‘Hüseyin Pembe 80’de işkence gördüğü gibi 15 Temmuz’dan sonra da tutuklandı. Kansere yakalandığı halde serbest bırakılmadı, tedavisi engellenen tecrübeli eğitimci hizmeti uğruna gördüğü zulümler sonucu hayatını kaybetti.’
HİZMET TİRYAKİSİ BİR ŞEHİT HÜSEYİN PEMBE
Fethullah Gülen Hocaefendinin “Herkül org” sitesinde bu hafta yayınlanmış yazısında “Hizmet tiryakiliği” konusu ele alınmış. O yıllarca ideallerden yoksun bir toplumu kanaviçe işler gibi ilmek ilmek yüksek idealler etrafında topladı herkesin bizden bir şey olmaz deyip kenara çekildiği dönemde dünya çapında bir hizmet projesi üretti. Yayınlanmış bu son yazı onun ideal insan prototipinin vasıflarını ele alıyor. Yatıp kalkıp hep hizmet düşünen kendi şahsi hayatını unutup bütün hedefinin insanlığın sıkışıp kaldığı bunalımlardan kurtarmaya adamış insanların örnek davranış kalıplarını veriyor.
İnsanlık tarihine not düşülecek bu yazıda sadece satır aralarında kalmaya mahkûm bir ütopya anlatılmıyor, son 50 yıla damgasını vurup ülkenin kaderini değiştirmiş bir eğitim seferberliğinin kodları sıralanıyor. Onun yazısını okurken hepimizin yakından tanıdığı yüzlerce yüksek vasıflı örnekten biri olan Hüseyin Pembe hakkında arkadaşlarından dinlediklerimi aktarmanın vefa gereği bir görev olduğunu düşündüm.
1970’li yılların başı ülkede iç karışıklıkların sağ sol çatışmalarının yaşandığı dönemde kendisi dini hassasiyetleriyle bilinmese bile çocuğunu Tavşanlı’nın kısır ortamından kurtarmak isteyen bir baba onu İzmir’de imam hatip okuluna gönderiyor. Orada Hocaefendiyi tanıyor ve arkadaşları vasıtasıyla onun ders halkalarına heyecan yüklü vaaz ve sohbetlerine katılıyor.
Risale-i nurları okuyanların tutuklandığı bir dönemde henüz lise çağlarında biri; yaşına ve çocuk oluşuna bakmadan her şeyi göze alıp kendini hizmet projelerine adıyor. Gülen’e ait hiçbir alt yapının olmadığı bir ilçede yaz tatilinde aşina olduğu akranlarına yaklaşıp onlarla kırlarda mesire yerlerinde kaçak sohbet halkası başlatıyor. Argo dilinin hâkim olduğu bir beldede nazik konuşma üslubu yaşantısındaki hassasiyeti herkesin dikkatini çekiyor, imrendirici bir örnek ilçede önce birkaç gençte belirgin bir davranış değişikliği meydana getiriyor. Çocuklarındaki değişiklik babalarını etkiliyor ve Pembe’nin tesiri onlar vasıtasıyla tanışılmış birkaç esnafa kadar ulaşıyor. Kitap okumaktan herkesin sıkıldığı bir beldede onların anlayışına uygun bir üslupla yaklaşarak esnaflara öğrencilerle risaleler okunuyor, Gülen’in vaaz ve sohbet bantları dinleniyor.
Yaz döneminde başlayan bu çalışmaların devam edebilmesi için Pembe’nin birkaç yıl İzmir’den Tavşanlı’ya o günlerde 10-12 saati bulan tren yolculuklarına katlanması gerekiyor. Her dakikasını hizmette kullanmaya göre planlamış hizmet âşıkları gibi o da yolculuğu bir fırsat olarak kullanıyor. İnsanların kamplara bölündüğü bir dönemde dayak yemeyi hakarete uğramayı göze alarak kompartımandakiler ya da tıka basa yolcu doldurulduğu için ayaktakilere bir şeyler anlatmaya tanışıp bağlantılarını genişletmeye çalışıyor.
Kendini gençliğin kötülüklerden uzaklaştırılmasına adamış bir çocuk yaşantısındaki tutarlılık ve nezaketiyle güven telkin ediyor. Üniversiteli genç birkaç yıl içinde bıkmadan usanmadan sürdürdüğü azimli ve kararlı davranışlarıyla babası yaşındaki insanları motive ediyor onları tutuklanmayı göze alıp risalelerin okunduğu bir ev açmaya ikna ediyor. En zor şartlarda hayallere inanmış birkaç genç ve esnaf imkânsızlıklar içinde camilerden atılmış eski kilimlerle evlerden getirilmiş eski eşyalarla bir öğrenci evi açıp onlar için mücadele başlatıyorlar.
Evin ihtiyaçları henüz karşılanamazken Pembe ulaşabildiği insanları bu kez öğrenci yurdu açmaya ikna ediyor. Kiralanan bir binada 10-15 çocuğun kalabileceği bin bir zahmetle toplanmış eşyalarla donatılmış yurtta sağ sol çatışmalarının etkisinden kurtulamamış öğrenciler tahrip edip ayrılıyor, emekler boşa gidiyor. 80’de siyasi iktidarları ülkede kavgalar karşısında aciz kalmakla suçlayan askerler darbeyle yönetime el koyuyor. Tüm sosyal grupları aynı torbaya doldurup her kesimden insanların tutuklandığı günlerde Gülen hakkında arama kararı çıkarılıyor, illerde onunla bağlantılı olanlar hapsediliyor.
O günlerde Kayseri’de öğretmen olan Pembe de tutuklananlar arasında yer alıyor. İşkenceyle olmayan suçları itirafa zorluyor, Gülen için suç üretmeye çalışıyorlar. Arkadaşlarına Filistin askısı dedikleri bir yöntemle yükseğe asıldığını kollarındaki liflerin kopacak hale geldiğini anlatıyor. Askerler her faaliyete kuşkuyla yaklaşıp kapatıyor, onların hışmından açılan yurt da kurtulamıyor ve kapatılıyor. İlçede ilk deneme başarısız olsa bile, bir süre sonra serbest kalan Pembe ve arkadaşları yılmıyor. O hizmetlerini Erzincan’da sürdürürken, attığı tohumlar yeşermeye başlıyor Özal’la gelen özgürlük ortamında şartları değerlendiriyorlar, kira ödemede zorlanıldığı için yurt inşaatı yapmaya karar veriyorlar.
Sık ihtilallarla demokrasinin ortadan kalktığı dönemlerde zarar görmeyi önlemek için vakıf kuruluyor ve arsayı bağışlayan ailenin ismi veriliyor. Sadece birkaç küçük esnafın desteklediği küçük bir yurdun kirasının ödenemediği bir dönemde inşaatın sürmesi hayal gibi görünüyor. Ancak yurda teşebbüsün yapıldığı günlerde desteğe başlayan bir esnafın katılmasıyla her şey birden değişiyor, sabırla sürdürülen faaliyetler semere vermeye başlıyor.
Yurt yapılmak üzere bağışlanmış bir başka arsa satılarak geliriyle inşaat tamamlanıyor. Mevcut yurtta öğrencilerdeki davranış değişikliği toplumu etkiliyor ve bağışlanan bazı tarlaları daha fazla insana hizmet götürmede nasıl değerlendirebiliriz konusu gündeme geliyor. Belediyenin imara açtığı verimliliğini kaybetmiş vakfa ait bir tarla parsellenip satılarak okul inşaatı yapılıyor küçük bir ilçede açılan özel okul başlangıçta öğrenci bulamasa bile daha sonra ilgi odağı haline geliyor. Eğitimden memnun olan halk kızları için de çare aradığı görülünce kız lisesi yapılıyor, onu bağımsız ilköğretim okulu takip ediyor. Bir hizmet tiryakisinin başlattığı seferberlikle ilçe ülkenin en değerli eğitim kurumlarına sahip oluyor, yetişen öğrenciler dünyanın dört bir yanına dağılıyor.
Pembe 80’de işkence gördüğü gibi 15 Temmuz’dan sonra da yıllar önce görev yaptığı Erzincan’da halktan hizmet için yardım topladığı yani geçmişte yaptığı hayırlı bir hizmetle suçlanıp tutuklandı. Kansere yakalandığı halde serbest bırakılmadı, tedavisi engellenen tecrübeli eğitimci hizmeti uğruna gördüğü zulümler sonucu hayatını kaybetti. Hocaefendi kendini hizmet projelerine adamış yüzlerce proje geliştirerek ülke adını tüm dünyaya duyurmuş bu insanları “Hizmet tiryakileri” olarak tanımlıyor.
Hizmet tiryakileri gayeleri uğruna kendilerini adamış sürekli yeni projeler peşinde koşan, oturup kalktığında hep hizmeti düşünen, Allah’ın adını daha fazla muhtaç sinelere duyurup insanları kötülüklerden uzaklaştırmak için çabalayanlardır. Onların bütün davranışlarının arkasında Allah’ın hoşnutluğu vardır, bütün imkânlarını onun adını duyurmak için kullanırlar, insanları düştükleri bataklıktan kurtarmak için kendi maddi manevi hayatlarından fedakârlık yaparlar.
İnsanların çoğu zaafların bağımlısıdır, bağımlılık onları felç eder sağlıklı karar vermelerini engeller. İnsan hiçbir şeye bağımlı olmamalıdır, gerektiğinde kıt kanaat yaşamasını bilmelidir. Nimetlerden yararlanmak mubah olsa da rahat aynen diğer zaaflar gibi zamanla bağımlılığa dönüşebilir. Bugün Türkiye’de yaşandığı gibi rahatının bozulmasını istemeyen iktidarın nimetlerinden daha fazla yararlanmak isteyenler bağımlılıklarını terk edemedikleri zorluklarla mücadeleyi göze alamadıkları, zor zamanda doğruların yanında yer alamadıkları için ülkenin uçuruma yuvarlanışını hep birlikte seyretmektedir.
Hizmete bağımlılık, bir zaaf değildir, ciddi gayret emek ve fedakârlıkla kazanılan yüksek bir payedir, ibadetler nefse ağır geldiği gibi başkaları için fedakârlık yapmak da zordur. Kendisi için harcayacağı imkânları insanlığın hizmetine sunan kendi geleceği için harcayacağı zamanı başkalarını kurtarmak için harcayanlar başlangıçta çok zorlanmış ancak nefse ağır gelen insanlığa yardım fikri ile bir süre sonra gönüller coşmuş, Allah’ın adını duyurmayı her şeyden önemli görüp, yemeden çok yedirmeyi tercih eder hale gelmişler.
Gönüllüler için alkışların ve takdirlerin önemi yoktur, onlar dünya ile ilişkilerini kesmese de yaptıkları her işi insanlığın geleceğine harcamasını bilmiş, gerektiğinde hakkı yüceltme adaleti tesis etme uğruna makamları, imkânlarını harcamaktan sakınmamıştır. Başlangıçta nefse ağır geldiği için ciddi azim ve kararlılık gerektiren bu yüce mefkûreye inananlar, kendi dert ve problemlerini unutmuş başkaları için fedakârlık yapmayı her şeyden önemli görmüş, bazı yerlerde ölümü göze alarak insanlığa mesajlarını ulaştırmıştır.
Hizmet tiryakileri bugüne kadar her fırsatı insanlığa hizmet için değerlendirmiş, bu anlayışın ahlak haline gelmesiyle dünyanın farklı coğrafyalarına insanlık projeleri götürülmüştür. Bundan sonra daha geniş kesimlere insanlığa hizmetin zevkini tattırmalı, ilahi mesajlar ihtiyaç duyan gönüllere ulaştırılmalıdır. Bunun için kabiliyetler iyi değerlendirilmeli, performansları artırmak için gerekli ortamlar hazırlanmalıdır. Tıkanma olmaması için ön açma prensibiyle hareket edilmeli, herkesi konumuna göre değerlendirip hizmet üretebileceği, sorumluluk alabileceği alanlar açılmalıdır.
Büyükler gençleri çocuk gibi görüp hafife almamalı, gençler büyükleri köhne fikirli olarak değerlendirmemeli, seviyesi ne olursa olsun büyüklere karşı saygı, küçüklere karşı şefkat korunmalı, müzakere ve meşveret ruhu yeniden hayata geçirilmeli, insanlığın geleceği için büyüklerin tecrübesi gençlerin dinamizmi birleştirilmelidir.
Paslanmanın önüne geçmek şeytanların hayır hizmetlerini engelleme çabasını boşa çıkarmak için, koşturanlar uyanık olmalı, canlılık zindelik devamlı korunmalı, insanlar sürekli faaliyet halinde tutulmalı, işler ortak akılla yürütülmeli, büyük küçük demeden yapılan her hizmet takdir ve saygıyla karşılanmalıdır ki arkadan gelenler kendilerine yer bulabilsin.