Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ulusal bir gün olarak kabul ettiği 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamalarına katılmak üzere gittiği Kıbrıs dönüşünde KKTC ve Yunanistan meselesi, ABD’deki seçimler, sınır ötesi operasyonlar, emekli maaşları ve asgari ücrete dair açıklamalarda bulundu.
Basın mensuplarının sorularını cevaplayan Erdoğan, Güney Kıbrıs’a deniz üssü inşa edilmesi planlarına dair bir soru üzerine, “Gerekirse deniz üssü ve deniz yapılarını Kuzey’de yaparız. Bizim de denizimiz var. Mesela yeni bir doğalgaz gemisi alıyoruz. Sakarya Gaz Sahası’ndaki gaz üretiminde kullanılacak, yüzer gaz işletme platformu gemisi. Yaklaşık 2 ay sonra Türkiye’de olacak. 300 metre boyunda 58 metre genişliğinde. 5 milyon hane halkına yetecek kadar doğalgazı üretecek bu platform belki orada 15-20 yıl kalacak. Adeta bir üs gibi. Önümüzdeki hafta yola çıkıyor ve Türkiye’ye gelecek. Zaten o üssü gördükleri zaman yeter onlara,” ifadelerini kullandı.
KKTC Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı “Güney Kıbrıs, Yunanistan’la Larnaka kıyılarında bir deniz üssü inşa etme girişiminde. Amerika ve Avrupa Birliği ile anlaştıkları yönünde haberler çıkıyor. Bunlar yalanlanmadı,” açıklaması hatırlatılan Erdoğan, “Şu anda Ada’da Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı binasıyla, Kuzey Kıbrıs Parlamento binası inşaatı yapıyoruz,” dedi.
“Herhalde bu üslerden daha önemli bir şey yok. Onlar askeri üs yapıyor, biz siyasi üs yapıyoruz,” diyen Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye gerektiği zamanda gereken adımları atar, yapılması gerekenleri yapar. Ada’nın huzuruna asla katkı sağlamayacak, gerginlikleri artıracak ve uluslararası hukuk ihlallerine yol açacak adımlardan özenle kaçınmak gerekir.”
Güney Kıbrıs Savunma Bakanı çarşamba günü yaptığı açıklamada, Doğu Akdeniz’deki ada ülkesinin güney kıyısında, çeşitli operasyonları gerçekleştirmek üzere Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden ve diğer ülkelerden gelen büyük gemilere ev sahipliği yapabilecek, çalkantılı Orta Doğu bölgesine insani yardım teslimatları dahil olmak üzere misyonların da gerçekleştirilebileceği büyük bir deniz üssü inşa etme planlarını duyurmuştu.
Deniz üssü, 2011 yılında 13 kişinin ölümüne yol açan 480 ton İran barutunun büyük bir patlamaya neden olduğu kıyı kenti Limasol’un yaklaşık 25 kilometre (15 mil) doğusunda mevcut bir deniz tesisi üzerine inşa edilecek. Patlama, Kıbrıs’ta siyasi krize yol açmıştı.
‘Miçotakis, Dendias’a haddini bildirmeli’
Yunan Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın Türkiye ve Türk askerini “Ada’da işgalci” olarak nitelendirmesinin Türk-Yunan ilişkilerini etkileyip etkilemeyeceği sorusunu da yanıtlayan Erdoğan, “Sayın (Yunanistan Başbakanı Kiryakos) Miçotakis’in bu bakanına haddini bildirmesi lazım,” dedi.
“Zaman zaman Yunanistan’daki popülist figürlerin bu tür söylemlerle iki ülke arasındaki ilişkileri dinamitleme gayretlerine şahit oluyoruz. Biz Yunanistan ile iyi komşuluk anlayışıyla ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. Tabii bu durum, böylesi hezeyanlara sessiz kalmamızı gerektirmiyor,” dedi.
“Herkesin çok iyi bildiği gibi Türkiye, Kıbrıs Barış Harekatı’nı adından da anlaşılacağı gibi barış için yapmıştır ve bu müdahale neticesinde huzur tesis edilmiştir. O tarihte Kıbrıs’ta hem Rum kesimi hem Yunanistan’daki darbeciler tarafından başlatılan soykırıma Türkiye, net ve keskin bir son vermek için bu harekatı yapmıştır. Yani uluslararası hukukun bize tanıdığı garantörlük hakkı kapsamında bu müdahale yapılmıştır,” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türk askeri düşmanına bile zulmetmeyen ama mazlumun hakkını asla çiğnetmeyen şanlı bir maziye sahiptir. Aynı anlayışla bugün de gelecekte de hareket etmeye devam edecektir.”
Son NATO liderler zirvesinde Miçotakis ile konuştuğunu belirten Erdoğan, “O da benim gibi düşündüğünü söyledi. Fakat Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias ne yazık ki; farklı bir havada, belli ki Miçotakis ile yaptığımız görüşmeden haberi yoktu, ileri geri açıklamalar yaptı,” dedi.
Kıbrıs Barış Harekâtı
Türkiye’de “Kıbrıs Barış Harekâtı”, Yunanistan’da “Kıbrıs Türk İstilası” olarak bilinen ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Atilla Harekâtı” koduyla düzenlediği askeri operasyon, 20 Temmuz 1974’te, o dönemki CHP – Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyonunun kurduğu 37’nci hükümette başbakan olarak görev yapan Bülent Ecevit’in emriyle gerçekleşti.
Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi’nin (Council of Europe – CoE) “işgal” olarak tanımladığı harekâta gerekçe olarak Ankara, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın taraf olduğu Zürih ve Londra Antlaşmasını gösteriyordu.
“Garanti Antlaşması” olarak da bilinen metinde, Rum ve Türk toplumlarının birbirlerine baskı kuramayacağı, bu gibi durumlarda garantör devletlerin engellemede bulunabileceği belirtiliyor.
15 Temmuz 1974’te, Yunanistan’ın desteğiyle yapılan Kıbrıs Darbesi’nden hemen sonra harekâtın ilk ayağı, 14 Ağustos’ta da ikinci ayağı düzenlendi. Silahlar sustuğunda Lefkoşa’nın kuzeyi dahil adanın yüzde 37’si Türklerin kontrolündeydi.
Harekat sona erdiğinde Türk tarafının kaybı 3.841, Rum ve Yunan tarafınınki de 16.000 dolaylarındaydı. Bu süreçte 270 sivilin öldüğü, 803’ünün kaybolduğu ve 1.000’in üzerinde insanın yaralandığı biliniyor.
Türk ve Rum toplumları arasındaki gerginliğin bir sonucu olan Kıbrıs Harekatı nedeniyle 140.000 ila 200.000 Rum, 42.000 ila 65.000 Türk zorunlu olarak adada yer değiştirdi.