Tarlalar ya ekilemiyor ya da elden çıkartılıyor.
Çiftçiler; mazot, gübre ve ilaç fiyatlarıyla başa çıkamadıkları için, çözümü tarlalarını satmakta buluyor. 1980’li yılların sonuna kadar okullarda Türkiye’nin ‘tarımda kendi kendine yeten bir ülke’ olduğu öğretilirdi. Çukurova pamuk deposu, Konya Ovası buğday ambarı olarak bilinir; ülke kendi mercimeğini, pirincini, fındığını, tütününü kendisi üretirdi. Şimdi buğdayı bile ithal ediyoruz. Dahası, tohum pazarının yüzde 70’i de yabancı şirketlerin kontrolünde.
“BU İŞ HİÇ İYİ YERE GİTMİYOR”
Tüm bu olumsuz gelişmelere bağlı olarak çiftçi de; tohumdan ilaca, gübreden mazota tarım sektörünün zorunlu masraflarını karşılayamadıkları gerekçesiyle ekip biçmeyi bırakıyor. Rakamlar, son 10 yılda 1 milyon çiftçinin tarımı bırakıp kente göçtüğünü ortaya koyuyor.
Çatalca’da da tablo farklı değil zira buradaki çiftçilerin de yüzde 70’i ayakta kalabilmek için tarlalarını satmış. Çiftçi Burhan Sevgin, devletin verdiği desteğin komik rakamlar olduğunu, mazot, gübre ve ilaç masraflarını karşılamadığını belirterek, “Bir ülke ancak üreterek ayakta durabilir, çiftçiler çöktüğü zaman ülke de çöker. Bu gidişle biz de tarlamızı satıp borçlarımızı ödeyeceğiz. Bu iş hiç iyi bir yere gitmiyor” diyor.
Çiftçi Burhan Sevgin, sözü şöyle sürdürüyor: “Başbakan bu yıl için mazotu ve gübreyi yarı yarıya vereceğiz demişti ama olmadı. Diğer yandan gübrede KDV’yi indirdiler ama ertesi gün zam geldi. Yani aynı hesaba geldi. Fiyatlar dolar endeksli, sürekli oynuyor. Bir de neden gemilere verdiği gibi bize de aynı fiyattan mazot vermiyorlar? Çünkü biri keyif, biri üretim için, keyfi olana 1 lira ,üretim için olana 5 lira. Gemisi olan zaten zengindir.” Serhat Özün de, Türkiye’nin her yerindeki çiftçilerin çözümü tarlarını satmakta bulmasını, “Bu bölge yapılaşmaya açık. Çiftçi yerini satıyor, kısa bir süre işini düzeltiyor ama 3 sene sonra tekrar batıyor. Bir de hadi buradaki arazi para ediyor, ya para etmeyenler ne yapsın, Trakya’dakiler ne yapsın?” sözleriyle değerlendiriyor.
Tarlalar ya ekilemiyor ya da elden çıkartılıyor.
Çiftçiler; mazot, gübre ve ilaç fiyatlarıyla başa çıkamadıkları için, çözümü tarlalarını satmakta buluyor. 1980’li yılların sonuna kadar okullarda Türkiye’nin ‘tarımda kendi kendine yeten bir ülke’ olduğu öğretilirdi. Çukurova pamuk deposu, Konya Ovası buğday ambarı olarak bilinir; ülke kendi mercimeğini, pirincini, fındığını, tütününü kendisi üretirdi. Şimdi buğdayı bile ithal ediyoruz. Dahası, tohum pazarının yüzde 70’i de yabancı şirketlerin kontrolünde.
“BU İŞ HİÇ İYİ YERE GİTMİYOR”
Tüm bu olumsuz gelişmelere bağlı olarak çiftçi de; tohumdan ilaca, gübreden mazota tarım sektörünün zorunlu masraflarını karşılayamadıkları gerekçesiyle ekip biçmeyi bırakıyor. Rakamlar, son 10 yılda 1 milyon çiftçinin tarımı bırakıp kente göçtüğünü ortaya koyuyor.
Çatalca’da da tablo farklı değil zira buradaki çiftçilerin de yüzde 70’i ayakta kalabilmek için tarlalarını satmış. Çiftçi Burhan Sevgin, devletin verdiği desteğin komik rakamlar olduğunu, mazot, gübre ve ilaç masraflarını karşılamadığını belirterek, “Bir ülke ancak üreterek ayakta durabilir, çiftçiler çöktüğü zaman ülke de çöker. Bu gidişle biz de tarlamızı satıp borçlarımızı ödeyeceğiz. Bu iş hiç iyi bir yere gitmiyor” diyor.
Çiftçi Burhan Sevgin, sözü şöyle sürdürüyor: “Başbakan bu yıl için mazotu ve gübreyi yarı yarıya vereceğiz demişti ama olmadı. Diğer yandan gübrede KDV’yi indirdiler ama ertesi gün zam geldi. Yani aynı hesaba geldi. Fiyatlar dolar endeksli, sürekli oynuyor. Bir de neden gemilere verdiği gibi bize de aynı fiyattan mazot vermiyorlar? Çünkü biri keyif, biri üretim için, keyfi olana 1 lira ,üretim için olana 5 lira. Gemisi olan zaten zengindir.” Serhat Özün de, Türkiye’nin her yerindeki çiftçilerin çözümü tarlarını satmakta bulmasını, “Bu bölge yapılaşmaya açık. Çiftçi yerini satıyor, kısa bir süre işini düzeltiyor ama 3 sene sonra tekrar batıyor. Bir de hadi buradaki arazi para ediyor, ya para etmeyenler ne yapsın, Trakya’dakiler ne yapsın?” sözleriyle değerlendiriyor.
Tarlalar ya ekilemiyor ya da elden çıkartılıyor.
Çiftçiler; mazot, gübre ve ilaç fiyatlarıyla başa çıkamadıkları için, çözümü tarlalarını satmakta buluyor. 1980’li yılların sonuna kadar okullarda Türkiye’nin ‘tarımda kendi kendine yeten bir ülke’ olduğu öğretilirdi. Çukurova pamuk deposu, Konya Ovası buğday ambarı olarak bilinir; ülke kendi mercimeğini, pirincini, fındığını, tütününü kendisi üretirdi. Şimdi buğdayı bile ithal ediyoruz. Dahası, tohum pazarının yüzde 70’i de yabancı şirketlerin kontrolünde.
“BU İŞ HİÇ İYİ YERE GİTMİYOR”
Tüm bu olumsuz gelişmelere bağlı olarak çiftçi de; tohumdan ilaca, gübreden mazota tarım sektörünün zorunlu masraflarını karşılayamadıkları gerekçesiyle ekip biçmeyi bırakıyor. Rakamlar, son 10 yılda 1 milyon çiftçinin tarımı bırakıp kente göçtüğünü ortaya koyuyor.
Çatalca’da da tablo farklı değil zira buradaki çiftçilerin de yüzde 70’i ayakta kalabilmek için tarlalarını satmış. Çiftçi Burhan Sevgin, devletin verdiği desteğin komik rakamlar olduğunu, mazot, gübre ve ilaç masraflarını karşılamadığını belirterek, “Bir ülke ancak üreterek ayakta durabilir, çiftçiler çöktüğü zaman ülke de çöker. Bu gidişle biz de tarlamızı satıp borçlarımızı ödeyeceğiz. Bu iş hiç iyi bir yere gitmiyor” diyor.
Çiftçi Burhan Sevgin, sözü şöyle sürdürüyor: “Başbakan bu yıl için mazotu ve gübreyi yarı yarıya vereceğiz demişti ama olmadı. Diğer yandan gübrede KDV’yi indirdiler ama ertesi gün zam geldi. Yani aynı hesaba geldi. Fiyatlar dolar endeksli, sürekli oynuyor. Bir de neden gemilere verdiği gibi bize de aynı fiyattan mazot vermiyorlar? Çünkü biri keyif, biri üretim için, keyfi olana 1 lira ,üretim için olana 5 lira. Gemisi olan zaten zengindir.” Serhat Özün de, Türkiye’nin her yerindeki çiftçilerin çözümü tarlarını satmakta bulmasını, “Bu bölge yapılaşmaya açık. Çiftçi yerini satıyor, kısa bir süre işini düzeltiyor ama 3 sene sonra tekrar batıyor. Bir de hadi buradaki arazi para ediyor, ya para etmeyenler ne yapsın, Trakya’dakiler ne yapsın?” sözleriyle değerlendiriyor.
Tarlalar ya ekilemiyor ya da elden çıkartılıyor.
Çiftçiler; mazot, gübre ve ilaç fiyatlarıyla başa çıkamadıkları için, çözümü tarlalarını satmakta buluyor. 1980’li yılların sonuna kadar okullarda Türkiye’nin ‘tarımda kendi kendine yeten bir ülke’ olduğu öğretilirdi. Çukurova pamuk deposu, Konya Ovası buğday ambarı olarak bilinir; ülke kendi mercimeğini, pirincini, fındığını, tütününü kendisi üretirdi. Şimdi buğdayı bile ithal ediyoruz. Dahası, tohum pazarının yüzde 70’i de yabancı şirketlerin kontrolünde.
“BU İŞ HİÇ İYİ YERE GİTMİYOR”
Tüm bu olumsuz gelişmelere bağlı olarak çiftçi de; tohumdan ilaca, gübreden mazota tarım sektörünün zorunlu masraflarını karşılayamadıkları gerekçesiyle ekip biçmeyi bırakıyor. Rakamlar, son 10 yılda 1 milyon çiftçinin tarımı bırakıp kente göçtüğünü ortaya koyuyor.
Çatalca’da da tablo farklı değil zira buradaki çiftçilerin de yüzde 70’i ayakta kalabilmek için tarlalarını satmış. Çiftçi Burhan Sevgin, devletin verdiği desteğin komik rakamlar olduğunu, mazot, gübre ve ilaç masraflarını karşılamadığını belirterek, “Bir ülke ancak üreterek ayakta durabilir, çiftçiler çöktüğü zaman ülke de çöker. Bu gidişle biz de tarlamızı satıp borçlarımızı ödeyeceğiz. Bu iş hiç iyi bir yere gitmiyor” diyor.
Çiftçi Burhan Sevgin, sözü şöyle sürdürüyor: “Başbakan bu yıl için mazotu ve gübreyi yarı yarıya vereceğiz demişti ama olmadı. Diğer yandan gübrede KDV’yi indirdiler ama ertesi gün zam geldi. Yani aynı hesaba geldi. Fiyatlar dolar endeksli, sürekli oynuyor. Bir de neden gemilere verdiği gibi bize de aynı fiyattan mazot vermiyorlar? Çünkü biri keyif, biri üretim için, keyfi olana 1 lira ,üretim için olana 5 lira. Gemisi olan zaten zengindir.” Serhat Özün de, Türkiye’nin her yerindeki çiftçilerin çözümü tarlarını satmakta bulmasını, “Bu bölge yapılaşmaya açık. Çiftçi yerini satıyor, kısa bir süre işini düzeltiyor ama 3 sene sonra tekrar batıyor. Bir de hadi buradaki arazi para ediyor, ya para etmeyenler ne yapsın, Trakya’dakiler ne yapsın?” sözleriyle değerlendiriyor.