olaylara değinmekle yetineceğim. Her fırsatta kürsülerden sığınmacılar ve mülteciler üzerine hamasi nutuklar çeken ve bu konuda birinciliği kimseye bırakmayan İçişleri Bakanı bu hadiselerde de sınıfta kalmıştır.
Kafe sahiplerine yapılan baskılardan tutun da bazı emniyet mensuplarının hadsiz, haksız ve hukuksuz davranışlarına ve olayın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamaya varıncaya dek hepsi birbirinden vahim! Özellikle de hadiseler esnasında bir milletvekili arkadaşımızın gayretleri karşısında bir polisin parmak sallayarak adeta kendisini tehdit etmesini kabul etmemiz mümkün değil. Burası demokratik bir ülke! İktidarda bulunanlar artık aklını başına alsın, bu meseleye oy hesabı üzerinden yaklaşmasın! Bu tavrın; daha vahim hadiselere sebep olacağını kimse unutmamalı.
Muhterem arkadaşlar; yıl başında ‘6 ay sonra her şey güllük gülistanlık olacak’ diye tarih veren iktidarın süresi bir hafta sonra doluyor. Fakat bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar daha da ağırlaştı ve kötüleşti. Yanlış politikalar nedeniyle vatandaşlarımız giderek daha da ağırlaşan bir borç yüküyle yaşamak zorunda kalıyor. Mahalleli bakkala, bakkal toptancıya, toptancı fabrikaya borçlu… Gençler devlete, hane halkı bankalara borçlu… Asgari ücretliler, memurlar, emekliler, borç döndürerek ay sonunu getirmeye çalışıyorlar. Ülkemizde her 2 kişiden 1’i maalesef borçlu şekilde yaşıyor. Merkez Bankası’nın verilerine göre; 2018’de 567 milyon lira seviyesinde olan hane halkı borçları, 2021’de 1 trilyon lirayı aştı; yani iki misline çıktı! Borçların neredeyse tamamını krediler oluşturuyor.
Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre; bireysel kredileri kullanan kişi sayısı son bir yılda 1,6 milyon kişi arttı ve 36,1 milyon kişi oldu. BDDK verilerine göre ise; Nisan 2022 itibarıyla takipteki tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 26 milyar 794 milyon lira seviyesinde ulaşmış durumda. Yani ortalama olarak her hane halkı başına yarım milyon lira borç düşüyor. Hane halkının borcunun harcanabilir gelire oranı ise yüzde 43. Bu şu demek, yani her 100 liralık gelirin 43 lirası borca gidiyor.
Ülkemizin kısa vadeli dış borcu da Nisan’da rekor tazeleyerek 182,4 milyar dolara yükseldi. Ülkemizin kredi risk primi ise 800’ü geçti. Bu oran, ülkemizin dışarıdan borçlanırken diğer ülkelere göre daha pahalıya, yani daha yüksek faizle borçlanması demek maalesef. Görüldüğü gibi Sayın Erdoğan’ın düzeleceğini söylediği şartlar, düzelmek şöyle dursun; ülkemizi daha da fazla borca esir ediyor; ülkemizi küresel ve yerel faiz lobilerine de mahkum hale getiriyor. Son 20 yıldır kürsülerde başka, icraatlarında bambaşka bir iktidarın sebep olduğu ağır bedeller ödüyoruz hepimiz. Lafla peynir gemisi yürümüyor!
İnsanımız borçlu olmasının yanında aynı zamanda işsiz bırakılmış durumda. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamıyorlar. Resmi rakamlarla gayri resmi rakamlar birbirini tutmuyor. Resmi rakam dediğim ne? Sayın Cumhurbaşkanını memnun edebilmek için belli resmi müesseselerin ortaya koyduğu rakamlar. Maalesef herkes görüyor, bu rakamlar kasti bir şekilde memnuniyet ifade edebilmek için üretiliyor. Ama öbür tarafta bağımsız kurumlar gerçekleri milletimize gösterebilmek veya kendileri bunu görebilmek için çalışmalar yapıyor.
Resmi rakamlara göre her 5 gençten birisi işsiz. Ama fiiliyatta her 3, en fazla 4 gençten birisi işsiz! İçinde yaşadığımız şartları görmüyor değil insanımız! Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 2 milyon 959 bin genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor! Bu rakamlarla Avrupa ülkeleri arasında ilk, OECD ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyoruz. İktidar aynı zamanda insanları aç bırakıyor. Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın yüzde 65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin yüzde 18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.
İşte bu teklif gösteriyor ki, hükümetin bütçesi kendi elleriyle meydana getirdikleri ekonomik darboğaza sadece 6 ay dayanabildi. Şu artık çok nettir: Hükümet, bu ekonomiye 1 yıl bile dayanamayacak. Ayrıca devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin? Bütçe hedefi sadece 6 ay içinde patlak veren bir iktidar, şimdi bu milletten 5 yıl daha ülkeyi yönetmek için yetki istiyor. Sadece 1 yılda enflasyonu yüzde 20’lerden yüzde 70’lere çıkaran bir iktidarın 5 yılda ülkeyi ne hale getireceğini düşünmek hiç de zor değil.
Bir de bu resmi rakam! Bu rakamın gerçekte yüzde 100’lere dayandığını hepimiz biliyoruz. Biz, milletimizin verdiği güçle bu hoyrat iktidarı ülkemize daha fazla vermeden durduracak ve yanlışlarını en kısa zamanda düzelteceğiz. Öngörülemezlik dönemine son verecek, yarın neye uyanacağını bilemez hale gelen insanımıza rahat bir nefes aldıracağız.
Biz Saadet Partisi olarak, olan bitenleri gayet iyi okuyor ve aklıselimle değerlendiriyoruz. Dönen dolapların da kurulan tuzakların da farkındayız. Biz birilerinin ciğerlerini bile biliriz, emin olun! Onlar da bizim onları ne kadar iyi bildiğimizi bilirler… Birileri olmadık işlere tevessül etseler de biz asla helal ve dürüst siyaset yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gerçekleri kimseyi rencide etmeden olduğu gibi söyleyeceğiz. Ama gerçeklerden gocunan olursa onun da müsebbibi biz değiliz!
Bugüne kadar hiçbir zaman süte su katanlardan olmadık, bundan sonra da asla olmayacağız! Ve biz biliyoruz ki yanlış işlere bulaşanlar var. Fakat onlardan daha da fazla bu memleketin tertemiz evlatları var. İktidarın ve yetkililerin hukuksuz talimatlarına rağmen hukukun dışına çıkmamak için direnen, bu keyfi yönetim anlayışına karşı devlet geleneğini unutmamış memurlarımız, bürokratlarımız var.”
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ““Devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin?” dedi.
Partisinin Ankara’daki genel merkez binasında haftalık basın toplantısında konuşan Karamollaoğlu’nun ifadeleri özetle şöyle:
“Temmuz kalkışmasında Harbiyeli öğrencilerimiz tutuklanmışlardı. Bugüne kadar uzun bir süredir tutuklu kalmışlar, ömür boyu hapse mahkum edilmişlerdi. Ne olduysa bir gecede her şey değişti ve bu öğrencilerimizin bir kısmı serbest bırakıldı, diğerlerinin de serbest bırakılacağı kanaati hâkim oldu herkeste. O zaman dile getirmiştik; öğrenci ihtilal planlayamaz! Öğrenci, emir komuta içinde kendisine verilen emri yerine getirebilmek için çaba sarf etmek mecburiyetindedir. 6 yıl bu gençlerin hapis yatmasına gerek yoktu ki! Yine de en azından böyle bir yanlıştan dönülmüş olmasını olumlu bir adım olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar; maalesef dünyamızdaki mülteci sayısı giderek artıyor. Fakir, mağdur olan ülkelerden; kalkınmış, gelişmiş, daha huzur içinde olan ülkelere doğru bir akım var. Bu konuda denilecek çok şey var fakat bu hafta sadece Ankara-Kızılay’da Somalili ve Etiyopyalı iki göçmenin işlettiği “SAAB CAFE” isimli mekanın önünde yaşanan vahim olaylara değinmekle yetineceğim. Her fırsatta kürsülerden sığınmacılar ve mülteciler üzerine hamasi nutuklar çeken ve bu konuda birinciliği kimseye bırakmayan İçişleri Bakanı bu hadiselerde de sınıfta kalmıştır.
Kafe sahiplerine yapılan baskılardan tutun da bazı emniyet mensuplarının hadsiz, haksız ve hukuksuz davranışlarına ve olayın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamaya varıncaya dek hepsi birbirinden vahim! Özellikle de hadiseler esnasında bir milletvekili arkadaşımızın gayretleri karşısında bir polisin parmak sallayarak adeta kendisini tehdit etmesini kabul etmemiz mümkün değil. Burası demokratik bir ülke! İktidarda bulunanlar artık aklını başına alsın, bu meseleye oy hesabı üzerinden yaklaşmasın! Bu tavrın; daha vahim hadiselere sebep olacağını kimse unutmamalı.
Muhterem arkadaşlar; yıl başında ‘6 ay sonra her şey güllük gülistanlık olacak’ diye tarih veren iktidarın süresi bir hafta sonra doluyor. Fakat bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar daha da ağırlaştı ve kötüleşti. Yanlış politikalar nedeniyle vatandaşlarımız giderek daha da ağırlaşan bir borç yüküyle yaşamak zorunda kalıyor. Mahalleli bakkala, bakkal toptancıya, toptancı fabrikaya borçlu… Gençler devlete, hane halkı bankalara borçlu… Asgari ücretliler, memurlar, emekliler, borç döndürerek ay sonunu getirmeye çalışıyorlar. Ülkemizde her 2 kişiden 1’i maalesef borçlu şekilde yaşıyor. Merkez Bankası’nın verilerine göre; 2018’de 567 milyon lira seviyesinde olan hane halkı borçları, 2021’de 1 trilyon lirayı aştı; yani iki misline çıktı! Borçların neredeyse tamamını krediler oluşturuyor.
Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre; bireysel kredileri kullanan kişi sayısı son bir yılda 1,6 milyon kişi arttı ve 36,1 milyon kişi oldu. BDDK verilerine göre ise; Nisan 2022 itibarıyla takipteki tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 26 milyar 794 milyon lira seviyesinde ulaşmış durumda. Yani ortalama olarak her hane halkı başına yarım milyon lira borç düşüyor. Hane halkının borcunun harcanabilir gelire oranı ise yüzde 43. Bu şu demek, yani her 100 liralık gelirin 43 lirası borca gidiyor.
Ülkemizin kısa vadeli dış borcu da Nisan’da rekor tazeleyerek 182,4 milyar dolara yükseldi. Ülkemizin kredi risk primi ise 800’ü geçti. Bu oran, ülkemizin dışarıdan borçlanırken diğer ülkelere göre daha pahalıya, yani daha yüksek faizle borçlanması demek maalesef. Görüldüğü gibi Sayın Erdoğan’ın düzeleceğini söylediği şartlar, düzelmek şöyle dursun; ülkemizi daha da fazla borca esir ediyor; ülkemizi küresel ve yerel faiz lobilerine de mahkum hale getiriyor. Son 20 yıldır kürsülerde başka, icraatlarında bambaşka bir iktidarın sebep olduğu ağır bedeller ödüyoruz hepimiz. Lafla peynir gemisi yürümüyor!
İnsanımız borçlu olmasının yanında aynı zamanda işsiz bırakılmış durumda. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamıyorlar. Resmi rakamlarla gayri resmi rakamlar birbirini tutmuyor. Resmi rakam dediğim ne? Sayın Cumhurbaşkanını memnun edebilmek için belli resmi müesseselerin ortaya koyduğu rakamlar. Maalesef herkes görüyor, bu rakamlar kasti bir şekilde memnuniyet ifade edebilmek için üretiliyor. Ama öbür tarafta bağımsız kurumlar gerçekleri milletimize gösterebilmek veya kendileri bunu görebilmek için çalışmalar yapıyor.
Resmi rakamlara göre her 5 gençten birisi işsiz. Ama fiiliyatta her 3, en fazla 4 gençten birisi işsiz! İçinde yaşadığımız şartları görmüyor değil insanımız! Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 2 milyon 959 bin genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor! Bu rakamlarla Avrupa ülkeleri arasında ilk, OECD ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyoruz. İktidar aynı zamanda insanları aç bırakıyor. Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın yüzde 65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin yüzde 18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.
İşte bu teklif gösteriyor ki, hükümetin bütçesi kendi elleriyle meydana getirdikleri ekonomik darboğaza sadece 6 ay dayanabildi. Şu artık çok nettir: Hükümet, bu ekonomiye 1 yıl bile dayanamayacak. Ayrıca devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin? Bütçe hedefi sadece 6 ay içinde patlak veren bir iktidar, şimdi bu milletten 5 yıl daha ülkeyi yönetmek için yetki istiyor. Sadece 1 yılda enflasyonu yüzde 20’lerden yüzde 70’lere çıkaran bir iktidarın 5 yılda ülkeyi ne hale getireceğini düşünmek hiç de zor değil.
Bir de bu resmi rakam! Bu rakamın gerçekte yüzde 100’lere dayandığını hepimiz biliyoruz. Biz, milletimizin verdiği güçle bu hoyrat iktidarı ülkemize daha fazla vermeden durduracak ve yanlışlarını en kısa zamanda düzelteceğiz. Öngörülemezlik dönemine son verecek, yarın neye uyanacağını bilemez hale gelen insanımıza rahat bir nefes aldıracağız.
Biz Saadet Partisi olarak, olan bitenleri gayet iyi okuyor ve aklıselimle değerlendiriyoruz. Dönen dolapların da kurulan tuzakların da farkındayız. Biz birilerinin ciğerlerini bile biliriz, emin olun! Onlar da bizim onları ne kadar iyi bildiğimizi bilirler… Birileri olmadık işlere tevessül etseler de biz asla helal ve dürüst siyaset yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gerçekleri kimseyi rencide etmeden olduğu gibi söyleyeceğiz. Ama gerçeklerden gocunan olursa onun da müsebbibi biz değiliz!
Bugüne kadar hiçbir zaman süte su katanlardan olmadık, bundan sonra da asla olmayacağız! Ve biz biliyoruz ki yanlış işlere bulaşanlar var. Fakat onlardan daha da fazla bu memleketin tertemiz evlatları var. İktidarın ve yetkililerin hukuksuz talimatlarına rağmen hukukun dışına çıkmamak için direnen, bu keyfi yönetim anlayışına karşı devlet geleneğini unutmamış memurlarımız, bürokratlarımız var.”
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ““Devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin?” dedi.
Partisinin Ankara’daki genel merkez binasında haftalık basın toplantısında konuşan Karamollaoğlu’nun ifadeleri özetle şöyle:
“Temmuz kalkışmasında Harbiyeli öğrencilerimiz tutuklanmışlardı. Bugüne kadar uzun bir süredir tutuklu kalmışlar, ömür boyu hapse mahkum edilmişlerdi. Ne olduysa bir gecede her şey değişti ve bu öğrencilerimizin bir kısmı serbest bırakıldı, diğerlerinin de serbest bırakılacağı kanaati hâkim oldu herkeste. O zaman dile getirmiştik; öğrenci ihtilal planlayamaz! Öğrenci, emir komuta içinde kendisine verilen emri yerine getirebilmek için çaba sarf etmek mecburiyetindedir. 6 yıl bu gençlerin hapis yatmasına gerek yoktu ki! Yine de en azından böyle bir yanlıştan dönülmüş olmasını olumlu bir adım olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar; maalesef dünyamızdaki mülteci sayısı giderek artıyor. Fakir, mağdur olan ülkelerden; kalkınmış, gelişmiş, daha huzur içinde olan ülkelere doğru bir akım var. Bu konuda denilecek çok şey var fakat bu hafta sadece Ankara-Kızılay’da Somalili ve Etiyopyalı iki göçmenin işlettiği “SAAB CAFE” isimli mekanın önünde yaşanan vahim olaylara değinmekle yetineceğim. Her fırsatta kürsülerden sığınmacılar ve mülteciler üzerine hamasi nutuklar çeken ve bu konuda birinciliği kimseye bırakmayan İçişleri Bakanı bu hadiselerde de sınıfta kalmıştır.
Kafe sahiplerine yapılan baskılardan tutun da bazı emniyet mensuplarının hadsiz, haksız ve hukuksuz davranışlarına ve olayın ardından Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamaya varıncaya dek hepsi birbirinden vahim! Özellikle de hadiseler esnasında bir milletvekili arkadaşımızın gayretleri karşısında bir polisin parmak sallayarak adeta kendisini tehdit etmesini kabul etmemiz mümkün değil. Burası demokratik bir ülke! İktidarda bulunanlar artık aklını başına alsın, bu meseleye oy hesabı üzerinden yaklaşmasın! Bu tavrın; daha vahim hadiselere sebep olacağını kimse unutmamalı.
Muhterem arkadaşlar; yıl başında ‘6 ay sonra her şey güllük gülistanlık olacak’ diye tarih veren iktidarın süresi bir hafta sonra doluyor. Fakat bu 6 aylık sürede bırakın iyileşmeyi, ekonomik şartlar daha da ağırlaştı ve kötüleşti. Yanlış politikalar nedeniyle vatandaşlarımız giderek daha da ağırlaşan bir borç yüküyle yaşamak zorunda kalıyor. Mahalleli bakkala, bakkal toptancıya, toptancı fabrikaya borçlu… Gençler devlete, hane halkı bankalara borçlu… Asgari ücretliler, memurlar, emekliler, borç döndürerek ay sonunu getirmeye çalışıyorlar. Ülkemizde her 2 kişiden 1’i maalesef borçlu şekilde yaşıyor. Merkez Bankası’nın verilerine göre; 2018’de 567 milyon lira seviyesinde olan hane halkı borçları, 2021’de 1 trilyon lirayı aştı; yani iki misline çıktı! Borçların neredeyse tamamını krediler oluşturuyor.
Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) verilerine göre; bireysel kredileri kullanan kişi sayısı son bir yılda 1,6 milyon kişi arttı ve 36,1 milyon kişi oldu. BDDK verilerine göre ise; Nisan 2022 itibarıyla takipteki tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 26 milyar 794 milyon lira seviyesinde ulaşmış durumda. Yani ortalama olarak her hane halkı başına yarım milyon lira borç düşüyor. Hane halkının borcunun harcanabilir gelire oranı ise yüzde 43. Bu şu demek, yani her 100 liralık gelirin 43 lirası borca gidiyor.
Ülkemizin kısa vadeli dış borcu da Nisan’da rekor tazeleyerek 182,4 milyar dolara yükseldi. Ülkemizin kredi risk primi ise 800’ü geçti. Bu oran, ülkemizin dışarıdan borçlanırken diğer ülkelere göre daha pahalıya, yani daha yüksek faizle borçlanması demek maalesef. Görüldüğü gibi Sayın Erdoğan’ın düzeleceğini söylediği şartlar, düzelmek şöyle dursun; ülkemizi daha da fazla borca esir ediyor; ülkemizi küresel ve yerel faiz lobilerine de mahkum hale getiriyor. Son 20 yıldır kürsülerde başka, icraatlarında bambaşka bir iktidarın sebep olduğu ağır bedeller ödüyoruz hepimiz. Lafla peynir gemisi yürümüyor!
İnsanımız borçlu olmasının yanında aynı zamanda işsiz bırakılmış durumda. Üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamıyorlar. Resmi rakamlarla gayri resmi rakamlar birbirini tutmuyor. Resmi rakam dediğim ne? Sayın Cumhurbaşkanını memnun edebilmek için belli resmi müesseselerin ortaya koyduğu rakamlar. Maalesef herkes görüyor, bu rakamlar kasti bir şekilde memnuniyet ifade edebilmek için üretiliyor. Ama öbür tarafta bağımsız kurumlar gerçekleri milletimize gösterebilmek veya kendileri bunu görebilmek için çalışmalar yapıyor.
Resmi rakamlara göre her 5 gençten birisi işsiz. Ama fiiliyatta her 3, en fazla 4 gençten birisi işsiz! İçinde yaşadığımız şartları görmüyor değil insanımız! Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 2 milyon 959 bin genç ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor! Bu rakamlarla Avrupa ülkeleri arasında ilk, OECD ülkeleri içinde ise ikinci sırada yer alıyoruz. İktidar aynı zamanda insanları aç bırakıyor. Vatandaşlarımız temel tüketim maddelerine ulaşamıyorlar. Halkın yüzde 65,8’i, yani her üç kişiden ikisi temel gıda ürünleri alırken zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın küresel açlık sistemine göre; 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla Türkiye’nin yüzde 18’i yeterli beslenemiyor. İşte bu rakamlar iktidarın, yoksulluğu geniş kesimlere yaydığının açık ispatıdır.
İşte bu teklif gösteriyor ki, hükümetin bütçesi kendi elleriyle meydana getirdikleri ekonomik darboğaza sadece 6 ay dayanabildi. Şu artık çok nettir: Hükümet, bu ekonomiye 1 yıl bile dayanamayacak. Ayrıca devlet bile yıl sonunu getiremezken, vatandaş bu şartlarda ay sonunu nasıl getirsin? Bütçe hedefi sadece 6 ay içinde patlak veren bir iktidar, şimdi bu milletten 5 yıl daha ülkeyi yönetmek için yetki istiyor. Sadece 1 yılda enflasyonu yüzde 20’lerden yüzde 70’lere çıkaran bir iktidarın 5 yılda ülkeyi ne hale getireceğini düşünmek hiç de zor değil.
Bir de bu resmi rakam! Bu rakamın gerçekte yüzde 100’lere dayandığını hepimiz biliyoruz. Biz, milletimizin verdiği güçle bu hoyrat iktidarı ülkemize daha fazla vermeden durduracak ve yanlışlarını en kısa zamanda düzelteceğiz. Öngörülemezlik dönemine son verecek, yarın neye uyanacağını bilemez hale gelen insanımıza rahat bir nefes aldıracağız.
Biz Saadet Partisi olarak, olan bitenleri gayet iyi okuyor ve aklıselimle değerlendiriyoruz. Dönen dolapların da kurulan tuzakların da farkındayız. Biz birilerinin ciğerlerini bile biliriz, emin olun! Onlar da bizim onları ne kadar iyi bildiğimizi bilirler… Birileri olmadık işlere tevessül etseler de biz asla helal ve dürüst siyaset yapmaktan vazgeçmeyeceğiz. Gerçekleri kimseyi rencide etmeden olduğu gibi söyleyeceğiz. Ama gerçeklerden gocunan olursa onun da müsebbibi biz değiliz!
Bugüne kadar hiçbir zaman süte su katanlardan olmadık, bundan sonra da asla olmayacağız! Ve biz biliyoruz ki yanlış işlere bulaşanlar var. Fakat onlardan daha da fazla bu memleketin tertemiz evlatları var. İktidarın ve yetkililerin hukuksuz talimatlarına rağmen hukukun dışına çıkmamak için direnen, bu keyfi yönetim anlayışına karşı devlet geleneğini unutmamış memurlarımız, bürokratlarımız var.”