“Erdoğan’ın her söylediğinde bir hikmet aramak gerekmediğini düşünüyorum; zaman zaman düpedüz sallıyor çünkü.”
BÖYLE NEREYE KADAR GİDECEKLERİNİ ONLAR DA BİLMİYOR
Hemen her canlı bomba, çoklu kayıp sonrasında güvenlik zirveleri toplanır ve stratejilerin yenilendiğinden bahsedilir. Beşiktaş’tan sonra Cumhurbaşkanı seferberlik ilan etmişti. Kayseri’nin ardından da Başbakan ‘Fırat Kalkanı Harekatı’nın benzerini güney sınırlarımızda da yapacağız’ dedi. Bunun altı dolmadı, ancak seferberlik çağrısının bu yeni güvenlik konseptiyle ilişkisini nasıl kurarsınız?
Bu bir paramiliter çağrıdır aynı zamanda. Yastık altı silahlarını biliyor, yastık altı palalarını da biliyor. Oraya yapılan bir çağrı aslında. Açıkçası tablo hakikaten kötü bir noktaya doğru gidiyor. Ve bu, moda tabirle, “sürdürülebilir” görünmüyor. Kaç gazeteci daha tutuklayabilirsiniz, kaç milletvekili daha? Düşünün bu memlekette Atilla Taş içerde. Ahmet Türk’ü almanın fiziki yararı nedir mesela? Necmiye Alpay’a, Aslı Erdoğan’a ağırlaştırılmış müebbet istiyorsunuz. Yani idam olsa idam isteyeceksiniz. Bunu akılla mantıkla açıklamaya çalışmak çok zor. Peki, nereye kadar? Nereye kadar gideceğini onların da bilmediğini düşünüyorum. Kobanê’ye taktılar şimdi ama orası da öyle otoyol filan değil. Şöyle özetleyebilirim: Fren pedalını söküp camdan atmışlar, gazdan başka pedalları da yok ama yolun da, arabanın da belli sınırları var. Sorun bu süreçte muhalefet güçlerinin kendini toparlayıp bir umut verebilmesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan TSK mensuplarının El Bab’da büyük kayıplar vermesinin gerekçesini şöyle açıkladı: ‘Dünyanın ve bölgemizin yeniden yapılandırmaya çalışıldığı şu kritik dönemde durmaya kalkarsak kendimizi bulacağımız yer Sevr şartlarıdır!’ Sevr’in sıklıkla karşımıza çıkarılmasının sebebi ne? Ve El Bab’a, dolayısıyla Suriye’ye girmekle Sevr ne alaka?
Doğrusu onun her söylediğinde bir hikmet aramak gerekmediğini düşünüyorum; zaman zaman düpedüz sallıyor çünkü. Bence bu konuda da fren yok; daha doğrusu onların freni yok da hayatın freni var. Olayın Sevr’le değil, onların Osmanlı hayalleriyle ilgisi var; bu bir tür “Turancılık” aslında; tek farkı “Orta Asya” yerine Ortadoğu’ya kafayı takması. Enver Paşa da Sarıkamış’tan “Turan” yolu açmak istiyordu ama sonuç felaket oldu. Burada da IŞİD’in ilk ciddi saldırısının sonucu ortada ve edebiyatla üstü örtülmek isteniyor. Aynen Enver Paşa gibi… 90 bin askerin donarak öldüğü günlerde, 5 Ocak 1915 günü, İstanbul basını, “Her yerden zafer haberleri geliyor” diye manşet atmıştı. Açın şimdiki gazeteleri, çok benzemiyor mu? Hele söyledikleri gibi Minbic ve Kobanê gibi yerlerde şanslarını denemeye kalkarlarsa doğrusu düşünemiyorum bile; evrensel kural belli çünkü: Siz elinizde haritalarla filan bir yere gidersiniz; oradakilerin ise haritaya ihtiyaçları yoktur. Ve sonuç her zaman bellidir!