Turkey Tribunal oturumuna katılan Belçikalı gazeteci Philippe Leruth, Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı en büyük sorunun devlet baskısı olduğunu, 15 Temmuz’dan sonra gazetecilerin şiddete muhatap olduklarını söyledi.
40 yıldan fazladır Belçika’da gazetecilik yapan Philippe Leruth, basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin raporunu sundu.
Türkiye’de Kürt ve Ermeni meselesinin her zaman için hassas bir mesele olduğunu belirten Leruth, bu konuyla ilgili konuşan ve yazan gazetecilerin tutuklandığını ve öldürüldüğünü söyledi.
Türkiye’nin gazeteciler için bir cezaevi olduğunu söyleyen Leruth, Türkiye’de 2016 yılı öncesinde de basın ve ifade özgürlüğüne yönelik zaten baskıların olduğunu fakat bu tarihten sonra bu durumun daha da kötüleştiğini söyledi.
“TÜRKİYE GAZETECİLER İÇİN BİR CEZAEVİ”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM yasaları ve Türkiye Anayasası’nda basın ve ifade özgürlüğünü koruyan maddelere atıfta bulunan Leruth, Türkiye’nin TMK’sı ve son olarak da darbe girişimi arkasına sığınarak bütün ulusal ve uluslararası yasa ve sözleşmeleri ihlal ettiğini ifade etti.
Türkiye’nin AİHM’de ifade özgürlüğü konusunda en çok mahkûm olan ülke olduğunu hatırlatan Leruth, sadece son üç yılda 160’ı aşkın gazetecinin tutuklanarak cezaevine gönderildiğini söyledi.
Türkiye’de sadece 2016 yılından itibaren 200 medya kuruluşunun ve 400 binden fazla online platformun kapatıldığını dile getiren Leruth, konuşmasında ayrıca Özgür Gündem davası nedeniyle yaşadığı mahkumiyete de dikkat çekti.
Türkiye’de sadece Türkiyeli gazetecilerin değil aynı zamanda Türkiye’ye giden gazetecilerin de özellikle Türkiye’nin Güneydoğusu ve Suriye’nin kuzeyine ilişkin yaptıkları haberlerden dolayı da TMK kapsamında gözaltına alınıp tutuklandıklarını belirten Leruth, Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı en büyük sorunun devlet baskısı olduğunu kaydetti.
NEDEN BÖYLE BİR RAPOR HAZIRLADI?
25 yıldır gazetecilerin hakları konusunda araştırmalar yapan Leruth, raporu analiz etmek için iki soru üzerinde durduklarını belirtti:
“Türkiye şu anda yeterli derecede basın ve ifade özgürlüğünün garanti edildiği bir ülke olarak görülebilir mi? Türk hükumeti tarafından alınmış olan kararlar hala bu darbe girişimine yönelik bir tepki olarak görülebilir mi yoksa bunların hükumeti eleştiren seslerin bastırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirilmesi gerekir mi?”