Allah kâinatta harikulade bir sistem kurmuş, dev gezegen ve yıldızlar dahil irili ufaklı bütün varlık alemini belli kurallara bağlı olarak evirip çeviriyor. İnsanoğlu etrafındaki olaylara dikkatle baktığında mükemmelliği görmezden gelmesi mümkün değil. Dine mesafeli bilim adamlarının çoğu belli bir aşamaya geldikten sonra hayretini gizleyemiyor ve bu gerçeği itiraf mecburiyeti hissediyor.
İnsanın hayatını sürdürmesi için yaratılmış yiyecek ve içeceklerin vücutta önemli fonksiyonları var ve israfa girilmediği sürece her biri büyük bir görev yürütüyor. Yeni doğmuş bir bebeğin yiyecekleri daha o dünyaya gelmeden önce annenin bedeni hazırlanarak karşılanıyor. Annenin iradesi dışında sütünün bileşimi çocuğa göre salınan hormonlarla düzenleniyor ve bebek anne karnındayken öğrendiği emmeyle bütün ihtiyacını gideriyor.
Canlıların en büyük ihtiyaçlarından biri suyun dolaşımı için milyarlarca dolara yapılmayacak hizmetler hiç bedel ödenmeden yüce yaratıcının kurduğu sistemle sağlanıyor. Yerçekimiyle yeryüzüne yayılan akarsular, yanında dev su kütleri buhar halinde rüzgâr gibi hiç masrafsız bir araca bindirilerek farklı bölgelere taşınıyor.
Yeryüzünü insanın istifadesine sunan zat, onun diğer varlıklardan ayırmış ve öğrenmeye müsait olarak yaratmış. Öğrenilen bilgilerin bir bütünlük içinde sunulması halinde o, faydalı bir ürüne dönüşebilir. Eğer bu disiplin kazanılmazsa öğrendiklerini nerede kullanacağını bilmeyen kalabalıklar, art niyetlilerin elinde yanlışa açık hale gelir. 80 öncesi Türkiye’sini yaşayanlar ülkede çatışmaların üniversitelerde başlatıldığını hatırlayacaktır. Çocuğunu okuyup adam olsun diye büyük fedakârlıklarla gönderen aileler onların, teröre bulaşmasıyla şaşkına dönmüştü.
Faydalı bir ürün ortaya koyma gibi bir hedefi olmayanların öğrendiklerini nerde kullanacağını kestirmek zor. Bugün kazandığı donanımları kendi vatandaşına karşı kullanan zalimlerin, yönetimindeki despotik rejimlerde halk inim inim inliyor. İstihbarattan kazandığı birikimle Rusya’nın başına geçen Putin, bütün devlet sistemini kendine bağladı, halkın vergileriyle biriken kaynakları dev savaş makinaları hazırlamada kullandı. Dünya, Sovyetleri diriltme hayaline kendini kaptıran bir despotun tehdidinden korunmak için yeniden silahlanma yarışına girdi.
Türkiye’de dini hassasiyeti olan insanlar uzun yıllar aşağılandı, ülke kaynaklarının bölüşümünde ve görevde yükselmelerde hep ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördü. Bunun verdiği bir ezilmişlik hissi ile ilk kez aynı duygulara sahip bir yönetici grubuna umut bağlayıp onun etrafında toplandı. Halkın önüne geçenler kazandığı bu yetkiyi, toplum yararına kullanmadı şahsi çıkar peşine düşerek onlara bel bağlamış milyonları yanılttı.
Komünizmin paletleri altında ezilen ve dünyayla bağları kopan Çin halkı, ilk kez ürünlerini dünyaya pazarlayacak bir sistemle rahatlamayı umuyordu. Ancak bu da boş çıktı, halkın köle gibi çalışarak ürettiklerini dünyaya satanlar, yetkiyi ellerine alınca eski komünist ideolojileri depreşti. Karın tokluğuna çalışmak zorunda kalan halkın oluşturduğu kaynaklarla gelişmiş ülkelere karşı vekalet savaşları başlattı.
Kazanılan her artı değerin öğrenilen her bilginin belli prensiplere bağlı olarak kullanıldığı yerlerde ise toplumların refah düzeyi tabana doğru yayıldı. Medeni dünyanın yöneticileri topladıkları vergilerin üstüne oturup içlerinden çıktıkları halka tepeden bakmayı düşünmedi. Aksine ülke kaynaklarından herkesin faydalanması için sosyal devlet inşa etti. Bazıları çok mütevazi bir yaşamı sürdüğü halde halkına refah ve huzur içinde bir ülke sundu.
Bir disipline bağlı olmadan kazanılmış her donanımın ileride büyük bir tehdide dönüşebileceğinde herkes hemfikir. Bu yüzden demokratik ülkeler kimsenin tek başına ülkeyi uçuruma sürüklemesine izin vermiyor, yetki verdiklerini denge ve denetim mekanizmalarıyla kontrol ediyor. Geçmişten gelen husumetleri kaşıyıp toplum kesimleri arasına düşmanlık tohumları ekenlere gelince onlar, bir araya gelmiş halkı bölüp parçalayarak yutulacak lokma haline getiriyor, çatışmaları kullanıp oradan güç devşirmeye çalışıyor.
Disiplin altına alınmamış bilgi yanlış kullanıma açık olduğu gibi, kurallara bağlanmadan verilmiş yetki de sorunlu. Art niyetlilerin yönetimindeki her uygulama tüm toplumu gözetmediği için bir aşamadan sonra problem oluyor. Erdoğan, yetkiyi almadan önce halka demokrasi nutukları attı, herkese vatandaşlık hakkından eşit yararlanma vaat ederek yönetime geldi. Bir şekilde idareyi ele geçirdikten sonra bütün iddialarını unuttu, savunduğu değerleri daha sonra terk etti. Hukuk sistemini kontrolüne alınca hukuk düzeninin korunması, adaletin tesisi iddialarından vazgeçti. Aldığı gücü toplum ihtiyaçlarını karşılamada kullanacağı yerde kişisel beklentileri peşine düştü. Denetim mekanizmalarını kaldırıp her şeyi kendine bağladı halk açlık sınırı altında hayat sürerken onların derdi sadece devlet ihalelerini aralarında bölüşmek oldu. Belli bir sisteme kendini bağlı hissetmeyen bu grup, dini savunur gibi görünürken, dinin tüm kurallarını çiğnemekten kaçınmadı. Halkın bütün değer yargılarını değiştirdi, yanlışını doğru gibi göstermeye çalıştı. Sadece çıkar kovalama derdiyle hareket ettiği için aynı gün içinde faklı menfaat hesaplarını gözeten birbiriyle çelişen kararlar verdi, akşam Rabia’yı methetti sonra onları ortada bıraktı. Zikzaklar içinde sürekli karar değiştirdiği halde her iddiasını sanki tek doğru bu gibi savundu. Yalan-yanlıştan sakınmayı gereksiz gören hak-hukuk kavramını kaybedenler, en temel din prensiplerini çiğnerken halka dindarlık taslamayı ihmal etmedi.
Herkesi Hz. Peygamber’e (SAV) saygıya davet etti kendisi onun, getirdiği mükemmel prensiplerin bugün geçersizliğine inandı, sahabenin örnek yaşantısıyla övündü ama onların yaptığının tam tersini yaptı. Din dedi ama en zayıf bir müminin bile asla yapamayacağı kabahatleri halkın gözü önünde işledi. Devlet ihalelerini bölüştü mafya ile ortak olup devleti soydu, din adamlarını kusurlu davranışları aklamaya zorladı.
Kitap okumayı gereksiz gördü, okumadan her konuda fikir söyleyebileceğine inandı, türlü hilelerle halkı peşine taktıktan sonra aldığı alkışlarla kendini kaybetti herkese tepeden bakmaya başladı. En güçlü dimağların ürettiği geleceği aydınlatacak fikirleri bir çöp gibi buruşturup attı. Hiçbir dayanağı olmayan kendinden menkul değerlendirmeleri faydalıymış gibi sundu, hatası ortaya çıkınca onu başka bir hata ile temizlemeye çalıştı.
Suriye yönetimini kışkırtmayın tavsiyesinde bulunanları ufuksuz olmakla suçladı, Şam’da Cuma namazı hayaliyle milyonlarca Suriyeliyi tahrik edip ülkesinden kovdurdu, onları barakalarda perişan halde yaşamak zorunda bıraktı. Bu sefaleti kullanıp para sızdırma gibi AB ile ahlak dışı bir pazarlığa girişti. Libya’da Irak’ta yönetimlerin devrilmesinde rol aldı, o bölgelerdeki insanları yıllarca kaos yaşamasına yol açtı.
Dinin adını dilinden düşürmedi, ancak dinin dünyanın kaderini değiştirecek en mükemmel kural ve kaidelerini basit menfaat hesapları uğruna çiğneyip geçti. Dine bağlı verdiği kararların hiçbirinde sistematik bir görüşe göre hareket etmedi, bugün faize haram deyip enflasyonu körükledi, sonra faizi aşırı yükseltip halkı sefalete itti.
Kendi aklına güvendiği kadar bilimsel gerçeklere güven duymadı, tecrübeyle kazanılmış yılların birikimi en temel piyasa kurallarını çiğneyerek ülke yönetmeye kalktı. Hiçbir konuda bilimin verilerine değere vermedi, sadece kendi içi güdülerine güvenip onunla ülke yönetmeye yeltendi. Sıkıştığında konunun uzmanlarından yardım istedi, kendine ters geldiğinde onların da arkasına tekme vurup gönderdi.
Neticesinden emin olmadığı hiç denememiş kirli yol ve yöntemleri deneyerek olumlu sonuç almayı umdu. Her gün onlarca kuralını çiğnediği dine ancak siyaseten gerek duyarsa başvurdu, onda da günün ihtiyaç ve beklentilerini dikkate almadığı için başarısız oldu. Din her yeni duruma uygun gelecek yüzlerce çeşit örnekle bize aktarılmışken, bu zengin kaynaktan yararlanıp yeni çözüm yolları geliştirmeyi aklından geçirmedi, bir gün din dedi onu, hayatın gerçekleriyle örtüşmeyecek şekilde uygulamaya kalktı, diğer gün onun en temel disiplinlerini rafa kaldırıp attı.
Çok basit bir düzenleme ile oldukça başarılı olacak kuralları hiç esnetmeden uygulamaya kalkınca sonuç alamadı. Değişik zamanlarda temel kaynaklara uygun olarak verilmiş zengin din yorumlarını araştırma gereği duymadı, bazen en katı şekliyle uyguladı bazen de hepsini terk etti. Bütün dünyanın aynı çatı atında yaşadığı bir dönemde her ülkenin geliştirdiği yol ve yöntemlerin dinle örtüşenlerinden istifadeyi düşünmedi, her şeyin maddi kıstaslarla ölçüldüğü bir ortamda dinin ruhuna aykırı yorumları uygulayarak dünyaya rezil oldu.
Bilimsel araştırmaların giderek çeşitlendiği bir dönemde uzmanlardan yararlanıp farklı disiplinler altında ele alınan konulardan faydalanmayı düşünmediler. Tüm yetkiyi okumamasıyla iftihar eden birinin eline verip problemleri çözümsüz hale getirdiler. Uzmanların görüşleri kendilerini desteklemiyorsa itibar etmedi, olayları MİT’te üretilen art niyetli yaklaşımlarla yürütmeye çalıştılar. MİT orduyu yanılttı, PKK liderleri yerine savaş uçaklarıyla masum vatandaşları bombalattılar.
Hiçbir konuda birikimi olmayan birine, karizmatik bir görüntü verilerek her konuda ahkam kesmesini beklediler. Çok ciddi araştırmalarla ancak alınacak kararlar bir kişinin o günkü hissiyatına göre aldılar. Ülke hemen her konuda zikzaklar yaşadı, Mısır- Suudi Arabistan-Suriye… düşman ilan edildi, ardından dostluk kurmak için kılıktan kılığa girildi. Özal’la gelen tüm kazanımlar yıkıldı, temizlemesi yıllar sürecek yanlışlar yapıldı.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “hekul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser