İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bugün Adalet Bakanı Gül’e gönderdiği mektupta, Türkiye makamlarının Mart 2017 itibariyle Ankara’da kaçırılan ve muhtemelen zorla kaybedilen en az dört kişi ile ilgili acilen soruşturma başlatması gerektiğini söyledi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson “Kayıp kişilerin devlet yetkilileri tarafından zorla kaybedildiğini düşünmemize neden olan inandırıcı sebepler bulunmaktadır” derken Williamson, “Türkiye makamları yükümlülüklerini derhal yerine getirmeli ve ciddi tehlike altında olabilecek bu kayıp kişilerin yerini tespit etmeli ve serbest kalmalarını sağlamalıdır. Şayet bu kişiler gözaltında tutuluyorsa derhal bir avukata erişimlerini sağlayarak ailelerine yerlerini bildirmelidir” şeklinde devam etti.
Zorla kaybedilme, bir kimsenin devlet görevlileri veya onlar adına hareket eden kişiler tarafından gözaltına alınması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılması; ancak sonrasında yetkililerin bu durumu inkâr etmesi veya kişinin nerede bulunduğuna dair bilgi vermeyi reddederek mağduru kanunun korumasının dışında bırakması durumunda gerçekleşmektedir.
Resmi gözaltında tutulduğu tespit edilen mağdur, eski bir öğretmen olan Önder Asan’dır. Bir görgü tanığı, Asan’ın Nisan ayında Ankara’da polis memuru olduklarını söyleyen şahıslar tarafından, içinde bulunduğu taksiden zorla indirilerek Volkswagen Transporter marka bir minibüse bindirilmek suretiyle kaçırıldığını görmüştür. Asan’ın ailesine 42 gün sonra bir polis merkezinden telefon edilmesinin ardından, kendisinin gözaltında tutulduğu tespit edilmiştir. 17 Mayıs günü hâkim önüne çıkartılan Asan’ın, terör bağlantıları olduğu iddiası ile tutuklu yargılanmasına karar verilmiştir.
Asan, polis memuru olduklarını söyleyen kişiler tarafından kaçırılmasının ardından gizli bir yerde tutulduğunu, sorgulandığını ve işkence gördüğünü ve sonrasında resmi bir polis merkezine gönderildiğini ve ancak burada bir avukatla görüşebildiğini ileri sürerek Ankara Savcılığı’na resmi şikâyet başvurusunda bulunmuştur.
Mart ayında başlayan kaçırma olaylarında, kaçırılan diğer üç kişinin kaçırılma koşulları Asan’ın kaçırılması ile benzerlik arz etmektedir. Bu kişiler Turgut Çapan, Mustafa Özben ve Cemil Koçak’tır. Üçü de Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerinden ihraç edilmiş öğretmen ve memurlardır. Asan, aynı zamanda tanıdığı olan Çapan’ı kaçırıldığı gün görmüştür. Özben ve Koçak’ın kaçırılmasına şahit olan görgü tanıkları, Özben ve Koçak’ın siyah veya koyu renkli bir VW Transporter minibüse yaka paça bindirildiklerini söylemiştir. Güvenlik kamerası görüntüleri de bu ifadeleri doğrulamaktadır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün dosyasını incelediği beşinci bir kişi de Mart ayında ailesini Ankara AŞTİ Otogarına bıraktığından beri kayıptır. Bu kişi en son güvenlik kameraları tarafından metro istasyonundan çıkarken görüntülenmiştir. Kaçırılan diğer dört kişiye benzer bir profili bulunmaktadır. Kendisinin şu an nerede olduğu bilinmemektedir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün detaylı olarak incelediği bu beş vakaya ek olarak, Türkiye’deki İnsan Hakları Derneği’ne ve milletvekillerine başka vakalar da bildirilmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bu vakaları detaylı şekilde inceleyecek fırsatı olmamıştır.
En azından kaçırılan beş kişinin bazılarının aileleri de dahil olmak üzere, kayıp kişilerin ailelerini temsil eden avukatlar ile iki milletvekili tarafından bu yıl içerisinde savcılara bildirilen ve sosyal medyada da yer alan kaçırılma ve muhtemel zorla kaybedilme iddialarına yetkililerden henüz bir yanıt gelmemiştir. Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekillerinden Sezgin Tanrıkulu ve Şenal Sarıhan, Nisan ve Mayıs aylarında, zorla kaybedildiğinden şüphelenilen kişilerin nerede olduğuna yönelik soruşturmanın durumuyla ilgili Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle meclis soru önergesi vermiştir. Hükümet soru önergelerini yanıtlamamıştır.
Türkiye’de daha önce 1990’lı yıllarda güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen zorla kaybedilmeler yaşanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’nin, çoğunluğu Kürt olan mağdurların özgürlük ve güvenlik haklarını ve sıklıkla da yaşam hakkını ihlal ettiğine dair mükerrer kararlar vermiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümeti işkenceye karşı sıfır toleransı açıkça savunmaktadır ve gözaltına alınan kişilere, gözaltına alındıkları andan itibaren avukata erişim hakkı sağlayan, ancak OHAL kapsamında ilk başta kaldırılmış olan koruma tedbirini tekrar uygulamaya koymuştur. Bununla birlikte hükümet, gözaltında kötü muamele uygulamalarında geçtiğimiz yıl içerisinde görülen ciddi artışı ele almamış ve kötü muamele iddialarının tam olarak soruşturulmasını ve sorumluların adalet önüne çıkartılmasını sağlamamıştır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Ekim 2016’da OHAL kapsamında işkence ve kötü muameleye karşı korunma tedbirlerinin kaldırılmasına dair bir rapor yayınlamıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, OHAL kapsamındaki 30 günlük gözaltı süresi ve gözaltına alınan kişilerin ilk 5 gün avukatla görüşme haklarına getirilen kısıtlama gibi, bu kişilerin gözaltında istismara uğrama riskini arttıran etmenlere odaklanmıştır. Ocak ayında Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanan bir KHK ile gözaltı süresi, savcı tarafından 7 gün daha uzatılabilecek şekilde, 30 günden 7 güne düşürülmüş ve ilk 5 gün avukatla görüşmeye getirilen kısıtlama kaldırılmıştır. Ancak bu olumlu tedbirlerin, gözaltındaki kişilerin istismara uğramasını durdurmakta yetersiz kaldığı görülmektedir.
Türkiye makamları, zorla kaybedilmelerin mutlak şekilde yasaklanmasını desteklemeye yönelik taahhütlerini acilen ortaya koymalı ve gözaltındaki kişilere işkence veya kötü muamele yaptığı veya gözaltındaki kişileri kanuna aykırı şekilde özgürlüklerinden yoksun bıraktığı iddia edilen güvenlik güçlerinin, istihbarat mensuplarının ve diğer kamu görevlilerinin ivedilikle ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamalıdır.
Avrupa Birliği ve üye devletleri de dahil Türkiye’nin uluslararası ortakları, yetkililer tarafından zorla kaybedilmelerin gerçekleştirildiğine yönelik endişeleri ve gözaltında meydana gelen işkence şikayetlerindeki artışı ivedilikle dile getirerek, insan hakları konusundaki endişelerini Türkiye ile olan ilişkilerinin merkezine yerleştirmelidir. Uluslararası ortaklar, bildirilen tüm gözaltında işkence ve kötü muamele vakaları ile zorla kaybedilme vakalarının etkili bir biçimde soruşturulmasına yönelik açık çağrıda bulunmalıdır.
“Türkiye’nin zorla kaybedilmeler konusundaki karanlık geçmişi göz önünde bulundurulduğunda, yetkililerin Ankara’da meydana gelen ve endişe verici boyuta ulaşan çok sayıdaki kaçırılma vakasını soruşturması çok daha önem kazanmaktadır” şeklinde konuşan Williamson “İnsanların kaybolması ağır bir insan hakları ihlalidir ve koşullar ne olursa olsun yasaklanmıştır. Hükümetin artık bunun kökünü kazımak için harekete geçmesi gerekmektedir” dedi.
Mektuba ulaşmak için tıklayın…