“Erdoğan Suriye’de Putin’in sözünün dışına çıkamıyor, AKP için Rusya ne derse o. Suriye’de Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçıların Türkiye’de olası iç savaşı körükleme ihtimali!”
İşin sosyolojik ve güvenlik kısmında ise Türkiye sınırına yeni bir mülteci akını bekleniyor. Ancak Halep’ten kontrollü olarak boşaltılan “cihatçıların” gidecekleri istikamet de Türkiye’yi gösteriyor. Bu durumun oluşturacağı tehlikeler ise son derece kaygı verici.
Vecih Cuzdan, sendika.org’da yayımlanan “Halep kurtuldu ama ateşi Türkiye’yi yakacak” başlıklı yazısında bu iki kritik değişikliğe değindi. İşte o yazıdan ilgili bölümler:
AKP İÇİN RUSYA NE DERSE O
“Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarı Putin’in çizdiği sınırlara göre hareket ediyor, dışına çıktığında ise başına gelecekleri biliyor. Halep operasyonu boyunca kendilerinden istenilen her şeyi harfiyen yerine getirdiler. Rusya’yla istihbarat paylaştılar, Ahrar’uş Şam’ın önemli bir bölümünü Fırat Kalkanı’na çekip Nusra’yı hedef alan açıklamalar yaptılar ve Halep’teki operasyonlara karşı seslerini çıkarmadılar.
Erdoğan içerde İslamcı tabanı, dışarıda Körfez monarşilerini teskin etmek için hesapsızca yaptığı bir açıklamanın dahi altından kalkmakta zorlanıyor. 29 Kasım’da “Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik” dedi, 30’unda Putin telefonda hesap sorunca ertesi gün “Fırat Kalkanı’nın hedefi herhangi bir ülke veya kişi değil” diyerek hizaya geldi. Erdoğan’ın arkasını toparlama derdine düşen Binali Yıldırım, Mevlüt Çavuşoğlu ve Numan Kurtulmuş da birden fazla kez, “Fırat Kalkanı’nın Halep’le ve Esad’la hiçbir ilgisi yok” demek zorunda kaldı. Ek olarak, “Amacımız IŞİD ve Nusra’yı temizlemek” söylemini öne çıkararak Rusya’nın Suriye politikasına teslim olduklarını utangaçça yinelediler.
FIRAT KALKANI “FİTNE” ÇIKARDI
Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarının ise tek amacı Rojava kantonlarının birleşmesini engellemek. Binali Yıldırım da bu amaçlarını, Rusya dönüşü 8 Aralık’ta “Güney’de ineceğimiz nokta Bab’la sınırlı” diyerek açıkça ifade etti. Ancak gelinen noktada Bab’ı IŞİD’den “kolayca” alabilmek şöyle dursun, AKP’nin desteklediği cihatçılar arasındaki kriz iyice derinleşti.
AKP iktidarı, Fırat Kalkanı için güdümündeki cihatçıları Halep’in kuzey kırsalına kaydırınca Nusra Cephesi ve bu gruplar arasında ayrılık başgöstermişti. Son olarak izlemekle yetindiği operasyonlar sonucu Suriye ordusu Halep’teki cihatçıları temizleyince Nusra ile Fırat Kalkanı’na katılan cihatçılar arasındaki makas iyice genişlemiş oldu.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN ASIL TEHLİKE
Ancak Türkiye için asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçı yığınağı olacak.
Suriye’nin birçok bölgesinde ordunun operasyonları sonrası “ulusal uzlaşma”yı kabul eden IŞİD dışındaki cihatçılar, Şam yönetimiyle yapılan anlaşma uyarınca İdlip’e çekilmeyi kabul ediyor. Hatay sınırındaki İdlip, Nusra öncülüğünde kurulan “Fetih Ordusu” adlı cihatçı koalisyonunun kontrolünde. Bu bölge halihazırda binlerce cihatçıya “ev sahipliği” yapıyor. Bunun dışında Fırat Kalkanı kapsamında TSK ve AKP-MİT güdümündeki cihatçı grupların işgali altındaki Azez-Cerablus hattı, Kilis ve Antep’in karşısında denk düşüyor.
Halep’i kurtaran Suriye ordusu ve müttefiklerinin kısa vadede hedefi burayı güvenceye almak olduğunu söylemiştik. Ancak daha sonra İdlip’in kurtarılması yolunda ilk adım olarak, Şiilerin yoğun olduğu Fua ve Keferya köylerine yönelik cihatçı kuşatmayı kırmak için harekete geçebilirler.
Suriye yönetiminin planı az çok belli. Esad daha geçtiğimiz aylarda İdlip’in Türkiye sınırında olması nedeniyle, buradaki cihatçıların Türkiye ile bağlantısını koparmanın zor olduğuna belirterek, “Bu bölgeyi temiz tutmak ve teröristleri geldikleri yer olan Türkiye’ye itmek ya da öldürmek zorundasınız. Başka seçenek yok” diyordu.
Böyle olursa AKP’nin önünde iki seçeneği olacak. Ya bunları ülkeye alacak ya da sınırda durduracak. AKP, sınır hattına ördüğü duvarın, mülteci veya cihatçı, olası yığılmaya yetmeyeceğini bildiği için Rusya ve Şam’la anlaşma yoluna gidebilir.
AKP’nin bu grupları sınır içine alması durumunda Türkiye bir dizi riskle karşı karşıya kalacak. Bu durum kısa vadede cihatçılar arası çatışmaya, uzun vadede ise Türkiye’nin başta sahada olmak üzere Nusra tarafından hedef alınmasına kadar varabilir. Cihatçılar arası çatışma da Türkiye içi diğer dinamiklerle birleşerek, Filistinli grupların kendi aralarında çatışmasıyla başlayan Lübnan iç savaşı benzeri bir iç çatışmaya dönüşebilir. Öte yandan AKP, cihatçıları kontrgerilla organizasyonuna eklemleyebilir ya da bu gruplar mafyatik ağların birer parçası haline getirilebilir.
“Erdoğan Suriye’de Putin’in sözünün dışına çıkamıyor, AKP için Rusya ne derse o. Suriye’de Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçıların Türkiye’de olası iç savaşı körükleme ihtimali!”
İşin sosyolojik ve güvenlik kısmında ise Türkiye sınırına yeni bir mülteci akını bekleniyor. Ancak Halep’ten kontrollü olarak boşaltılan “cihatçıların” gidecekleri istikamet de Türkiye’yi gösteriyor. Bu durumun oluşturacağı tehlikeler ise son derece kaygı verici.
Vecih Cuzdan, sendika.org’da yayımlanan “Halep kurtuldu ama ateşi Türkiye’yi yakacak” başlıklı yazısında bu iki kritik değişikliğe değindi. İşte o yazıdan ilgili bölümler:
AKP İÇİN RUSYA NE DERSE O
“Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarı Putin’in çizdiği sınırlara göre hareket ediyor, dışına çıktığında ise başına gelecekleri biliyor. Halep operasyonu boyunca kendilerinden istenilen her şeyi harfiyen yerine getirdiler. Rusya’yla istihbarat paylaştılar, Ahrar’uş Şam’ın önemli bir bölümünü Fırat Kalkanı’na çekip Nusra’yı hedef alan açıklamalar yaptılar ve Halep’teki operasyonlara karşı seslerini çıkarmadılar.
Erdoğan içerde İslamcı tabanı, dışarıda Körfez monarşilerini teskin etmek için hesapsızca yaptığı bir açıklamanın dahi altından kalkmakta zorlanıyor. 29 Kasım’da “Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik” dedi, 30’unda Putin telefonda hesap sorunca ertesi gün “Fırat Kalkanı’nın hedefi herhangi bir ülke veya kişi değil” diyerek hizaya geldi. Erdoğan’ın arkasını toparlama derdine düşen Binali Yıldırım, Mevlüt Çavuşoğlu ve Numan Kurtulmuş da birden fazla kez, “Fırat Kalkanı’nın Halep’le ve Esad’la hiçbir ilgisi yok” demek zorunda kaldı. Ek olarak, “Amacımız IŞİD ve Nusra’yı temizlemek” söylemini öne çıkararak Rusya’nın Suriye politikasına teslim olduklarını utangaçça yinelediler.
FIRAT KALKANI “FİTNE” ÇIKARDI
Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarının ise tek amacı Rojava kantonlarının birleşmesini engellemek. Binali Yıldırım da bu amaçlarını, Rusya dönüşü 8 Aralık’ta “Güney’de ineceğimiz nokta Bab’la sınırlı” diyerek açıkça ifade etti. Ancak gelinen noktada Bab’ı IŞİD’den “kolayca” alabilmek şöyle dursun, AKP’nin desteklediği cihatçılar arasındaki kriz iyice derinleşti.
AKP iktidarı, Fırat Kalkanı için güdümündeki cihatçıları Halep’in kuzey kırsalına kaydırınca Nusra Cephesi ve bu gruplar arasında ayrılık başgöstermişti. Son olarak izlemekle yetindiği operasyonlar sonucu Suriye ordusu Halep’teki cihatçıları temizleyince Nusra ile Fırat Kalkanı’na katılan cihatçılar arasındaki makas iyice genişlemiş oldu.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN ASIL TEHLİKE
Ancak Türkiye için asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçı yığınağı olacak.
Suriye’nin birçok bölgesinde ordunun operasyonları sonrası “ulusal uzlaşma”yı kabul eden IŞİD dışındaki cihatçılar, Şam yönetimiyle yapılan anlaşma uyarınca İdlip’e çekilmeyi kabul ediyor. Hatay sınırındaki İdlip, Nusra öncülüğünde kurulan “Fetih Ordusu” adlı cihatçı koalisyonunun kontrolünde. Bu bölge halihazırda binlerce cihatçıya “ev sahipliği” yapıyor. Bunun dışında Fırat Kalkanı kapsamında TSK ve AKP-MİT güdümündeki cihatçı grupların işgali altındaki Azez-Cerablus hattı, Kilis ve Antep’in karşısında denk düşüyor.
Halep’i kurtaran Suriye ordusu ve müttefiklerinin kısa vadede hedefi burayı güvenceye almak olduğunu söylemiştik. Ancak daha sonra İdlip’in kurtarılması yolunda ilk adım olarak, Şiilerin yoğun olduğu Fua ve Keferya köylerine yönelik cihatçı kuşatmayı kırmak için harekete geçebilirler.
Suriye yönetiminin planı az çok belli. Esad daha geçtiğimiz aylarda İdlip’in Türkiye sınırında olması nedeniyle, buradaki cihatçıların Türkiye ile bağlantısını koparmanın zor olduğuna belirterek, “Bu bölgeyi temiz tutmak ve teröristleri geldikleri yer olan Türkiye’ye itmek ya da öldürmek zorundasınız. Başka seçenek yok” diyordu.
Böyle olursa AKP’nin önünde iki seçeneği olacak. Ya bunları ülkeye alacak ya da sınırda durduracak. AKP, sınır hattına ördüğü duvarın, mülteci veya cihatçı, olası yığılmaya yetmeyeceğini bildiği için Rusya ve Şam’la anlaşma yoluna gidebilir.
AKP’nin bu grupları sınır içine alması durumunda Türkiye bir dizi riskle karşı karşıya kalacak. Bu durum kısa vadede cihatçılar arası çatışmaya, uzun vadede ise Türkiye’nin başta sahada olmak üzere Nusra tarafından hedef alınmasına kadar varabilir. Cihatçılar arası çatışma da Türkiye içi diğer dinamiklerle birleşerek, Filistinli grupların kendi aralarında çatışmasıyla başlayan Lübnan iç savaşı benzeri bir iç çatışmaya dönüşebilir. Öte yandan AKP, cihatçıları kontrgerilla organizasyonuna eklemleyebilir ya da bu gruplar mafyatik ağların birer parçası haline getirilebilir.
“Erdoğan Suriye’de Putin’in sözünün dışına çıkamıyor, AKP için Rusya ne derse o. Suriye’de Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçıların Türkiye’de olası iç savaşı körükleme ihtimali!”
İşin sosyolojik ve güvenlik kısmında ise Türkiye sınırına yeni bir mülteci akını bekleniyor. Ancak Halep’ten kontrollü olarak boşaltılan “cihatçıların” gidecekleri istikamet de Türkiye’yi gösteriyor. Bu durumun oluşturacağı tehlikeler ise son derece kaygı verici.
Vecih Cuzdan, sendika.org’da yayımlanan “Halep kurtuldu ama ateşi Türkiye’yi yakacak” başlıklı yazısında bu iki kritik değişikliğe değindi. İşte o yazıdan ilgili bölümler:
AKP İÇİN RUSYA NE DERSE O
“Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarı Putin’in çizdiği sınırlara göre hareket ediyor, dışına çıktığında ise başına gelecekleri biliyor. Halep operasyonu boyunca kendilerinden istenilen her şeyi harfiyen yerine getirdiler. Rusya’yla istihbarat paylaştılar, Ahrar’uş Şam’ın önemli bir bölümünü Fırat Kalkanı’na çekip Nusra’yı hedef alan açıklamalar yaptılar ve Halep’teki operasyonlara karşı seslerini çıkarmadılar.
Erdoğan içerde İslamcı tabanı, dışarıda Körfez monarşilerini teskin etmek için hesapsızca yaptığı bir açıklamanın dahi altından kalkmakta zorlanıyor. 29 Kasım’da “Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik” dedi, 30’unda Putin telefonda hesap sorunca ertesi gün “Fırat Kalkanı’nın hedefi herhangi bir ülke veya kişi değil” diyerek hizaya geldi. Erdoğan’ın arkasını toparlama derdine düşen Binali Yıldırım, Mevlüt Çavuşoğlu ve Numan Kurtulmuş da birden fazla kez, “Fırat Kalkanı’nın Halep’le ve Esad’la hiçbir ilgisi yok” demek zorunda kaldı. Ek olarak, “Amacımız IŞİD ve Nusra’yı temizlemek” söylemini öne çıkararak Rusya’nın Suriye politikasına teslim olduklarını utangaçça yinelediler.
FIRAT KALKANI “FİTNE” ÇIKARDI
Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarının ise tek amacı Rojava kantonlarının birleşmesini engellemek. Binali Yıldırım da bu amaçlarını, Rusya dönüşü 8 Aralık’ta “Güney’de ineceğimiz nokta Bab’la sınırlı” diyerek açıkça ifade etti. Ancak gelinen noktada Bab’ı IŞİD’den “kolayca” alabilmek şöyle dursun, AKP’nin desteklediği cihatçılar arasındaki kriz iyice derinleşti.
AKP iktidarı, Fırat Kalkanı için güdümündeki cihatçıları Halep’in kuzey kırsalına kaydırınca Nusra Cephesi ve bu gruplar arasında ayrılık başgöstermişti. Son olarak izlemekle yetindiği operasyonlar sonucu Suriye ordusu Halep’teki cihatçıları temizleyince Nusra ile Fırat Kalkanı’na katılan cihatçılar arasındaki makas iyice genişlemiş oldu.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN ASIL TEHLİKE
Ancak Türkiye için asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçı yığınağı olacak.
Suriye’nin birçok bölgesinde ordunun operasyonları sonrası “ulusal uzlaşma”yı kabul eden IŞİD dışındaki cihatçılar, Şam yönetimiyle yapılan anlaşma uyarınca İdlip’e çekilmeyi kabul ediyor. Hatay sınırındaki İdlip, Nusra öncülüğünde kurulan “Fetih Ordusu” adlı cihatçı koalisyonunun kontrolünde. Bu bölge halihazırda binlerce cihatçıya “ev sahipliği” yapıyor. Bunun dışında Fırat Kalkanı kapsamında TSK ve AKP-MİT güdümündeki cihatçı grupların işgali altındaki Azez-Cerablus hattı, Kilis ve Antep’in karşısında denk düşüyor.
Halep’i kurtaran Suriye ordusu ve müttefiklerinin kısa vadede hedefi burayı güvenceye almak olduğunu söylemiştik. Ancak daha sonra İdlip’in kurtarılması yolunda ilk adım olarak, Şiilerin yoğun olduğu Fua ve Keferya köylerine yönelik cihatçı kuşatmayı kırmak için harekete geçebilirler.
Suriye yönetiminin planı az çok belli. Esad daha geçtiğimiz aylarda İdlip’in Türkiye sınırında olması nedeniyle, buradaki cihatçıların Türkiye ile bağlantısını koparmanın zor olduğuna belirterek, “Bu bölgeyi temiz tutmak ve teröristleri geldikleri yer olan Türkiye’ye itmek ya da öldürmek zorundasınız. Başka seçenek yok” diyordu.
Böyle olursa AKP’nin önünde iki seçeneği olacak. Ya bunları ülkeye alacak ya da sınırda durduracak. AKP, sınır hattına ördüğü duvarın, mülteci veya cihatçı, olası yığılmaya yetmeyeceğini bildiği için Rusya ve Şam’la anlaşma yoluna gidebilir.
AKP’nin bu grupları sınır içine alması durumunda Türkiye bir dizi riskle karşı karşıya kalacak. Bu durum kısa vadede cihatçılar arası çatışmaya, uzun vadede ise Türkiye’nin başta sahada olmak üzere Nusra tarafından hedef alınmasına kadar varabilir. Cihatçılar arası çatışma da Türkiye içi diğer dinamiklerle birleşerek, Filistinli grupların kendi aralarında çatışmasıyla başlayan Lübnan iç savaşı benzeri bir iç çatışmaya dönüşebilir. Öte yandan AKP, cihatçıları kontrgerilla organizasyonuna eklemleyebilir ya da bu gruplar mafyatik ağların birer parçası haline getirilebilir.
“Erdoğan Suriye’de Putin’in sözünün dışına çıkamıyor, AKP için Rusya ne derse o. Suriye’de Türkiye’yi bekleyen asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçıların Türkiye’de olası iç savaşı körükleme ihtimali!”
İşin sosyolojik ve güvenlik kısmında ise Türkiye sınırına yeni bir mülteci akını bekleniyor. Ancak Halep’ten kontrollü olarak boşaltılan “cihatçıların” gidecekleri istikamet de Türkiye’yi gösteriyor. Bu durumun oluşturacağı tehlikeler ise son derece kaygı verici.
Vecih Cuzdan, sendika.org’da yayımlanan “Halep kurtuldu ama ateşi Türkiye’yi yakacak” başlıklı yazısında bu iki kritik değişikliğe değindi. İşte o yazıdan ilgili bölümler:
AKP İÇİN RUSYA NE DERSE O
“Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarı Putin’in çizdiği sınırlara göre hareket ediyor, dışına çıktığında ise başına gelecekleri biliyor. Halep operasyonu boyunca kendilerinden istenilen her şeyi harfiyen yerine getirdiler. Rusya’yla istihbarat paylaştılar, Ahrar’uş Şam’ın önemli bir bölümünü Fırat Kalkanı’na çekip Nusra’yı hedef alan açıklamalar yaptılar ve Halep’teki operasyonlara karşı seslerini çıkarmadılar.
Erdoğan içerde İslamcı tabanı, dışarıda Körfez monarşilerini teskin etmek için hesapsızca yaptığı bir açıklamanın dahi altından kalkmakta zorlanıyor. 29 Kasım’da “Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik” dedi, 30’unda Putin telefonda hesap sorunca ertesi gün “Fırat Kalkanı’nın hedefi herhangi bir ülke veya kişi değil” diyerek hizaya geldi. Erdoğan’ın arkasını toparlama derdine düşen Binali Yıldırım, Mevlüt Çavuşoğlu ve Numan Kurtulmuş da birden fazla kez, “Fırat Kalkanı’nın Halep’le ve Esad’la hiçbir ilgisi yok” demek zorunda kaldı. Ek olarak, “Amacımız IŞİD ve Nusra’yı temizlemek” söylemini öne çıkararak Rusya’nın Suriye politikasına teslim olduklarını utangaçça yinelediler.
FIRAT KALKANI “FİTNE” ÇIKARDI
Rusya’nın izniyle Fırat Kalkanı operasyonunu düzenleyebilen Saray-AKP iktidarının ise tek amacı Rojava kantonlarının birleşmesini engellemek. Binali Yıldırım da bu amaçlarını, Rusya dönüşü 8 Aralık’ta “Güney’de ineceğimiz nokta Bab’la sınırlı” diyerek açıkça ifade etti. Ancak gelinen noktada Bab’ı IŞİD’den “kolayca” alabilmek şöyle dursun, AKP’nin desteklediği cihatçılar arasındaki kriz iyice derinleşti.
AKP iktidarı, Fırat Kalkanı için güdümündeki cihatçıları Halep’in kuzey kırsalına kaydırınca Nusra Cephesi ve bu gruplar arasında ayrılık başgöstermişti. Son olarak izlemekle yetindiği operasyonlar sonucu Suriye ordusu Halep’teki cihatçıları temizleyince Nusra ile Fırat Kalkanı’na katılan cihatçılar arasındaki makas iyice genişlemiş oldu.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN ASIL TEHLİKE
Ancak Türkiye için asıl tehlike, Hatay-Kilis-Antep hattındaki cihatçı yığınağı olacak.
Suriye’nin birçok bölgesinde ordunun operasyonları sonrası “ulusal uzlaşma”yı kabul eden IŞİD dışındaki cihatçılar, Şam yönetimiyle yapılan anlaşma uyarınca İdlip’e çekilmeyi kabul ediyor. Hatay sınırındaki İdlip, Nusra öncülüğünde kurulan “Fetih Ordusu” adlı cihatçı koalisyonunun kontrolünde. Bu bölge halihazırda binlerce cihatçıya “ev sahipliği” yapıyor. Bunun dışında Fırat Kalkanı kapsamında TSK ve AKP-MİT güdümündeki cihatçı grupların işgali altındaki Azez-Cerablus hattı, Kilis ve Antep’in karşısında denk düşüyor.
Halep’i kurtaran Suriye ordusu ve müttefiklerinin kısa vadede hedefi burayı güvenceye almak olduğunu söylemiştik. Ancak daha sonra İdlip’in kurtarılması yolunda ilk adım olarak, Şiilerin yoğun olduğu Fua ve Keferya köylerine yönelik cihatçı kuşatmayı kırmak için harekete geçebilirler.
Suriye yönetiminin planı az çok belli. Esad daha geçtiğimiz aylarda İdlip’in Türkiye sınırında olması nedeniyle, buradaki cihatçıların Türkiye ile bağlantısını koparmanın zor olduğuna belirterek, “Bu bölgeyi temiz tutmak ve teröristleri geldikleri yer olan Türkiye’ye itmek ya da öldürmek zorundasınız. Başka seçenek yok” diyordu.
Böyle olursa AKP’nin önünde iki seçeneği olacak. Ya bunları ülkeye alacak ya da sınırda durduracak. AKP, sınır hattına ördüğü duvarın, mülteci veya cihatçı, olası yığılmaya yetmeyeceğini bildiği için Rusya ve Şam’la anlaşma yoluna gidebilir.
AKP’nin bu grupları sınır içine alması durumunda Türkiye bir dizi riskle karşı karşıya kalacak. Bu durum kısa vadede cihatçılar arası çatışmaya, uzun vadede ise Türkiye’nin başta sahada olmak üzere Nusra tarafından hedef alınmasına kadar varabilir. Cihatçılar arası çatışma da Türkiye içi diğer dinamiklerle birleşerek, Filistinli grupların kendi aralarında çatışmasıyla başlayan Lübnan iç savaşı benzeri bir iç çatışmaya dönüşebilir. Öte yandan AKP, cihatçıları kontrgerilla organizasyonuna eklemleyebilir ya da bu gruplar mafyatik ağların birer parçası haline getirilebilir.