“Parayla dosya kapatma, tahliye verme, MİT kaydı sildirme gibi olaylar o kadar ayağa düştü ki artık Erdoğan rejiminin bürokratları tedbir yapma ihtiyacı bile hissetmiyor.”
Tr724 Yazarlarından Gazeteci Adem Yavuz Arslan’ın analizi şöyle;
Muhtemelen fark etmediniz.
Geçtiğimiz hafta Perşembe gecesi, Türkiye saatiyle gece yarısı T24 haber sitesinde bir haber yer aldı. İddiaya göre bir Yargıtay üyesi ile eski bir MİT’çi ve uyuşturucudan yargılanmış bir işadamı beraber çete kuruyor.
Söz konusu çete bir iş kadının şirketine çöküyor.
Olay Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal etmiş, soruşturma açılmış. Dosyanın bir kopyası da Yargıtay’a yollanmış.
Yargı mensuplarının adı son dönemde bu tip skandallara yoğun olarak karıştığı için haber kimseyi şaşırtmadı. Zaten 12 saat sonra İstanbul Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla habere yasak getirildi.
Konu gereken ilgiyi göremeden gündemden düştü.
Peki ben dünyanın öbür ucundan bu habere neden ilgi gösteriyorum?
SIRADIŞI BİR HAKİM VE TUHAF İLİŞKİLER
İsimlere, tarihlere ve rakamlara boğmadan en yalın haliyle anlatayım.
Biliyorsunuz Türkiye’de bir ‘fetö borsası’ gerçeği var. Bizzat Erdoğan’ın talimatıyla kurulan bu sistem Ankara’dan başlayıp taşra şehirlerine kadar kademe kademe yayılıyor.
Büyük işadamları ve sermaye gruplarıyla bizzat Saray ilgilenirken orta büyüklükteki işadamı-esnaflarla o ilin milletvekili ‘ilgileniyor’. İktidar partisinin ilçe teşkilatlarına ise küçük esnaf kalıyor.
Bu işleri takip eden avukatlık büroları ve iş takipçileri var.
Parayla dosya kapatma, tahliye verme, MİT kaydı sildirme gibi olaylar o kadar ayağa düştü ki artık Erdoğan rejiminin bürokratları tedbir yapma ihtiyacı bile hissetmiyor.
Daha yakın zamanda Ankara Emniyeti’nde ‘Fetö borsası’ kurulduğu ortaya çıktı.
Ünlü işadamlarından Fikret İnan’ın tahliyesi için 50 bin dolar peşin alan, daha sonra 50 bin dolar daha isteyen hakim Hasan Akdemir suçüstü yapılan isimlerden. Bursa merkezli başka bir operasyonda ise 6 hakim ve savcının Türkiye’nin bir düzine ilinde örgütlenip ‘fetö’ bahanesiyle rüşvet havuzu kurduğu ortaya çıkmıştı.
Bu şekilde sayısız örnek var. Dediğim gibi, bu işin tarifesi bile elden ele dolaşıyor.
Şimdi gelelim T24’te yer alan habere.
Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre Yargıtay üyesi Ömer Faruk Aydıner, eski MİT mensubu Mehmet Ali Bal, işadamı Nizameddin Kahramanoğlu ve avukat Fatih Turhan bir iş kadının şirketinin yüzde 25’lik hissesine zorla el koydular.
Haber suç duyurusu dilekçesindeki verilere dayanıyordu. Çok sayıda Whatsapp yazışması ve kısa mesaj da dosyaya eklenmiş.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’da bu suç duyurusunu işleme koydu. Ancak Yargıtay üyesi Ömer Faruk Aydıner daha önce Başsavcılık yaptığı İstanbul Bakırköy 4. Sulh Ceza Hakimliği’nden aldığı kararla habere erişim engeli getirdi.
Yayından kaldırılan haberin detaylarında Yargıtay üyesi Ömer Faruk Aydıner ile eski MİT’çi Mehmet Ali Bal ve işadamı Nizameddin Kahramanoğlu ve onun avukatı çete kurmakla suçlanıyor. Kayıtlara göre Nizameddin Kahramanoğlu geçmişte uyuşturucudan da yargılanmış.
Eski bir istihbaratçı, uyuşturucudan yargılanmış bir işadamı ve bir Yargıtay üyesi.. Enteresan bir ekip oluşturmuşlar. Soruşturma evrakına göre ortada hatırı sayılır miktarda para var.
Dosyaya giren yazışmalara göre Aydıner kimin parası ve ne için olduğu belli olmayan 1,5 milyon liranın bir kısmını elden bir kısmını da banka havalesiyle istiyor.
RÜŞVETTEN YARGILANIRKEN AKP İMDADINA YETİŞTİ
Benim gelmek istediğim esas yer suç duyurusu olmadığı için bu bahse virgül koyup hikayenin kahramanlarına daha yakından bakalım.
Eminim ortaya çıkan tablo size de ilginç gelecektir.
Hikayenin ‘esas oğlan’ı Yargıtay üyesi Ömer Faruk Aydıner. Bu isim size tanıdık gelebilir. Rüşvetten soruşturulurken AKP saflarına geçip jet hızıyla yükselen, Erdoğan rejiminin yıldız yargıçlarından biri.
Onu hukuk fakültesi yıllarından tanıyan arkadaşı Tr724 yazarı Ramazan F. Güzel’in anlattıklarına göre üniversite yıllarında Kemalist biliniyormuş. ‘Kaya İner’ olan adını daha sonra mahkeme kararıyla Ömer Faruk Aydıner olarak değiştirmiş, avukatlık stajı döneminde Müslüm Gündüz’ün avukatlığını yapan büroda çalışmış.
Aydıner’in adı Bakırköy Adliyesi 16. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma savcısı olduğu dönemde rüşvet aldığı iddiasıyla soruşturmaya konu oldu. Soruşturma devam ederken 17 Aralık operasyonu oldu. Erdoğan rejimi bir yandan tecrübeli hakim savcıları kıyarken bir yandan da sorgusuz sualsiz emirleri uygulayacak isimlerin önünü açtı.
Aydıner bu kapsamda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı vekilliğine getirildi. Hemen ardından hakkındaki rüşvet soruşturması kapatıldı. Aydıner iktidarın bu jestini karşılıksız bırakmadı ve adliyede geniş çaplı fişlemelere imza attı. 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasında imzası olan hakim savcılarla ilgili soruşturma başlattı, bu isimlerin ihraç edilip tutuklanmalarına neden oldu.
Hemen ardından 25 Nisan 2015’te gazeteci Hidayet Karaca ve 62 polis hakkında tahliye kararı veren hakimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik hakkında soruşturma başlattı, bu isimlerin tutuklanması için yoğun baskı yaptı.
Aydıner’in cinayetten tutuklanan emniyet müdürü Celal Yılmaz’ın tahliye ve beraatini sağladığı da iddia edildi.
Aydıner’in başsavcı vekili olduğu Bakırköy savcılığı, aralarında cezaevi doktoru Alp Çetiner’in de olduğu 10 kişiyi gözaltına aldı. Suçlama “Fetö, PKK ve DHKP/C örgütüne üye olmak” şeklinde yazıldı. Bu ‘kokteyl örgüt’ uygulaması daha sonra gelenek haline geldi. Cezaevi doktoru Çetiner görevden alınıp tutuklandı. Dr. Çetiner’in yerine Aydıner’in doktor eşi Neriman Aydıner geldi.
17-25 Aralık operasyonu sonrası yıldızı parlayan savcı Aydıner 15 Temmuz sonrası ‘kahraman’ ilan edildi. Ardından sırasıyla Adalet Bakanlığı müsteşar yardımcılığı ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na getirildi.
İzmir’de Gülen Cemaati mensuplarına yönelik operasyonlarda ‘üstün performansı’ nedeniyle HSK tarafından Yargıtay üyeliğine atandı.
Özetle Ömer Faruk Aydıner Erdoğan rejiminin sembol bürokratlarından biri.
TANKLARI YOLA ÇIKMADAN GÖREN SAVCI
Gelelim girişte bahsettiğim 15 Temmuz ayrıntısına.
AKP rejiminin sembol savcılarından Ömer Faruk Aydıner 15 Temmuz sonrası ‘milli kahraman’ ilan edildi. Havuz medyasında haberlere konu oldu.
Akit Gazetesi’nde yer alan habere göre savcı Aydıner o akşam saat 21:00’de Çatalca’da tankları görmüş ve darbe olduğunu anlayıp Çatalca Adliyesi’ne giderek gözaltı kararlarını yazdırmış.
Aydıner 15 Temmuz akşamı neler yaşandığından/yaşanacağından o kadar emin ki , daha kimse sokağa çıkmadan mensubu olduğu “Elazığlı Yargı Mensupları” Whatsapp grubuna “Bunun bir fetö kalkışması olduğunu ve görevinin başında olduğunu” yazmış.
Şimdi burada bir duralım.
Bugünün Yargıtay üyesi Aydıner daha ortada bir şey yokken, Erdoğan’ın eniştesi henüz Erdoğan’ı aramamışken, Boğaz Köprüsü’ne askerin çıkmasına bir buçuk saat varken darbe olduğuna karar verip göz altı emrini nasıl yazdırmış olabilir ?
Üstelik bu gözaltı emrini üyesi olduğu Whatsapp grubundan paylaşıyor. Olayın ‘TSK içinde küçük bir grubun kalkışması’ olduğunu yazıyor.
Aydıner’in Çatalca Adliyesi’nden yazdırıp emniyete yolladığı gözaltı talimatı şöyle;
Şimdi dönüp Ahmet Dönmez’in gündeme getirdiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Serdar Coşkun’un 15 Temmuz gecesi olaylar başlamadan kaleme aldığı tutanağa bakalım;
“… saat 21.00 sıralarında bir kısım askeri birliklerde hareketlilik başladığı…”
Henüz asker sokağa çıkmamış ama Ankara’da bir savcı, Çatalca’da bir savcı benzer cümlelerle gözaltı kararları yazdırıyor. Oysa ki Genelkurmay’ın resmi açıklamalarında, Akıncı İddianamesi’nde yer alan tutanaklara göre askerlerin Boğaz Köprüsü’nde gözükmelerine dair haber 22:28’de ekranlara yansıdı.
Yani hem savcı Coşkun hem de Aydıner’in dediği gibi saat 9’da değil.
Telaşlı bir ortamda beş-on dakikalık bir hata payı makul karşılanabilir ama burada bir buçuk saatlik bir fark var. Dahası Savcı Coşkun o gece hiç olmamış olayları da olmuş gibi tutanağa yazmıştı.
Belli ki bu köşede yazdığım ‘Sıkıyönetim direktiflerindeki hata darbecileri deşifre etti’ yazısında olduğu gibi yargıdan birileri de o gece için hazır bekliyordu.
Aydıner’in ifadelerinden devam edelim;
İfadeyi daha ilginç kılan ayrıntılardan birisi de şöyle; Aydıner’in ‘eski dostum’ dediği Mehmet Ali Bal eski bir MİT’çi. Yakın zamana kadar dünyaca ünlü saat markalarının Türkiye temsilcisi olan Bal’ın yüksek yargıyla tek bağı savcı Aydıner değil.
Yargıtay 8. Daire Başkanlığı’na seçilen Abdulkadir Güngören’in oğlu Mehmet Ali Bal’ın yanında çalışıyor. Bal’ın Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Vedat Ali Tektaş’a Audi hediye ettiği iddiası yargı çevrelerinde uzun süre konuşulmuştu.
Yine yargı çevrelerinde anlatılanlara göre Aydıner ve Bal, eski Ergenekon sanıklarından Ahmet Zeki Üçok’un yakın ekibinde.
Daha fazla dallanıp budaklandırmadan toparlarsak; rüşvet iddiasıyla yargılanırken 17 Aralık sonrası AKP tarafından önü açılan, jet hızıyla başsavcı ve müsteşar vekili yapılan ardından da ‘Cemaat operasyonlarındaki üstün başarısı nedeniyle’ Yargıtay’a atanan Ömer Faruk Aydıner’in eski bir MİT’çi ve uyuşturucudan yargılanmış bir iş adamı ile çete kurmaktan soruşturma geçirmesi, soruşturma haberinin Aydıner’in eski başsavcı olarak çalıştığı Bakırköy Adliyesi’nden çıkan bir kararla yasaklanması bu dönemin karakteristiğini göstermesi açısından çok önemli.
Ancak benim açımdan daha önemli olan tarafı şu; acaba AKP’nin yıldız savcısı, 15 Temmuz gecesi tanklar sokağa çıkmadan 1,5 saat önce Çatalca caddelerinde tankları nasıl gördü ? jet hızıyla adliyeye geçip tutuklama emirlerini nasıl yazdırdı?
Savcı Coşkun gibi olacakları önceden mi biliyordu yoksa yakın çalıştığı Ahmet Zeki Üçok o akşama dair kendisini bilgilendirmiş miydi ? Bu nasıl bir tesadüf (!) ki eski Ergenekon sanıkları ile yolu kesişen herkes 15 Temmuz’a en hazırlıklı kesimdi. Aydıner, asker daha sokağa bile çıkmadan “Bu fetö darbesidir” diye ayağa kalkabildi?
Kaynak: Tr724