BBC News Türkçe 12 Ağustos tarihli haberinde silah bırakma ve örgütsel fesih sonrası yargılamaların durdurulmasını öngören yeni bir af yasa taslağını gündeme taşımıştı. Özel yasa modeli, özellikle sahada silahlı kapasiteye, cephaneliğe, hiyerarşik komuta zincirine sahip örgütler için tasarlanmıştı. Ancak haberin kamuoyuna yansımasıyla birlikte, söz konusu modelin Gülen Hareketi davalarına da uygulanabileceği yönünde tartışmalar başladı.
Hukukçu Ufuk Yeşil, X hesabından ”af yasa tasarısı” haberine ilişkin bir değerlendirme yayımladı.
Yeşil şunları yazdı:
”BBC News Türkçe’nin 12 Ağustos 2025 tarihli haberinde, “fesih kararı alan ve silah bırakan terör örgütü” tanımına hukuki zemin oluşturmayı amaçlayan özel bir yasa modeline yer verilmiştir. Bu modele göre, bir terör örgütünün varlığına son verdiği devlet birimlerince doğrulanırsa, örgüt üyeliği, yardım ve yataklık gibi suçlardan yargılananların yargılamaları durdurulacak ve tutuklu bulunanların tahliyesi mümkün olabilecektir. Model, sahada gözlemlenebilir silahlı kapasiteye, cephaneliğe, militan yapıya ve hiyerarşik komuta zincirine sahip örgütler için tasarlanmıştır. Ancak, haberin kamuoyuyla paylaşılmasıyla birlikte, Cemaat’in kendisini feshetmesi durumunda, Cemaat yargılamaları kapsamında yargılanan veya mahkûm edilen kişilerin bu yasadan yararlanabileceği yönünde tartışmalar başlamıştır. Fakat, haberde yer verildiği gibi bir yasa çıkarılması halinde, bu kapsamda yargılanan ve özellikle de mahkum edilen kişilerin böyle bir yasadan faydalanarak tahliye edilmeleri mümkün görülmemekte ve bu tartışmaların hukuk zenmininden uzak yürütüldüğü gözlemlenmektedir.
Terör örgütü kabulündeki hukuka aykırılıklar
Her ne kadar siyasi mülahazalarla Türk yargısı tarafından silahlı terör örgütü olarak kabul edilse de ortada uluslararası hukuka göre tüm unsurları ile ve adil şekilde ortaya konulmuş bir silahlı terör örgütü yoktur. Yedi farklı Birleşmiş Milletler (BM) Özel Raportörü, 7 Ekim 2024 tarihinde Türkiye’ye gönderdikleri iddia mektubunda (AL TUR 5/2024), Cemaat’in terör örgütü olarak sınıflandırılmasının usul ve esas açısından uluslararası standartlara uymadığını belirtmiştir. Raportörler, bu tanımlamanın, terörizm ve insan hakları konularında geliştirilen model terörizm tanımını karşılamadığını ve usule uygunluk gerekliliklerinden yoksun olduğunu vurgulamıştır. Bu durum, Cemaat’in silahlı bir terör örgütü olarak ilanın uluslararası hukukta bir karşılığının olmadığını göstermektedir. Ayrıca, Cemaat’in silahlı bir kanadı, depolanmış silah stoku veya demobilizasyonu ölçülebilir bir militan yapısı bulunmamaktadır. Bu nedenle, “silah bırakma” ve “örgütün fesh edilmesi” gibi kavramlar, Cemaat bağlamında hukuki ve pratik bir karşılık bulmamaktadır. Dolayısıyla, haberde sözü edilen özel yasa modeli Cemaat ve bu kapsamda yargılananlar için uygulanabilir bir düzenleme değildir.
Uluslararası silahsızlanma, tasfiye ve yeniden entegrasyon (DDR) uygulamaları
Uluslararası silahsızlanma, tasfiye ve yeniden entegrasyon (DDR) uygulamaları, somut silah imhası ve bağımsız, doğrulanabilir verifikasyon mekanizmalarına dayanır. Silah unsurunun bulunmadığı bir yapıda, “silah bırakma”nın hukuki tanımı ve doğrulanması mümkün olmadığından, özel yasa modelinin uygulanabilirliği başlı başına sorunludur. Bu ilk eşik aşılmadıkça, modelin pratikte işlerlik kazanması mümkün değildir.
Özel yasa modelinin hukuki sorunları
Haberde belirtilen özel yasa modeli, özellikle PKK gibi silahlı terör örgütleri için tasarlanmış olsa da, hukuki açıdan onlar için de pek çok sorun barındırmaktadır. Bireysel af yasalarının temel ilkesi, bir kişinin aftan yararlanmasının, kendisinin kontrolü dışındaki bir yapı veya oluşumun kararına bağlı kılınamayacağıdır. Hukuken, af kanunları, örgütsel yapıyı değil, bireyin işlediği suç fiilini ve buna ilişkin delilleri esas alır. Bu nedenle, bir kişinin aftan yararlanabilmesi, bireysel dosyasındaki eylem ve delillere dayanmalı; bir örgütün “fesih” beyanına bağlanmamalıdır. Türkiye’de 1923-2025 yılları arasında çıkarılan 52 af yasasının (8’i genel af, 44’ü özel af veya infaz düzenlemesi) hiçbirinde böyle bir şart aranmamıştır. Bu durum, modelin Cemaat bağlamında uygulanabilirliğini daha da tartışmalı hale getirmektedir. Haberde, mevcut terörle mücadele yasalarının değiştirilmeyeceği ve özel yasanın bu süreç için yeterli olacağı belirtilmektedir. Ancak, Cemaat’in silahsız yapısı nedeniyle, bu modelin doğrudan uygulanabilirliği mümkün görünmemektedir.
Devlet teyidi ve hukuki belirsizlikler
Modelin ikinci kritik eşiği, “devlet teyidi”dir. Haberde vurgulandığı üzere, bir örgütün feshedildiğinin ve silah bırakmanın fiilen gerçekleştiğinin MİT veya Emniyet birimlerince doğrulanması gerekmektedir. Ancak,silahlı terör örgütlerinin çoğu zaman merkezi ve muhatap alınabilir bir “fesih iradesi ve silah bırakma pratiğinin”nin örgut/lerin tüm parçalara nüfuz ettiğinin objektif olarak belgelenmesi oldukça güçtür. Ayrıca, doğrulama sürecinin hangi somut ve nesnel kriterlere dayandırılacağı da belirsizdir. Bu belirsizlik, hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkeleri açısından ciddi sorunlara neden olacaktır. Doğrulama sürecinin idari takdire bırakılması, uygulamada “olumlu” veya “olumsuz” rapor ayrımı doğuracak; MİT veya Emniyet tarafından olumlu rapor verilmediği sürece, yargılamaların durması veya tahliyelerin gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır. Bu, modelin uygulanabilirliğini sınırlayan yapısal bir engeldir ve geçmiş af yasalarında böyle bir şart aranmamıştır. Model, MİT/Emniyet onayını bir “uygulanabilirlik şartı” haline getirerek, yasama organının af yetkisini fiilen yürütmeye devretmektedir. Bu durum, Anayasa’nın 87. maddesindeki af çıkarma yetkisi ile 8. maddesindeki yürütme yetkisi ayrımına aykırıdır. Ayrıca, idari takdirin mutlak hale gelmesi, “yasaların öngörülebilirliği” ilkesini zedeleyici niteliktedir (AİHM, Sunday Times v. UK). Bunun yanı sıra, modelin yargı yetkisini fiilen yürütmeye devretmesi, Anayasa’nın 9. maddesindeki yargı bağımsızlığı ilkesine aykırıdır ve yargı yetkisinin gaspı anlamına gelecektir. Zira bu tür kararlar mahkemelerin yetkisindedir ve idarenin raporları mahkemelere emir niteliğinde olamaz.
Bireysel değerlendirme ve subjektif kriterler
Üçüncü olarak, kişilerin yasadan yararlanabilmesi için MİT veya Emniyet’in değerlendirmesi esas alınacaktır. Ancak, bu değerlendirmeye dayanak teşkil edecek kriterlerin belirsizliği, sürecin subjektif bir karaktere bürüneceğini göstermektedir. Örneğin, yalnızca itirafçı olmuş, etkin pişmanlıktan yararlanmış veya işbirliğini belgelemiş kişiler için olumlu rapor verileceği, bu nitelikte beyanı olmayan kişilerin olumlu rapor alamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durum, özellikle yurtdışından gelip başvuru yapan, ancak haklarında yakalama veya mahkûmiyet kararı bulunan ve olumlu istihbarat değerlendirmesi alamayan kişilerin tutuklanması riskini doğuracaktır. Bu, modelin bireysel haklar açısından öngörülemez ve riskli bir uygulama olduğunu ortaya koymaktadır.
Bireysel ceza sorumluluğu ve Anayasal ilkeler
Haberde bireysel ceza sorumluluğu ilkesi vurgulansa da, Anayasa’nın 38/6. maddesindeki “ceza sorumluluğu şahsidir” hükmü, yalnızca cezanın verilmesini değil, cezanın kaldırılmasının veya indirilmesinin de bireysel olması gerektiğini ifade eder. Dolayısıyla, “bir silahlı örgüt feshedilirse herkes yararlanır” veya “feshedilmezse kimse yararlanamaz” şeklinde bir formülasyon, Anayasa’ya açıkça aykırıdır.
Sonuç
Sonuç olarak, 12 Ağustos 2025 tarihli BBC haberinde tartışılan özel yasa modeli, Cemaat’in silahsız yapısı ve uluslararası hukukta kabul görmeyen “terör örgütü” statüsü nedeniyle, Cemaat yargılamaları kapsamında uygulanabilir bir model değildir. Modelin silah bırakma ve fesih ile devlet teyidi gibi şartları, hem hukuki hem de pratik açıdan uygulanabilirliği engellemektedir. Ayrıca, bireysel af yasalarının temel ilkelerine ve Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırılıkları, modelin hukuki meşruiyetini tartışmalı hale getirmektedir. Bu bağlamda, modelin Cemaat’e uygulanabilirliği üzerine yürütülen tartışmalar hukuki zeminden yoksun ve spekülatif niteliktedir.