“Türkiye’nin Varlık Fonu kurması gerekli miydi? Fon’un amacı bünyesindeki bankaların çeşitli sermaye gruplarına ucuz kredi sağlayarak tekelleşmesini, kamu kurumlarının borçlarından kurtulmalarını mi sağlamak?
Oluşturulma fikri ilk ortaya atıldığında ve 26 Ağustos 2016’da kurulduğunda, böylesi bir fona gerek olmadığı eleştirilerini ve amacının tam açıklanmaması nedeniyle soru işaretlerini de beraberinde getiren Varlık Fonu, şimdilerde yandaş şirketlere ucuz kredi sağlama mekanizmasının bir aracı haline dönüşmüş durumda.
Son olarak fonda yer alan Ziraat Bankası’nın, Demirören Grubu’nun Doğan Medya Grubu’nu satın alması için 700 milyon dolar kredi verdiğinin ortaya çıkmasının ardından, fonun iktidar yanlısı sermayenin çıkarları için kullanıldığı daha net bir biçimde ortaya çıkmış durumda.
THY, Türk Telekom, Ziraat Bankası, Halkbank, Türkiye Petrolleri, BOTAŞ, PTT, TÜRKSAT, Borsa İstanbul, Milli Piyango, TCDD İzmir Liman, TDİ, Eti Maden, Kayseri Şeker Fabrikası, Çaykur, Türkiye Jokey Kulübü de dahil 14 şirket, 2 lisansla toplam portföy değeri 40 milyar doları aşan ve dünyada ilk 20’ye giren Varlık Fonu’nu irdeleyen Gazeteduvar yazarı Mühdan Sağlam, tam da bu hususa değiniyor.
“Türkiye’nin Varlık Fonu kurması gerekli miydi? Fon’un amacı bünyesindeki bankaların çeşitli sermaye gruplarına ucuz kredi sağlayarak tekelleşmesini, kamu kurumlarının borçlarından kurtulmalarını mi sağlamak? Bir ekonomik krizde Varlık Fonu mu bize siper olacak yoksa bizim varlığımız fona mı armağan edilecek?” sorularını yönelten Sağlam, şu eleştirileri getiriyor:
“Türkiye’nin de bir varlık fonu var. Şimdi ekonomik manzara değişirken hükümetin “korkmayın varlık fonumuz var “dememesi şaşırtıcı. Hükümetin neden böyle bir ifade kullanamadığını anlayabilmek için Varlık Fonlarına, uygulama biçimlerine ve Türkiye örneğine yakından bakmak gerekiyor. Ekonomik bir kriz durumunda Rusya ve Suudi Arabistan örneklerinde olduğu gibi bir kalkana dönüşebiliyor (bu fonlar), ekonomik yükü sırtlanabiliyorlar. Peki Türkiye örneği nasıl bir dinamiğe yaslanıyor?
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin en büyük medya gruplarından Doğan Medya Grubu bir başka medya devine Demirören Grubu’na satıldı. Satış konusunda tekelleşme, tek sesli medya gibi haklı eleştirilerin yanında akıllara takılan sorulardan birisi Demirören Grubu’nun bu yüklü satışı nasıl karşıladığıydı. Nitekim satıştan kısa süre sonra Demirören Medya Ticaret A.Ş.’ye Varlık Fonu’na devredilen Ziraat Bankası’nın 2+8 yıl formülüyle yani iki yıl kredi ödemeden sekiz yılda ödemenin yapılabileceği 700 milyon dolar kredi verdiği ifade edildi.
Doğan Medya’nın değeri 1. 1 milyar dolar olarak açıklanmış, şirketin borçları düştükten sonra 890 milyon dolara satıldığı ifade edilmişti. İşte bu 890 milyon doların 700 milyonu alınan bu krediyle karşılandı. Ziraat bir kamu bankası, yani kamu mevduatı 10 yıl süreyle ve büyük bir kolaylıkla Demirören grubuna sunuldu. Varlık Fonu’nun ilk ciddi ve stratejik(!) icraatı da bu olmuşa benziyor. Fondaki bir başka şirket Türkiye Jokey Kulübü kamuya olan 17 milyon 590 bin liralık borcunu hâlâ ödemiş değil. Fona devrildikten sonra Sayıştay raporlarına rağmen ne Kulüp ve Fon sessizliğine devam etti. Borç sarmalına karşı fon bir kalkan gibi. Peki varlık fonları her yerde böyle mi?”
Ancak bu fonların dünyanın her yerinde suistimal edilmediğini, iyi örnekler de bulunduğunu belirten Sağlam, Katar, Japonya ve Almanya’nın bu grupta yer aldığını, hatta Katar’ın kendisini hedef alan ekonomik ambargoya karşı bu fonla koruduğunu ifade ediyor.
Norveç’in de bu fon aracılığıyla başka ülkelerde karlı yatırımlar yaptığını hatırlatan Sağlam, yazısını şöyle sürdürüyor:
“Özetle sorun fonda değil, fon için sağlanan kaynak, bunun değerlendirme biçimi, küresel ve ulusal dengeleri, ekonomik dinamikleri doğru ele almakla ilişkili. Dahası abartılı ve hamasi söylemlerden uzak, akılcı bir perspektifle fon kurmaya karar vermek ve idare etmek böylesi kritik bir adım atılmadan yapılması gereken. Küresel örnekler ve fonun icraatları uyarınca bazı sorular sormak gerekiyor: Türkiye’nin Varlık Fonu kurması gerekli miydi? Fon’un amacı bünyesindeki bankaların çeşitli sermaye gruplarına ucuz kredi sağlayarak tekelleşmesini, kamu kurumlarının borçlarından kurtulmalarını mi sağlamak? Bir ekonomik krizde Varlık Fonu mu bize siper olacak yoksa bizim varlığımız fona mı armağan edilecek?”