İnsanın kabiliyetleri, kendini iyi ve kötü yönde geliştirmeye çok müsaittir.
-Olumlu davranış kazanmanın en kestirme yollarından biri kişinin sürekli kendini sorgulamasından geçer.
-Yanlışa iten iç dürtülere karşı koymak isteyenler her kusurdan pişmanlık duyarsa hatadan uzak kalmaya çalışır.
-Eylemlerini tekrar sorgulayıp kritiğe tabi tutanlar şuurunda olarak, kar-zarar hesabıyla davranış geliştirebilir.
Ayrıca günlük hayatın akışı hızı içinde önünüze birçok alternatif çıkar, onlardan birini seçerken önceliğin ne olduğu pek düşünülmez. Eğer sakin bir kafayla kenara çekilip, yapılan eylemin önü ve arkası hesap edilmezse yanlış bir adım çok sıkıntılı yollara sürükleyebilir. Çünkü hatalar küçük kusurlarla başlar, geri dönme fırsatını kaçıranlar giderek kendi değer yargılarından uzaklaşır ve bir süre sonra vazgeçilmesi imkânsız hale gelebilir.
Bundan korumanın yolu bireyin her yaptığını kritiğe tabi tutmasıyla mümkün olur. Davranışlarını gözden geçirme herkes için gerekli olmakla birlikte, ahlaki değerlere önem verenler daha titiz olmalı. Bunun yanında yaptığı iyiliklerle böbürlenenler hoş karşılanacak hareketlerinde bile itici görüntü oluşturur, bu yüzden hayır ve hasenatları sahiplenip onları başkalarına üstünlük aracına dönüştürmemeli. İyilik duygusunu geliştiren yüce yaratıcıya teşekkür etmeli, kurtulmak istediğiniz yanlışlarda gerekliyse güvendiğiniz kişilerden destek alınmalı.
Sağlıklı bakış açısını korumak isteyen idealist insanlar, her tavrını yeniden değerlendirmeye tabi tutar, varsa yanlışları onlardan kaçınarak kusurlardan arınmaya çalışır. Faydalı olduğuna inandığı tavırlarını geliştirir, zararlı olduğunu düşündüğü davranışlarını düzelterek hayatına iyilikleri artıracak yönde sürdürebilir.
Dünyanın geleceğine ışık tutuğunu bildiğimiz büyük düşünürlerin nerdeyse hepsi, sürekli olarak tavırlarını kontrol ederek hayatlarına çeki düzen veren insanlardır. Halk çok büyük kusurlarını bile görmezden gelirken onlar, en küçük kabahatlerini önemseyip korunma yolu arar. Daha sonra vicdan azabına yol açacak hiçbir faaliyete katılmaz, kendilerini sorgulamaya engel olacak bencillik-kendini beğenmişlik gibi hatalardan kaçınırlar. Kusurlarını sorgulayan bu insanlar iç derinlikleri ile kendilerini daha yakından tanıma fırsatı bulur, fikir sancısı içinde güzel yanlarını geliştirmek isterken birçok kabiliyeti açığa çıkar ve örnek davranışlar ortaya koyarlar.
Dış kontrole gerek olmadan iç disiplinleriyle yanlıştan uzak durmayı başardıkları için toplumda beğeni kazanırlar.
Kendini sorgulamaktan uzak kalanlar ise, yaptığı eylemlerin önünü arkasını hesap etmeyeceği için yönlendirme amaçlı bilgilerden kolayca etkilenir. Onları kirli emellerine alet etmek isteyenler, düşünce dünyalarını esir alıp diledikleri yöne sürüklemeyi düşünür. Psikolojik harp taktiklerine karşı korumasız bu insanlar, onları maşa gibi kullanıp ellerini kirletmeden bütün suçlarda faydalanmak isteyenlerin taşeronu olur kötülükte yok olur gider.
Değer yargılarını kaybetmiş bu insanların topluma zarar vermesi için çok büyük gerekçeye ihtiyaçları yoktur, onlar küçük menfaatler uğruna her türden cinayeti işleyebilecek vahşi birer canavar haline dönüşebilir. Son günlerde ülkü ocakları başkanlığı yapmış Sinan Ateş ve onun silahlı saldırı sonucu hayatını kaybettiği olaylar zinciri, yaptığını sorgulamayan en donanımlı insanların bile ne tür kötülükler işleyebileceğinin göstergesidir.
-Bir akademisyen, gasp edilmiş bir hizmet binasının Ülkü ocakları genel merkezi yapılmasında rol almış,
-Kariyeriyle örtüşmeyen bu davranışına rağmen, Ülkü ocakları başkanlığını baskıyla terk etmek zorunda bırakılmış,
-Hatalarına karşı duramadığı yakın çevresindeki insanlar tarafından kalemi kırılarak siyasete kurban edilmiştir.
Kötülüğün toplumu esir aldığı ortamda, milletvekili düzeyindekiler mafya örgütlerini kullanarak cinayet işlemiştir.
Ülkenin yaptığı her kirli işi başka bir suçla kapatmaya çalışan bu tür mafyavari yapılara teslim olmasının sebebi de kendini sorgulamayı unutanların, suçla yakalandıklarında sorgudan kaçmaya çalışırken düştükleri acınası durumdur. Hataların sorgulanmasını istemeyenler, girdikleri suç girdabından kendilerini kurtaramadıkları için her gün yeni suçlara yelken açmaktadır. Bediüzzaman’ın yaklaşımıyla, her bir günah insanı içindeki iyilik duygusunu törpüler. Birey bu kusurdan zamanında geri dönemezse inandığı değerlerden hızla uzaklaşıp tanınmaz hale gelir.
Bugün din adına öne çıkanların işledikleri suçlara, hayatında dine yer vermemiş olanlar bile cesaret edememiştir. Bazıları bunu özgüven patlaması olarak ifade etse bile, işin özü kusurlardan vazgeçme vaktini kaçıranlar kendilerini kötülük sarmalının içinde bulmasıdır. Toplumun kanını emen derin devlet yapılarına tutunurlarsa hırsızlığın hesabından kurtulacakları düşüncesiyle her türlü insanlık dışı cinayete ortak oldukları anlaşılmıştır.
Kendilerine çeki düzen verme fırsatını tepenler, sorgulamadan kaçmaya yeltenince ülke suçlular için adeta bir cennete dönüştü. Onlar, normal vatandaşlara göre kendini daha özgür hissediyor sokak ortasında mafya hesaplaşmaları yaşanıyor. Vicdan unutulunca çirkin vahşetlerin işlenmesinin önünde engeller kalktı. Yaptığı kusurların utancını duymayanlar tamamen haya duygusunu yitirdi, dünyanın gözü önünde yalan, hırsızlık, aldatma dahil her kötülüğü yüzleri kızarmadan işler hale geldiler.
Dinin insanlığa kazandırdığı değerler terk edilince, doğruya yönelme ümidini yitirdikleri anlaşılıyor. Dürüstlükle hayat sürdürüp zorluklara mücadeleyi göze alamadıklarından, her kurala başkaldırıp kısa-kolay yoldan köşe dönmenin yolu aranıyor. Yüce yaratıcıya karşı hesap verme duygusu taşımadıkları ya da hepten ümitlerini kaybedip “battı balık yan gider” mantığıyla hareket ettikleri için isyan bayrağı açtıkları görülüyor.
Hesap verme düşüncesini unuttuklarından adalet sistemini kendilerine bağlayınca sorgudan kurtulacakları zannıyla hareket ediyorlar. Sorgudan kaçtıklarını düşündükleri için hiçbir kusuru düzeltme gereği duymuyor, suç çıtasını yükselterek korku salarak ayakta kalmayı umuyorlar.
Anayasa profesörü İzzet Özgenç’in hukukta karşılığının olmadığını belirttiği “İrtibat-iltisak” gibi suçlarla:
-Çocuğu kanser hastası bayanlar evladından koparılıyor, suçsuz masum hasta ve yaşlılar hapiste çürütülüyor.
-Suçlular mafyayla ortaklık kurup her kötülüğü işlerken, hırsızı yakalayan polisler yıllardır zindanda tutuluyor.
Siyasi hedeflerine ulaşmak için hırsızlığı belgeleriyle ortaya çıkaran polisleri savunmasız bırakanlar, kendi grup menfaatleri uğruna yıllardan beri suçsuz insanların hapiste çürütülmesi seyrediyor.
Topluma karşı tüm saygı ve sevgi hislerini kaybetmiş, ilahi güç karşısında boyun eğmeyi unutmuş bir şekilde yarın neyle karşılaşacaklarını düşünmeden her gün farklı bir kötülük işliyorlar. İnancın gereği olan, yanlıştan uzak durma anlayışı bir kenara bırakılmış, insanlara karşı sevgi ve merhamet hisleri terk edilmiş, maddeciler gibi her şeyi dünyadan ibaret gören kaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünen bir hırsızlar çetesi ortaya çıkıyor.
Zevki sefa içinde bir hayat sürmek için yüzbinlerce insanı ağlattılar, merhamet ve acıma duygusunu yok ettikleri toplumun zulme seyirci kalmasını isteyecek kadar insani değerlerden koptular. Allah’a hesap verme duygusunu defterden sildiler. Ellerinde büyük yetki olmasına rağmen hiç kimsenin sorumluluğunu üstlenmedi, sadece kendi geleceklerini garanti altına almak için ülkeyi ateşe attılar. İyiliği yayma düşüncesinin yerini kötülüğe yeni ortaklar bulup, suç halkasını genişleterek koruma çemberi kurma anlayışı aldı. Gizledikleri sırların hiç ortaya çıkmayacağını düşünerek birçoğuyla cesaretle ortak suçlara bulaştılar. Tanıkların ileride yanlışlarını açıklamasını önlemek için her gün ayrı bir hile peşindeler. Deliğin birini kapatırken bir diğeri açılıyor, nefsin ve şeytanın peşinde koşarken örtemedikleri cürümleri yüzsüzlüğe vurup suç olmaktan çıkararak kurtulmayı umuyorlar.
Hiçbir kusurdan dönme gereği duymuyor, suç kavramlarını değiştirip aklanacaklarını sanıyorlar. “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” sözleriyle anılmaktan hiç rahatsızlık duymuyor, hırsızlığı meşrulaştırmak için bizzat kendileri yayıyorlar. Menfaat için her kötülüğe açık hale gelmişler, düştükleri çukuru göremiyorlar. Fren balatalarını sıyırmış bir araç gibi yukardan aşağıya doğru hızla bir uçuruma sürüklenirken bile etraflarına hava atıyorlar.
Elde ettikleri güçle sarhoş olup hesap duygusunu yitirmişlerin, hayır adına söylenenlere kulak tıkayıp yüce yaratıcın hoşnut olmayacağı yüzlerce yanlışta ısrar edenlerin, iyilik ve kötülük kavramlarını değiştirip bütün kabahatlerini örtmeye çalışanların, ümitlerini kaybederek yoldan çıkan ve affedilme şansını ellerinin tersiyle itenlerin inayet eli yetişmediği sürece yaptıklarını ödeme zamanı hızla daralıyor.
Keselerini doldurmak isterken, toplum ve gökler ötesinin verdiği tüm krediyi tükettiler, bir bildikleri vardır diyerek suçlarını mazur görmeye çalışanlar da kıpırdanmaya başladı, suç kardeşliğinin biteceği günler giderek yaklaşıyor. Allah’ın tüm mesajlarına kulak tıkamanın bedeli olacak, şeytani duygu ve düşünceler etrafında toplanmış insanların kendilerinde vehmettikleri güç sönecek, ortaklarına güvenip vicdanlarından gelen sesleri bastırarak işledikleri vahşi cinayetler önlerine konacak, sadece kendi kişisel çıkarları uğruna ülkeyi çıkmaza sürüklediklerini görenler ellerini eteklerini çekmeye başlayacak.
Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, kabahate ortak ettikleri, yıkılacaklarını anlayıp desteğini çekince mafya ortaklarıyla baş başa kalacaklar. Ellerindekinin uçup gideceği kaygısına düştüklerinde, halka ve hakka karşı saygı göstermedikleri için kimseden merhamet göremeyecek, tüm tarafların desteğini kaybettiklerini acı acı hissedecekler.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser