İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun imzasıyla yayımlanan genelge ile, 11-12 Nisan tarihleri arasında 31 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Ancak yasağın duyurulduğu saatlerde insanlar marketlere akın etti ve alışveriş paniği yaşandı. Ortaya çıkan bu görüntülerde, insanların sosyal mesafe kuralını göz ardı ederek dip dibe alışveriş yapması virüsün daha da yayılması endişelerine neden oldu.
Kararda imzası bulunan Süleyman Soylu da eleştirilerin odağı haline geldi.
Gazeteci-yazar Murat Yetkin de, blogunda kaleme aldığı yazısında, ortaya çıkan tabloyu değerlendirdi.
Yetkin’in yazısının dikkat çeken bölümleri:
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Türkiye’de koronavirüs ölümlerinin bini aştığını söylediği 10 Nisan akşamı, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzasıyla yayınlanan genelge ile 31 şehirde 11 ve 12 Nisan günleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Neden yalnızca 11 ve 12 Nisan? Çünkü hafta sonuydu, meteoroloji raporları yurt genelinde havayı güneşi gösteriyordu ve İçişleri, polis ve jandarmanın ellerinde makbuzlarla ceza yazmasıyla ahaliyi evde tutamayacağını anlamıştı. Çünkü daha 10 Nisan Cuma günü, özellikle Türkiye’de hastalığın merkez üssü olan İstanbul’da biraz güneş açınca ahalinin nasıl sokağa döküldüğü görülmüş, Cumhurbaşkanlığına rapor edilmişti. Esenler gibi, Sultanbeyli gibi gelir ve eğitim düzeyi nispeten düşük ilçelerden Kadıköy ve Şişli gibi daha yüksek gelir ve güya eğitim seviyesine sahip ilçelere dek “Bize bir şey olmaz” diyen İstanbullular sokaklardaydı. Bağdat Caddesi ve Nişantaşı’nda trafik tıkanmıştı.
Cumhurbaşkanlığı ve hükümet çevrelerinde bir süredir sokağa çıkma yasağı konusunda bir iç tartışma vardı. Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu başta olmak üzere tıp çevrelerinin sokağa çıkma yasağının genişletilmesiyle sosyal izolasyonun artacağını ve yayılmanın yavaşlayabileceğini savunuyorlardı. İçişleri ise işlerin tamamen kontrolden çıkmaması amacıyla daha sıkı önlemler istiyordu. Örneğin daha 10 Nisan sabah saatlerinde, hemen hemen bütün Ege sahilinde ilçeler arası seyahat vali ve kaymakamlar tarafından yasaklanmıştı. Neden aynıydı: hafta sonu korkusu, hafta sonunda altında araba olanın sahillere, orman piknik alanlarına hücum edeceği endişesi. Hastalığın önemi, ciddiyeti demek ki yeterince anlatılamamıştı ve idari yetkililer, polis, jandarma bunu görebiliyordu.
O günlerde, yönetimde etkili, isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynağımla bir telefon görüşmem oldu. Neden nüfusun geneline yönelik bir kısıtlama olmadığını sorduğumda aldığım yanıta doğrusu üzüldüm. Kaynağım “Ben 20 yaş altına da karşıyım, bunu söylüyorum da” diyordu. 65 yaş üstü de iyi olmamıştı, “Millete güvenmek lazımdı”. Kendisine de hatırlattım, sigara yasağını. “Millete güvenip” yasa çıkarılmamış olsaydı, şimdi kapalı mekanlarda dumana boğulmaya devam ediyor olacaktık diye. “Aynı şey değil” dedi, neden aynı şey olmadığını izah etmeden.
Tabii bir de sokağa çıkma kısıtlamasını isteyen belediyeler CHP’liydi. İmamoğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın bağış kampanyası başlatmasının ertesi gün Cumhurbaşkanı da başlatmış ve belediyelerin kampanyasını yasaklatmıştı. Sokağa çıkma yasağı bir nevi onların dediğini yapmak olacaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten alınması gereken önlemleri zamanında ve gereğince almamakla eleştiriliyordu. Hem can kaybı açısından hem ekonomi yönetimi bakımından eninde sonunda alacağı bu kararı geciktirmenin ağır can ve ekonomik kayıplara yol açacağı defalarca söylendi.
Sonunda acı gerçeği 10 Nisan akşamı kabullenmek zorunda kaldı Erdoğan. Epey apar topar bir karar olduğu anlaşılıyor. Daha iki saat önce gazeteciler Sağlık Bakanına sormuşlar, sokağa çıkma yasağının genişletilmesine işaret edecek bir yanıt almamışlardı. Bakan, gerektiğinde eczanelerden dağıtılacak ücretsiz maskelerle sokağa çıkılmasını öğütlüyordu. İki saat sonra gelen kararın Bilim Kurulu üyeleri bakımından da soğuk duş olduğu anlaşılıyor. Bu karara karşı olduklarından, istemediklerinden değil. İki aydır insanlara birbirlerinden en az bir-iki metre arayla durmaları gerektiğini söylerken, televizyonlarda yağma filmlerini andıran görüntülerde insanlar birbirinin üzerindeydi. Son iki aydır insanları birbirlerine virüs bulaştırmamaları için alınan önlemler neredeydi, yüz binlerce insanın adeta birbirlerine virüs bulaştırmak için koşuşturduğunu gösteren bu durum nerede?
Tabii ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan söz ediyorum. Sistemin dağınıklık içinde olduğu, herkesin bir bahane peşinde koştuğu o panik saatlerinde dahi Yavaş, “Sizin için görevimizin başındayız, merak etmeyin #BirlikteBaşaracağız” diye yatıştırıcı mesajlar vermeye, umut vermeye devam etti. Sanırım bütün bu kriz sürecini şimdiye dek en iyi yürüten siyasetçi o, Sezar’ın hakkı Sezar’a.