TR724’ten Tuna YILDIZ’ın haberine göre, ‘Sıfırlama tapesi’ Ankara’daki bütün akılları tatile çıkardı. Erdoğan adeta çılgına döndü. Bir Başbakan ile oğlunun gizli görüşmeleri nasıl deşifre olabilirdi. Hele ki bu görüşmede milyarlarca dolarlık bir paradan bahsediliyorsa. 17-25 yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının en önemli delilleri arasında yer alan dinleme kayıtlarıyla ilgili o dönemin tanıkları önemli ayrıntılar anlattı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yaklaşık iki yıl tutuklu kalan ve yargılama aşamasında tahliye edildikten sonra yurtdışına çıkmak zorunda kalan bir tanık, yaşadıklarıyla tarihe not düştü.
Dinleme tapelerinin deşifre olmasının ardından hükümet temsilcileri gözlerini Adli Tıp Kurumu’na çevirdi. Çünkü Adli Tıp’tan alınacak ‘illegal bir kayıt’ şeklindeki rapor, Erdoğan’ın Gülen Hareketi’ni terörize etmesi için yeterli bir sebepti. İşte o esnada Adli Tıp Kurumu’nda telefonlar hiç susmuyor, ziyaretçilerin biri gelip biri gidiyordu.
Çünkü Adli Tıp Kurumu’nda söz konusu tapeleri inceleyecek birimin başındaki kişi Rizeli ve Erdoğan’ın tanıdığı uzman bir akademisyendi. Adli Tıp Kurumu’nun iki numaralı yöneticisiydi. Dijital dinlemeler üzerine hem Türkiye’de hem de yurtdışında eğitim almıştı. Doçentlik tezi de bunun üzerineydi. Tapelerin servis edilmesi üzerine önce AKP’nin etkili siyasetçilerinden Metin Külünk ve Rizeli bir milletvekili ‘Doçent’in kapısını çaldı.
‘Beyefendi’nin selamını ilettiler kendisine. Bir isteği olup olmadığını, gelecek planlamasına kadar heyecanla sordular. Uzman akademisyen bir bit yeniği olduğunu düşünüyordu. Ancak dile getirmek istemedi. Ardından Külünk ve beraberindeki siyasetçiler, acil olarak Erdoğan’ın ve oğlunun arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarını incelemesini ve ardından ‘sahte ve montaj’ şeklinde bir rapor hazırlayarak kamuoyuyla paylaşmasını istediler. Ancak akademisyen kayıtları incelemeden böyle bir raporu vermesinin mümkün olmadığını dile getirdi. AK Parti’nin kurmayları bu cevaba hiç rıza göstermedi. Ardından “Bu raporu yazarsan Adli Tıp Kurumu’nun Başkanısın” sözünü verdiler. Daha sonra hızla çekip gittiler.
Kaynağın aktardığına göre; Adli Tıp Kurumu’nda özel bir ekip bu kayıtları ince detaylarına kadar inceledi. Ancak söz konusu görüşmede herhangi bir illegalite ve montaj olduğuna dair sonuca varamadılar. Bunun üzerine raporun ‘gerçek’ ve ‘montaj olmadığına’ yönelik rapor hazırlayarak bir üst birime gönderdiler.
Birkaç gün sonra Külünk ve beraberindeki bazı siyasetçiler yine doçentin kapısını çaldı. Söz konusu ‘montaj’ raporunun hazırlanıp hazırlanmadığını sordular. Ancak genç akademisyen elindeki raporu onlara uzattı. Sonuç bölümünü okuyan siyasetçiler şok oldu. Bir anda bağırmaya başladılar. Ancak akademisyen geri adım atmadı. İncelemelerinde hiçbir illegalite olmadığını tespit ettiğini, sahte bir rapor hazırlaması halinde mesleğine ihanet edeceğini söyledi. Sonra beyefendilere yol gösterdi. Birkaç gün geçmeden genç akademisyenin Adli Tıp Kurumu’yla bütün bağları kesildi. Görevden alınıp başka bir kuruma gönderildi. Ancak akademisyen mesleğinin ahlakını sonuna kadar korudu.
15 TEMMUZ’DA TUTUKLADILAR
Sonra ne mi oldu? 15 Temmuz sonrasında fişleme listelerinde o da vardı. Adli Tıp Kurumu’nda Gülen Hareketi’nin bir mensubu olarak yer alıyordu. İşte bu listede yer almasından dolayı ‘terör örgütü mensubu’ olmak iddiasıyla tutuklanarak cezaevine konuldu. Hakkında hazırlanan iddianamede de Adli Tıp Kurumu’nda söz konusu ‘Baba ile Oğlu’ arasında gerçekleştiği iddia edilen telefon görüşmesine ‘montaj’ raporu vermemesi ‘örgüt adına hareket etme’ olarak değerlendiriyordu. Eski dostu söz konusu akademisyenin hem görevi aşamasında hem de tutukluluk dönemlerinden bir gün bile ‘pişmanlık’ hissi taşıyan bir hissiyatına şahit olmadığını dile getiriyor.
İşte o dinleme tapeleri;