Ülke yöneticileri, demokratik değerler hedefinden vazgeçtikten sonra milletimizin başı beladan kurtulmuyor. Halkımız son yıllarda beceriksiz ekonomi yönetiminden dolayı mali açıdan çıkmaza doğru sürüklendi. Hesap verme anlayışından kaçarak diledikleri gibi yolsuzluk yapacaklarını sanan soyguncuların yönetimde olduğu bir yere dışarıdan yatırım gelmediği için, ülkenin yakın dönemde bu badireden kurtulacağı yönünde bir umut yok.
İktidarı sürdürmek için her yolu deneyen bir çete, dar zaman için ayrılmış tüm ülke varlıklarını kuruttuğu bir devrede gelen büyük deprem felaketi, 13 milyondan fazla insanımızı doğrudan etkiledi, kimisi göçük altında kalıp hayatını kaybetti, kimi yakınlarından ve tüm imkanlarından mahrum kaldı. Enkazdakilerin imdat çağrılarına günlerce cevap veren olmadığı için 10 binlerce vatandaşımızın büyük bölümü soğuktan donarak öldü.
Tam bir can pazarının yaşandığı o günlerde, doğrudan musibete maruz kalan insanlardaki çaresizliği tarif etmek zor. İktidar baskısından kurtulup, gözlemini aktaranları dinlerken göz yaşlarımızı tutamadık. İşleri bozulanlar, ölüm ve yaralanmalarla zaten sınır olan imkanlarını kaybedip aile yuvası dağılanlar, soğuktan korunacak bir çadır, sıcak bir çorbaya ulaşamadığı için en zaruri ihtiyaçlarını bile karşılayamayanlar, yıkıntı başında cenazelerine ulaşıp son bir defa görme umuduyla bekleşenler, ailesinin yardım çığlıklarının tükenişini çaresizlik içinde izlemek zorunda kalanlar, çuvallara doldurduğu cenazesini kokuşmasın diye sokağa bırakanlar.
Oy uğruna milyonları geçim kaynağını elinden alıp onları devlet yardımına muhtaç hale getirenlerin oluşturduğu psikolojik ortam ülke insanındaki bütün çalışma azmini yok etti. Ekonomik krizin etkileri her geçen gün daha geniş kesimlere ulaştığı bir dönemde gelen deprem, ülkede yaşayan her bireyin aile ve toplum hayatını zorlaştıracak yönde ilerliyor. Bir aydan beri birçok problemin hala çözülememiş olmasının kalıcı tesirleri olacak.
Üst üste yaşanan bu musibetler toplumda büyük travmalara yol açacak.
-Depremde evini barkını işini kaybetmiş olanlar ölü kente dönüşmüş şehirlerini terk edip yakınlarına sığındı.
-Milyonların yer değiştirdiği yeni göç dalgasının depremden etkilenmemiş şehirlere tahribatı düşünülmedi.
-Krizleri yönetemeyen iktidar her işten menfaat devşirmeyi düşündüğü için hiçbirine kalıcı çözüm üretemedi.
-Tüm dış yatırımlar kesildi, yeni nesillere istihdam imkânı sunulamadı ve gençler yurdu terk etmeye başladı.
Halkın yardımına koşması için ayrılan kaynakları Kızılay’ın sattığı iddiası kanayan yaralara tuz biber ekti.
Doğal afetlere ‘dur’ deme şansımız yok ama onların etkisinden korunma şansımız var. Halkını düşünen yöneticilerin bulunduğu medeni dünya, geçmiş yaşananlardan ders çıkarıp gerekli önlemleri alıyor ve en az zararla çıkmanın yollarını buluyor. Zarar görmüşlere nasıl hizmet verileceği önceden tüm detaylarıyla planlanıyor. Gelişmiş ülkelerin farkı, toplumu belli kurallara göre yönetmeleri. Bütün vatandaşların kendini aynı kurala bağlı hissetmesiyle oluşmuş toplumsal mutabakatlar sayesinde ülkede herkes nerede ne yapacağını çok iyi biliyor.
Bizde cumhuriyet tarihinin iyi örneklerinden biri olan Bediüzzaman ve talebelerinin kardeşlik anlayışıyla kendilerini kötülükten korumasının arkasında da Hizmet prensipleri olarak bilinen ortak mutabakat metinleri var. Hizmet gönüllülerinin tüm dünyada kabul görmelerinin sebebi da farklı değil, onlar da Fethullah Gülen Hocaefendi’nin dünyada insani değerleri geliştirme konusunda yazılarını ortak mutabakata dönüştürdükleri için beğeni kazanıyor.
Son 10 yıldan beri Türkiye’nin de aralarına katıldığı doğu toplumlarında ise yönetimdekiler kendilerini hiçbir kurala bağlı hissetmedikleri için yazılı kanun metinleri sadece vatandaşların hayatını sınırlamada, hatta muhalifler için hiç olmayan kurallarla hayat yaşanmaz hale getirmede kullanılıyor.
İnsan hayatına değer vermeyen yönetimlerin olduğu beldelerde kurallar uygulanmadığı, sorumluluklar zamanında yapılmadığı için acılar katlanarak büyüyor. Yunanistan’da tren kazasında 57 kişi öldüğü için sorumlu bakan istifa ediyor, bizde on binlerce ölümü kimse üzerine almadığı gibi sebep olanlar acılı halkı aşağılıyor.
Geniş halk kitleleri heyecan peşinde koşan yönetimlerin olduğu yerlerde her gün ayrı bir girdaba yakalanıyor.
-Vatandaşlar, işkence ve zulümlerle hayatından bezdiren yöneticilerin baskısı altında eziliyor.
-İnsanlık dışı ütopyaları için savaş tamtamları çalarak çevresine saldıranlar binlerce insanı katlediyor.
-Kendi kişisel hırs ve tutuklularını tatmin peşinde koşanlar, halkını uçurumdan uçuruma sürüklüyor.
-Uyuşmazlıkları kaşıyarak silahlanmaya yönlendirenler eliyle ülke kaynakları halkın elinden alınıyor.
Zorba yönetimlerin yaptığı uygulamalar adeta vatandaşları için bir musibet haline dönüşüyor.
Bütün anlatılanlar insanın dünya hayatını zindana çeviren musibetler… Bir de toplumun ahlaken çökmesine yol açan musibetler var ki bunlar diğerlerinden daha yıkıcı tesirler bırakıyor. Önde görünenlerin hiçbir ahlaki kaygı taşımaması aşağıya doğru dalga dalga yayılıyor, hak ve adalet kavramıyla tanınmış bir dinin mensupları haksızlığı kul hakkı yemeyi sıradanlaştıran davranışlarıyla toplum ahlakını felç ediyor.
İnanç esaslarına hiç önem verilmediği için yüce yaratıcıya hesap verme kaygısı taşınmıyor, yetkiyi eline alanlar yıllarca savundukları bütün değerleri terk edip, halkın malını çalmak için mafyayla ortaklık kuruyor. İbadetler ya terk ediliyor ya göstermelik hale geliyor. Yaptıklarının dünyada cezasını görmemiş olmaları onlardaki hesap verme duygusunu yok ediyor ve toplum malını yağmalama meşrulaştırılınca, inançlılar halkı soymaya koyuluyor.
Her türlü harama kapıyı aralamış bu insanların çirkin görüntüsü, tüm dünyada iğrenerek izleniyor ama onlar yaptıklarını sanki normalmiş gibi sürdürerek, inandıkları değerlere karşı nefret uyarıyor. Yüce yaratıcı ile bağını koparmış yığınların ortaya koyduğu tablo halkın hafızlarına kazınıyor ve zaafı olanların soygun iştahı kabarıyor.
Zelzele mali kriz ülke için çok büyük bir musibet ancak, toplumdaki ahlaki çöküşe yol açma onarılması ondan daha zor bir krize dönüşüyor. Öndekileri örnek alan halk ekonomik krizi atlatmak için her türlü yolu kullanabileceğine inanıyor. Bazı vatandaşlar deprem bölgesinde yıkıntılar arasında define arayarak köşe dönmeyi düşünüyor.
Toplumun inanç zaafı, deprem felaketiyle birleşince bazılarının içindeki canavar ortaya çıktı, bütün değer yargılarını kaybetmiş yöneticiler, halkın yaşadığı acıları görmezden gelip, görüntü kurtarma peşine düştü. Bunu gören medya organları halkın acılarını paylaşmaktan kaçındı, onların yaşadıklarını gözlerden saklamak için ahlak dışı yollara başvurdu. İnsanlar yiyeceğe ulaşamazken işlerin iyi gittiği yönünde haberlerle vicdanları yaraladılar.
Kendi değerlerini terk etmiş bir mutlu azınlığın ülkeye bugün yaşattığı acılar, depremden daha büyük bir felaket. Toplum dünya ve ahiret adına tüm kazanımlarını kaybederken onlar, kendi kişisel ya da parti menfaatlerini korumaya yöneldiler. Dinin hükümleriyle oynadı, kutsal değerlerde tereddüt oluşturdular, kader inancını yanlış yerde kullanıp halkı isyana sevke ettiler, toplumun kendi değerlerinden şüphe etmesine yol açtılar.
Propaganda için tüm değerlerin çiğnendiği medya programları hazırlattı, yaptıkları telkinlerle halkı kötü emellerinin aparatı haline getirmeye çalıştı, aile yuvalarında bile onlara ulaşıp yanlışa ortak ettiler.
-Siyaset aparatına dönüşen ibadet yerlerinin birleştirici rolü yıkıldı, ayrışma merkezi haline getirildi.
-Pozitif bilimlere kapıları kapandı, üniversiteleri parti çiftliği yaptılar.
-Sokaklarda sadece baskıcı bir güvenlik sistemi kurdu, halkın nasıl kokuştuğunu görmezden gelip sakladılar.
-Toplumu ya dinden kopardı ya da dinin içini boşalttı, Müslümanlık taslamakla yetinecek şekle dönüştürdüler.
-Allah korkusunu kalp ve kafalardan sildiler, toplumu ahiret yokmuş gibi yaşamaya sevk ettiler.
-Gençliği değerlerden uzaklaştırdı, onları ateizmin, materyalizmin kucağına attılar.
Bu yönetici grubunun vatandaşlara yaşattıkları, depremden, mali krizden daha büyük bir musibet. Değer yargıları kaybolmuş bir toplum dünyayla rekabetten hızla uzaklaştı, hırsızlık ve gözü açıklıkla köşe dönme anlayışı yaygınlaştı. Musluğun başına geçenler ülke kaynaklarını nasıl kendi üzerlerine geçireceklerinin hesabıyla oturup kalkmaya başladı. Halkın mal ve canını korumakla görevli emniyet mensupları, suçlularla ortak olup hırsızlığa soyundu. Toplumu tehditlerden koruması gerekenler, bizzat kendileri toplum için tehdit haline geldi.
İdeoloji uğruna herkes bir diğerini yutmanın hesapları yapmaya koyuldu. Toplum içten içe kokuşmaya durmuşken iktidardakiler her şeyin en iyisini bildikleri iddiasıyla halka tepeden bakmaya devam etti, az itiraz edenleri baskı ve zulümlerle susturdular. Toplumu kemiren bu kurt bünyenin içine kadar girdi, yetkinin halkı güdülecek koyun gören kötülerin elinde geçtiği bir yerde toplum yapısının bu tahribata dayanması gerçekten zor. Çünkü çirkin hedeflerine ulaşmak için sürekli gerilim üretip çatışmaları körüklüyor, şeytanın aklına gelmeyecek oyun ve hileler planlıyorlar, kendilerinden biri gibi görünüp sıradan vatandaşları hipnozla uyutarak kuyusunu kazıyorlar. Bu türden iki yüzlüleri halkın fark etmesi imkânsız bazıları iliklerini kemiren bu grubu kurtarıcı sanıyor.
Toplumda sözü sazı dinlenen insanların duyarsızlığı da kötülerin değirmenine su taşıyor, onlar kendilerine yapılan en küçük bir saldırıya cevap yetiştirmekten kaçınmıyorlar. Ancak ülkenin uçuruma doğru yuvarlandığını gördükleri halde makam ve imkanlarını kaybetmemek için sorumluluk almıyor, büyük bir vurdumduymazlık içinde ya sessiz kalıyor ya da hiçbir şey yokmuş gibi davranarak maddi manevi çöküşü saklamaya çalışıyorlar. Her geçen gün toplumla birlikte tüm değer yargılarından uzaklaştıklarını kendi geçmişleriyle çeliştiklerini göremiyorlar. Bu basiretsiz muhafazakâr aydınlar, kitlelerini devletin derinliklerinde planlanan oyunun figüranı yaptı, kirli siyasetten bıkmışları önce kurtarıcı rolü verdikleri Akşener etrafında topladı sonra 6’lı masayı sabote ettirip ortada bıraktılar.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser