12 Eylül’ün Diyarbakır Cezaevi komutanı dirildi…
İzmir Aliağa Şakran Cezaevi’nde başlatılan süresiz dönüşümsüz açlık grevi 41’inci gününde. Şakran T 3 Nolu Cezaevinde açlık grevinde bulunan tutuklar üzerinde baskıların arttığı belirtilirken, tutukluların gece koğuşları jandarma tarafından basıldığı ve tutukluların darp edildiği ileri sürüldü.
‘AİLELERİNİZ GELSİN SİZİ KURTARSIN’
1996 yılında cezaevinde olan müebbet hapis cezasına çarptırılan Ömer Akyol ailesini arayarak cezaevinde yaşananları aktardı. Cezaevi müdürü Mustafa Sönmez’i uygulamalarını aktaran Akyol, şunları dile getirdi: “Açlık grevindeki arkadaşlarımız 15-16 kilo kaybı oldu. Bunlar bu kiloyu kaybettikleri halde revir dönüşünde gardiyanlar tarafından darp ediliyorlar.” Cezaevi müdürü Sönmez’in 50 Jandarma ile beraber odalarını bastığı, tutukluların üstleri yırtıldı ve bir tutsağa fiziksel temasta bulunduğunu ileri süren Akyol, cezaevi müdürü Sönmez’in tutuklulara “Siz neden ailelerinize söylüyorsunuz. Göreceksiniz ben bugünden sonra size neler yapacağım. Aileleriniz gelsin artık sizi kurtarsın. Esat Oktay’ın yapmadığını yapacağım size” dediği belirtildi.
TUTUKLULARIN AYAKKABILARINA EL KONULDU
Abisinin görüşüne giden Hayat Sıcaközül de, kardeşinin cezaevi yönetimi tarafından ayakkabılarına el konulduğunu belirterek, abisinin kendisinden terlik istediğini ifade etti. Cezaevi birinci müdürü Sönmez tarafından gece 2-3 gibi koğuşların bastığını aktaran Sıcaközül, “Revire giden mahkûmların üstünü başını yırtmışlar ve dolaplarını dağıtıyor. Ayrıca gece 3’lerde ayakkabılarına el koymuşlar üzerlerindeki elbiseleri parçalamışlar” diye konuştu. Tutuklulara mektup yazma cezası, aileleri ile görüşen tutuklulara hücre cezası verildiğini aktaran Sıcaközül, kardeşi ile yaptığı görüşmede “Biz ailelerimiz üzülmesin diye kimseye aktarmıyorduk. Dayanacak gücümüz yok artık. Açlık grevindeki arkadaşlarımız 10-16 kilo kaybı oldu. Bunlar bu kiloyu kaybettikleri halde revir dönüşünde gardiyanlar tarafından darp ediliyorlar. Yalın ayak dolaştırıyorlar” diye aktardı.
TUTUKLU YAKINLARI TACİZ EDİLİYOR
Görüşe gittiklerinde kadın gardiyanlar tarafından taciz edildiklerini de ifade eden Sıcaközül, şunları söyledi: “Gardiyanlar yaşlı annelerin gözlerini göz okuyucusuna vurarak hadi okutun gözünüzü oğlunuzu tıkmayı bildiniz şimdi gözünüzü mü okutamıyorsunuz sizinle mi uğraşacağız deyip azarlıyorlar.”
ESAT OKTAY KİMDİR?
Esat Oktay Yıldıran (15 Şubat 1949 – 22 Ekim 1988) 12 Eylül Darbesi sonrası bizzat Kenan Evren tarafından Diyarbakır Cezaevi’nde görevlendirilmiş subay. Yaptığı işkencelerle tarihe siyah harflerle geçmiştir:
Hapishanede o yıllarda kalmış olan 32 kadın şöyle demiştir,[4]
“Elektrik dahil bütün işkence yöntemlerini yaşadık ama en ağırı cinsel işkenceydi.”
“Tecavüz ettikleri kadınları kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırdılar.”
“Etekleri başlarımıza geçiriyor, altımızın çıplak olmasını sağlıyor, ‘gez’ diyorlardı.”
“Banyodan çıkıp bornozla karşımıza gelip ve bize baka baka mastürbasyon yaptılar.”
“En büyük işkence başka kadınların çığlıklarını dinlemekti”
“11 yaşında ikiz oğulları olan arkadaşımızın, oğullarına işkence yapıp sesini ona dinletmişlerdi.”
“Lağım sularının içine zorla kadınları soktular.”
“Çocuğum görüşe geliyor ama bana yapılan davranışlardan dolayı benden korkuyor o hiç sevmediğimiz gardiyanlara sarılıyordu. Çıktıktan sonra da bir süre kızım bana anne demedi.”
Osman Karavil: Koridorda sıra dayağından geçirildikten sonra hücrelere dağıtıldık. Tek kişilik bu yere yedi kişi sığdırıldık. askerler göründü, ‘ellerinizi uzatın’ dediler. Hücrenin, kapı ve penceresinden ellerimizi uzattık. Yoruluncaya kadar dövüp gittiler. bu dayaklar, tahminen her yarım saatte bir tekrarlandı. Sonra hücre dayağı düzenine geçildi. günde üç fasıl, sabah, öğlen, akşam…
Mehmet Emin Kardeş: Dövüyorlar, muhakkak dövdüğü kişinin bir tarafını da kırıyorlardı. “Ne oldu sana ?” diyorlar, “Ranzadan düştüm komutanım” diyorduk. Herkese avuç avuç dışkı yediriyorlardı, bu çok sıradandı. 23’üncü koğuş’ta Y.A. adında bir arkadaşımız vardı. Herkesin gözü önünde ona cop soktular. Cop sokma, dışkı yedirme çok adettendi.
Paşa Akdoğan: Tıraş kremini, kalın çizgiler şeklinde yüzümüze sürdüler, sonra upuzun ince bir ip getirerek, “tren yapacağız” dediler. Herkesin kamışına ip bağladıktan sonra “koş” dediler. Koşuyoruz ama en ufak bir şekilde geride kalmak herkesi gerdiriyordu ve aynı zamanda hep birlikte oturup hep birlikte kalkmak zorundaydık. Bir süre o şekilde koşturup yat-kalk yaptırdılar. Sonra alt hücrelere indirdiler. Banyo dedikleri de lağımdı. Köpeği öyle alıştırmışlardı ki, tekmil vermediğin zaman saldırırdı. Üzerimizdeki elbiseleri parçalardı ve hiçbir şekilde ona karşı bir şey yapamazdık.