Son yıllardaki siyasi baskılara paralel olarak hapishanelerdeki hak ihlalleri giderek artıyor. Mahkum sayılarının artmasıyla birlikte yaşanan hak ihlallerine bir de zorlu yaşam koşulları eklendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi’nin yayımladığı rapora göre 2022 yılının ilk altı ayında Ege Bölgesi’nde en az 572 hak ihlali yaşandı. Yine rapora göre bu hak ihlalleri arasında sağlığa erişim engeli, tecrit uygulaması, infaz yakma, sosyal faaliyetlerin engellenmesi ve iletişim engeli yer aldı. Hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri hakkında konuşan İHD İzmir Şubesi Hapishane Komisyonu Sözcüsü Ahmet Çiçek “Hiç olmadığı kadar politikleşmiş bir Adli Tıp Kurumu ile karşı karşıyayız” dedi.
Tacize varan üst aramaları
İHD İzmir Şubesi’nin sorumlu olduğu iller ve hapishaneler hakkında bilgi veren Çiçek, 2016’da yaşanan darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’in en yoğun şekilde hapishanelerde etkisini gösterdiğini belirtti. Darbe girişiminin ardından hapishanelerdeki doluluk oranından dolayı yemek, hijyen ve yatak gibi sorunların ortaya çıktığını ifade eden Çiçek, pandemi ile birlikte ise mahkumların birçok haklarının ellerinden alındığını vurguladı. Çiçek, şunları söyledi:
“Tedaviye giderken ya da adliyeye gidiş gelişlerde tacize varacak derecede üst aramaları yapılıyor. İnsanlar, bazen bu aramalardan kaynaklı olarak tedaviye gitmek istemiyorlar. Jandarmanın arayışı işkence veya tacize varan bir uygulama içinde geçiyor.
Herhangi bir itirazda jandarmanın sert müdahalesi söz konusu oldu. Bizim gözlemlediğimiz Adli Tıp Kurumu (ATK) iktidarın ya da devletin bir yan organı gibi çalışıyor. Hiç olmadığı kadar politikleşmiş bir ATK ile karşılaşıyoruz. Bazı raporlarda içinde mahkumun bütün mahkemelerdeki sonuçlarını da yazıyorlar fakat bu ATK’nin işi değil. Sen sadece sağlık durumuna bakmak ve o sağlık durumuna göre karar vermek zorundasın. O yüzden biz ATK’lerden alınan tek raporun doğru olmadığını söylüyoruz. Tam teşekküllü özel hastanelerden ya da devlet hastanelerinden alınacak raporların dikkate alınması gerektiğini söylüyoruz.”
‘Ölümlerin birçoğuna intihar deniliyor’
Ekonomik kriz ile birlikte kantin fiyatlarında da fahiş artışlar olduğuna dikkat çeken Ahmet Çiçek, mahkumların sohbet ve spor haklarının da engellendiğini söyledi. Türkiye’de uygulanan ağırlaştırılmış müebbet hapis uygulamalarının yanlışlıklarına değinerek ağırlaştırılmış müebbet cezasının kaldırılması gerektiğini ifade eden Çiçek, “Şimdi hasta mahpusların durumu çifte uygulamayla daha da derinleşti. Diyelim ki bir kişi 18 yaşında içeri girdi ve müebbet verdiler. O kişinin Doğru düzgün güneş görmeden ve beslenmeden sağlam kalması mümkün değil. Hapishaneye sağlam giren insan bir sürü hastalıkla çıkıyor ya da ölüyor. Ölümlerin birçoğuna da intihar deniliyor ve bazılarına soruşturma bile açılmıyor. Tabii insanlar gerçekten de intihar etmiş olabilir cezaevinde, çünkü ortam o kadar kötü ki insanın psikolojisinin çok sağlıklı olması mümkün değil. Ağır hasta mahpusların çoğu yaşlı insanlar. Mesela Mehmet Emin Özkan artık kendini bile tanıyamıyor, alzheimer hastası. Biz her hafta bir hasta mahpus için basın açıklaması yapıyoruz. 276’ncı haftaya gireceğiz. Yani 276 tane hasta mahpusun durumunu anlatmış oluyoruz” diye konuştu.
‘Düşüncenin suçu olmaz’
Ceza infaz sistemin hak ihlalleri barındırdığını söyleyen Çiçek, bu sistemin revize edilmesi gerektiğini de ifade etti. Cumhurbaşkanı kararıyla hapishanelerden mahkum tahliye edilmesinin yanlış olduğunu ve bu uygulamaya karşı olduklarını belirten Çiçek, cezaevlerinde kurulan heyetin mahkumların tahliyelerine karar verdiğini, bu uygulamanın hukuki olmadığını söyledi. Çiçek, şöyle devam etti:
“Düşüncenin suçu olmaz. Düşünce, düşüncesini söyleyen şahsa aittir. Bireyseldir ve bu düşünceyi ifade etme hakkı hatta yayma, örgütlenme hakkı vardır. Bundan dolayı gazeteciler, aydınlar, siyasetçiler içeride. Entelektüeller, aydınlar ve muhalifler hapse atıldı.”
‘Herkes her an cezaevine girebilir’
Hukukta çifte standardın söz konusu olduğunu ve özellikle Kürt mahkumların hak ihlaline uğradığını vurgulayan Çiçek, son olarak şunları söyledi:
“İnsanlara çağrımız; bu işin başarıya ulaşabilmesi için insanların çok duyarlı olması gerek. Hasta mahpusların durumlarına karşı duyarlı davranmak gerekiyor. Bu duyarlılığın boyutlarının tartışılması gerekiyor. Devletten talebimiz de ATK’nin ve Cumhurbaşkanının mahpusların bırakılmasında tek karar merci olmasından çıkmasıdır. Ceza İnfaz Kurumu kökten ve insan merkezli bir bakışla düzeltilmeli.”