Türkiye’de kıyı kenarlarının doldurularak alan elde etmenin geçmişi 1950’li yıllara dayanıyor, ancak 80’lerden sonra bu yöntem hız kazandı.
Başta İstanbul olmak üzere Karadeniz’den güneye kadar tüm kentlerde doldurma alanlar yapıldı. Kıyı doldurmalarının en yoğun olduğu, yüz ölçümü 5 bin 313 kilometrekare olan İstanbul’da dolgu alanları, neredeyse bir ilçe büyüklüğüne ulaştı. Son 15-20 yılda ise “denizi doldurma” inşaat sektörünün en önemli rant alanlarından biri haline geldi.
Dolgular kent siluetine, kıyı çizgisi ve habitatına zarar veriyor, çoğunluğu hafriyatlardan yapıldığı için deprem açısından da sorunlu.
Karadeniz’de de dere yataklarının doldurulması sel ve doğal afetler açısından tehlike arz ediyor.
Denizdeki canlı yaşamı ise olumsuz yönde etkiliyor.
İstanbul, Samsun, Hatay örnekleri üzerinden Türkiye’deki dolgu yapılarını mercek altına alan Yeşil Gazete, özellikle dokuz defa yıkılan Hatay’da dolgu alanlarının tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor:
“Hatay bir deprem bölgesi. Tarihte dokuz defa yıkılıp yeniden yapıldığı rivayet ediliyor. Toplamda 250 bin kişinin öldüğü depremlerin yaşandığı kentte, İskenderun Limanı da dolgu alan üzerine inşa edilmiş. Nehir ve derelerin kurutulmasıyla yapılan çok sayıda doldurma mahalle de bulunuyor. Antakya’da ise Amik Gölü’nün kurutulmasıyla yapılan havaalanını ve havaalanı etrafındaki köyleri her yıl su basıyor.”
Mimar Ercüment Kimyon, İskenderun’un tamamıyla dolgu üzerine kurulduğunu söylüyor. İlçenin zeminin balçık, toprağının alüvyonlu olduğuna dikkat çeken Kimyon, şunları anlatıyor:
“Fransa kayıtlarında İskenderun nüfusu 10-15 bin gibi sayı iken şimdilerde 300 bin bin nüfuslu bir ilçe. Toprağı alüvyonlu ve balçık. Battı-Çıktı inşaatında bunu daha net gördük. En az 10-15 mahallesi böyle. Deprem bölgesinde yer alan bir kent için bu zemin çok tehlikeli.”
Amik Gölü’nün kurutularak üzerine yapılan havaalanına zamanında karşı çıktıklarını, gölün kurutulsa da ileriki süreçlerde taşkınların olacağını söylediklerini, ayrıca kuş göç yolu olan bölgede uçak uçuşlarının göçmen kuşları olumsuz etkileyeceğini defalarca anlatmalarına rağmen dikkate alınmadığını vurgulayan Kimyon, “Gölü doldurup havaalanı yaptılar. ‘Buraya olmaz’ dedik, dinlemediler. Her sene hem havaalanını hem de çevredeki köyleri, çevredeki tarlaları su basıyor. Her sene havaalanındaki suyu çekmek için uğraşıyorlar” diyor.
Akdeniz’den bir Karadeniz kenti Samsun’a uzanıyoruz. Samsun’un birçok yerinde deniz doldurulmuş. Dolgu alanlarından kaynaklı deniz ve şehir birbirinden o kadar ayrılmış ki Samsun artık bir deniz kenti gibi görünmüyor. Kentin “doldurma” hikâyesi epey eskiye, 1960’lı yıllara dayanıyor. Büyük şehirlere göçü durdurmak amacıyla cazibe merkezi haline getirilmek istenen kentin merkezine kıyı doldurularak büyük bir liman yapıldı. Bununla Karadeniz’in ticarete açılması amaçlanıyordu.
Samsun başta olmak üzere Karadeniz’deki dolgu alanlarını da Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Samsun eski Mimarlar Odası Şube Başkanı İshak Memişoğlu ise, zorunluluk durumlarında, kentte alan kalmamış ise kentin gelişmesi için bir liman ya da insanların iyi vakit geçirmek için rekreasyon alanına ihtiyaç olması durumunda dolgu alanının yapılabileceğini belirtiyor.
Memişoğlu, “Bazı kentlerin kıyıda kalan kısmında bataklık, su alanı olur. Karadeniz’de bu tür alanlar var. Kent boşluğu da olmuyor. Doldurarak kamusal alan elde etmek isteniyor. Bu hak kıyı kentlerinde arazi elde etmek için şuursuzca kullanıldı. Esasından Samsun’da bu kadar doldurmaya ihtiyaç yoktu” diye konuşuyor.
Memişoğlu, limanın kent merkezine yapılmasını kentin yapısını, kentsel gelişimini ciddi anlamda etkilediğini, Samsun’u bir deniz kenti olmaktan çıkardığını düşünüyor.
Türkiye’de kıyı dolgu alanlarının çoğunluğu inşaat hafriyatları, çöplerin dökülmesiyle yapıldı. Bu yöntem hem çok sağlam değil hem de sağlıklı. Samsun limanındaki dolgu alan 500 dönüm kadar. Limanın kentin önünde bir set oluşturduğunu söyleyen Memişoğlu, 600-700 dönümlük bir başka dolgu alan üzerine de golf sahası yapıldığını, Batı Park denilen bölgedeki denizin doldurulmaya başlandığına dikkat çekiyor:
“Liman sadece ticari amaçla kullanıldı. Yolcuların, kent sakinlerinin vakit geçireceği alanlar yapılmadı. Her yapılan dolgu ile kent denizden koptu. Şimdi bu elde edilen yerlerin kente herhangi bir olumlu etkisi de yok. En fazla bir tane limanın kente ticari olarak katkısı olduğundan söz edilebilirdi, ama diğerlerinin halka hiçbir yararı yok.”
Limanın kent içinde olmasının bir başka sıkıntısı da yük boşaltırken ortaya çıkıyor. Brezilya’dan canlı hayvan getirildiği zaman şehir içinde kokudan durulmadığını anlatan Memişoğlu, kömür geldiğinse ise tozdan nefes alamadıklarını, koku ve tozun rüzgâr etkisiyle tüm kente yayıldığını belirtiyor.
Her sorunda, “dolgu yapalım” mantığının öne çıktığını belirten İshak Memişoğlu, “Atakum Marina adında, son derece hatalı bir proje nedeniyle deniz, marinanın içini kumla dolduruyor. Şimdi burada da sorunu dolgu alanı yapıp çözelim diyorlar. Önemli bir kıyı tahribatı yaşanacak burada” diyor.
Dolgu alanlarının bu kadar yaygınlaşmasının altında yatan en önemli nedenlerden biri de büyük rant kapısı olması. Bu nedenle de inşaat sektörünün iştahını kabartıyor. Kıyı Kanunu’na göre bisiklet yolu, spor alanı, park, sosyal alan yapmak için doldurma yapılabilir. Dolgu alanları kişisel mülkiyet alanı olmaz, hazine mülkü sayılır. Fakat zaman içinde yerel yönetimler, iktidarlar buna dönük kapsamlı düzenlemeler yaparak kanunu da kadük hale getirmiş.