Türkiye, kıskançlık hislerine yenik düşen bir grup tarafından yönetiliyor. Kendilerinin yer almadığı hiçbir başarıyı hazmedemiyor ve fırsatını buldukları anda yıkıp yok ediyorlar. 2010’dan sonra bu yıkım Hizmet Hareketi’ne yöneldi, onların gençleri manevi değerlerle buluşturduğu yolu tıkamak için özel bir yasa çıkardı, dar gelirli ailelerin çocuklarına yükselme fırsatı sunan dershaneleri kapatmaya çalıştılar.
Yasa henüz yürürlüğe girmeden önce, dershanelere yoğun denetimler başladı. İlginç olan, diğer tüm dershaneler faaliyetine devam ederken, yalnızca hizmetle ilişkili dershanelere teftiş gönderip kusur aradı onları engellemek için her yolu denediler. Müfettişler, gerekçe olmasa bile verilen emre uydu geçici kapatma cezalarıyla dershaneleri taciz etti, öğrencileri kaçırmaya çalıştı. Yasa, Hizmet Hareketi’ne yönelik olsa da ortak tepki verildi ve hukuksuz girişimi AYM iptal etti. Ancak iptale rağmen, baskılar kesilmedi, adeta bir örtülü savaş başlattılar. Bu süreç, 2015’e kadar artarak sürdü ve aileler, çocuklarını sevdikleri kurumlardan almaya zorlandı.
Saldırılar yalnızca dershanelerle sınırlı kalmadı. Ülke çapında başarısını kanıtlamış Hizmet okulları hakkında yoğun bir karalama kampanyasına giriştiler ve üniversitelere engeller koydular.
Hizmet kurumları her alanda başarısını kanıtladığı için, üretilen yalanlara uzun süre toplum ve partililer itibar etmedi. Gönüllüler baskıya boyun eğmedikçe kıskançlık krizleri arttı. Erdoğan “Kafamı bozmasınlar, onları ‘terörist’ ilan ederim” sözleriyle bu direnci kırmak için her kötülüğü yapabileceğini açıkça ilan etti. Sonrasında olaylar tam da onun tasarladığı şekilde gelişti; 15 Temmuz’da keskin nişancılar ve karanlık kadrolar tarafından öldürülen 250 kişiyi kullanarak senaryoya gerçek süsü verdiler.
Yıllardır bu kampanyayı ısrarla sürdürüyor ve gönüllüleri şeytanlaştırmaya devam ediyorlar. Aykırı her açıklamayı tehditle susturdukları için kimse gerçekleri araştırmaya cesaret edemiyor. Hizmet projelerini destekleyen aydınlar, yapılanın farkında olsa da kimisi korktuğu, kimisi de boşalan alanı doldurma vaatlerine kandığı için soykırıma ses çıkarmıyor. İslam dünyası da genel olarak sosyal sorunlara mesafeli durdu, çaba içinde olanlar ise hizmet projelerine ön yargıyla yaklaştığı için yaşananlara duyarsız kaldı.
Halbuki, dünyanın geleceğini aydınlatacak hizmetler, kıskançlık hislerine yenik düşen bir kadro tarafından aşağılanırken, medeni dünya bu kirli insanların yalanlarına kanmadı. Sosyal konulara kafa yoran akademisyenler, birçok toplumsal sorunu çözen bir topluluğun tutarlılığından etkilendi. Her eylemin çıkara dayalı olduğu bir dünyada, fedakâr insanların başkaları için sergilediği özveri, geniş kesimlerin gözünden kaçmadı. Yapılan çalışmalar her gün farklı bir platformda takdir gördü, dünyevi kıstasları aşan faziletli davranışlar, bazılarında derin hayranlık uyardı. Yüce yaratıcıya saygı, katılımcılar arasındaki seçkin ilişkiler, etik ve ahlaki ilkelere bağlılıktaki süreklilik etkili oldu.
Çıktıkları ülkede terörist damgası vurulan insanlar hakkında, batıda çok olumlu değerlendirmeler yapıldı. Onlar, düzmece propagandalara değil, gönüllülerin dünya geleceğine sunacakları katkıya bakarak gözlemlerini aktardı. Fethullah Gülen’in şahsında Hizmet Hareketi hakkında tezler hazırlandı, tebliğler sunuldu, makaleler yazıldı. Medeni coğrafyalardan gelen her sesi referans gibi kabul edenler açısından dünyanın birçok yerinden gelen bu destek çok önemli. Faaliyetleri art niyet gözlüğünü çıkarıp objektif değerlendirme yapabilenlerin olumlu yorumları ve yapıcı eleştirileri ses getirdi.
Herkesin ilişkileri yıkmaya çalıştığı bir dünyada, hoşgörü ve diyalog davetlerine ilgi gösterenlerin sayısı, farklı kültürlerden gelenlere olumlu katkı sundu. Endişe giderecek bu ifadeler; herkeste merak uyarırken, muannitlerin inadını, inkârcıların tesirini kırmada ve uzakları yakınlaştırmada etkili olacak.
O ise takdir dolu ifade kullananların şahsa takıldığını, başarılarda deha arandığını, olumlu ortamı oluşturan ve insanlarda etki eden yüce yaratıcı desteğini göremediklerini düşünüyor. ‘Yapılan işleri şahsi dehaya bağlamak, dünya çapında çok farklı kesimlerin katkısıyla gelişen kolektif bir faaliyeti mitleştirmek yanlış olur. İşe katkıda bulunan milyonlarca insanın yaptığını görmezden gelmek hem de yapılanlarda her an desteği gözlenen yüce yaratıcıyı unutmak anlamına gelir’ diyor.
Ayrıca tarihi olaylar tek düze gelişmiyor; fetihleri mağlubiyetler takip edebiliyor. Bollukta da darlıkta da aksatmadan görevini yapan istikrarlı insanlar, gündelik olaylardan daha az etkileniyor. Başarının da imtihanın da yüce yaratıcı tarafından sunulmuş fırsatlar olduğuna inananlar sayesinde toplumlar gelişme gösteriyor. Ortak ürünü sahiplenmeye çalışanlar, iyi zamanda koşturup zorlukta kaçtıkları için uzun soluklu olamıyor, bir muhalif rüzgârda savrulup gidiyor.
Engellerin gelişim fırsatı sunduğuna inananlar, sabırla barajı aşmaya çalışırken beklemedikleri bir zamanda ummadıkları yeni imkanlara kavuşur. Örneğin, 1980 öncesi hizmetler daha çok Kur’an öğretimine yoğunlaşmıştı. Darbeciler yasaklayınca çözüm aranırken karşılarına eğitim alternatifi çıktı, eğitime emek harcanınca toplumun beğenisini kazanacak yeni yollar açıldı. 28 Şubatçıların yoğun denetimlerle kurum kapatma baskısı, emekleme aşamasındaki eğitimcileri devletin çalışma sistemini öğrenmeye mecbur etti, mevzuata aykırılıktan arınmış kurumların yıldızı parladı.
Hizmet gönüllüleri aynı duygularla hareket ettikleri halde bazen her adım olumlu karşılanırken bazen de belli hikmetlere bağlı olarak aynı sonuç alınamadı. Yüce yaratıcı farklı zamanlarda farklı sınavlarla katılımcıları sabır eleğinden geçirdi. Örneğin, 70’li yıllarda Fethullah Gülen’in etkili vaazlarına tüm ülke akın akın koşuyor, ses kayıtları elden ele dolaşıyordu. Onun önderlik ettiği hizmetleri Anadolu’ya taşımak isteyenler, Ege’den başlayarak civar illerde talebe evleri ve yurtlar açtı, sohbetlerde fikirler dalga dalga yayıldı. Bu hummalı çaba, 1980 darbesiyle kesildi. O, altı yıl boyunca arananlar listesindeydi; destek verenlerin bazıları korktu ve kenara çekildi, görüşmekten kaçınanlar oldu.
1986’da yasak kalkınca, baskı altında yürütülen hizmetleri tekrar yaygın şekilde yapma imkânı buldu. Özal’ın vefatına kadar vaaz ve sohbetlerine yine insanlar akın etti. Önerdiği hizmetler gelişti, toplumu birleştiren diyalog toplantılarına her kesimden insan katıldı. Okul, dershane, ev ve yurtlar takdirle karşılandı. Ancak 28 Şubatçılar, karalama kampanyası başlatınca bu kez destek veren aydınlar korkup kenara çekildi. Üretilen kuşkudan etkilenenler, mazeret uydurup sözlerinin arkasında durmaktan kaçındı. Eğer Ecevit de cesaret göstermeseydi, bugün yaşananlara benzer bir durumun o dönemde yaşaması işten bile değildi.
Elde ettikleri güçle başı dönenlerin, o günkü vehmi güç ve kuvvetlerinden korkup kenara çekilenler ise hiçbir zaman uzun soluklu hizmete cesaret edemedi. Oysa, 1980’lerin imparatoru sanılan Evren, makamını Özal’a bırakıp gitti. Güçlerinden herkesin çekindiği 28 Şubatçılar, istemeseler de görevi AKP kadrolarına devretti. Bugün ülkenin tek sahibi gibi görünenler, sahtekârlıkla kazandıklarını başarı gibi sunanlar ve dinin insani kurallarını yetersiz görüp, mafya yöntemleriyle ülke idare edenler de asıl güç sahibini unuttuklarından dolayı hataları içinde kaybolup gidecek.
Hizmet, Allah’ın desteği ile kazanılmış güzel hasletlerden tüm insanlığı faydalandırmak için çaba harcamayı ilke edinmiş bir hareket. Dünyanın geleceği için tüm imkânlarını seferber eden fedakâr gönüllüler, azim ve gayretle, karşılaştığı zorlukları aşarak, büyük başarılara imza attı. Her türlü baskıya rağmen, doğru bildiği yoldan dönmeyenler, Allah’ın yardımıyla yeni çözümler üretme çabasını sürdürdü.
Özellikle toplumuna yol gösterme konumunda olanlara bu değerleri daha yakından tanıma fırsatı verilmeli, düşünce ve davranış modeli, onlara bir bütünlük içinde sunularak insanlığın ortak malı haline getirilmeli.
*Fethullah Gülen’in “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser