“Bir vakanın yaşanması durumunda Silivri Kapalı Cezaevi, açık söylüyorum “Silivri toplu mezarlığına” döner.”
Yunan filozofu Empodokles, talebeleri tarafından ilahi bir kişilik olarak görülüyordu. Ömrünün sonunun yaklaştığını hissedince yanardağa tırmanıp kendini kraterin içerisine bıraktı. Çünkü ölmeden önce cennete alınacağına dair kehanette bulunmuştu. Ama kraterin kenarında sandaletini düşürmüştü. Eğer o sandalet bulunmasaydı günümüzde bile onun ölmeden önce cennete alındığına dair inançlar olacaktı.
Bizde de bu durum pek farklı değil.
Tarikat liderleri; şeyhler, şıhlar toplumu yalanları ile kandırmakta. Uzay mekiğinin vidasını söken de var, depremi Tanrı ile konuşarak durduran da; bunlara inanan çok sayıda insan da var.
Akıl ve bilimden uzaklaşmış “fıtrat”, “kader” inanışları ile toplumu yönlendiren kişiler ne yazık ki şu anda yönetici pozisyonlarında bulunuyorlar. Yaşadığımız korona virüs salgını ne yazık ki Çin’de görülmesinden sonra yeterli zamanımız olmasına rağmen TV’ye çıkarılan “reyting araçları” olayı önemsizleştirerek sadece, “Sarışınlarda var” , “kelle paça için” , “grip, nezle gibi tehlikeli değil” ifadelerini kullandı.
Şeyda Taluk’un açıklamasına göre “Ocak ayında, Bilim Kurulu üyeleri ve iddiaya göre Sağlık Bakanı Koca’nın, Umre’ye gidişlerin durdurulması” önerisini kabul etmediği iddia edildi. Umre’ye 21 bin kişi gitti. Dönüşte karantinaya alınması gerekirken gece yarısı öğrenciler devlet yurtlarından alelacele sokağa atıldı. Umre’den gelen 6 bin kişi buraya yerleştirildi. Gençlerin yaşadıkları, yaşamak zorunda olduğu yerlere “ahır” dediler hatta kaçmak istediler. Çünkü kutsal topraklardan geldikleri için kendilerine bulaşmayacaklarını düşünüyorlardı.
Evlerine gönderilenlere evden çıkmayın denildi. Onlar da ev dışındakileri eve davet ettiler. İlk sırada “fıtrat” ve “kısmetçi” siyasiler ziyarete gitti ve fotoğraflar paylaştılar.
Uzatmayayım…
Halen ciddi önlemler alınmadığını ve toplumun tehlikenin farkında olmadığını görüyoruz. Daha önce Silivri Cezaevindeki durumu sizlerce yazmıştım.
Bakın daha ayrıntılı anlatmaya çalışayım.
Silivri cezaevinde ayrı ayrı bölümler var. Her bölümde 2750 hükümlü-tutuklu var.
Sekiz ayrı kısımda durum bu. Benim de kaldığım dokuzuncu kısımda ise 400 kişi var. Açık cezaevi kısmında 4 bin kişi kalıyor. Tüm cezaevinde de 4 bin personel var.
Yani aşağı yukarı Silivri cezaevinde 26 bin civarında tutuklu-hükümlü var. Toplamda cezaevi personeli ile birlikte 30 bin insan var.
Peki, önlemler nasıl?
Açık-kapalı görüşler yasaklandı. Koğuşlar 6-7 gün önce ilaçlandı. Gazeteler günlük değil bir gün gecikmeli gelmeye başladı. Her koğuşa soda şişesinde çamaşır suyu ve pet şişede sıvı sabun dağıtıldı. Avukatlardan öğrendiğime göre cezaevi girişinde araç girişi engellendi ve cezaevine girenlere eldiven ve maske dağıtıldı. Personelin de ateşi ölçülmeye başlanıldı.
Çare olur mu?
Bilinmez.
Ben cezaevindeki işleyişi size anlatayım.
Sabah 08.00’de koğuş sayımı için iki gardiyan geliyor. Bazen bu sayı üç olabiliyor.
Saat 10.00 civarı bir gardiyan elleri eldivenli şekilde ekmek getirip veriyor.
Saat 12.00’de iki gardiyan -son zamanlarda turuncu renk giyimli- bir kişi maskeli ve eldivenli şekilde tabaklarımıza yemek servisi yapıyorlar.
Saat 13.00-14.00 gibi sipariş var ise ve günü ise kantin siparişlerini bir gardiyan getiriyor.
Saat 16.00-17.00 gibi yemek servisi iki gardiyan ve yine turuncu kıyafetli kişi yapıyor.
Saat 19.00 avlu kapısını kilitlemek için bir gardiyan geliyor.
Saat 20.00 akşam sayımı için iki gardiyan koğuşa geliyor.
Bu yazdığım süreç normal bir durumda…
Şayet o gün avukat görüşü var ise ki bazen iki üç defa olabiliyor. O da şöyle oluyor. Bir gardiyan avukat görüşü olduğunu söylüyor. Hazırlanmamızı istiyorlar. Sonra iki gardiyan koğuş kapısını açıyor. Anahtar başka gardiyan da, refakatçi başka gardiyan. Koğuş kapısında gardiyan üzerimi arıyor. Ayakkabımı çıkarıp gösteriyorum. Sonra gardiyan nezaretinde ana koridora çıkıp avukat ile görüşeceğim yere gidiyorum. Avukat elleri eldivenli, ağzı maskeli bekliyor. Tokalaşmak ve sarılmak yasak. Görüş bitiyor. Üzerim aranıyor. Ayakkabımı çıkarıyorum. Gardiyan ile birlikte tekrar koğuşa doğru gidiyoruz. Koğuş kapısında başka bir gardiyan daha geliyor. Gelen kişi tekrar üzerimi arıyor. Ayakkabılarımı çıkarıyorum ve koğuşa giriyorum. Sonra el ve yüz temizliğimi kendim yapıyorum.
Bakın normal avukat görüşü olmadan en az 8 gardiyan, avukat görüşü olmadan olursa 12 gardiyan ile temas halindeyiz. Bu sürecin 26 bin tutuklu ve hükümlüye uygulandığını düşünün ve sonra bu gardiyanların da insan evladı olduğunu, evlerine toplu taşıma ile gittiklerini, anne, babasını, eşi ve çocuğu ile temas halinde olduklarını düşünün. Bu sayı 100 binleri geçecektir.
Bir vakanın yaşanması durumunda Silivri Kapalı Cezaevi, açık söylüyorum “Silivri toplu mezarlığına” döner.
Sayın Adalet Bakanı açıklamasında her türlü önlemin alındığını belirtiyor ve ailelerimize “bize emanet, merak etmeyin” diyor. Sorunu sadece tutuklu veya hükümlü olarak görmektense burada var olan 30 bin kişinin insan olduğunu görerek acil önlem almaya davet ediyorum.
“Kriz” ve “Kritik” sözcükleri Yunanca “krisis” ve “kriterin”den türemiştir. Yaşadığımız sürecin en önemli iki sözcüğü.
Yaşadığımız olağanüstü kriz günlerini atlatmak için devleti yönetenlerinin alacağı “kritik” kararlar belirleyici olacaktır.
Silivri 9 no’lu Cezaevi C-3/ No:18
Kaynak: YENİCAĞ
“Bir vakanın yaşanması durumunda Silivri Kapalı Cezaevi, açık söylüyorum “Silivri toplu mezarlığına” döner.”
Yunan filozofu Empodokles, talebeleri tarafından ilahi bir kişilik olarak görülüyordu. Ömrünün sonunun yaklaştığını hissedince yanardağa tırmanıp kendini kraterin içerisine bıraktı. Çünkü ölmeden önce cennete alınacağına dair kehanette bulunmuştu. Ama kraterin kenarında sandaletini düşürmüştü. Eğer o sandalet bulunmasaydı günümüzde bile onun ölmeden önce cennete alındığına dair inançlar olacaktı.
Bizde de bu durum pek farklı değil.
Tarikat liderleri; şeyhler, şıhlar toplumu yalanları ile kandırmakta. Uzay mekiğinin vidasını söken de var, depremi Tanrı ile konuşarak durduran da; bunlara inanan çok sayıda insan da var.
Akıl ve bilimden uzaklaşmış “fıtrat”, “kader” inanışları ile toplumu yönlendiren kişiler ne yazık ki şu anda yönetici pozisyonlarında bulunuyorlar. Yaşadığımız korona virüs salgını ne yazık ki Çin’de görülmesinden sonra yeterli zamanımız olmasına rağmen TV’ye çıkarılan “reyting araçları” olayı önemsizleştirerek sadece, “Sarışınlarda var” , “kelle paça için” , “grip, nezle gibi tehlikeli değil” ifadelerini kullandı.
Şeyda Taluk’un açıklamasına göre “Ocak ayında, Bilim Kurulu üyeleri ve iddiaya göre Sağlık Bakanı Koca’nın, Umre’ye gidişlerin durdurulması” önerisini kabul etmediği iddia edildi. Umre’ye 21 bin kişi gitti. Dönüşte karantinaya alınması gerekirken gece yarısı öğrenciler devlet yurtlarından alelacele sokağa atıldı. Umre’den gelen 6 bin kişi buraya yerleştirildi. Gençlerin yaşadıkları, yaşamak zorunda olduğu yerlere “ahır” dediler hatta kaçmak istediler. Çünkü kutsal topraklardan geldikleri için kendilerine bulaşmayacaklarını düşünüyorlardı.
Evlerine gönderilenlere evden çıkmayın denildi. Onlar da ev dışındakileri eve davet ettiler. İlk sırada “fıtrat” ve “kısmetçi” siyasiler ziyarete gitti ve fotoğraflar paylaştılar.
Uzatmayayım…
Halen ciddi önlemler alınmadığını ve toplumun tehlikenin farkında olmadığını görüyoruz. Daha önce Silivri Cezaevindeki durumu sizlerce yazmıştım.
Bakın daha ayrıntılı anlatmaya çalışayım.
Silivri cezaevinde ayrı ayrı bölümler var. Her bölümde 2750 hükümlü-tutuklu var.
Sekiz ayrı kısımda durum bu. Benim de kaldığım dokuzuncu kısımda ise 400 kişi var. Açık cezaevi kısmında 4 bin kişi kalıyor. Tüm cezaevinde de 4 bin personel var.
Yani aşağı yukarı Silivri cezaevinde 26 bin civarında tutuklu-hükümlü var. Toplamda cezaevi personeli ile birlikte 30 bin insan var.
Peki, önlemler nasıl?
Açık-kapalı görüşler yasaklandı. Koğuşlar 6-7 gün önce ilaçlandı. Gazeteler günlük değil bir gün gecikmeli gelmeye başladı. Her koğuşa soda şişesinde çamaşır suyu ve pet şişede sıvı sabun dağıtıldı. Avukatlardan öğrendiğime göre cezaevi girişinde araç girişi engellendi ve cezaevine girenlere eldiven ve maske dağıtıldı. Personelin de ateşi ölçülmeye başlanıldı.
Çare olur mu?
Bilinmez.
Ben cezaevindeki işleyişi size anlatayım.
Sabah 08.00’de koğuş sayımı için iki gardiyan geliyor. Bazen bu sayı üç olabiliyor.
Saat 10.00 civarı bir gardiyan elleri eldivenli şekilde ekmek getirip veriyor.
Saat 12.00’de iki gardiyan -son zamanlarda turuncu renk giyimli- bir kişi maskeli ve eldivenli şekilde tabaklarımıza yemek servisi yapıyorlar.
Saat 13.00-14.00 gibi sipariş var ise ve günü ise kantin siparişlerini bir gardiyan getiriyor.
Saat 16.00-17.00 gibi yemek servisi iki gardiyan ve yine turuncu kıyafetli kişi yapıyor.
Saat 19.00 avlu kapısını kilitlemek için bir gardiyan geliyor.
Saat 20.00 akşam sayımı için iki gardiyan koğuşa geliyor.
Bu yazdığım süreç normal bir durumda…
Şayet o gün avukat görüşü var ise ki bazen iki üç defa olabiliyor. O da şöyle oluyor. Bir gardiyan avukat görüşü olduğunu söylüyor. Hazırlanmamızı istiyorlar. Sonra iki gardiyan koğuş kapısını açıyor. Anahtar başka gardiyan da, refakatçi başka gardiyan. Koğuş kapısında gardiyan üzerimi arıyor. Ayakkabımı çıkarıp gösteriyorum. Sonra gardiyan nezaretinde ana koridora çıkıp avukat ile görüşeceğim yere gidiyorum. Avukat elleri eldivenli, ağzı maskeli bekliyor. Tokalaşmak ve sarılmak yasak. Görüş bitiyor. Üzerim aranıyor. Ayakkabımı çıkarıyorum. Gardiyan ile birlikte tekrar koğuşa doğru gidiyoruz. Koğuş kapısında başka bir gardiyan daha geliyor. Gelen kişi tekrar üzerimi arıyor. Ayakkabılarımı çıkarıyorum ve koğuşa giriyorum. Sonra el ve yüz temizliğimi kendim yapıyorum.
Bakın normal avukat görüşü olmadan en az 8 gardiyan, avukat görüşü olmadan olursa 12 gardiyan ile temas halindeyiz. Bu sürecin 26 bin tutuklu ve hükümlüye uygulandığını düşünün ve sonra bu gardiyanların da insan evladı olduğunu, evlerine toplu taşıma ile gittiklerini, anne, babasını, eşi ve çocuğu ile temas halinde olduklarını düşünün. Bu sayı 100 binleri geçecektir.
Bir vakanın yaşanması durumunda Silivri Kapalı Cezaevi, açık söylüyorum “Silivri toplu mezarlığına” döner.
Sayın Adalet Bakanı açıklamasında her türlü önlemin alındığını belirtiyor ve ailelerimize “bize emanet, merak etmeyin” diyor. Sorunu sadece tutuklu veya hükümlü olarak görmektense burada var olan 30 bin kişinin insan olduğunu görerek acil önlem almaya davet ediyorum.
“Kriz” ve “Kritik” sözcükleri Yunanca “krisis” ve “kriterin”den türemiştir. Yaşadığımız sürecin en önemli iki sözcüğü.
Yaşadığımız olağanüstü kriz günlerini atlatmak için devleti yönetenlerinin alacağı “kritik” kararlar belirleyici olacaktır.
Silivri 9 no’lu Cezaevi C-3/ No:18
Kaynak: YENİCAĞ