Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) 25 milyon dolar zarara uğratıldığı iddiasıyla yürütülen yargılama geçen 30 Eylül’de başladı. İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dosyada sanıklar Bülent Göktuna ve Burhan Asaf Şafak’ın yanı sıra, TVF’nin eski başkanları Mehmet Bostan ile Himmet Karadağ da ifade verdi.
İddianameye göre, 22 Ekim 2016’da TVF adına Mehmet Bostan ile Mineks International, McKinsey & Company, NewOak Capital ve Allen Associates’ın oluşturduğu bir konsorsiyum arasında Türkiye’nin finansman ihtiyacını karşılamak üzere 75 milyar dolar tahvil ihracına yönelik bir sözleşme imzalandı. TVF, konsorsiyuma danışmanlık ücreti olarak 25 milyon dolar ödedi ancak ödeme sözleşmede anlaşıldığı üzere Allen Associates’a değil, Mineks International’a yapıldı. 75 milyar dolarlık tahvil ihracı ise gerçekleşmedi.
Sanıklardan Bülent Göktuna, duruşmada, kendisini bu projeye dahil edenin dönemin başbakanı Binali Yıldırım olduğunu söyledi. Göktuna, 25 milyon doların danışmanlık ücreti olarak alındığını ve geri ödenmeyeceğinin bilindiğini söyledi.
Mehmet Bostan da tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde “Para, Başbakanlık’tan geldi. Ödemenin başka şirkete yapılacağı konusunda da Başbakanlık’ın oluru vardı” dedi.
‘BİNALİ YILDIRIM YARGILANMAYACAK MI?’
Türkiye Varlık Fonu’nun dolandırılmasına ilişkin davayı köşesine taşıyan Karar yazarı İsmet Berkan, “Binali Yıldırım yargılanmayacak mı?” sorusunu yöneltti.
Berkan, “Bu işin Başbakanlık ve devlet tarafında herhangi bir yolsuzluk, rüşvet olmadığını varsaysak bile vahim bir durumla karşı karşıyayız. Yapılan amatörlüğün ve iş bilmezliğin boyutu o kadar büyük ki, insan düşünürken utanıyor ve ‘İnşallah rüşvet aldıkları için böyle yapmışlardır’ diye aklından geçirmek istiyor. Çünkü öbür türlü, devlet yönetsinler diye seçtiğimiz insanların kendi emirlerindeki bir kuruma soru sormak yerine dolandırıcıların tuzağına bu kadar kolay düşüp Örtülü Ödenek’ten 25 milyon doları tek kalemde çıkarıp ödedikleri gerçeğiyle baş başa kalıyoruz” ifadelerini kullandı.
“Şimdi 40. Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan yargılama sayesinde öğreniyoruz; Türkiye Varlık Fonu daha kuruluş aşamasında dolandırılmış.
İddianameye göre işin başını bir Türk çekiyor, adı Bülent Göktuna. Mineks International adıyla bir de şirketi var ama bu şirket anonim şirket bile değil, limited şirket.
Göktuna, kendine göre bir konsorsiyum oluşturmuş, bu konsorsiyum aracılığıyla daha kurulmamış Varlık Fonu’nun kapısına dayanıyor, fon adına ilk yıl 15, sonraki yıllarda da 20 milyardan az olmayacak tahvil ihraç edeceklerini söylüyor. Toplamda 75 milyar dolarlık tahvil ihracı yani fon adına dış borçlanma söz konusu.
Oysa Varlık Fonu’nun içindeki varlıkların toplam değeri bırakın 75’i ilk yılın borçlanma miktarı olan 15 milyar dolar dahi etmiyor. Varlık değerlerini boşverin, bu şirketler o kadar kâr hiç etmiyorlar. Yani borcun nasıl ödeneceği belirsiz.
Ama Binali Yıldırım ve Başbakanlık bu vaade inanıyor, o kadar borç gelecek olmasına da neden bilmiyorum ama çok seviniyorlar, henüz kuruluşu resmiyet bile kazanmamış olan Türkiye Varlık Fonu adına Bülent Göktuna ve konsorsiyumuyla sözleşme imzalıyorlar.
Sözleşmeye göre 2017 yılında yapılacak 15 milyar dolarlık tahvil ihracı için ilk ağızda 25 milyon dolarlık bir ‘danışmanlık ücreti’ ödenecek. Bu ücretin, yine sözleşmeye göre Allen&Associates adlı İngiltere merkezli bir danışmanlık şirketine ödenmesi gerekiyor.
Dediğim gibi henüz Varlık Fonu kuruluşunu tamamlamadığı için aslında bir varlığı veya parası da yok. O yüzden bu 25 milyon dolar, ‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’ diye düşünülerek olsa gerek, Başbakan Binali Yıldırım’ın onayıyla Örtülü Ödenek’ten veriliyor.
Lafı uzatmaya gerek yok, sonucu hepimiz biliyoruz, Türkiye Varlık Fonu o tahvilleri ihraç etmedi, 15 milyar dolar borçlanmadı ama bu arada verilen danışmanlık ücreti buhar oldu gitti. Yani devlet 25 milyon dolar dolandırıldı.
Oysa aynı devlet Hazine Müsteşarlığına dönüp, ‘Varlık Fonu için 15 milyar dolarlık tahvil çıkaralım’ dese, beş kuruş danışmanlık ücreti vermesi gerekmeyecekti ama zaten Hazine ‘Ne gerek var bu borçlanmaya’ deyip işi durduracaktı.
Bu işin Başbakanlık ve devlet tarafında herhangi bir yolsuzluk, rüşvet olmadığını varsaysak bile vahim bir durumla karşı karşıyayız. Yapılan amatörlüğün ve iş bilmezliğin boyutu o kadar büyük ki, insan düşünürken utanıyor ve ‘İnşallah rüşvet aldıkları için böyle yapmışlardır’ diye aklından geçirmek istiyor. Çünkü öbür türlü, devlet yönetsinler diye seçtiğimiz insanların kendi emirlerindeki bir kuruma soru sormak yerine dolandırıcıların tuzağına bu kadar kolay düşüp Örtülü Ödenek’ten 25 milyon doları tek kalemde çıkarıp ödedikleri gerçeğiyle baş başa kalıyoruz.
İnsan ne diyeceğini şaşırıyor sahiden.”
‘DEVLET HAZİNESİNİN PARASI ZİMMETE GEÇİRİLDİ’
Öte yandan ceza hukukçusu Prof. Dr. İzzet Özgenç, Devlet hazinesine ait olan 25 milyon doların örtülü ödenek ve Türkiye Varlık Fonu üzerinden zimmete geçirildiğini belirtti ve isim vermeden Binali Yıldırım’a işaret ederek “aldatılmış” olduğu izlenimini oluşturduğunu savundu.
Özgenç, “Devlet hazinesine ait 25 milyon Amerikan dolarının zimmete geçirildiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Bu zimmet, ilgili kamu görevlilerinin sevk ve idaresiyle gerçekleşmiştir” dedi.
İzzet Özgenç’in açıklamaları şöyle:
“İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2024/234 Esas sayı ile görülmekte olan davaya konu olayda, DEVLET HAZİNESİNE AİT olan 25 MİLYON AMERİKAN DOLARI, ÖRTÜLÜ ÖDENEK ve TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİMİ AŞ üzerinden ZİMMETE GEÇİRİLMİŞTİR!
İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2024/234 E. sayı ile görülmekte olan davaya ilişkin İddianamede, DEVLET HAZİNESİne ait para zimmete geçirilirken, TÜRKİYE VARLIK FONU YÖNETİMİ AŞ “adına” hareket eden YETKİSİZ KİŞİNİN “aldatılmış” olduğu izlenimi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Devlet hazinesine ait 25 Milyon Amerikan Dolarının zimmete geçirildiği konusunda kuşku bulunmamaktadır. Bu zimmet, ilgili kamu görevlilerinin sevk ve idaresiyle gerçekleşmiştir. İddianamede ise, bu paranın ilgili kamu görevlileri “aldatılarak” ele geçirildiği ileri sürülmektedir.”