Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada Die Welt’in haberini yalanladı. Ancak haber öncesinde yaşanan bazı gelişmeler ve Die Welt’in yayın politikası haberin doğru olma ihtimalini kuvvetlendiriyor.
Bold Medya’dan Fatih Yurtsever’in haberine göre Hükumete yakın medyada ateş açma yetkisinin gemi komutanlarına verildiğinin duyurulması, Kemal Reis Fırkateyni’nin Limni Fırkateyni ile çarpışması ve son olarak da Oruç Reis Araştırma Gemisi için ilan edilen NAVTEX sahasının üzerinde yaşanan it dalaşı Erdoğan rejiminin sahada fiili olarak bir angajman peşinde olduğunu gösteren emareler olarak değerlendirilebilir.
ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizinden de hatırlanacağı üzere, Erdoğan istediğini almak için devletin imkanlarını sonuna kadar kullanarak şantaj yapmaktan çekinmeyen bir zihniyete sahip. Tarafların zafiyetlerini tespit etmede ve istismar etmede gösterdiği maharet şu ana kadar uyguladığı şantaj politikalarında Erdoğan’a istediği başarıyı verdi.
Erdoğan Avrupa toplumunun savaş ve ölümler konusundaki hassasiyetini çok iyi biliyor. AB’nin askeri gücünün olmaması ve Avrupa kamuoyunun askeri müdahaleler konusundaki duyarlılığı Erdoğan’a askeri gücünü sahada kullanma ve söylemlerini sertleştirme olanağı tanıyor. Bu da Erdoğan’a politik ortamı istediği şekilde germe ve daha sonrasında da tarafları masada müzakereye zorlama şansı veriyor.
Son günlerde Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri de bu minvalde değerlendirmek gerekiyor. Erdoğan’ın neden olacağı küçük çaplı bir askeri çatışmanın kontrolsüz şekilde büyümesinden endişe duyan Almanya hem AB’nin geleceği hem de bölgedeki ekonomik çıkarlarını koruma adına Türkiye ve Yunanistan arasında arabuluculuk rolünü üstlendi.
NATO Doğu Akdeniz’de askeri faaliyetlerinin koordinasyonu için tarafların teknik seviyede NATO şemsiyesi altında bir araya geleceklerini duyurdu. Genel Sekreter yapılacak görüşmelerde Türk-Yunan sorunlarının müzakere edilmeyeceğini, arabuluculuk görevine Almanya’nın devam edeceğini, NATO amacının sadece bölgede yaşanabilecek olası bir çatışmanın engellenmesi için taraflar arasında koordinasyonun sağlayacak bir mekanizmanın kurulması olduğunu açıkladı. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere NATO’da Die Welt’in haberini ciddiye alarak soruna doğrudan müdahale olacak bir hal tarzı devreye soktu. NATO’nun bu girişinden sonra Erdoğan rejimi tansiyonu düşürdü ve Yunanistan ile ön koşulsuz olarak masaya oturabileceklerini açıkladı.
NATO’nun soruna doğrudan taraf olacak şekilde soruna müdahalesi 24 Eylül’de yapılacak AB Zirvesi öncesinde Erdoğan rejiminin elini kuvvetlendirdi. Rusya’nın Doğu Akdeniz’de yapacağı atış faaliyetlerine ilişkin NAVTEX duyurularının Yunanistan ve GKRY yerine Türkiye tarafından yayımlanması ve bu konuda hükumete yakın medya tarafından Rusya’nın Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi desteklediğine yönelik yürütülen faaliyetler de Doğu Akdeniz krizini başka bir boyuta taşıdı.
Milli Savunma Bakanlığınca yapılan açıklamadan anlaşıldığı kadarıyla, Rusya atış faaliyetleri için hava emniyeti açısından havacılara duyuru (NOTAM) yayımlanmasını (atış yapılacak sahalar Atina FIR -Flight Information Region- ve Lefkoşe FIR sahaları içerisinde olduğu için) Yunanistan ve GKRY’den talep etti. Söz konusu sahalar Oruç Reis ve Barbaros gemilerini sismik araştırma yaptıkları sahalar ile örtüştüğü için emniyet açısından Türkiye kendi inisiyatifi ile NOTAM sahalarının altında kalan deniz sahası için NAVTEX duyurusu yaptı ve bu kamuoyuna Dışişleri Bakanlığı tarafından Rusya’nın talebi gibi lanse edildi. Rusya kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra Güney Kıbrıs ve Türkiye arasında arabulucu olabileceğini açıkladı.
Özetlersek Erdoğan şantaj politikası ile daha önce Türk-Yunan sorunlarında takındığı tavrın aksine durumun hassasiyetine binaen krizin daha erken bir aşamasında NATO’yu taraf ve aktör haline getirerek AB zirvesi öncesinde elini kuvvetlendirdi. Zaten AB, Erdoğan’a karşı hem havuç hem de sopa politikası izleyeceğini duyurmuştu.
İçeride ekonomik olarak zor günler yaşayan Erdoğan için AB’den koparacağı en ufak taviz başarı olarak kabul edilecektir. Burada tek sorun askeri olarak Yunanistan’ı destekleme konusunda şu ana kadar kararlı bir tavır sergileyen Fransa’nın tutumu olacaktır.
Sonuçta Erdoğan, devletin tüm imkanlarını kullanarak kendi ailesi ve rejimine destek olan güçlerin menfaatlerini koruma adına AB ve Nato’nun kırılganlıklarını istismar edecek şekilde bir şantaj politikası izliyor ve bunda da Türkiye’nin, bölgenin Kuzey Koresi olması pahasına başarılı oluyor.
Bunda Erdoğan kadar, bir gün önce Mavi Vatan’da taviz verilemez diye savaş tamtamları çalanların, bir sonra gün koşulsuz Mavi Vatan’ı müzakere masasına getirenlere karşı koşulsuz destek verenler de sorumludur.