Bugünkü Türkiye, dünkü Türkiye değil. Türkiye’nin kaderini topluma bakan yüzü ile ekonomi, devlete bakan yüzü ile hukuk belirleyecek. Bu yönde hukuk alanında atılan adımlar var, ekonomi alanında yapılanlar var.
Tr724’ten Muhsin Ahmet Karabay’ın haberine göre Hukuk alanında özellikle Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) attığı adımların hayati derecede önemli olduğunu geçmiş yazılarımda anlatmaya çalıştım. Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan dün “AYM ‘fetö’ kararını bozdu, şimdi ne olacak?” başlığıyla önemli bir değerlendirme yaptı.Öte taraftan ekonomi alanında ülkede önemli gelişmeler yaşanacağına ilişkin adım, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Saray’a çağrılması ile atıldı. Bu davet, Kavcıoğlu’nun görevden alınacağı yolunda hakkında çıkan iddiaların temelsiz olduğunu ortaya koyuyordu. Erdoğan, yakın zamanda görevden alacak olsa çağırıp görüşmezdi.
Görüşmenin sonuçlarını yeni günün ilk dakikalarında yayınlanan Resmi Gazete ile öğrendik.
Merkez Bankasında başkan yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevlerinden uzaklaştırıldı. Yerlerine Başkan (Guvernör) Yardımcılığına Taha Çakmak, Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof. Dr. Yusuf Tuna atandı.
Başkan Yardımcıları Semih Tümen ve Uğur Namık Küçük‘ün faiz indirimine sıcak yaklaşmadıkları ve tedbirli değerlendirmelerde bulundukları son indirim kararının ardından gündeme gelmişti.
21 EKİM’DEKİ PPK TOPLANTISINDA YENİ FAİZ İNDİRİMİNİN ÖNÜ AÇILDI
Yeni atamaların anlamı şu. 21 Ekim 2021 Perşembe günü yapılacak Para Piyasaları Kurulu toplantısında yeni faiz indiriminin önünde bir engel kalmadı. “Ben yaptım oldu” denilerek atılan adımların faturasını yine vatandaş olarak bizler ödemeye devam edeceğiz.
Kavcıoğlu’nun görüşmesi ile başlayan dövizin tırmanışı, yeni görevden alma ve atamaların ardından dolar hareketlendi. 9.18’i gören fiyatlaması ile zirve yaptı. Naci Ağbal MB Başkanlığı görevinden alındığında dolar kuru 6.98 TL idi. 8 aylık devalüasyon yüzde 31’i buldu.
Bunun adı kontrollü devalüasyon. Ekonomiyi yönetenlerin yeni kullandıkları tabirle rekabetçi kur uygulaması. Yabancı yatırımcı gelmiyor, turizmde planlanandan çok alt düzeyde döviz elde edildi, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ise unutuldu.
Türkiye’nin elinde tek döviz getirecek kaynak olarak ihracat kaldı. Şimdi bütün umut kârlı karsız demeden dışarıya mal satmakta.
DAHA ÇOK İHRACAT YAPIP DAHA AZ KAZANIYORUZ
Peki buradaki tablo nasıl? Rakamlar yükseliyor, ama daha çok satıp daha az kazanıyoruz. İlk 8 ayda ihracat miktar olarak yüzde 25,6 birim değeri olarak ise yüzde 9,5 oranında arttı. İthalat ise miktar olarak daha az (yüzde 4,9) artmasına rağmen, birim değeri olarak yüzde 20,1 yükseldi.
Bu tabloyu en iyi ihraç ürünlerin kilogram fiyat değeri ortaya koyuyor. Türkiye, 2014 yılında ortalama 1 kg ihraç ürününü 1,59 dolara satarken, bu yıl kg/değer ortalaması 1 doların altına indi (0,90 dolar) Bunun bir tek adı var, o da ihracat yaparak fakirleşme.
Bu ihracat tablosu. Dolar TL karşısında eriyip gitti/gidiyor. TL dolar karşısında eriyor ama bu doların güçlenmesinden değil. Dolar son 13 yılın en düşük değerinde. Altın, faiz ve Türkiye’nin uluslararası risk puanları hepsi birden TL karşısında pozisyon kazanıyor. Uluslararası piyasalarda yükselen emtia fiyatlarından söz etmiyorum. Sözünü ettiğim, Türkiye ekonomisinden kaynaklanan sorun.
Peki döviz bu kadar değerlenirken yabancılar Türkiye’yi niye terk etmeye devam ediyor dersiniz. Bunu uzun ifadeler yerine rakamlar kullanarak kısa bir örnekle açıklamak daha kolay olur sanırım.
Diyelim ki yabancı bir yatırımcı bu yılın başında 1 milyon dolarını bozdurdu ve 1 yıllık yüzde 20 faizle Hazine bonosu aldı.
1.000.000 dolar = 736.000.000 TL.
Bu yabancının elde edeceği faiz geliri: 147.200.000 TL.
Yıl sonunda toplam eline geçecek para: 883.200.000 TL olacak.
Bugünkü kur ise 9.15 TL.
Hazine kağıdı almasa bugün TL’den bozdurmak istese 915 milyon TL’si olacaktı. Hazine kağıdı aldığı için 31.8 milyon TL kaybı var.
Yabancı, son 8-10 yıldan bu yana sanayi veya ticaret yapmak amaçlı yatırıma gelmiyor. Bir süredir sadece Hazine kağıtları satın alıyor. Bu yöntemle yabancı, yüksek faizle dolarına dolar katıyor, Hazine ise yüksek bedel ödeyerek sıcak para ihtiyacını karşılıyordu.
Dövizin geldiği noktada yabancıların gidişe hız vermesinin altında yatan sebep bu.
Şimdi sık kullanılan Afrika atasözünü hatırlatmanın zamanı sanırım:
“Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir.”
Goldman Sachs ekonomisti Erik Meyersson’un, geçtiğimiz günlerde Türk Lirasının erimesini anlatırken, kullandığı ironik dil aslında müthiş bir tespit idi:
“Türk Lirası’nın bugünkü değeri dünkü değerden daha zayıf olabilir ama en azından yarınki değerden daha güçlü.”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesinde Türkiye G20 ülkeleri içerisinde 17’nci sırada idi. Şimdi ise İMF verilerinden yapılan sıralamada ilk 20’den düşmüş durumda.
“Neyi düzeltmeyi planlıyorsanız artık yapmayın” demek bir şey ifade etme noktası çoktan geçildi. Hiçbir şey yapmasalar bundan daha kötüye gitmeyecek.
DEVA lideri Ali Babacan’ın eleştirecek pek çok tarafı bulunsa da ekonominin sorunları alanında yaptığı tespit çok önemli:
“Erdoğan sebep, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek kur sonuç.”
Bir ülke için en büyük üç tehlikeyi unutmayın: Akıllı insanların duygusuz, duygulu insanların etkisiz, etkili insanların akılsız olması.
Atılan adımları ve dış politikadaki yalpalamalara ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarına bakılırsa Erdoğan rejimi, Suriye’de Kuveyt’ini arıyor gibi.
Bugünkü Türkiye, dünkü Türkiye değil. Türkiye’nin kaderini topluma bakan yüzü ile ekonomi, devlete bakan yüzü ile hukuk belirleyecek. Bu yönde hukuk alanında atılan adımlar var, ekonomi alanında yapılanlar var.
Tr724’ten Muhsin Ahmet Karabay’ın haberine göre Hukuk alanında özellikle Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) attığı adımların hayati derecede önemli olduğunu geçmiş yazılarımda anlatmaya çalıştım. Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan dün “AYM ‘fetö’ kararını bozdu, şimdi ne olacak?” başlığıyla önemli bir değerlendirme yaptı.Öte taraftan ekonomi alanında ülkede önemli gelişmeler yaşanacağına ilişkin adım, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Saray’a çağrılması ile atıldı. Bu davet, Kavcıoğlu’nun görevden alınacağı yolunda hakkında çıkan iddiaların temelsiz olduğunu ortaya koyuyordu. Erdoğan, yakın zamanda görevden alacak olsa çağırıp görüşmezdi.
Görüşmenin sonuçlarını yeni günün ilk dakikalarında yayınlanan Resmi Gazete ile öğrendik.
Merkez Bankasında başkan yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevlerinden uzaklaştırıldı. Yerlerine Başkan (Guvernör) Yardımcılığına Taha Çakmak, Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof. Dr. Yusuf Tuna atandı.
Başkan Yardımcıları Semih Tümen ve Uğur Namık Küçük‘ün faiz indirimine sıcak yaklaşmadıkları ve tedbirli değerlendirmelerde bulundukları son indirim kararının ardından gündeme gelmişti.
21 EKİM’DEKİ PPK TOPLANTISINDA YENİ FAİZ İNDİRİMİNİN ÖNÜ AÇILDI
Yeni atamaların anlamı şu. 21 Ekim 2021 Perşembe günü yapılacak Para Piyasaları Kurulu toplantısında yeni faiz indiriminin önünde bir engel kalmadı. “Ben yaptım oldu” denilerek atılan adımların faturasını yine vatandaş olarak bizler ödemeye devam edeceğiz.
Kavcıoğlu’nun görüşmesi ile başlayan dövizin tırmanışı, yeni görevden alma ve atamaların ardından dolar hareketlendi. 9.18’i gören fiyatlaması ile zirve yaptı. Naci Ağbal MB Başkanlığı görevinden alındığında dolar kuru 6.98 TL idi. 8 aylık devalüasyon yüzde 31’i buldu.
Bunun adı kontrollü devalüasyon. Ekonomiyi yönetenlerin yeni kullandıkları tabirle rekabetçi kur uygulaması. Yabancı yatırımcı gelmiyor, turizmde planlanandan çok alt düzeyde döviz elde edildi, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ise unutuldu.
Türkiye’nin elinde tek döviz getirecek kaynak olarak ihracat kaldı. Şimdi bütün umut kârlı karsız demeden dışarıya mal satmakta.
DAHA ÇOK İHRACAT YAPIP DAHA AZ KAZANIYORUZ
Peki buradaki tablo nasıl? Rakamlar yükseliyor, ama daha çok satıp daha az kazanıyoruz. İlk 8 ayda ihracat miktar olarak yüzde 25,6 birim değeri olarak ise yüzde 9,5 oranında arttı. İthalat ise miktar olarak daha az (yüzde 4,9) artmasına rağmen, birim değeri olarak yüzde 20,1 yükseldi.
Bu tabloyu en iyi ihraç ürünlerin kilogram fiyat değeri ortaya koyuyor. Türkiye, 2014 yılında ortalama 1 kg ihraç ürününü 1,59 dolara satarken, bu yıl kg/değer ortalaması 1 doların altına indi (0,90 dolar) Bunun bir tek adı var, o da ihracat yaparak fakirleşme.
Bu ihracat tablosu. Dolar TL karşısında eriyip gitti/gidiyor. TL dolar karşısında eriyor ama bu doların güçlenmesinden değil. Dolar son 13 yılın en düşük değerinde. Altın, faiz ve Türkiye’nin uluslararası risk puanları hepsi birden TL karşısında pozisyon kazanıyor. Uluslararası piyasalarda yükselen emtia fiyatlarından söz etmiyorum. Sözünü ettiğim, Türkiye ekonomisinden kaynaklanan sorun.
Peki döviz bu kadar değerlenirken yabancılar Türkiye’yi niye terk etmeye devam ediyor dersiniz. Bunu uzun ifadeler yerine rakamlar kullanarak kısa bir örnekle açıklamak daha kolay olur sanırım.
Diyelim ki yabancı bir yatırımcı bu yılın başında 1 milyon dolarını bozdurdu ve 1 yıllık yüzde 20 faizle Hazine bonosu aldı.
1.000.000 dolar = 736.000.000 TL.
Bu yabancının elde edeceği faiz geliri: 147.200.000 TL.
Yıl sonunda toplam eline geçecek para: 883.200.000 TL olacak.
Bugünkü kur ise 9.15 TL.
Hazine kağıdı almasa bugün TL’den bozdurmak istese 915 milyon TL’si olacaktı. Hazine kağıdı aldığı için 31.8 milyon TL kaybı var.
Yabancı, son 8-10 yıldan bu yana sanayi veya ticaret yapmak amaçlı yatırıma gelmiyor. Bir süredir sadece Hazine kağıtları satın alıyor. Bu yöntemle yabancı, yüksek faizle dolarına dolar katıyor, Hazine ise yüksek bedel ödeyerek sıcak para ihtiyacını karşılıyordu.
Dövizin geldiği noktada yabancıların gidişe hız vermesinin altında yatan sebep bu.
Şimdi sık kullanılan Afrika atasözünü hatırlatmanın zamanı sanırım:
“Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir.”
Goldman Sachs ekonomisti Erik Meyersson’un, geçtiğimiz günlerde Türk Lirasının erimesini anlatırken, kullandığı ironik dil aslında müthiş bir tespit idi:
“Türk Lirası’nın bugünkü değeri dünkü değerden daha zayıf olabilir ama en azından yarınki değerden daha güçlü.”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesinde Türkiye G20 ülkeleri içerisinde 17’nci sırada idi. Şimdi ise İMF verilerinden yapılan sıralamada ilk 20’den düşmüş durumda.
“Neyi düzeltmeyi planlıyorsanız artık yapmayın” demek bir şey ifade etme noktası çoktan geçildi. Hiçbir şey yapmasalar bundan daha kötüye gitmeyecek.
DEVA lideri Ali Babacan’ın eleştirecek pek çok tarafı bulunsa da ekonominin sorunları alanında yaptığı tespit çok önemli:
“Erdoğan sebep, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek kur sonuç.”
Bir ülke için en büyük üç tehlikeyi unutmayın: Akıllı insanların duygusuz, duygulu insanların etkisiz, etkili insanların akılsız olması.
Atılan adımları ve dış politikadaki yalpalamalara ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarına bakılırsa Erdoğan rejimi, Suriye’de Kuveyt’ini arıyor gibi.
Bugünkü Türkiye, dünkü Türkiye değil. Türkiye’nin kaderini topluma bakan yüzü ile ekonomi, devlete bakan yüzü ile hukuk belirleyecek. Bu yönde hukuk alanında atılan adımlar var, ekonomi alanında yapılanlar var.
Tr724’ten Muhsin Ahmet Karabay’ın haberine göre Hukuk alanında özellikle Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) attığı adımların hayati derecede önemli olduğunu geçmiş yazılarımda anlatmaya çalıştım. Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan dün “AYM ‘fetö’ kararını bozdu, şimdi ne olacak?” başlığıyla önemli bir değerlendirme yaptı.Öte taraftan ekonomi alanında ülkede önemli gelişmeler yaşanacağına ilişkin adım, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Saray’a çağrılması ile atıldı. Bu davet, Kavcıoğlu’nun görevden alınacağı yolunda hakkında çıkan iddiaların temelsiz olduğunu ortaya koyuyordu. Erdoğan, yakın zamanda görevden alacak olsa çağırıp görüşmezdi.
Görüşmenin sonuçlarını yeni günün ilk dakikalarında yayınlanan Resmi Gazete ile öğrendik.
Merkez Bankasında başkan yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevlerinden uzaklaştırıldı. Yerlerine Başkan (Guvernör) Yardımcılığına Taha Çakmak, Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof. Dr. Yusuf Tuna atandı.
Başkan Yardımcıları Semih Tümen ve Uğur Namık Küçük‘ün faiz indirimine sıcak yaklaşmadıkları ve tedbirli değerlendirmelerde bulundukları son indirim kararının ardından gündeme gelmişti.
21 EKİM’DEKİ PPK TOPLANTISINDA YENİ FAİZ İNDİRİMİNİN ÖNÜ AÇILDI
Yeni atamaların anlamı şu. 21 Ekim 2021 Perşembe günü yapılacak Para Piyasaları Kurulu toplantısında yeni faiz indiriminin önünde bir engel kalmadı. “Ben yaptım oldu” denilerek atılan adımların faturasını yine vatandaş olarak bizler ödemeye devam edeceğiz.
Kavcıoğlu’nun görüşmesi ile başlayan dövizin tırmanışı, yeni görevden alma ve atamaların ardından dolar hareketlendi. 9.18’i gören fiyatlaması ile zirve yaptı. Naci Ağbal MB Başkanlığı görevinden alındığında dolar kuru 6.98 TL idi. 8 aylık devalüasyon yüzde 31’i buldu.
Bunun adı kontrollü devalüasyon. Ekonomiyi yönetenlerin yeni kullandıkları tabirle rekabetçi kur uygulaması. Yabancı yatırımcı gelmiyor, turizmde planlanandan çok alt düzeyde döviz elde edildi, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ise unutuldu.
Türkiye’nin elinde tek döviz getirecek kaynak olarak ihracat kaldı. Şimdi bütün umut kârlı karsız demeden dışarıya mal satmakta.
DAHA ÇOK İHRACAT YAPIP DAHA AZ KAZANIYORUZ
Peki buradaki tablo nasıl? Rakamlar yükseliyor, ama daha çok satıp daha az kazanıyoruz. İlk 8 ayda ihracat miktar olarak yüzde 25,6 birim değeri olarak ise yüzde 9,5 oranında arttı. İthalat ise miktar olarak daha az (yüzde 4,9) artmasına rağmen, birim değeri olarak yüzde 20,1 yükseldi.
Bu tabloyu en iyi ihraç ürünlerin kilogram fiyat değeri ortaya koyuyor. Türkiye, 2014 yılında ortalama 1 kg ihraç ürününü 1,59 dolara satarken, bu yıl kg/değer ortalaması 1 doların altına indi (0,90 dolar) Bunun bir tek adı var, o da ihracat yaparak fakirleşme.
Bu ihracat tablosu. Dolar TL karşısında eriyip gitti/gidiyor. TL dolar karşısında eriyor ama bu doların güçlenmesinden değil. Dolar son 13 yılın en düşük değerinde. Altın, faiz ve Türkiye’nin uluslararası risk puanları hepsi birden TL karşısında pozisyon kazanıyor. Uluslararası piyasalarda yükselen emtia fiyatlarından söz etmiyorum. Sözünü ettiğim, Türkiye ekonomisinden kaynaklanan sorun.
Peki döviz bu kadar değerlenirken yabancılar Türkiye’yi niye terk etmeye devam ediyor dersiniz. Bunu uzun ifadeler yerine rakamlar kullanarak kısa bir örnekle açıklamak daha kolay olur sanırım.
Diyelim ki yabancı bir yatırımcı bu yılın başında 1 milyon dolarını bozdurdu ve 1 yıllık yüzde 20 faizle Hazine bonosu aldı.
1.000.000 dolar = 736.000.000 TL.
Bu yabancının elde edeceği faiz geliri: 147.200.000 TL.
Yıl sonunda toplam eline geçecek para: 883.200.000 TL olacak.
Bugünkü kur ise 9.15 TL.
Hazine kağıdı almasa bugün TL’den bozdurmak istese 915 milyon TL’si olacaktı. Hazine kağıdı aldığı için 31.8 milyon TL kaybı var.
Yabancı, son 8-10 yıldan bu yana sanayi veya ticaret yapmak amaçlı yatırıma gelmiyor. Bir süredir sadece Hazine kağıtları satın alıyor. Bu yöntemle yabancı, yüksek faizle dolarına dolar katıyor, Hazine ise yüksek bedel ödeyerek sıcak para ihtiyacını karşılıyordu.
Dövizin geldiği noktada yabancıların gidişe hız vermesinin altında yatan sebep bu.
Şimdi sık kullanılan Afrika atasözünü hatırlatmanın zamanı sanırım:
“Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir.”
Goldman Sachs ekonomisti Erik Meyersson’un, geçtiğimiz günlerde Türk Lirasının erimesini anlatırken, kullandığı ironik dil aslında müthiş bir tespit idi:
“Türk Lirası’nın bugünkü değeri dünkü değerden daha zayıf olabilir ama en azından yarınki değerden daha güçlü.”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesinde Türkiye G20 ülkeleri içerisinde 17’nci sırada idi. Şimdi ise İMF verilerinden yapılan sıralamada ilk 20’den düşmüş durumda.
“Neyi düzeltmeyi planlıyorsanız artık yapmayın” demek bir şey ifade etme noktası çoktan geçildi. Hiçbir şey yapmasalar bundan daha kötüye gitmeyecek.
DEVA lideri Ali Babacan’ın eleştirecek pek çok tarafı bulunsa da ekonominin sorunları alanında yaptığı tespit çok önemli:
“Erdoğan sebep, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek kur sonuç.”
Bir ülke için en büyük üç tehlikeyi unutmayın: Akıllı insanların duygusuz, duygulu insanların etkisiz, etkili insanların akılsız olması.
Atılan adımları ve dış politikadaki yalpalamalara ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarına bakılırsa Erdoğan rejimi, Suriye’de Kuveyt’ini arıyor gibi.
Bugünkü Türkiye, dünkü Türkiye değil. Türkiye’nin kaderini topluma bakan yüzü ile ekonomi, devlete bakan yüzü ile hukuk belirleyecek. Bu yönde hukuk alanında atılan adımlar var, ekonomi alanında yapılanlar var.
Tr724’ten Muhsin Ahmet Karabay’ın haberine göre Hukuk alanında özellikle Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) attığı adımların hayati derecede önemli olduğunu geçmiş yazılarımda anlatmaya çalıştım. Tr724 yazarı Adem Yavuz Arslan dün “AYM ‘fetö’ kararını bozdu, şimdi ne olacak?” başlığıyla önemli bir değerlendirme yaptı.Öte taraftan ekonomi alanında ülkede önemli gelişmeler yaşanacağına ilişkin adım, Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Saray’a çağrılması ile atıldı. Bu davet, Kavcıoğlu’nun görevden alınacağı yolunda hakkında çıkan iddiaların temelsiz olduğunu ortaya koyuyordu. Erdoğan, yakın zamanda görevden alacak olsa çağırıp görüşmezdi.
Görüşmenin sonuçlarını yeni günün ilk dakikalarında yayınlanan Resmi Gazete ile öğrendik.
Merkez Bankasında başkan yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş görevlerinden uzaklaştırıldı. Yerlerine Başkan (Guvernör) Yardımcılığına Taha Çakmak, Para Politikası Kurulu üyeliğine Prof. Dr. Yusuf Tuna atandı.
Başkan Yardımcıları Semih Tümen ve Uğur Namık Küçük‘ün faiz indirimine sıcak yaklaşmadıkları ve tedbirli değerlendirmelerde bulundukları son indirim kararının ardından gündeme gelmişti.
21 EKİM’DEKİ PPK TOPLANTISINDA YENİ FAİZ İNDİRİMİNİN ÖNÜ AÇILDI
Yeni atamaların anlamı şu. 21 Ekim 2021 Perşembe günü yapılacak Para Piyasaları Kurulu toplantısında yeni faiz indiriminin önünde bir engel kalmadı. “Ben yaptım oldu” denilerek atılan adımların faturasını yine vatandaş olarak bizler ödemeye devam edeceğiz.
Kavcıoğlu’nun görüşmesi ile başlayan dövizin tırmanışı, yeni görevden alma ve atamaların ardından dolar hareketlendi. 9.18’i gören fiyatlaması ile zirve yaptı. Naci Ağbal MB Başkanlığı görevinden alındığında dolar kuru 6.98 TL idi. 8 aylık devalüasyon yüzde 31’i buldu.
Bunun adı kontrollü devalüasyon. Ekonomiyi yönetenlerin yeni kullandıkları tabirle rekabetçi kur uygulaması. Yabancı yatırımcı gelmiyor, turizmde planlanandan çok alt düzeyde döviz elde edildi, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ise unutuldu.
Türkiye’nin elinde tek döviz getirecek kaynak olarak ihracat kaldı. Şimdi bütün umut kârlı karsız demeden dışarıya mal satmakta.
DAHA ÇOK İHRACAT YAPIP DAHA AZ KAZANIYORUZ
Peki buradaki tablo nasıl? Rakamlar yükseliyor, ama daha çok satıp daha az kazanıyoruz. İlk 8 ayda ihracat miktar olarak yüzde 25,6 birim değeri olarak ise yüzde 9,5 oranında arttı. İthalat ise miktar olarak daha az (yüzde 4,9) artmasına rağmen, birim değeri olarak yüzde 20,1 yükseldi.
Bu tabloyu en iyi ihraç ürünlerin kilogram fiyat değeri ortaya koyuyor. Türkiye, 2014 yılında ortalama 1 kg ihraç ürününü 1,59 dolara satarken, bu yıl kg/değer ortalaması 1 doların altına indi (0,90 dolar) Bunun bir tek adı var, o da ihracat yaparak fakirleşme.
Bu ihracat tablosu. Dolar TL karşısında eriyip gitti/gidiyor. TL dolar karşısında eriyor ama bu doların güçlenmesinden değil. Dolar son 13 yılın en düşük değerinde. Altın, faiz ve Türkiye’nin uluslararası risk puanları hepsi birden TL karşısında pozisyon kazanıyor. Uluslararası piyasalarda yükselen emtia fiyatlarından söz etmiyorum. Sözünü ettiğim, Türkiye ekonomisinden kaynaklanan sorun.
Peki döviz bu kadar değerlenirken yabancılar Türkiye’yi niye terk etmeye devam ediyor dersiniz. Bunu uzun ifadeler yerine rakamlar kullanarak kısa bir örnekle açıklamak daha kolay olur sanırım.
Diyelim ki yabancı bir yatırımcı bu yılın başında 1 milyon dolarını bozdurdu ve 1 yıllık yüzde 20 faizle Hazine bonosu aldı.
1.000.000 dolar = 736.000.000 TL.
Bu yabancının elde edeceği faiz geliri: 147.200.000 TL.
Yıl sonunda toplam eline geçecek para: 883.200.000 TL olacak.
Bugünkü kur ise 9.15 TL.
Hazine kağıdı almasa bugün TL’den bozdurmak istese 915 milyon TL’si olacaktı. Hazine kağıdı aldığı için 31.8 milyon TL kaybı var.
Yabancı, son 8-10 yıldan bu yana sanayi veya ticaret yapmak amaçlı yatırıma gelmiyor. Bir süredir sadece Hazine kağıtları satın alıyor. Bu yöntemle yabancı, yüksek faizle dolarına dolar katıyor, Hazine ise yüksek bedel ödeyerek sıcak para ihtiyacını karşılıyordu.
Dövizin geldiği noktada yabancıların gidişe hız vermesinin altında yatan sebep bu.
Şimdi sık kullanılan Afrika atasözünü hatırlatmanın zamanı sanırım:
“Aslan, ceylan, sırtlan, zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir.”
Goldman Sachs ekonomisti Erik Meyersson’un, geçtiğimiz günlerde Türk Lirasının erimesini anlatırken, kullandığı ironik dil aslında müthiş bir tespit idi:
“Türk Lirası’nın bugünkü değeri dünkü değerden daha zayıf olabilir ama en azından yarınki değerden daha güçlü.”
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesinde Türkiye G20 ülkeleri içerisinde 17’nci sırada idi. Şimdi ise İMF verilerinden yapılan sıralamada ilk 20’den düşmüş durumda.
“Neyi düzeltmeyi planlıyorsanız artık yapmayın” demek bir şey ifade etme noktası çoktan geçildi. Hiçbir şey yapmasalar bundan daha kötüye gitmeyecek.
DEVA lideri Ali Babacan’ın eleştirecek pek çok tarafı bulunsa da ekonominin sorunları alanında yaptığı tespit çok önemli:
“Erdoğan sebep, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve yüksek kur sonuç.”
Bir ülke için en büyük üç tehlikeyi unutmayın: Akıllı insanların duygusuz, duygulu insanların etkisiz, etkili insanların akılsız olması.
Atılan adımları ve dış politikadaki yalpalamalara ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarına bakılırsa Erdoğan rejimi, Suriye’de Kuveyt’ini arıyor gibi.