Yinanç şunları yazdı:
13 yıl istihbarat başkanlığı yapmış Hakan Fidan’ın istihbarat dünyasının sisli bulvarlarından kendi ısrarlı isteğiyle gün ışığına çıkmış olmasına karşın, basınla haşır neşir olup, şeffaf ve katılımcı bir yönetim sergilemesini beklemek tabii naiflik olacaktı.
İlk dönemler gerek gündelik işleyiş gerek stratejik konulara güvenlikçi bir bakış açısıyla yaklaşma refleksini de bir yere kadar doğal karşılayabilirdik.
Ama, gelen ilk sinyallere bakılırsa, Fidan kendisini gün ışığına adapte etmek gerine, Dışişleri’ni değiştirmeye, Hariciye’yi, istihbarat teşkilatına dönüştürmeye çalışacak gibi duruyor.
Elbet seleflerine oranla, terör örgütlerine daha büyük hedef olan bakanın farklı bir koruma sistemi getirmesi doğal karşılanabilir. Ama Dışişleri’ne giden gazetecileri köpeklere koklatmak anlaşılır gibi değil. Akreditasyon sistemi bunun için var. Eskiden diplomasi muhabirlerini bakan ve bakanlığın korumaları tanır ve hatta yurt dışında karşı tarafın korumalarının itip kakmasından sayelerinde kurtulurduk.
Dışişleri’nde Wi-Fi kesildi; tutanak dağıtımına sınırlama geldi
Öte yandan herkesin her şeyi bilmesine gerek yok anlayışının sadece halk ve gazeteciler için değil, diplomatlar için de geçerli olacağı anlaşılıyor. Bakanlıkta Wi-Fi sistemi kapatılmış. Bakan misal Eylül’de 10 günlüğüne New York’a gittiğinde kendisiyle nasıl haberleşilecek merak ediyorum.
Nota dağıtımına sınırlama getirilmiş. Örnek vermek gerekirse, Bakan’ın Avrupalı karşıtıyla yaptığı görüşmenin tutanakları başka dairelere gitmeyecek.
Zaman zaman diplomatlar, çok gereksiz yazışmaların da kendi dairelerine gelmesinden şikayetçi olurdu; ama burada ayarın kaçma riski var. Bir diplomat yurt içinde de yurt dışında da sadece kendi görev sahasından sorumlu değildir. Türk dış politikasına 360 derece vakıf olmak zorundadır. Aksi halde ofsayta düşme tehlikesi olur.
Bir de bu sınırlama, aslında istihbarat edinmeyi de sınırlıyor. Zira dünyanın bir köşesinde görev yapan bir diplomatın gittiği bir toplantıda, dünyanın diğer köşesindeki bir konuyla ilgili kritik olabilecek bir bilgi edinmesi gayet de olasıdır. Ama bunun için; dünyanın diğer köşesinde sadece bakanlığın uhdesindeki bilgilere vakıf olması gerekir.
Yabancılarla evliliğe muhalefet
Bu arada Fidan, yabancılarla evli diplomatların oranının yüzde 20’yi aştığından şikayet edip, “Bundan sonra izin vermeyeceğiz” demiş. Bu durumda Türkiye’nin Viyana büyükelçisi Ozan Ceyhun, Kuala Lumpur büyükelçisi Merve Kavakçı gibi çifte vatandaşlığı olan dışardan atama büyükelçilerin varlığı da benzer bir endişe kaynağı oluşturuyor mu; insan sormadan edemiyor. Yabancılarla evli diplomatların kritik görevlere getirilmeyeceğini duyurmuş. Merve Kavakçı’nın yabancı eşinden olma, Abushanap soyadlı kızının, Cumhurbaşkanı’nın başka kimselerin katılmadığı kritik görüşmelerde tercümanlık yapması kritik görev kriterine girmiyor sanırım.
Bakanlık kültürü nedeniyle bırakın yabancıyı, yerli ve milli eşlerine bile ketum davranan diplomatlara gelinceye kadar; kimi ilçelerde yerli halkı azınlıkta bırakan sığınmacı çoğunluğa hayıflanmak daha yerinde bir güvenlikçi bakış açısı olurdu.
Açıkçası, Fidan’ın selefi Mevlüt Çavuşoğlu’ndan öylesine bir yaka silkme durumu oluşmuştu ki, şimdilik gelen gideni aratır gibi bir noktaya daha gelinmedi. Ancak öyle görünüyor ki Fidan, Dışişleri’nin sadece çehresini değil işleyişini, ruhunu, dokusunu dönüştürecek değişimlere hazırlanıyor. Atılacak adımlar, Osmanlı’dan bu yana devletin temel kolonlarından biri olan Hariciye’yi nasıl etkileyecek, zaman içinde göreceğiz.