‘Kuyu tipi’ cezaevleri olarak da anılan S, Y ve yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarındaki hak ihlalleri ve kötü muameleler gündemde kalmaya devam ediyor. Avukat görüşleri izleniyor. Başta tek kişilik hücrelerde uygulanan tecrit olmak üzere bu cezaevlerindeki koşulların iyileştirilmesi için başlayan açlık grevleri sürüyor.
Evrensel’den Nisa Sude Demirel’in haberine göre, Adalet Bakanlığının verilerine göre Türkiye’de, toplam 304 bin 608 kapasiteli 400 hapishanede 416 bin 927 mahpus var. Bu 400 hapishaneden 13’ü Y, 7’si S tipi, 22’si ise yüksek güvenlikli cezaevleri. Yeni cezaevleri ve adliye binaları için bütçeden 2025 bütçesinden 20 milyar liralık pay ayrılıyor. Adalet Bakanlığı, 2025’te 6 yeni cezaevi daha açmayı planlıyor. Yani 2025’te mahpus sayısında artış bekleniyor.
Herkese Ağır Müebbet Ortamı
Mahpus sayısı artıyor, cezaevi koşulları kötüleşiyorken S, Y tipleri ve yüksek güvenlikli cezaevleriyle tecrit koşulları ‘normalleşiyor.’ İHD, TTB gibi meslek örgütleri ve kitle örgütlerine göre bu cezaevlerinde hücrelerin havalandırmaları yok ve ağır müebbet hükümlüsü olmayan tutsaklara bile ağır müebbet koşulları uygulanıyor. Çoğu mahpus tek kişilik ya da 3 kişilik hücrelerde kalıyor. Kimi 3 kişilik hücrelere ranza koyuluyor, 3 kişi için tasarlanmış alanlarda 6, hatta kimi zaman 10’a varan sayıda mahkum kalıyor.
Bu hücrelerin pencereleri yok, sadece çelik ağlarla örülmüş, içeri hava girmesini dahi imkansız hale getiren havalandırma delikleri ya da blok boşluğuna bakan, güneş görmeyen pencereleri var. Ayrıca mahkumlar gün boyu yalnızca 1 ya da 1.5 saat havalandırmaya çıkabiliyor. Bu havalandırmaların çoğu, özellikle alt katlardaki hücreler güneş görmüyor.
Mahpuslara Tam İzolasyon
Ayrıca bu mahpuslar görüşler haricinde neredeyse hiçbir insanla temas kuramıyor. Gardiyanlarla dahi butonlar ve diyafonlar aracılığıyla iletişim kuruluyor. Mahpuslar, havalandırmalara dahi teker teker çıkarılıyor. Ayrıca mahkumlar lokal kapı ve merkezi kapı panelleri aracılığıyla sürekli gözetim altında tutuluyor. S Tipi cezaevlerinde ise hücre içleri dahi kameralarla izleniyor. Bu cezaevlerindeki sürekli gözlem ve tam izolasyon koşullarını, bunun sonuçlarını Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı değerlendirdi.
Hapishanelerin sağlıksızlık ürettiğini, tek başına tutulma koşullarının insanlık dışı boyutlara ulaştığını ifade eden Fincancı; durumun ‘Özgürlüğünden alıkonma’yı aşarak tecrit gibi işkenceye varan uygulamalara dönüştüğünü ifade etti. Aşağılama, yalnızlaştırma, kendini güvensiz hissetmesini sağlama, belirsizlik ortamı oluşturma gibi uygulamaların tecridin ötesinde bir ortam yarattığını vurguladı.
‘Gün Işığı Dahi Engelleniyor’
Bu cezaevlerinde sürekli izlenmenin yeni olmadığını ancak izlendiğini açıkça gösteren biçimlere dönüştürmenin yeni olduğunu vurgulayan Fincancı, “Gün ışığından yararlanmasını tümüyle engelleme gibi doğal gereksinimleri ortadan kaldıracak koşullar var” dedi. Tek kişilik hücrelerin yanı sıra 3 ya da 8 kişilik ortamların da tekrarlayan bir rutin oluşturması nedeniyle bir tür tecrit ifade ettiğini söyleyen Fincancı; cezaevlerinde tutukluların kimseyi görmemesi için özel izolasyonlar sağlandığını hatırlattı.
Açlık grevlerinde ise insan hakları ve sağlık örgütlerinin devre dışı bırakıldığının altını çizen Fincancı, “AKP iktidara geldiğinden beri hapishanelerde açlık grevlerini izleme olanağı kaldırıldı. ‘Hekim var’ denerek talepler reddediliyor, elbette her hapishanede revir hekimi vardır ama bu açlık grevlerini bağımsız hekimin izlemesi gerekir. Birçok açlık grevinde ancak çok ilerleyen noktada haberdar oluyoruz, kişiler zorla müdahale tehdidi ile karşı karşıya bırakılıyor” diye konuştu.
‘Sosyal Alanlar Tümüyle Ortadan Kaldırıldı’
Özellikle açlık grevlerindeki gençlerin kalıcı sakatlıklar yaşamasının önüne geçmek için B vitamini sağlanması gerektiğine dikkat çeken Fincancı, “Ancak ilerleyen zamanlarda bu risk sürüyor, bakım ihtiyacı açısından da cezaevleri olumsuz ortamlar” dedi.
Türkiye’de siyasi mahpusların sayısının hızla arttığını vurgulayan Fincancı şunları söyledi: “AKP iktidara geldiğinde cezaevi nüfusu 55 bindi, şu anda 400 bini aşmış durumda. İnanılmaz bir kriminalize etme durumu ve çok hızlı bir ‘salma-tutuklama’ furyası var. Bunun yanı sıra hapishanelerde tahliye durumunu değerlendiren gözlem idare kurullarının mahpusun ‘Nedamet getirmesi’ baskısı Demokles’in Kılıcı gibi sallanıyor. Bu nedenle infaz süresinden fazla yatan mahpuslar var, hapishanede bir taraf olarak bulunan kurulların denetimli serbestlik hakkının engellenmesi AKP ile hayatımıza girdi. AKP iktidarı öncesinde de tecrit olarak adlandırılan F tipi cezaevleri vardı, ancak mahpusların mücadele ederek kazandığı haklardan olan sosyal alanlar tamamen ortadan kaldırıldı. Örneğin Gülen Cemaati mensubu olduğu iddia edilen kişilerde avukat görüşmeleri dahi izleniyor. Bunun yanında bir de özelleştirme pratiği var. Mahpuslar, ihtiyaçlarını kantinden tedarik etmeye zorlanıyor, ucuz iş gücü sağlamaya dönük çalışma ortamları oluşturuluyor.”