Analiz / Doç. Dr. Osman Tek
Bu makalede gericiliğin, akıl üzerinden mütevazı bir analizini yapmaya çalışırken, çeyrek yüzyıldır içine saplanıp çıkamadığımız AKP çukurunun mahiyetine de ayna tutmuş olacağız. Tarih, insanlığın kendisiyle sürekli hesaplaşmaya çalıştığı ama çoğu zaman bu hesaplaşmadan bir sonuç çıkaramadığı bir döngüler sahnesidir. Her dönemin ortak bir yakınması vardır: İçinde bulunduğumuz koşulların ağırlığı. Şikâyetler, yaşanmış acılar ve zamanla bir çözüm talebi doğurur. Ancak geçmişin ağırlıkları tarihe dönüştüğünde, bu yükler yüceltilir, nostaljik öykülere dönüştürülür ve yeni nesillerin omuzlarına bir miras gibi bırakılır. Böylece tarihin fasit dairesi tekrar tekrar kendini üretir.
Bu döngüyü kırmak neden bu kadar zor? Aristo, “Bilmek nedenleri bilmektir” der. Bir sorunun nedenini anlamadan onu çözmeye çalışmak, geçmişin hatalarını yalnızca yeniden üretir. Tam bu noktada, insanlık iki temel akıl tipine ayrılır: Tekrar eden akıl ve yenilenen akıl. İlki, içine doğduğu sosyal/kültürel yapının kalıplarına yapışır, değişime direnç gösterir ve eskiyi tekrar eder. İkincisi ise geçmişi ve anı kritik eden ve kendini dönüştüren bir yapıya sahiptir. Tarihi dönüştürmek de, geleceği inşa etmek de bu iki akıl tipinden hangisini benimsediğimize bağlı.
Tekrar eden akıl, olanı sorgulamadan kopyalar ve değişimi yüzeysel bir biçimde ele alır. Geçmişteki düşünce biçimlerini bugüne taşıyarak, yeniliği yalnızca biçimsel değişikliklerle sınırlar. Tıpkı eski bir melodinin temposunu değiştirip yeni bir şarkı yaptığını sanan bir müzisyen gibi. Ancak tempo değişikliği, melodinin özünü değiştirmez.
Hz. Peygamber’in (as) “Mümin bir delikten iki kez ısırılmaz” sözü, tekrar eden aklın zafiyetini açıkça ortaya koyar. Geçmişte yapılan hatalardan ders almayan bir birey ya da toplum, tarihin derslerini anlamak yerine, geçmişe hayranlık besler, hataları kutsallaştırır ve yeni bir gelecek inşa etmekte başarısız olur.
Yenilenen akıl, tarihin yükünü taşımak yerine ondan ders alır. Bu akıl, geçmişin hatalarını tekrarlamamak için çaba gösterir, sorgular ve çelişkilerden öğrenir. Hegel’in diyalektik yönteminde olduğu gibi, her kriz, yenilenen akıl için bir fırsattır. Çünkü bu akıl, değişimi bir tehdit değil, yaşamın bir gerekliliği olarak görür.
Yenilenen akıl, yalnızca yüzeysel değişikliklere razı olmaz. Biçimsel değişiklikler, bir dönüşüm yanılsaması yaratabilir; ancak özü değiştirmeden sürdürülen reformlar, gerçek anlamda ilerleme sağlayamaz.
Değişimi anlamak için metaforların rehberliği önemlidir. Türkiye, hatalarının ağırlığını kaplumbağa gibi sırtında taşıyan bir toplum görünümündedir. Ancak medeniyet yarışında kaplumbağalara yer yoktur. Değişim, yılanın eski derisini atması gibi olmalı: Acılı, radikal ama zorunlu. Bu yalnızca bir kabuk değiştirme değil, özde zihinsel bir dönüşümü gerektirir.
Siyasi arenada, ister iktidar ister muhalefet olsun, aynı tekrarın tuzağında. Oysa gerçek değişim, yavaş, derin ve sorgulayıcı bir akılla mümkündür.
Eğer tarih bir fasit daire olmaktan kurtulacaksa, bunu ancak aklın dönüşümü sağlayabilir. En önemli görevimiz, bu dönüşümü gerçekleştirecek gençleri yetiştirmek olmalı, değil mi? Çünkü hataların gölgesinde yaşayanlar, ışığın olduğu bir geleceği inşa edemez.
Gericilik Nedir? Makalenin başlığı burada anlamını bulmalı, gericilik, kişi yada toplumun fasit bir daire içinde kalıp, yığılan sorunlara kör kalıp tekrar eden aklın gölgesinde uyumasıdır. Bu noktada dinli yada dinsiz olmak anlamını yitirir. Ekonomi iflas etti, sosyal sorunlar fezaya değdi, eğitim çürüdü, adalet siyasetin köpeği oldu ama iktidar hala değişmiyor diye feryat edenler, sorunu yüzeyde arıyor. Oysa sorun derinlerde, halkın düşünme biçiminde.
Sonuç olarak, gericilik, yalnızca eskiyi savunmak ya da değişime direnmek değil, düşüncenin fasit bir daire içinde sıkışması ve toplumun kendi çelişkilerini aşamamasıdır. Sorun, geçmişten miras alınan ezberlerin tekrarıyla sınırlı kalırken, gerçek değişim ancak halkın düşünce biçiminin köklü bir dönüşüm geçirmesiyle mümkün olabilir. Düşüncenin yenilenmediği, aklın sorgulayıcı bir yapıya bürünmediği bir toplumda, siyasi değişimler yüzeyde kalır, sorunlar büyümeye devam eder. Bu nedenle, tarihin tekerrüründen çıkış, bireysel ve toplumsal akıl yapısının yeniden inşasında gizlidir. Halkın düşünme biçimi değişmeden, geleceğin ışığına ulaşmak mümkün değildir.