“Dünyada hesaptan kurtuldukları gibi, yanlış bir din yorumu ile hedeflerindeki idare sistemini getirmek için her yanlışı yapabileceklerini ve bu haksızlıkların hesabını vermek zorunda olmayacaklarını düşünüyorlar.”
Dünya genelinde özellikle toplumsal mutabakatların olmadığı ülkelerde kötülüklerin yayılması kolaydır. Çünkü insan tabiatı kurallardan uzak keyfine göre hayat sürmeye, istediği her şeyi haram helal demeden elde etmeye müsaittir. Sınırların olmadığı yerde dürtülerinin peşinden gidenler, kısa sürede yanlışların ortağı haline gelebilir.
Bu yüzden toplumda iyilik ve güzelliklerin gelişmesi sorumluğunu üstlenenlerin iradi olarak bu hizmete talip olması, faydasına inandıkları davranışların yayılması için çaba göstermesi şarttır. Ancak geçmişten günümüze olumlu davranış kazandırmada başarılı olanlar, genelde sözleriyle tavırları uyum içinde olanlardır. Mesela İslam peygamberi (SAV) yüce yaratıcıdan aldığı mesajları içselleştirip en ince ayrıntısına kadar yaşadıktan sonra aktarmış, ondan ders alan güzide arkadaşları da, aynı ölçüde hassasiyet gösterip benzer davranışları korumak için adeta birbiriyle yarış etmiş, içten ve samimi tutumlarıyla gönülleri fethetmişler. Bedevi bir topluluğun kısa sürede medeni milletlere yol gösterecek hale gelmesinin arkasında yaşadıklarını aktaran bu duru insanların temiz duygu ve örnek yaşantıları vardır. Eğer olumlu netice alınması isteniyorsa, tutarlılıklarıyla hedefine ulaşmış bu rehberler örnek alınmalı;
-Sunacağımız insani mesajların gerekliliğine önce kendimiz tam inanmalı,
-Ölüm ve ötesini tanımanın kazandıracağı güzellikler tereddüt etmeden kabullenilmeli ki faydalı olsun.
Ayrıca, kötülüğün hâkim olduğu bir coğrafyada iyilikleri yaymanın bedeli ağırdır, kötü alışkanlıklarını terk edemeyenler yanlışların gönüllü savunucusu haline gelip yapacağınız olumlu hizmetlere engel olabilir.
Bugün Türkiye’deki gibi suç batağına saplanmışlar, iyiliklerin anlatılmasından rahatsız olur sizi durdurmak ister;
-Hırsızlığı ortaya çıkmış suç şebekeleri yargıdan kaçmak için dürüst insanları karalayıp kurtulma hesabı yapar,
-Hukuk sistemini kendi suçlarını aklamada, masumlara düzmece suçlar üretip ceza yağdırmada kullanır,
-Büyük firma sahiplerini yaptıkları hayır hizmetlerinden dolayı tutuklayıp mallarını ortaklarıyla bölüşür,
-Ülkenin gözbebeği eğitim kurumlarını kapatıp, çalışanları fedakârlıkları yüzünden hapsetmeye kalkar.
Demokratik normları geliştirirken örnek gösterilen ülke suç örgütlerinin kontrolüne girince, bütün ışıltısı söner;
-Kötülerin gücü ele geçirdiği yerde ahlaki değerler ayaklar altına alınır,
-Liyakatli personel dışlanır, boşluğu daha önce suç işlemiş hataya açık kadrolar doldurur,
-Görevliler, açıktan kaynakların gasp edilmesine, yandaşlara servet transferine aracılık eder,
-Akrabalık, komşuluk, arkadaşlık, dostluk, insanlık gibi sağlıklı ilişkiler yerini menfaat kavgalarına bırakır.
Sınırlı imkânlar siyasetle içi içe suç örgütlerince yağmalanırken, her alanda gerileme ve fakirleşme başlar;
-Kirli kara paralardan medet umulur, ülkenin adı yolsuzluklarla anılır,
-Enflasyon ve TL ‘in değer kaybında dünya rekorları kırılır,
-Demokrasi liginde küme düşüp, totaliter rejime dönüşür,
-Hukuk yok edilince dışarıdan sermaye girmez, mevcutlar da kaçtığı için halk işsizliğe, yoksulluğa mahkûm olur.
Devleti yönetenler, uyuşturucu ticaretiyle, ihracatçının emanet dövizi ile açığı kapatmaya çalışsalar da ekonomiyi düzeltme önceliği olmayan bir anlayışla bu kadar büyük delik yamanmaz. Ülke her geçen gün aldığı borçları ödeyemez hale gelirken, yönetimdekiler hala kişisel servetlerini artırma peşinde koşar.
İyilikle kötülük mücadelesinde bugün ülke kötülere teslim olmuş durumda, onlar;
-Adalet sistemini tamamen kendilerine bağladı ve yargılanma korkusundan kısmen de olsa uzaklaştılar,
-Yönetimden gitmemek için gerekirse topluma ait varlıkları yağmalamaya haklarının olduğuna inanıyorlar.
Dünyada hesaptan kurtuldukları gibi, yanlış bir din yorumu ile hedeflerindeki idare sistemini getirmek için her yanlışı yapabileceklerini ve bu haksızlıkların hesabını vermek zorunda olmayacaklarını düşünüyorlar.
Bütün dinlerin temelinde yer alan doğruluk-dürüstlük kavramlarını fantezi gibi görüyor;
-Kendilerini hiçbir kurala bağlı hissetmiyor, menfaatleri için en temel yasaları çiğnemekten kaçınmıyor,
-Kolayca yalan söylüyor, bugün ak dediklerine yarın kara diyor,
-Adaletle hükmetmiyor, binlerce insanın hakkını çiğneyip istediklerini elde ediyor,
-Hırsızlık yapıyor, umumun mallarını çalıyor, kişilere ait kaynakları üzerlerine geçiriyor,
-İki yüzlülükle toplumu kandırdıkları gibi tüm dünyayı da kandırmaya çalışıyorlar.
Gözlerini hırs bürümüş halk imkânsızlıklar içinde kıvranırken onlar her gün bölüşecek yeni kaynak arıyorlar.
Asıl mutluluğun insani değerleri yükseltme ile olacağını unutmuş, devletin tapusunu üzerlerine geçirirlerse huzura kavuşabileceklerini zannediyorlar. Cennet cehennem fikri onları hiç ilgilendirmiyor, bütün istediklerini haram helal demeden burada elde etmeyi hedefliyorlar. Yüce yaratıcının hoşnutluğunu arama gibi bir kaygı taşımadıkları için o yokmuş gibi davranıyor, amaçlarına ulaşmak için her türlü kötülüğü işleyebiliyorlar.
Dünyadaki geçici yolculuklarını her şeyden ibaret olduğunu düşünüyor, insanlar arasında kendilerini sıfırladıklarını, hesap gününe eli boş gideceklerini unutuyor, hukuk sistemini yok edip yargıdan kurtulmaya çalışırken bile iradelerine hâkim olamıyor suç işlemeye devam ediyorlar. Aldıkları yetkiyi doğru yerde kullanıp kahramanlaşmak mümkünken, nefretle anılacak hale geliyorlar.
Topluma örnek davranış sergileyerek dünyaya model ülke konuma yükselme yolu açılmışken, onlar kişisel ihtiraslarının peşine düşüp hem kendilerini hem ülkelerini uçuruma sürüklüyorlar. Dünyayı kuşatmaya çalışan kötülükleri önleme fırsatı ve heyecanı yakalamışken, onlar tüm insani değerleri terk edip kendi ve aile çevrelerinin geleceğini garantileme gibi kısır hesapların arkasına düşüyorlar.
Dünyanın geleceğine umut vaat eden bir düşünce sistemi ortaya koyup, insanlığa mutluluk ve huzur getirmek mümkün olduğu halde, onlar âleme rezil olma pahasına kendi kese ve kasalarını doldurma peşinde koşarken bütün ideallerini unutuyorlar. Karanlık ilişkiler içindekilerin türlü hile ve oyunlarını bozup ülkeyi kötülük üreten merkezlerden koruma imkânı ellerine geçtiği halde, sırf yargılanmaktan kaçmak için onları yeniden palazlandırıyor, masum vatandaşları kirli merkezlere yem olarak atınca kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlar.
Yüz yılda bir ele geçecek toplum düşmanlarına karşı hak ve hukuk çerçevesinde mücadele edip ülkede darbe ve ihtilalları bir daha ayağa kalkmamak üzere sona erdirmek şansını yakaladıkları halde, kirli odaklarla ortak darbe planlıyorlar. Yıllarca kendilerine güvenip desteklemiş zavallı insanları onların kanını içmeye ant içmiş vampirlere teslim etme karşılığında suçlardan temizlenip zevk içinde hayatlarına devam etmeyi vicdanlarına sığdırıyorlar.
Makam ve imkânlarını korumak karşılığı kurdukları çirkin ilişkilerle yüz binlerce masuma sırtlarını çeviriyor, hatta onlara yapılan zulmü meşrulaştırmak için kurulan tuzaklarda başrol oyuncusuna dönüşüyorlar. Hala acıma hissini kaybetmemiş insanları ayıplıyor, “acırsanız acınacak hale düşersiniz, kimseye acımayacak zulüm adına işlenen her suça ortak olacaksınız” telkinleriyle çevrelerinin insani duygularını yok etmeyi hedefliyorlar.
Bütün değerlere başkaldırdıkları halde etraflarına insanlık dersi veriyor, toplum düzeyini yükseltmek için hayatını ortaya koymuşların elindekini alıp onları yokluğa mahkûm etmeye çalışıyor, işkence ile zulümle insanları kirli oyunlarının parçası olmaya zorluyor, kabul etmeyenleri hukuk sopasıyla cezalandırıyorlar.
Güç sarhoşluğuna kendilerini kaptırdılar, her türlü güzelliğe kapıları kapattılar, inançlarından gelen değerleri çoktan terk ettiler, adım adım insanca yaklaşımdan da uzaklaştılar. Akıllarını menfaat hesaplarına teslim ettikleri gibi daima doğruya sevk eden vicdanlarını da baskılayıp başkasına zarar vermekten zevk alıyorlar. Yitirdiklerinin kendilerini nereye sürüklediğinden habersizler, his ve duygularını kaybetmiş vahşiler gibi kan içmekten mutluluk duyuyor, karanlıklar içinde bocalarken insanlığı aydınlığa çıkarabileceklerini zannediyorlar. Düştükleri çukurdan kurtarmak için uzatılan elleri itiyor, onları cehenneme sürükleyeceklerle kötülük yarışına giriyorlar. Hayatını başkasına adamışlardan rahatsız oluyor, herkesin bencil davranmasını istiyor, kendilerine suç ortağı arıyorlar.
İnsanlığın geleceğine umut aşılamak için ölümü göze almış insanları tezyif ediyor, bu yüksek duyguyu koruyanları susturup, kendilerine benzemeyi kabul edenleri taltif ediyorlar. Temel insani değerlerden zerre kadar sapma göstermemiş toplumun geleceği için kendini parçalayan fedakâr insanların heyecanlarını hıyanet gibi sunuyorlar. Toplumun gelişmesi için varını yoğunu harcamışların yaptığı iyilikleri karalıyor, ürettikleri hizmetleri yıkıp yok ediyor, kötülüğe zemin hazırladıklarını görmezden geliyorlar.
Yanlışlıkları önlemek için hiç çaba harcamadıkları gibi, kötülüğün yayılmasına aracılık ediyorlar. Kazanç için uyuşturucu ticaretine bulaşıyor, arsa mafyası kurup ülke rantlarını paylaşıyorlar. Kendi iradeleri ile cehennem yolunu tercih edenlerden rahatsız olmuyor, hatta onların karanlık faaliyetlerine katkı sunuyor, destek veriyorlar.
Hiçbir kritere uyma gereği duymuyor, insanlıktan nasipleri yokmuş gibi davranıyor, karşılaştıkları ilk engelde kolaycılığa kaçıp dünyanın rengini değiştirecek büyüklükte en temel değerleri basit menfaat hesapları için terk ediyor, adaletleriyle tanınmış, insanlığa yol gösteren büyüklerin örnek davranışlarını dikkate almıyor, herkese maskara oluyorlar.
Kimsenin gönlüne girme gereği duymadıkları için kısır çekişmelere kapılıp basit hedefler uğruna milyonların gönül dünyasında tiksinti uyaracak manzaralar oluşturuyorlar. Her türlü kirli ilişkiye girerek sonuca gidebileceklerini zannediyor, karanlık işlerle güven duygusunu yok ediyor, dürüstlükle öne çıkmış bir değerler sisteminin tüm kredisini tüketip yalanla tanınır hale getiriyorlar.
*Fethullah Gülen’in “herkül.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser