2002’den beri farkettirmeden yapılan küçük hamlelerin hepsinin tek hedefi vardı… Unutanlar için derledik…
DARBE VE İKTİDARIN GENÇLİĞİ ELE GEÇİRME SAVAŞLARI
AKP’nin iktidara geldiği 2002’de Erkan Mumcu ile YÖK ve üniversiteleri düzenleme açıklamalarıyla başlayan eğitimi ele geçirme hamleleri Hüseyin Çelik döneminde farklı yollarla devam etti. İmam Hatip Okulları (İHO) partinin arka bahçesi olarak görülüyor, İHO kadroları hiç emek sarf etmeden partinin doğal propaganda araçları olacağı, gazete haberleriyle kolayca yönlendirip sokağa dökülecek gençlik yetiştirmede kullanabileceğini düşünülüyordu. Bir yandan devlet gücünü kullanarak basını ele geçirecek kirli oyunlar sergilediler. Bir yandan da ilk yıllardan itibaren eğitimin çok sayıda sorunu bırakıp, İHO’na öğrenci akışını sağlamaya dönük düzenlemeleri en öncelikli mesele haline getirdiler. Görüntüde farklı gerekçeler öne sürseler de her düzenlemeye İHO’na öğrenci akışına dönük zorlamalı ekler iliştirdiler.
Fen ve Anadolu liselerine giriş sınavları (OKS) ile özel dershanelerin özellikle muhafazakâr kesimin ilgi duyduğu cemaatle irtibatlı dershaneler ve özel okullardaki maneviyata açık ılımlı ortamın, velilere hatta parti yöneticilerine cazip geldiği, İHO’na öğrenci akışını engellediği düşünülüyordu. Bakana OKS’yi kaldırma talimatı verildi, 4 yılda bir yapılan Şurayı parti çıkarlarını gerçekleştirmek için kullandı ve OKS’yi kaldırma kararı alındı. Başbakanın sürekli takip ettiği çalışma 2007 de uygulamaya girdi. Ancak Bakanın, rasyonel gerekçelerle parti direktiflerini dinlememesi ve OKS’yi üç yıla yayılmış Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile değiştirmesi sonucu tüm hesapları bozuldu İHO’yla ilgili hedeflerine ulaşamadılar. Bakan bu yüzden ilk kabine değişikliğinde görevden alındı.
2009’DA SBS’Yİ KALDIRMA GİRİŞİMİ
İktidar partisi tüm eğitim sorunlarını bir kenara bırakarak İHO’na öğrenci akışını sağlamaya dönük düzenlemeler yapmak üzere Bakan görevlendirmeye başladı. Hüseyin Çelik döneminde yürürlüğe giren SBS’nin daha ikinci yılında kaldırılması eğitimin en öncelikli meselesi haline geldi. Nimet Baş’a verilen ilk talimat Fen ve Anadolu liselerine girişte kullanılan (SBS)’nin kaldırılması oldu. Bakan eğitimin genel ihtiyaçlarını dikkate alarak parti direktifini aynen uygulama yerine 6-7. Sınıflardaki SBS’nin kaldırılması, 8 sınıftaki SBS’nin ise devamından yana düzenlemeler yapmakla yetindi. İktidar partisi İHO’larıyla ilgili hedefine Nimet Baş döneminde de ulaşamadı ve Bakan ilk kabine değişikliğinde bu gerekçeyle görevden alındı.
2011’DE SBS’Yİ KALDIRMA DERSHANELERİ KAPATMA GİRİŞİMİ
İktidar partisi yönetimi SBS ve dershaneler yoluyla muhafazakâr kesimin İHO’dan uzaklaştığını ve dershanelerin özellikle cemaatle irtibatlı dershanelerinin kapatılmasıyla İHO’larının doldurulması fikrini açıktan telaffuz etmeye başladı. Bu amaçla Başbakan 2011, Bakan Ömer Dinçer’de 2012 yılından itibaren bazı yerlerde sınavların kaldırılacağı ve dershanelerin kapatılacağı yönünde açıklamalar yaptı. Ancak Bakan sistemi tanıdıkça bunun zorluğunu fark etti ve 2013’te bir televizyon programında gerekli alt yapı hazırlanmadan dershanelerin kapatılamayacağı yönündeki bir açıklaması Bakanın sonunu oldu ve ilk kabine değişikliğinde o da Milli Eğitim Bakanlığından alındı.
DERSHANE KAPATMADA TOPLUM YARARI OLDUĞUNA PARTİ KURMAYLARI İNANMIYOR
İktidar partisi lideri önceleri niyetini açığa vurmadan sadece sınav sistemleri üzerinden sonuç almaya çalışırken daha sonra gazetecilere yaptığı bir sohbette amacın sadece sınavlar olmadığını İHO önünde engel olarak gördüğü dershaneler hakkında “…Ben Başbakanlığımın ilk dönemlerinden itibaren .. Bakan arkadaşlarıma Gelin bu dershaneleri kapatalım diyordum. Maalesef Nabi Avcı’nın Bakanlığına kadar bunu gerçekleştiremedik.” diyerek baştan itibaren Bakanları zorladığını ancak ikna edemediğini aktarıyordu. Üstelik ilk dönemde dershaneleri fırsat eşitsizliği oluşturduğu bahanesiyle kapattıklarını iddia ederken, özellikle 2011 den sonra İHO önünde engel olarak gördüğü cemaatle irtibatlı özel okulları da hedef alıyor. “Göndermeyin bunların okullarına dershanelerine çocuklarınızı” diyerek hedefini açığa vuruyor. Ancak o günlerde parti kurmaylarını bile ikna edemiyordu.
Başbakan bir toplantıda, “Ağrılı Hatice Teyze .. ‘ben çocuğumu dershaneye göndermek için ineğimi sattım, bizi bu zulümden kurtarın dedi” deyince, Hüseyin Çelik “Sayın Başbakanım, … Hatice Teyze ineğini satmasın, çocuğunu dershaneye göndermesin. Ancak .. Hatice Teyze’nin çocuğu üniversiteyi kazanamayacak ve inek otlatacak.” “.. Hatice Teyze istediği gibi gıda maddeleri de alamıyor. Bunun için gıda arzını mı yasaklayacağız?. Sağlık konusunda parası olanlar % 200 fark ödeyerek özel sağlık kurumlarından daha kaliteli sağlık hizmeti almalarına izin verirken eğitim olduğunda niçin yasakla konuyu çözmeye çalışıyoruz?” dediğini anlatıyor.
2013’TE DERSHANELERİ DÖNÜŞÜME ZORLAYAN ANAYASAYA AYKIRI KANUN
İktidar partisinde yetki gün geçtikçe tek elde toplanıyor ve Nabi Avcı görünüşte dershaneleri kapatma aslında İHO’ya insanları mecbur bırakmak üzere göreve getiriliyor. Bakan ve başbakanlıktaki bir ekip dershaneleri kapatma konusunda bir kanun taslağı hazırlıyor ve tüm itirazlara rağmen parti çoğunluğuyla meclisten geçiriliyor. 14 Mart 2014’te resmi gazetede yayınlanan Kanuna göre 1 Eylül 2015’den sonra temel liseye (standartları esnek okula) dönüşmeyen dershaneler kapatılacaktı.
CHP Anayasa’daki “teşebbüs hürriyeti, sözleşme ve çalışma hürriyeti, eğitim ve öğretim hakkı” gibi hükümlere aykırı olduğu, düzenlemelerde kamu yararı gözetilmediği, hükümetin yetkisini siyasi çıkarlar için kullandığını ifade ederek, Kanun hakkında Anayasa mahkemesinde(AYM) iptal davası açıyor. AYM geri dönülmez sonuçlar doğuracak kanunu acilen görüşmesi gerekirken 1,5 yıl erteliyor.
ANAYASAYA AYKIRI KANUNLA KURUMLAR KAPANMAYA ZORLANIYOR
AYM iktidara iptali kesin bir kanunla 1,5 yıl usulsüz işlem yapma fırsatı veriyor. Eğitim faaliyeti yapan kurumlar anayasaya aykırı kanunla kapanmaya ya da iktidarın istediği işletme türüne dönüşmeye zorlanıyor. Özel işletmeleri korumak üzere göreve gelen bir iktidar siyasi hedeflerini gerçekleştirmek için dershaneler hakkında karalama kampanyasına ve denetçileri ya da kolluk kuvvetlerini kullanarak baskıya başlıyor. Devlet eliyle yapılan baskı ve karalama kampanyasına dayanamayan bine yakın dershane iflas ediyor veya kapanıyor. Bir bölümü devlet zoruyla işletmesini istemediği bir alanda değiştirmek için başvurmak mecburiyetinde kalıyor.
İktidar İHO gençliği yetiştirmeye engel olarak gördüğü her şeyi ortadan kaldırıyor eğitim sisteminde derin yaralar açacak düzenlemelere başlıyor ve bu amaçla toplumun ilgi odağı olan cemaatle irtibatlı kurumları kapatılması için kirli oyunlar geliştiriyor. Başlangıçta tüm dershanelerin kazanılmış haklarının korunacağı ve başvuran her dershanenin kanunda belirtilen temel liseye dönüşebileceği söyleniyor. Ancak ilerleyen zaman içinde devlet hizmetlerinde tüm vatandaşların eşit olduğu Anayasa hükmü çiğnenerek cemaatle irtibatlı dershanelerin başvuruları gerekçe gösterilmeden reddediliyor.
Önce Bakana başvurularda kırmızı kitap kriterleri kullanacakları yani ayrımcılık yapacakları yönünde açıklama yaptırılıyor. Ardından illere bir yazı gönderilerek listede yer alan dershanelerin başvurularını reddetme talimatı veriliyor. Aynı konu özel okulda okuyan öğrencilere verilecek devlet desteğinde de yaşanıyor. Cemaatle irtibatlı okullardaki öğrencilerinin devletin sunduğu hizmetten yararlanması engelleyecek talimatlar gönderiliyor. Bazı il yöneticileri bu emirleri uyguluyor, ancak bazıları eşitlik ilkesine aykırı olan uygulamaların ileride tazminat davası konusu olabileceğinden korkarak kaçınıyor. İktidarın ayrımcılık emrini dinlemeyen il ilçe yöneticileri görevden alınıyor.
AYM KANUNU İPTAL EDİYOR AMA İKTİDAR KARARI UYGULAMIYOR
Kanun AYM’de ancak 13 Temmuz 2015’te görüşülüyor ve 24 Temmuz 2015’te yani dershanelerin kapatılmasına 1,5 ay kala düzenleme Anayasaya aykırılık gerekçesiyle iptal ediliyor. İktidar partisi iptalden sonra kanunu eski haline getirmesi gerekirken görevini yapmıyor. Bakana dershanelerle ilgili düzenlemenin geri gelmeyeceği yönünde açıklamalarla kararın uygulanmayacağı duyuruluyor. AYM’nin iptal karı yokmuş gibi davranıyor, konuyla ilgili genelgeler çıkarak dershane kapatmayla ilgili baskılara devam ediliyor. Genelgelerin AYM’nin iptal kararına aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay’da dava açılıyor ve genelgeler de iptal ediliyor. Ancak eğitimi ele geçirmeye niyet etmiş cemaatle irtibatlı dershanelerini kapatarak İHO’larını dolduracağını düşünen iktidarı Danıştay’ın iptal kararı da durduramıyor.
DERSHANELER HUKUKİ YOLLARLA KAPATILAMAYINCA HUKUK DIŞI YOLLAR GELİŞTİRİLİYOR
Bu kez devlet yetkisi suiistimal ediliyor ve Valilere el altından cemaatle irtibatlı dershanelerin kolluk kuvvetleriyle kapatılması yönünde talimat gönderiliyor. Bazı Valiler talimatın Anayasal hakları yok saydığını düşünerek talimatı uygulamaktan kaçınıyor, bazıları ise talimatı uygulayarak, dershaneler gerekçe göstermeden kapatmaya başlıyor. Kapatma işlemleri hakkında kurucuların açtıkları davalarda mahkemeler işlemin usulsüz olduğuna hükmediyor. Bu kez iktidarın talimatına uymayan valiler ve usulsüz işlemi iptal eden hâkimler görevden alınıyor veya görevden alma tehdidi ile korkutuluyor. Cemaatle irtibatlı dershaneler devlet gücünü siyasi hesaplarına alet eden bir iktidar tarafından hukuk dışı yöntemler kullanılarak kapatılması isteniyor. Bu süreçte çok sayıda suç işleniyor ve ileride hesabının verilecek olması iktidar çevrelerini tedirgin etmeye başlıyor. İktidar partisi görevlilere kanunsuz işleme devam etmelerini kendilerini kurtaracak düzenleme yapacakları güvencesini veriyor.
KONTROLLÜ DARBE İKTİDARIN HUKUKSUZLUKLARINI ÖRTMEDE KULLANILIYOR
Darbeden önce çok sayıda kurum kapanıyor, birçok kurum basında yapılan karalama kampanyalarından dolayı öğrenci kaybediyor, ancak cemaatle irtibatlı hala faaliyetine devam eden dershanelerin kapatılmamış olması, yapılan hukuksuzlukların hesabının sorulacak olması iktidarı birçok konuda olduğu gibi eğitimde de son vuruşu yapmaya zorluyor. İktidar partisi lideri önce cemaati Paralel Devlet Yapılanması(PDY) olarak ilan edip devletten izinle yapılan tüm yasal faaliyetlerin illegal olduğunu iddia ediyor. Bunda istediği sonucu alamayınca Cemaati Terör örgütü ilan edeceğini açıklıyor. Tüm faaliyetleri insani çizgide devam eden cemaatin terör örgütü ilan edilmesine partililer bile inanmıyor.
Cemaatin terör örgütü olduğunu ispatlamak, yaptıkları hukuksuzlukların hesabından kurtulmak, ele geçiremedikleri yerleri kargaşa ortamında ele geçirmek için, görünüşte ordudaki bazı subayların planladığı ifade edilen, ancak kurgu ve yönlendirmenin devletin istihbarat birimlerince yapıldığı izlenimi veren“Allah’ın lutfu” darbe senaryosu kullanılıyor.
Son dönemde yaşananlar, darbe ve sonrasının iktidar tarafından devletin tüm birimlerini ele geçirmek üzere adım adım planlandığını açıkça gösteriyor. Önceden açıklandığı gibi senaryo işlemeye başlıyor, daha darbe sürerken delilsiz darbeyi cemaatin yaptığı açıklanarak cemaat terör örgütü ilan ediliyor. Ülkede OHAL ilan ediliyor ve güvenlik birimlerinin üstlenmesi gereken görevi iktidar partisi lideri saraydaki illegal birimler üstleniyor. Tek kişinin talimatlarıyla Kanun Hükmünde Kararname (KHK) hazırlanıp yayınlanarak ileride geri dönülmesi imkânsız demokrasi dışı düzenlemeler yapılıyor ve devlet birimleri partililerce ele geçiriliyor.
Yaptıkları tüm hukuksuzlukların hesabını mahkemelerde sorabilecek eğitimciler terörist ilan edilerek hapse atılıyor. Cemaatle irtibatlı tüm kurumlar mahkemeye gerek görülmeden darbeye teşebbüsle suçlanarak KHK ile el konuluyor. Hemen birkaç gün içinde nasıl, nerede ve ne zaman hazırlandığı bilinmeyen listelerle 100.000 i aşkın devlet memuru darbeye karıştığı cemaatle irtibatlı olduğu tespit ediliyor ve bir bölümü KHK ile görevden atılıyor, bir bölümü tutuklanıyor. Darbenin sonrasını planlayan istihbarat servislerince önceden hazırlandığı ortaya çıkan listeler için suç unsuru aranıyor. Devletten izinle açılmış bankaya para yatırmış olma, yasal faaliyet yapan kurumlarda çocuğunu okutma, yasal sendika üyeliği, gazete aboneliği vb geçmişte yapılan legal faaliyetlerin suç unsuru gibi gösterildiği öğreniliyor. Ancak bunların normal dönemde suç unsuru olamayacağı görülünce bu kez itiraf adı altında eğitimcilere işlemediği suçları işkence ile imzalatılıyor. Şimdilerde hakkında dava açılmamış bazı eğitimciler istihbarat birimlerince bilinmedik yerlere kaçırılıp işkenceyle başkalarını suçlaması isteniyor.
SONUÇLAR BAKTIĞINIZDA DARBE KİMİN İŞİNE YARIYOR?
İktidar partisi kolay kullanabileceğini düşündüğü gençliğe ortam hazırlamak, İHO’larının önündeki engelleri kaldırmak için önce ülkede eğitim sistemiyle oynuyor. Sonra bunun yeterli olmadığını görünce tüm kurulu sistemi yıkmayı kişisel mülklere el koymayı tercih ediyor. Engel olarak gördüğü cemaat mensuplarını terörist ilan edip hapse atarak tüm sosyal projelerine el koyarak 2000’e yakın okul ve dershanenin mülkünü önce devlete, sonra bir bölümünü yandaşlara bir bölümünü İHO’larına aktarıyor. İktidar partisi ve istihbarat örgütlerinin planı tıkır tıkır işliyor OHAL devamı sağlanarak iktidar devletin tüm karar mekanizmalarını geri dönülmesi zor düzenlemelerle ele geçiriyor. Toplumun beğenisini kazanmış cemaat kurumları kapatılıp yandaşlarca paylaşılırken burada sayılmayan art niyetli başka düzenlemelerin de eklenmesiyle İHO sayısı 400’lerden 2.500’lere öğrenci sayısı 90 binlerden 1.300.000’lere ulaşıyor. İHO mezunlarının devletin güvenlik birimlerine öncelikli olarak alınmasıyla ilgili ayrımcılık içeren düzenlemeler yapılıyor. Darbeden sonra iktidar partisinin hem kolluk kuvvetlerini kendi dünya görüşünde kadrolarla doldurabileceği hem de sokağa dökülebilecek gençlik oluşturacağı ortam hazırlanıyor.