“Bediüzzaman’ın mezarının bilinmesini istemediği gibi, günümüzün fedakârlarının birçoğu da yaptıkları dev eserlere adının yazılmasını istememiş. ”
İnsani zaaflarını aşamayanlar büyük iddialarla toplum önüne geçseler bile kötü duyguların esaretinden kendilerini koruyamaz, hata ve kusurdan uzak kalamazlar. Özellikle despotik yönetimlerin idaresindeki ülkelerde, bencilce hislerin esareti altında kendi kese ve kasalarını doldurmaya çalışan kişi ve grupların ülke varlıklarını bitirip yok etmeye soyunduğu gayrı ahlaki uygulamaların arttığı bir dönemden geçiyoruz.
Başkası için emek sarf etmenin lezzetinden habersiz kirlenmiş ruhlar güçle başları dönünce, ülkeyi soyup kısa sürede köşeyi dönme yarışına giriyor. Geçici dönem için aldıkları görevi kullanıp testisini doldurmaya çalışanlar, ülke kaynaklarını üzerine geçiriyor.
-İşledikleri suçları başkalarının gözünden kaçırmanın yollarını arıyor,
-Yetkilerini suiistimal edip herkesi haraca bağladıkları halde bunu saklayabileceklerini düşünüyor,
-Korumak üzere kendilerine teslim edilmiş birimlerin içini boşaltıyorlar.
Türkiye son dönemde mafya örgütleriyle birlikte ülkeyi yağmalamaya çalışan bir yönetime teslim oldu. Devletin en tepesindekiler kimsenin görmediğini düşünerek gizlice topluma ait varlıkları paylaşmaya soyundular.
-Şu günlerde Turizm Bakanı’nın denize nazır orman arazilerini ranta açıp kendi üzerine geçirdiği ortaya çıktı,
-İçişleri Bakanı’nın mafya örgütleriyle işbirliği yaptığı kişisel mallara çöktüğü tespit edildi,
-Dışişleri Bakanı yüzü kızarmadan kirli ekibin yurt dışına taşmış suçlarını temizleme görevi üstlendi,
-Maliye Bakanı koruması gereken devlet kasasını bir grup azınlığın üzerine geçirmeye aracılık etti,
-Adalet Bakanı aldığı talimatla masumlara suç uydurma suçluları aklama hizmeti yürüttü.
Devletin denetleme birimleri zaafından yakalanmış, talimatla iş yapacak kişilere teslim edildi:
-YÖK, liyakatli kadroları ihraç edip yerlerini liyakatten uzak yandaşlarla doldurmanın aparatı oldu,
-YSK, güçlülerin iktidarını sürdürmesi için hileli yöntemlerle seçimleri çalmanın zeminin hazırladı,
-Üst mahkemeler örgütlü suçları korudu, hayatında kusur işlememişleri düzmece suçlarla mahkûm etti,
-TMSF ve Varlık Fonu emanetlerine verilmiş malları yandaşlar arasında paylaşacak kirli ilişkilere girdi.
Rüşveti vermeyi kabul edenler diledikleri gibi özgürce ülkeyi yağmalarken, hakkı gasp edilenler şikâyet edecek hiçbir merciye ulaşamadı, itirazı sürdürenler kendini hapishane köşesinde buldu.
Zaaflarına boyun eğmiş, başkalarını mutlu etmenin zevkinden habersiz, elde ettiği gücü doğru yerde kullanmayan zavallıların yönetiminde her birimin nasıl soyulduğuyla ilgili hırsızlık haberler işitilmeye başladı. Halk her gün fakirleşip ülke iflasa sürüklenirken, yönetimdekileri batan geminin mallarını yağmalama hırsı sardı.
-Bazıları cinsel zaafları peşinde koşarken yakalandı,
-Kiminin adı uyuşturucu ticaretiyle anılmaya başladı,
-Birçoğunun mal mülk zaafları yüzünden yüzlerce karanlık işe girdikleri ortaya çıktı,
-Bahis oyunlarından elde edilen gelirleri bile kendilerine aktaracak hileli yollar geliştirdikleri anlaşıldı,
-Petrol kaçakçılığı, silah kaçakçılığı, göçmenler üzerinden insan kaçakçılığı yaptılar.
Yüksek değerlere inanmış ve bunu ahlak haline getirmişlere gelince, onlar mümkün olduğunca:
-İnsani zaaflardan uzak durup kötülüklere karşı kendilerini korumaya özen gösterdiler,
-Yüce yaratıcıyı memnun etmek için kendi zevklerinden vazgeçmeleri gerektiği bilinciyle hareket ettiler,
-Ellerinde fenerleriyle köşe bucak başkaların karanlık dünyalarını aydınlatma peşinde koşturdular,
-Büyük sıkıntılara katlanmayı göze alarak her yerde yıkılmaya yüz tutmuş yuvaları tutup onardılar,
-Kötülüğün etrafı kuşattığı dönemde onlar, aydınlık gelecek için kendilerinden özveride bulundular.
Başkalarını mutlu etmenin lezzetini tatmış bu insanlar:
-İmkânsızlıklar içinde kıvrasalar bile herkesin imdadına yetişmeye çalıştılar,
-Dünyaya huzur getirmek için kişisel zevklerden vazgeçmesini bildiler,
-En zor zamanda büyük risklerle karşılaşma pahasına zulme uğramışların elinden tutmayı sürdürdüler.
Onların büyük çoğunluğu çile dolu bir hayatı yaşamak zorunda kalsalar da, sıkıntılardan şikâyet edip yaptıklarından vazgeçmeyi düşünmediler.
-Hiç kimseden maddi ya da manevi bir beklenti içine girmediler,
-İnsanlığın geleceğini aydınlatmak, yüce yaratıcıyı memnun etmek için fedakârlıktan kaçınmadılar,
-Fakirlerin ellerinden tutup kaldırdı, onların önüne gelişme yolları açtılar,
-Köy kasaba demeden her yerde halkın cehaletini önlemek için yurtlar-yuvalar-evler kurdular,
-Geçmişin kötü izlerini silecek yöntemler geliştirdi, toplumlar arası kavgaları önlemeye çalıştılar,
-Yaptıklarından dolayı karşılık beklemediler, onlar dünyada iyiliklerin yaygınlaşması için gece gündüz demeden çaba harcadılar. Hatta kendilerine yıllarca zulmetmiş insanları bile affedip gerektiğinde onlara da sinelerini açtılar. Bu ölçüde büyük özveride bulunmaya katlanmış olanlar, zaaflardan uzak yaşantılarıyla arkalarından unutulmaz hatıralar bırakırlar.
Çünkü insanlığı yüksek değerlerle buluşturan bütün büyükler kendilerinden çok başkalarını düşünmeleri sayesinde gönüllerde taht kurmuş. Peygamberler başta olmak üzere onların izinden giden maneviyat rehberleri kendi nefislerini düşünmemiş hayatlarını başkalarının mutluluğuna adamışlar. Dünyaya ait şeyleri ellerinin tersiyle itenleri mahrumiyet ve mahkûmiyetler sürgünler yıldırmamış, her türlü sıkıntıya katlanıp vefa-sadakat ve fedakârlıklarıyla birçok kişinin insani değerlerle buluşması için çaba harcamışlar.
-İnsanlığı yeniden ayağa kaldırmaya çalışanlar kendilerine ait beklentileri unutmuş,
-Önlerine çıkan her türlü engele karşı bıkmadan usanmadan mücadeleyi sürdürmüş,
-Yüksek ideallere inandıkları için devrin zorbaları tarafından zulme maruz bırakılmış,
-Hakarete uğramış, sürgüne gönderilmiş, zindanlara atılmışlar.
Toplumlara yol gösteren büyük insanların çoğu iyilik için mücadelenin bedelini hep ödemiş, yerinden yurdundan kovulmuş, ömürleri zindanda ya da çilehanede geçmiş, testere ile biçilmiş, ateşe atılmış, köle pazarında satılmışlar ama asla inandıkları yoldan vazgeçmedikleri için devrin zorbalarını alt etmişler. İnsanlığın huzuru için hayatlarını feda eden her türlü zorluklarla mücadeleyi göze alanlar sayesinde beldeleri aydınlıkla buluşmuş.
Zaafının esaretini girmişler her fırsatı başkalarına zarar verecek yönde kullanırken onlar dünyevi hiçbir kaygı taşımadıkları için hep olumlu hizmetler peşinde koşturmuş. Bazıları haset ve kıskançlık hislerinin esareti altında başkasına ait tüm varlıkları gasp etmeye koyulurken, onlar;
-Hep kendilerinden bir şeyler vermenin derdiyle uğraşmış,
-Olumlu hizmet eden herkesi alkışlamış,
-Bir diğerinin yaptığını yıkıp üstüne konma gibi bir aşağılık yöntemlerden uzak durmuşlar.
Hiç rahat yüzü görmedikleri ömürleri çileyle geçtiği halde çizgilerini hiç değiştirmedikleri için samimiyetleri tescillenmiş arkalarında hayırla yad edilecek yüzlerce eser bırakmışlar.
Zaaflarının boyunduruğundan kurtulamayan insanlar;
-Hayatını başkalarına adamışların varlığından hep rahatsız olmuş,
-Örnek yaşantılarıyla bazılarının suç işleme özgürlüğünü kısıtladığı düşünülmüş,
-Gücü ele geçirdiklerinde onların hayatını zindana çevirmişler. Ancak yaptıkları onca zulme ve haksızlığa rağmen bu güzide insanların toplum üzerindeki tesirini kıramamışlar.
“Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” diyen Bediüzzaman’ın mezarının bilinmesini istemediği gibi, günümüzün fedakârlarının birçoğu da yaptıkları dev eserlere adının yazılmasını istememiş. Onlar öne çıkmaktan kaçtıkça duru yaşantıları ile gönülleri fethetmiş. Hayatını başkalarını aydınlatmaya adamış bir insanın susturmaya çalışanlar unutulup gitmiş, ama mezarı yok edilen üstadın düşüncelerinin gelecek nesillere aktarılmasını engelleyememişler.
İyilik ve güzelliklerin yayılması için çalışanlara bugün de büyük özveri düşmektedir.
Yağmacılar ortada serbestçe dolaşırken cezaevindeki mazlumların ailelerine yardım götürenler tutuklanmakta, her şeyini kaybetmişlere destek için hapsi göze alanlar yaptıkları büyük fedakârlıkla suçlanmaktadır.
-Konjuktörden yararlanıp gerektiğinde ahlak dışı yöntemleri kullanarak toplumun başına bela olan,
-Vampirler gibi halkın kanını emerek kendi kişisel saltanatlarını kurmaya çalışan,
-Çıkar hesabı dışında ülke ve insanlık için hiçbir kaygı taşımayanların, duvara toslayıp verilen fırsatları kişisel hesapları uğruna hunharca tüketmenin bedelini ödeyeceği,
bütün bu sıkıntılara katlananların samimiyet testini geçmenin mükâfatını göreceği günler yakındır.
İyilik için koşturanlar hayırla yad edilirken, zaaflarına teslim olmuş zalimler beddualarla ve lanetlerle anılacaktır.
*Fethullah Gülen’in konuyla ilgili yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser