Hizmet Hareketi’ne Kitlesel Kırım’da yaşanan acılardan kesitler yazı dizisinin ikinci ve son bölümü…
Bir sabah vakti polisler evimize geldiler, eşimi gözaltına alıp götürdükten sonra arkasından bir saat sadece ağladım.
Ne yapacağımı bilemiyordum. Bu arada çocuklar (4, 6 ve 8 yaşlarında) uyanıp babalarını sordular. Küçük oğlum “İşe mi gitti ?” diye sorunca “evet” dedim. Fakat komşu, zile basıp neler olduğunu sorunca ağlayarak eşimi gözaltına aldıklarını söylerken büyük oğlum duydu.
Ondan sonra boynunu büktü ve hiç konuşmadı. Ben baban gelecek oğlum merak etme, dedim. Biliyorum anne, babam kötü bir yerde deyince “Nerede oğlum?” dedim.
Söyleyemem dedi ama ben ısrar edince çok ilginçtir konuşamadı. O zaman yazayım, dedi ve kâğıda “hapishane” yazdı.
Oğlum babanın suçlu mu, suçsuz mu olduğunu anlamak istiyorlar, kötü bir yerde değil, sen merak etme, dedim. “Ama anne, benim babam suçlu değil ki bunda anlamayacak ne var, benim babam çok iyi bir insan” dedi.
Kayınpederim anneme “Onların yanına sakin gitme, laf dinlemediler, bedelini ödesinler” demiş. Çok üzüldüm, biz ne yapmıştık iyi insan olmaya çalışmaktan başka?
Hâkim, eşime “Üç küçük çocuğunu düşün, isim ver kurtul” deyip baskı yapmasına rağmen “Ben, kimsenin günahını alamam !” demiş.
Eşimle görüşmek için cezaevine gittim.
Ziyaret esnasında bazı kişileri tanıma imkânı buldum. Kucağında iki aylık bebeğiyle gelen bir bayan vardı. “Doğum yaptığım gün polisler eşimi alıp götürdüler. Yavrusunu hiç göremeden gözaltına alındı aynı gün” dedi mahzun bir şekilde
Sonra yaşlı bir amca takıldı gözüme… Oğlum öğretmen, vatanını milletini seven biridir, dedi. Çok yaşlıydı ve zor yürüyordu, buna rağmen ziyarete gelmiş. Amca, oğlu için “Çok iyiydi oğlum, köyde parmakla gösterilirdi fakat şimdi hiçbir suçu olmadığı halde cezaevinde tutsak.”
Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak…
Hâlbuki biz sussak tarih susmayacak…
Tarih sussa hakikat susmayacak…
Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak…
Halbuki bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar…
Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar…
Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın azabından kurtulamayacaklar…
AYNI SUÇLAMAYLA 3 DEFA GÖZALTI MAĞDURU
Mağduriyetimi anlatmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Çünkü o kadar karışık bir durum ki, anlatması çok zor yaşaması daha da zor. İnsanın sinir sistemi, duyguları alt üst oluyor.
İhraç olmuş ve daha önceden de özel kurumlarda öğretmenlik yapmış biri olarak, malum süreçten dolayı bir gün kapımın çalınacağını ve şerefimle yaptığım mesleğimden dolayı mesnetsiz iddialarla suçlanacağımı bekliyordum. Çünkü hukukun bakış açısı değişmişti.
Yıllarca en üst bürokratından en alt memuruna kadar takdirle karşılanan eğitim faaliyetleri, kendi çocuklarını gönderdikleri bu güzel yuvaları terörle eş değer tutmaya başlamışlardı.
İşsiz kaldığım için memleketime gittim. Bir sabah kapımız 05:30 gibi çaldı. Beklenen gün gelmişti. İki sivil araç bir zırhlı araç kapımızdaydı. Memleketteki evim müstakil mahalle arası bir ev. Kapımız demir kapı. Gelen ekip o kadar sert ve gürültülü yumrukluyor, vuruyor ki kapıyı tüm mahalle uyandı. Çünkü geldikleri kişi sözde terör örgütü üyeliğiyle suçlanıyordu.
Gelen ekip aldıkları emirle öyle bir durum oluşturmalıydı ki, tüm mahalle bu kişiyi kınamalı, bu kişiden öcü gibi uzak durmalı, kimse yanına gelip de benimde başıma iş acar diye hal hatır dahi sormamalıydı.
Gerçekten çok yazık, devlet memurluğuna yakışmayan davranışlar, tutumlar, küçümsemeler, insanlık dışı muameleleri görünce Rabbim dedim sana sığınıyorum.
Ev araması yapıldı, gözaltına alındım, ilk önce sağlık muayenesine, oradan da emniyete ifade için götürüldüm. İfadem tamamlandı. Daha sonra savcı beye ifade için adliye binasına getirildim. Avukatımla beraber savcı beyin yaklaşık 1 saat süren sorularına cevap verdim.
Savcı bey benimle alakalı suçlamalara takipsizlik verelim diye yanındaki kâtibe yazdırdı. Avukatım ve ben çok sevinmiştik. Eşim dışarda bekliyordu. O da çok sevindi. Savcı bey dışarı çıkmamızı istedi, biz de avukatımla beraber takipsizlik yazısını beklemeye başladık. 20 dk. sonra polisler geldi ve tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildiğimizi söylediler.
Avukat ve bekleyen bizler çok şaşırdık. Savcı bey biz odadan çıkınca kararını değiştirmiş ve bizi sulh ceza hâkimliğine sevk etmişti. Anladığım kadarıyla kendini riske atmak istemiyordu. Hâkim beyin karşısında da ifademi tekrarladım ve yurt dışı yasağı haftalık imza ile serbest bırakıldım.
Bu günler hayatımın en zor günleriydi. Hayatım boyunca emniyete işi düşmemiş biri olarak emniyet tarafından gözaltına alınmak, ifade vermek, nezarette kalmak, hâkim önüne çıkmak, çok zor gerçekten. Neyse dedik, çok şükür bırakıldık. Hayata devam. Mahkeme evraklarımızı aldık ve adli kontrol için haftalık imzalar için emniyete gitmeye başladım.
Bu hadisenin üstünden bir ay geçmişti. Yine 05:30 – 06:00 gibiydi. Kapımız kırılırcasına çalıyor. Kapıda emniyet görevlileri. İki araç. Aç kapıyı bağırışları. Utanılacak hal hareket tavırlar, hakaretler. Aile bireyleri karşılıklı atışma ve tartışmalar. Dediler ki gözaltı kararınız var. Ev aranacak vs… “Tamam” dedim.
Yalnız aynı suçlama üzerine geçen ay da geldiler ben ifade verdim serbest bırakıldım. Hatta adli kontrolüm var. Bunlardan haberimiz yok dediler. Evrakları gösterdim ama yine de gözaltına alındım sağlık muayenesi ve ifade için emniyete geçtim.
Gelen ekip son çalıştığım ildeki savcının emriyle gelmiş. Yani suçlama aynı ama savcı ve gelen ekip farklı ilden. Hatta aynı saatte son çalıştığım ildeki ikametime de polisler gitmiş ve arama yapmışlar. Tüm apartmanı ayağa kaldırmışlar. Kamera ile kapım açılmış, evim aranmış, komşularım rahatsız edilmiş.
Bu kadarı gerekli miydi bilemiyorum. Ben kiracıyım, ev sahibimin bile kapısını aynı saatlerde çalmışlar ve benim hakkımda sorular sorup sen bunlara neden ev kiraladın diye adamı sıkıştırmışlar. Bu kadar insanlığa sığmayan iğrenç davranışlar yapmışlar. Emniyette beklerken mahkeme evraklarımı, adli kontrol evraklarımı ilgili savcıya faks yaptılar ve öğleye doğru serbest kaldım.
Savcı beyden gelen cevap neydi biliyor musunuz; “bizim bundan haberimiz yoktu, suçlama konusu aynı olduğu için serbestsiniz” denildi. Yani adalet bakanlığı ÜYAP sistemine yüklü mahkeme kaydıma, adli kontrol kaydıma ve haftalık emniyete verdiğim imzama bakılmaksızın “operasyon yapılacak yap” emriyle aynı suçlama üzerine ikinci defa gözaltına alındım ve yok yere aynı sıkıntıları yaşadım.
Gelen ekip bunun üzerine beni tekrar hastaneye sağlık raporu için götürdü. Bu arada ekibin başındaki polis, burnuma sokarcasına bir evrak gösterdi. Bu nedir biliyor musun dedi, ben de nereden bileyim dedim. Bu dedi senin gibi ihraç olmuş bir komiserin, kendisi ile tartıştığım için aldığım ceza yazısı. O da şimdi tutuklu. Anlıyorum dedim.
Sabahki vatan haini gibi davranışlar, nezaretteki rencide edici sözler anlaşılmıştı. Neydi “bir kuyruk acısıydı…” Kendince herkesi yargılayıp, terörist ilan ettiği kişilerden intikamını alıyordu. Eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirmeye çalışıyordu. Tanımadığım bir insanla olan münakaşasını ve almış olduğu cezanın acısını ben ve benim gibi suçlananlardan çıkarmak istiyordu.