17/25 aralık süreciyle başlayan ve 15 temmuz kontrollü darbe girişimiyle devam eden hizmet hareketini bitirme çabaları üzerine devlet gücü hukuksuzca kullanılmaya devam ediyor.
Çok büyük imtihanlar yaşıyoruz.
Çok büyük acılar ve mağduriyetler yaşanıyor.
Ve bunun en büyüğünü, Türkiye’de yaşayan insanlar yaşıyorlar.
Dünyanın her tarafına dağılmış insanlar da, az çok bu imtihanları yaşıyor kendi çapında.
Zalimin yaptığı zulüm canımızı çok yakıyor elbet.
Fakat bana öyle geliyor ki; bizlerin canını en çok yakan husus, en yakınlarımız, annemiz, babamız, kardeşlerimiz, akrabalarımız tarafından anlaşılmamak ve bu zulme onların da ortak olması oluyor.
Düşünü ki; annesiniz, babasınız.
Doğduğunda dünyalar sizin olmuş, bir evladınız olmuş.
Küçücük evladınızı ilk kucağınıza almışsınız, küçücük parmaklarını tutmuş, o mis kokulu tenini öpüp, koklamışsınız.
Geceleri uykusuz kalmış, acıkınca sütünüzü vermişsiniz, gözünüzden sakınmışsınız ve büyütmüşsünüz.
Okula gitmiş, ilk önlük giyinmiş, ilk karne almış, ilk mezun olmuşsunuz.
Üniversiteye yollamışsınız, mezun olmuş öğretmen olmuş, insanlar yetiştiren bir insan olmuş evladınız var.
Herkesin sevdiği, herkesin takdir ettiği, evladınızı o şekil görünce gururlanmışsınız.
Ne kötü bir alışkanlığına, ne kötü bir sözüne şahit olmamışsınız.
Sizin kendi çocuğunuz.
En iyi bilen sizsiniz onu.
En iyi tanıyan.
İşte böyle bir ciğerpareniz evlanıza bir gün birileri “terörist” diyorlar.
Karıncaya basmayan ve bunu sizi de bildiğiniz bu ciğerparenize birileri, “insanları öldürdü” diyorlar.
Nasıl biri çok iyi bildiğiniz, evladınıza birileri “vatan haini” diyorlar.
Ve siz;
Annem,
Babam,
Kardeşim,
Bacım,
Amcam,
Dayım,
Dedem,
Ninem.
Bu denilenlere inanıyorsunuz.
Kendi öz evladınıza “terörist” diyorsunuz.
Kendi öz evladınıza “katil” diyorsunuz.
Kendi öz evladınıza “hain” diyorsunuz.
Demekle de kalmıyorsunuz, onları ademe mahkum edenlere destek veriyorsunuz.
Cehenneme dönen ülkede, herkesin vebalı muamelesi yaptığı bir ortamda, kendilerine bir sığınak olarak bildikleri anne ve babalarının da, kendilerine sırtını dönmesi, torunlarına sahip çıkmaması acısını o evlatlarınıza yaşatıyorsunuz.
Evlatlarınıza yapılan bu zulümden en fazla etkilenen torunlarınıza sahip çıkmıyor, annesiz, babasız kalmış o yavrucakları ortada bırakıyor ve sahip çıkmıyorsunuz.
Allah aşkına bu kadar kin, bu kadar garez nasıl medydana geldi sizde evlatlarınıza karşı.
Bu nasıl bir zamandır?
Bu nasıl bir fitnedir?
Bu evlatlarınızın;
Ne kötülüğünü,
Ne ihanetini,
Ne saygısızlığını,
Ne düşmanlığını gördünüz ki, bu kadar kötü olabiliyorsunuz.?
Nasıl bu kadar kötü olabiliyorsunuz ki; boğulmuş kızınızın, torununuzun naaşına sahip çıkmıyor, cenaze namazına katılmıyorsunuz?
Nasıl bu kadar kötü olabiliyorsunuz ki; işsiz kalmış, evsiz kalmış, perişan haldeki evlatlarınızın, torunlarınızın yardımına koşmuyor, onları o halde kaderlerine terk ediyorsunuz?
İnanın bu şekil olaylar o kadar çok bana yazılıp gönderiliyor ki, bazen inanasım gelmiyor.
Bu kadar olmaz diyorum.
Ama oluyor.
Yaşayınca anlıyorsunuz.
Kendi kız kardeşiniz, hem de öyle bir kız kardeşiniz ki, size, “ben abimi annemden babamdan daha çok seviyorum” diyen kız kardeşiniz, size eli kanlı, terörist, katil deyince anlıyorsunuz.
Aslında anlayamıyorsunuz.
Ama yaşananları anlamaya, hissetmeye başlıyorsunuz.
Ve beyninizin uyuştuğunu hissediyorsunuz.
Ne yapmış olmalısınız ki, siz bu ithamlara muhatap kalasınız diye. Düşünceleriniz geçmişe, çocukluğunuza gidiyor ve gittikçe derinleşen bu düşünceler sizdeki o yarayı daha da derinleştiriyor.
Vefa beklediğiniz tüm kapılar yüzünüze kapanmış bir halde oracıkta taş kesiliyorsunuz.
Hisler artık devre dışı.
Mantık yok.
Dünya bitmiş sizin için.
Yaşamak soluk almadan ibaret kalıyor, onu da alamayacak hale geliyorsunuz.
Sizi kim anlayacak?
Kim dinleyecek sizi?
Kim dertlerinize derman olacak?
Kim size teselli verecek?
Kimse yok.
Sadece siz varsınız, bir de rabbiniz.
Başka kimse bilmiyor halinizi.
Kendinizi ifk hadisesinde iftiraya uğramış Hz. Aişe gibi hissediyorsunuz.
Acaba bir gün benim de pak olduğum, terörist olmadığım, hain olmadığım ilahi bir mesaj ile ilan edilecek mi diyorsunuz.
İlahi mesajı bekeldiğiniz rabbinize koşuyor, dua ediyor, yalvarıyor, sabır istiyor, dayanma gücü istiyorsunuz.
Günler bu şekilde akıp giderken, içinizde bazı duyguların körelmeye başladığınız farkediyorsunuz.
Ve bu da size bir dert oluyor.
Bunca yapılanlardan sonra canımı en fazla yakan, ne zalimlerin zulmü, ne mağduriyetlerimiz, ne başka bir şey.
İçimizde bir kin var mı?
Yok.
Ama;
Çok kırgınız, çok buruğuz.
Yaralarımız çok taze ve her gün yeniden kanıyor.
Kabuk bağlar mı?
Bilemiyorum.
Bağlar her halde.
Ama izi kalacak bunu biliyorum.
Ve bu izler hiç gitmeyecek.