Analiz / İsmail S. Gülümser
Sadakat, insanın bir şeye çok samimi duygularla içtenlikle bağlılığını ifade eder. Hiçbir zaman solmayacak dünya hayatından sonra ahireti de mamur edecek sadakat ise, insanın ruhlar aleminde elestü bezminde Allah’a verdiği söze sadık kalması ve hayatını O’nun belirlediği sınırlar içinde sürdürmesidir. Biz onun çizdiği çerçeveyi peygamberler özellikle son peygamberinden öğreniyoruz. ”Allah birdir, Hz. Muhammet (SAV) onun elçisidir’”” diyen her mümin bu söze sadık kalır ve bağlılığı korursa tutarlı bir hayat sürebilir.
Ancak insani zaaflar ve şeytani dürtüler, bu sadakatin önündeki en büyük engellerdir. Bediüzzaman’ın ölçülerine göre meşru lezzetle yetinmeyen, iç disiplini olmayan biri her an gayrı meşru yollara sapabilir, yasaların suç saydığı dinin yasakladığı alanlara girebilir. Yüce bir yaratıcıya inandığını iddia edenlerin, hayatını her an kendisini gören ve gözeten birinin olduğu bilinciyle sürdürmesi beklenir.
‘Dinin tüm sınırlarını yıkıp geçtiler’
Üstad “Her günah içinde küfre gidecek bir yol vardır. Eğer istiğfar ile o günah hemen temizlenmezse manevi bir yılan olarak kalbe zarar verir” diyerek dine aykırı fiillerden kaçınılmasını öğütler. Hatasından pişmanlık duymayan biri için dinin sınırları yük haline gelir, suçluluk duygusundan kurtulup kendini rahatlatmak için bahaneler arar. En küçük bir mazerette bu yükü üzerinden atar ve inandığı değerlerle bağını koparır. Osmanlı terbiyesinde yetişmiş birçok aydının, Cumhuriyetin getirdiği serbestlik ortamında dinle olan bağını koparıp hemen günaha dalmasının sebebi de bu yükten kurtulma arzusudur.
Benzer şekilde birçoğu tarikat terbiyesi görmüş, ahirette hesap verme korkusuyla uzun yıllar haramdan sakınmış AKP elitleri de öndekilerin açıktan hırsızlığına şahit olunca dinin tüm sınırlarını yıkıp geçtiler. Hak-hukuka riayet etmesi gerekenler, kolay kazanmanın cazibesine kapıldı, halkın malını paylaşmaya başladılar
Yolsuzluğa dini kılıf bulan, fetvacıların yanlış yorumuna sarılan partililer, sadakatini kaybetti kendi değer yargılarıyla bağını kopardı, güç uğruna onları paçavra gibi bir kenara atıp haksız kazançla köşe dönme yarışına girdiler. Hırsızlık yaptı, hak hukuk çiğnedi, halkın malını zimmete geçirdiler. Kötülük yayıldı, kimsenin inandığı değerlere saygısı kalmadı, bu ahlaki çöküşü hep birlikte seyrettiler, Ahmet Kurucan tr724’te belirttiğine göre inanç erozyonu cami imamlarına kadar ulaştı.
‘Ellerindekini kaybetmemek için her kılığa girdiler’
Bizim inancımız, kişinin malını diğerleriyle paylaşmayı öğütlediği halde, bugün dini kullananlar başkasının malına el uzattılar. Ecdadın dürüstlüğüyle övünenler, yetkiyi aldığında vaatlerini unuttu “halife hakkı” kılıfıyla her ihaleden pay aldı, su akarken testiyi doldurma derdine düştüler.
İnsanın yüce yaratıcıya tam güvenmesi, kendisini O’nun koyduğu kurallara bağlı hissetmesi inancıyla ilintilidir. Ondan gelen her şeye razı olanlar, sadakatini korurken bu kalıpları kendisi için dar bulanlar sınırları çiğneyip geçmenin yolunu arar. Güçle başı dönenlerin çoğu ibadet dahil tüm alışkanlıklarını terk ederken, bazıları ise namazda görüntü verdikleri halde, dinin en temel kuralı olan dürüstlüğü bile gereksiz gördü. Halkın gözü önünde yalan söyledi, çalıp-çırpmayı hak-hukuk çiğnemeyi uyanıklık gibi sundu. Toplumun sahip olduğu tüm ahlaki değerleri aşındırdı onların inançlarını temelden sarstı.
Toplumu huzura kavuşturmanın yolunun doğruluktan geçtiğini unutanlar, kendi kusurlu davranışlarıyla halkı yanlışa özendirdikleri halde onlardan hatadan uzak durmasını istedi. Güç yarışının yaşandığı bir dünyada başkalarıyla rekabetin sadece onları taklitle mümkün olacağını zanneden bu zayıf karakterleri insanlar, büyük iddialarla halkın önüne geçtikten sonra verdikleri bütün sözleri unuttu diğerlerini birkaç katı boyutta kabahatlerle topluma yol kötü örnekler sergiledi.
İnsanları Allah’a kul olmaya davet ettikleri halde, kendileri paranın, makamın ve gücün kölesi oldu ellerindekini kaybetmemek için her kılığa girdiler. Yüce yaratıcı, en büyük makamın O’na güvenmekten geçtiğini beyan ettiği halde, ruhani zevk ve lezzeti yetersiz görenler maddi zevkin bağlısı haline geldiler. Günah bataklığına kaybolanlar, irade zaaflarıyla hem kendilerini hem çevrelerini uçuruma sürükledi.
‘Suç ortaklarına verdikleri sözlerin altında eziliyorlar’
Hep umut vaat eden herkese iyiliği öğütleyen bir dinin adını kullanarak topluma karamsarlık aşıladı, dini değerlere güveni sarsarak hedefe ulaşmakta mahzur görmediler. Önlerine çıkan engelleri aşma yolu arayarak kabiliyetlerini geliştirecekleri yerde, inandıkları değerleri terk etti sadakatsizlikleriyle bu değerlere olan tüm güveni yıktılar. Yüce yaratıcıya itimat etmeyen O’nun kurallarını yok sayanlar, halkın bu prensiplere olan bağlılığını sarstı, böylece sadakatsizlik toplumda yayıldı inanç zedelendi.
Allah’a güvenip dine bağlılığın cevherini keşfetmeleri gerekirken, her karanlık işte parmağı olanlara yaslanıp onların yöntemlerini kullanarak sorunları daha içinden çıkılmaz hale getirdiler. Topluma iyilik mesajı sunarak birleştirici bir vizyon oluşturacaklarına, şeytani fikir sahiplerinden medet umdu, onların kirli tavsiyelerine uyarak her gün farklı tutarsızlık gösterdiler.
Allah’a bağlılığın gereği olarak sadakat içinde kadere rıza göstermeleri beklenirken, O’nun buyruklarından uzaklaşıp o değerleri terk etti, takdiri tersine çevirmeye çalışırken yeni cürümleriyle her şeyi kirlettiler. Zorlukla karşılaştıklarında Yaratıcının koyduğu değerlere bağlı kalıp çözüm arayacakları yerde, nefislerinin sesini dinledi, topluma tuzak kuranların yardımına başvurarak onların kuklası haline geldiler. Din büyüklerinin öğütleri ağır gelince, ülkede gizli emelleri olanların tavsiyesine uydu ve battıkça batılar.
Topluma karşılık beklemeden hizmet vermeleri gerekirken onlar, her işlerinden bir karşılık aldı ve kendilerine güvenenlerin tüm itimadını yok ettiler. Şimdilerde Yüce yaratıcıya verdikleri sözlere sadık kalacakları yerde, suç ortaklarına verdikleri sözlerin altında eziliyor, her gün bir o tarafa bir bu tarafa yön değiştirip duruyorlar. Bir gün “Kürt açılımı” yapıyor, diğer gün anlaşmayı bozuyorlar.
‘Ülke içinde ve dışında her türlü entrikayı çeviriyorlar’
Makamı kendileri için bir imtihan vesilesi gibi görmeleri ve kaybetme korkusunu içlerinden silip atmaları gerekirken, onlar koltuğu bırakmamak için her kılığa giriyorlar. Önde olmanın tehlikelerini idrak edip gerektiğinde görevi bırakmaya hazır olmaları beklenirken onlar, makamı kaybetmemek için topluma hileli tuzaklar planlıyorlar. Ahireti kazanma hedefiyle hareket edecekleri yerde, tüm adımlarını daha çok dünyevi kazanç üzerine kuruyorlar. Başkasının mutluğunu için kendilerinden fedakârlık yapmaları umulurken onlar, kendi mutlulukları için toplumu kurban ediyorlar.
Hayırla yad edilmeyi düşünerek toplum yararına adım atacakları yerde onlar, tüm dünyanın nefretini kazanma pahasına ülke içinde ve dışında her türlü entrikayı çeviriyorlar. Hayatlarını halka hizmette harcayıp geride bir yadı cemil bırakmayı düşünecekleri yerde, yetkiyi suistimal ederek kese doldurmaya çalışıyorlar. Hep dünyevi sonuçlar bekliyor, bütün mevki ve makamların kendi uhdelerinde kalması atadan oğula devreden bir saltana dönüşmesi hesabı yapıyorlar. Hayatlarını ahirete göre düzenlemedikleri için sıradan insanlar gibi dünyevi beklentilerin altında boğuldukları halde her işlerinde toplum yararı düşündükleri gibi bir yalanı yaymayı ihmal etmiyorlar.
Halka büyük vaatlerde bulunup desteğini aldıktan sonra tüm bu iddialarından vazgeçip sadece etraflarındaki küçük bir azınlığın çıkarı için ülkeyi karanlığa sürüklüyorlar. Yaptıkları işleri kimin takdir ettiğine bakmak yeterli, toplum genelinin kazancını düşünecekleri yerde halkın kaynaklarını belli bir zümrenin refahı için harcıyorlar.
Ayrımcılık sıradanlaştı
Maddi çıkar uğruna toplumun en temiz insanlarını bile lekelemekten çekinmiyor, karanlık odakların hazırlayıp önlerine koyduğu listeler üzerinden masum insanları şeytanlaştırıyorlar. Son günlerde yasal bir kurumda çalıştığı için suçlanan Melek öğretmenin kızının vefatı haberi gündeme düştü. Hayatını toplum hizmetine adamış bir çift tamamen yasal faaliyetleriyle hapse gönderilmişti. 15 yaşında hasta bir kız çocuğu iki kardeşine bakma sorumluğu üstlendi ve anne babadan ayrı bir şekilde hayatını kaybetti.
Bu vb. binlerce insan, hak hukuk kavramını unutmuş, bağlı olduğu değerleri gereksiz gören bir zihniyetin kurbanı oldu. Başörtülü bacıların yaşadığı mağduriyeti giderme vaadiyle yönetime gelenler, bu söze sadık kalmadıkları gibi aksine binlerce başörtülü bayanı hapiste bebek büyütmek zorunda bıraktı.
Adaletsizlik çığ gibi büyürken, her dönem farklı bir muhalif grup, onların yargı sisteminin kurbanı oluyor. Anneler babalar ve çocuklar ötekileştirmenin hâkim olduğu bu düzende tüm umutlarını yitiriyor. Kendi değerlerine saygısını kaybetmiş bu yönetim en temel insan haklarını hiçe sayarak farklı kesimleri ötekileştirip toplum dışına itiyor.
Ayrımcılık sıradanlaştı; toplumun yarısından fazlası fırsatını bulduğu anda yurt dışına kaçmayı düşünüyor.
*Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “herkul.org” sitesindeki yazısından faydalanıldı.