İnançla davranışlar arasında sıkı irtibat vardır, nazari bilgileri öğrenmiş bir müminden istenen ilk şey bildiklerini tavırlarına yansıtmasıdır. İnanç sistemlerinin en önemli hedeflerinden biri insanı yanlışa iten iç dürtülerden korumaktır. İstisnalar hariç, yüksek değerlere inanan insanlar hatadan uzak durmada daha başarılıdır.
-Hakkı olmayan şeyi alma, başkasına ait olana el uzatma tüm ahlak anlayışlarında yasaklanır.
-Başta İslam olmak üzere semavi dinlerde, toplumda adalet duygusunu geliştirme hedeflenir.
-İnsana-tabiata ve tüm varlıklara karşı şefkatle yaklaşma, onları korumak için çaba harcama özendirilir.
-Yalan söyleme, çekiştirme, iftira atma, söz ve davranışlarıyla toplum dokusuna zarar verme kınanır.
İnanmış birinin hayatını düzene sokup, başkasına zarar verecek işlerden uzak durması beklenir.
Semavi dinlerin toplum yapısına zarar veren birçok eyleme karşı kararlı bir duruş sergilediği, temsilcilerinin insana olumlu davranış kazandıracak prensipler için çaba harcadığı bilinmektedir. İslam’ın temel kaynaklarında inancın hemen arkasından salih amel (ahlaklı davranış) konusu öne çıkarılır. Peygamber (SAV), bağlılarından hayatını örnek alıp, yaşamlarını ona göre düzenlemelerini istemektedir. Bu yüzden kimse dindar birinin kötülük yapabileceğine ihtimal vermez, onun yanında daha güvende hisseder.
Hadiselerin çok hızlı aktığı günümüzde bireyler karşılaştıkları her olayda farklı tercihler yapmak zorunda kalıyor. Bağlı olduğu ahlaki değerlere yürekten inanmış onu davranış haline getirmiş olanlar, yanlıştan uzak durmaya özen gösterirken, temel prensiplere uyma kaygısı taşımayanlar, basit bir engel karşısında kolaycılığa kaçıp beklenmedik tutarsız davranışlar içine girebiliyor. İnanç düzeyinde problemi olan yöneticiler;
-Kendilerini dinin hiçbir prensibine bağlı hissetmiyor,
-Bunların uygulandığı yerde hedeflerine ulaşmanın imkânsız olduğunu zannediyor,
-Kural tanımadan, kişisel menfaatleri ve keyiflerine göre bir yönetimi seçiyorlar.
Taklit yoluyla öğrendikleri ahlak kurallarını ayak bağı olarak görüyor, onların topluma faydasına inanmıyorlar.
Din adına tumturaklı sözler sarf ederken, onun pratik hayata yansıtacak adımlardan özellikle kaçınıyorlar.
Dinin kurallarını sadece ibadetlere sınırlıyor, onu yapmakla görevlerini yerine getirdiklerini düşünüyorlar.
Mensup oldukları değerler sistemini kuranların yol-yöntemini dikkate almadan, toplumda faydalı hizmet üreteceğini zannedenler:
-İnandıkları dinin olaylara bakış açısını koruyamıyor, hatalar içinde bocalayıp duruyor.
-Kuran’ı anlama gereği duymadıkları için, kitaplarında yazana aykırı hareketle utanılacak tablolar sergiliyor.
-Kendi değerlerini incelemeden iş yaparken mensuplarını mahcup edecek davranışlara giriyor.
-Nazari bilgilerin hayata geçirilmesine inanmadıkları için, mesnetsiz çözümlere yönelip batağa saplanıyor.
Her gün problem çözerken yeni yanlışlara kapı aralıyor ve birinden kurtulurken diğer bir soruna sebep oluyorlar.
Hatta kolayca her kötülüğü işlemek için inandıkları değerlerin topluma aktarılmasını istemiyor, onları sadece kendilerine gerekli olduğu yerde bir araç olarak kullanıyorlar. Dinin emir ve yasaklarını ayak bağı olarak gören, hiçbir kayda bağlı kalmak istemeyen dilediği gibi her şeye kolay yoldan ulaşmayı düşünen bir anlayış mafya örgütlerine rahmet okutacak suçlarla bulaşıyor.
Son dönemde dini sadece teoriye hapseden Türkiye’nin de aralarında olduğu bazı ülkelerde yöneticiler inandıkları ahlak disiplininin asla kabul etmediği kusurlu davranışlarıyla anılır oldu.
-Tüyü bitmemiş yetim hakkı diyen rüşvetten uzak durması gerekenler, ihalelerden pay alıp servet biriktirdiği,
-Her konuda adaletle hükmetmesi beklenenler, adalet duygusunu yok edip, hukuku kapı kulu haline getirdiği,
-Toplumsal huzurun tesisi için çaba harcayacaklar, siyasi gelecekleri için halkı birbirine kırdırdığı,
-İktidar uğruna yalan söylemek, iftira atıp masumlara suç isnat etmek, haksızlık yapmanı sıradan hale geldiği,
-Devlet görevleri liyakatten uzak, suçlara bulaşmış yandaşlarla paylaşılıp halkın umutlarının tüketildiği,
-Ahlaki-etik-hukuki normlarla örtüşmeyen düzenlemelerle toplumun köleleştirildiği, haklarının yağmalandığı ortaya çıktı. Yöneticilerin fıkıh kitaplarında din muameledir diyen büyük din adamlarının görüşlerini yok saydığı anlaşılıyor. Dillerine pelesenk ettikleri dinin topluma yansıtılmasından korktukları için hiçbir çaba harcama gereği duymuyorlar. Dinin toplum hayatını ilgilendiren esaslarını kendileri için bir yük gibi görüyor, helal haram sınırlarına uymanın ahlaki düsturlara bağlı kalmanın bu asırda fantezi olduğunu zannediyor, din adına ortaya konan bütün yaşam kurallarına başkaldırarak inançlarını topluma zorla kabul ettirmeyi planlıyorlar.
Çevrelerinde çeşitli suçlara bulamışlardan bir çember oluşturuyor.
-Mafya örgütleriyle işbirlikleri kuruyor, onların acımasız yöntemlerini halk üzerinde deniyor.
-Uyuşturucu ticaretini engelleyecekleri yerde, bu tacirlerle ortak iş çeviriyor.
-Suça bulaşmış hukuk adamlarını göreve getirip, yeni suçlarına koruma kalkanı yapıyor.
-Kirli işleriyle tanınmış derin devlet yapılarını, kendi menfaatleri için kullanıyorlar.
Kimseye hesap vermeyeceklerini düşündükleri için geçmişte topluma her türlü kötülüğü işlemiş yapılarla birleşip istediklerinin malına çöküyor, istediklerinin yasal haklarını elinden alıyor, istediklerini hapse tıkıp zulmediyor, devleti karanlık örgütlerle birlikte yönetiyorlar.
Önde görülen insanların, kişisel hesapları uğruna tüm değerleri terk ettiği bir ortamda kötülük yukarıdan aşağıya doğru dalga dalga yayılıyor. Bir şekilde yetkiyi ele geçirmiş olanlara serbestçe her kötülüğü işleme güvencesi verildiğinden, sadece son birkaç hafta içinde çok sayıda ibretlik olay yaşanıyor.
-Tepe yöneticileri ve çocuklarının, uyuşturucu ticaretine ortak olup organize ettiği,
-Emniyet müdürleri-savcıların, kuryelik sistemi kurup halkın zehirlemesine çanak tuttuğu,
-Devleti yönetenlerin, gözüne kestirdikleri dev sanayi kuruluşlarını TMSF aparatıyla ele geçirildiği,
-Döviz kuru ve borsa oyunlarıyla, halkın cebindeki paraların çalınıp iktidar mensuplarınca paylaşıldığı,
-Siyasilerin, imar düzenlemeleriyle tarihi köşkleri, kupon arazileri kendi üzerine geçirdiği,
-Yöneticilerin, içkili gazinoda kendini kaybedip boğaz kestiği, hâkimlerin cana kastettiği basında yer alıyor.
Siyasiler, korkutup sindirerek herkesin malını almaya haklarının olduğuna toplumu inandırmaya çalışıyor.
-Çalıntı paralarla ele geçirdikleri medyayı kullanarak muhaliflere her gün kara çalıp itibarsızlaştırıyor,
-Masum insanlar hakkında istihbarat birimlerinde üretilen düzmece suçlar medyaya servis ediliyor,
-İtiraz seslerini kesmek için bütün basın organları susturulup haksızlıkların duyulması engelleniyor,
-Halkın isyanını dile getirebildiği tek yer olan bireysel sokak röportajlarını durdurmak için çare aranıyor,
Gerçekleri toplumdan saklamak için tüm bilgi kaynakları kesiliyor, kurgulanmış bilgilerle halk yönlendiriliyor.
Büyük medya kuruluşlarını kendilerine bağladıkları, muhalif medyayı yerleştirdikleri istihbarat elemanlarıyla diledikleri gibi yönlendirdikleri halde toplum mühendisliğinde başarısız oldu, gerçeklerin yayılmasının önüne geçemediler. Seçime yakın işledikleri cürümlerin ortaya saçılmasından korktukları için telaşla halkın en son bilgi kaynağı olan sosyal medyayı kapatıp susturacak bir sansür yasasını meclisten geçiriyorlar.
Bağımlı hale getirdikleri hukuk birimlerinin kendilerince üretilen yalanları soruşturmaya cesaret edemeyeceğini hesap ediyor, sınırları iktidarın keyfine göre belirlenecek bir yasayla duyulmasını istemedikleri her haberi dezenformasyon kapsamına sokup susturmak istiyorlar.
Toplumun önüne geçtikleri halde kendilerini hiçbir şeyden sorumlu hissetmeyen, en küçük bir değer yargısına sahip olmayan bu idare döneminde, ülke içten içe çürüyor ve yaşanmaz hale geliyor. Yönetimde olmanın şımarıklığına kendini kaptırmış görevliler, devlet bizim elimizde biz istediğimiz suçu işleme özgürlüğüne sahibiz, bizi kimse soruşturamaz diye düşündüklerinden suç gruplarıyla iş birliği yapıp ülkeyi talan ediyorlar.
-Adalet beklentisini kaybetmiş insanlar, boğulmayı göze alarak yuvadan uçma planı yapıyor.
-İş umudunu yitirmiş gençler, yurt dışına çıkmak için her yolu deniyor.
-Yıllarca devletin emek harcadığı sağlık personeli, en gerekli olduğu anda ülkeyi terk ediyor.
İlkesizlik geniş kesimleri rahatsız ettiğinden fırsatını bulanlar ülkeden kaçmanın çarelerini arıyor.
Devleti yönetenler, kendi çevreleriyle birlikte ülke kaynaklarını en pespaye arzularını tatmin için tüketirken, sıradan vatandaşların yaşanmaz hale gelen ülkeden iş bulma, hayatını kurtarma umuduyla kaçmasını süfli arzular peşinde koşma olarak yorumlayıp, halkı en insani talepleri yüzünden aşağılıyor.
Mafyayla ortaklığı olan bir yönetici grubu, karşı çıkacakları tehditle susturunca herkes korkup kenara çekiliyor.
Onların hışmından kaçınan birçok insan, menfaat hesapları uğruna bağlı olduğu tüm değerleri terk ediyor.
-Din adamları, makam karşılığı yapılan ahlak dışı uygulamalara kılıf bulmak için dinin hükümlerini eğip büküyor.
-Tehditlere boyun eğmiş hukukçular, emirle hiçbir hukuk normuyla bağdaşmayan kararlarla imza atıyor.
-Ballı maaşlara kapılmış akademisyenler, medyada yapılan insanlık dışı uygulamaları savunuyor.
-Paraya tav olan basın mensupları, halkın malının yok edilmesine ülkenin soyulmasına çanak tutuyor.
-Korkuyla ya da küçük menfaatlerle kandırılmış toplum önderleri, küçük yemlere aldanıp yanlışa ortak oluyor.
Hâlbuki uzun vadede kalıcı etki bırakanlar, dini ibadete hapsetmekten uzaklaşanlar olacak, sözü geçen toplum temsilcileri korkularını bastırıp tutarlı davranışları ile adalet, hak-hukuk, şefkat, gibi muamelata ait konuları yüksek hassasiyetle savunmalı ki, kötülüğün yayılmasına karşı dalgakıranlar oluşturulsun.
*Fethullah Gülen’in “herkül.org” sitesindeki yazısından faydalanılmıştır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber