“Din diye ortaya çıkanlar onun en temel kurallarını terk edince ülke elinde avucunda ne varsa hepsini kaybediyor. Kendi vatandaşına bu zulmü yaşatanlar başka ülke vatandaşlarına acıma gereği bile duymuyor.”
İnsan, hayvanlardan farklı olarak yüksek değerlerle kendini sürekli geliştirerek dünyayı daha yaşanabilir hale getirecek donanımda bir varlıktır.
-Günlük işlerini yürütmesi için verilmiş her biri birbirinden değerli uzuvlara,
-Yüksek moral değerlerle hayatı daha yaşanabilir hale getirmek için verilmiş his-heyecan ve duygulara sahiptir. Bunların bütününe hitap etmeyen en mantıklı yaklaşımların toplumlara saadet vaat etmesi mümkün değildir.
İnsanlar arasında sağlıklı ilişkiler kurmayı esas alan bütün semavi dinler, onları yüksek değerlerle donatıp, yanlıştan korumaya çalışan prensipler sunmaktadır.
İbadetlerin özüne baktığınızda;
-Büyük bir güç karısında yakarışa geçme,
-Kendinde güç vehmine bağlı taşkınlıktan korunmayı özendirme,
-Hata ve kusurlardan temizlenip, yeniden aynı yanlışlara girmeme gibi insanı yükselten değerler öne çıkar.
Makam ve imkânı çok önde olsa bile gurur-kibirden uzak duranlar davranış dengesini koruyabilir.
-Kendi gücünün sınırlarını öğrenen, deneyimleri ile bunu artırmanın yollarını arayan,
-Üstesinden gelemediği işlerde her şeye gücü yeten birinden yardım isteme ihtiyacı hisseden,
-İnsanı beden ve ruh yapısıyla ele alıp her iki yönden huzur ve mutluluğuna katkı sunmaya çalışanlar toplumlarına kalıcı faydalar sağlayabilir. En eşitlikçi yaklaşımlar içerdiği söylenen komünist sistemler insanın manevi yönünü göz ardı ettikleri için toplumlarına huzur getirmemiştir.
Maneviyatı önemseyen biri, diğerlerinden farklı ve üstün olduğunu zannettiği özelliklerin hiçbiri için bedel ödemediğini hatırdan çıkarmaz. Bunları kendi kişisel hırs ve kaprisleri uğruna kullanmaktan kaçınarak insanlığa faydalı hizmetlere yönlendirir. Böylece varsa bir marifeti, onu kendi çıkarları peşinde koşarak tüketeceğine toplumuna olumlu katkı yapma yollarını aramada kullanabilir.
Dini değerleri önemseyen birinin;
-Allahtan korkup yalandan uzak durması,
-Kul hakkıyla öbür tarafa gitmeden endişe edip hak yememek için titizlik göstermesi,
-İnsan hayatını kutsal kabul edip herkesin hayat hakkını korumaya çalışması,
-Adaletsiz davranışlarının hesabını veremeyeceği korkusuyla hakka ve hukuka riayeti esas alması gerekir. Bu yüzden toplumda gerçekten ilahi güç karşısında samimi duygularla boyun bükenlerin diğerlerine oranla yanlışlardan daha fazla korunacağı yönünde bir genel görüş hâkimdir.
Toplum din diyanetten uzak insanların hatalarını bir dereceye kadar onların;
-İç disiplini olmayan,
-Değerlerden kopuk,
-Nefsin isteklerine göre sürdürdükleri yaşantı tarzlarına verebilir. Fakat dindarların bu türden kusurlarını kabullenmekte zorlanır.
Özellikle Müslüman topluluklarda dindar birinin kasten suça bulaşması kabul edilemez, bu türden yanlışa sadece nefsin isteklerini frenlemekte zorlanan zaaflarının esiri insanların düşeceği kanaati yaygındır.
-Yeme içmede aşırılık,
-Frenlenemeyen, meşru ile yetinmeyen cinsel istek ve arzular,
-Emek sarf etme gereği duymadan, kısa yoldan köşe dönmeye sevk eden kazanç ve makam hırsı (vb) gibi taşkınlığa müsait insani zaaflar, bunları dengeleyecek iç kontrol mekanizmasına sahip olmayanları hataya açık hale getirir. Zaaflardan kendini korumakta zorlanan biri toplumun ve yasal düzenin kabul edemeyeceği kusurlar işleyebilir.
17-25 Aralıkta Türkiye yanlıştan uzak durma kaygısı taşımayan, tenkit ettiği günah ve kusurların katmerlisin işleyen dindar yöneticilerle tanıştı. “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” ifadeleri köpürtülerek halkın yapılan yanlışları kabullendiği zannı yayılarak olayların üstü örtülse de, gizli saklı çevirdikleri kirli ilişkileri tüm dünya öğrendi.
-Dindarların da hırsızlıktan zevk alır hale gelebileceği,
-Nefsin isteklerini frenleme gereği duymadan başkasının malına göz koyabileceği,
-Mafya örgütleri gibi toplumun kaynaklarını kurdukları yeni çetelerle paylaşabileceği,
-Arsa, otel zinciri rantı, kadın, uluslararası uyuşturucu ticaretine kadar her türlü kirli işlere girebileceği,
-İktidarını sağlamlaştırmak için 15 Temmuz, Ankara Garı, Merasim Sokak vb cinayetler işleyebileceği, masum insanları çoluk çocuk hasta yaşlı kadın demeden hapishane köşelerinde süründürebileceği ortaya çıktı.
Ancak bu yolla kendi geleceklerini garanti alabilecekleri vehmiyle hareket edip;
-Dinin tüm emir ve yasaklarını yok sayarak,
-Allah’ın buyruklarına başkaldırarak,
-En temel hukuk kurallarını rafa kaldırarak,
-İnsanlığın ortak birikimi tüm etik-ahlaki ve insani değerleri çiğneyerek, bir yandan kişisel zevkleri için her türlü kötülüğü işlerken bir yandan da kusurlarına rağmen toplumdan hatalarını saklayacak yollar ardılar.
Bugün inançlı olduklarını her fırsatta söylemekten kaçınmayan bir kadronun kurduğu zulüm düzeninde:
-Hayatı istikamet üzere geçmiş insanlar terörist olmakla suçlanıp cezalandırılıyor.
-İnsanlığa faydalı olmak dışında bir faaliyeti olmayanlara cani muamelesi yapılıyor.
-Zulümlerine ortak olmak istemeyenlere kumpas kurulup suçlu gibi gösteriliyor.
-Mallarına el konuluyor, hürriyetleri kısıtlanıyor, toplum önünde şeytanlaştırılıp yapılan soykırım meşrulaştırılıyor.
Altı yıldan beri;
-Kurguladıkları bir darbe ile yüz binlerce insanın ekmeği-hürriyeti elinden alınıyor.
-18 yaş altı askeri öğrencileri müebbet hapisle cezalandırıp ülkenin en donanımlı gençlerinin hayatı karartılıyor.
-Topluma faydalı olmak için kurulmuş bütün eğitim öğretim faaliyetleri kapatılıp engelleniyor.
-Ülkenin en ücra köşelerine kadar yayılmış faaliyet olan sohbet hakları yasaklanıyor.
-İmkânlarını insanlık hizmetine adamış fedakâr zenginler yaptıkları insani hizmetlerden dolayı cezalandırılıyor.
Tüm ülkeyi kucaklayacak değerlere sahip olanlar kişisel zevk peşine düşünce ülkenin geleceği unutuluyor.
-Bugün 80 milyonu aşkın bir nüfusun büyük çoğunluğu dar imkânlar içinde ayakta kalma mücadelesi veriyor.
-Halk geçim derdine düşerek saatlerce ekmek, benzin, yağ kuyruklarında beklemek zorunda kalıyor.
-Ülkede mal tedarik zincirleri kırıldığı için fiyat istikrarı sağlanamıyor, verilen zamlar kısa sürede eriyor.
-Forsu korumak için devlet kasası boşaltılıyor, en çok etkileneceğimiz bir savaşa ülke hazırlıksız yakalanıyor.
Din diye ortaya çıkanlar onun en temel kurallarını terk edince ülke elinde avucunda ne varsa hepsini kaybediyor. Kendi vatandaşına bu zulmü yaşatanlar başka ülke vatandaşlarına acıma gereği bile duymuyor.
Yıllarca mağdur yanında yer alıp dünyaya insanlık dersi vermiş bir topluluk kıyasıya savaşın yaşandığı şu olumsuz ortamdan bile menfaat devşirmeye çalışan bir görüntü veriyor. Çirkin pazarlık peşinde koşturmaktan insani değerleri geliştirecek işlere vakit ayıramıyor. Kendi değerlerinden uzaklaşmış bir kirli şebekelerin işlediği kötülüklerden dolayı ülke dünyadan dışlanıyor.
Böyle dönemlerde bize has insani değerlerle yıldızlaşacak bir ülke menfaatperestler elinde içine kapanıyor.
-Bu haliyle ülke yönetenlerin zaafa düşkünlüğünü bütün cihan öğreniyor,
-Her gün ortaya çıkan yeni bir olayla kötü kanaatler giderek pekişiyor.
Damat savaş ortamını drone pazarlamak için fırsata çeviriyor.
-Gizli ortak şirin görünüp ambargoyu delmede kullanmak için Rusya’da TV’lerde konuşturuluyor
-NATO ve Batı İttifakının ne yanında ne karşısında bir tavırla herkese sadece şirinlik mesajlarıyla yetiniliyor.
-Dünyanın en akıllısı olduğunu vehmeden bir suç örgütü her ortamda farklı bir tavırla tutarsızlığını gösteriyor.
-Hiçbir ilkesinin olmadığını her türlü insani değeri pazarlıkla satabileceğini dünyaya ilan ediyor.
-En yakınımızda büyük bir olay yaşanırken kimse NATO üyesi olan bir ülkeye güvenip de onunla ortak iş çevirmeyi düşünmüyor. Yaşananlara bakıldığında mevcut yönetim devam ettiği süreci ülkenin her mahfilden dışlanması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Türk toplumu basiretli ve sağduyulu, devlet mekanizmalarını ele geçirip onu bir suç örgütüne dönüştürmüş şebekelerin yaptığı onca propaganda bombardımanına rağmen işlenen kötülükleri görüyor ve toplumsal hafızaya kaydediyor.
Her kesime dağıtılan ulufelerden dolayı kimse şimdilik yanlışları açıktan seslendirmese bile, bunlarla saltanatlarını devam ettirmek isteyenleri her geçen gün daha kötü haberler bekliyor.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber