Ekonomistlerin Davos’u var; güvenlik uzmanlarının Münih’i…
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 100. yıldönümü vesilesiyle 70’e yakın ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını ağırlayan Macron, Paris ’e “Barışa evsahipliği yapan başkent” unvanını kazandırdı. Ancak kâğıt üzerinde çok anlamlı duran bu girişimin sonuç vermesi hiç de kolay görünmüyor.
Geçen hafta zirveyi izlemek için gittiğim Paris, barışı selamlayan bir başkentten ziyade, savaştan korkan bir şehir görüntüsündeydi. Binlerce insanın yollarda barış şarkıları söyleyerek kolkola yürüyeceğini sananlar hayal kırıklığına uğradı.
Barış, korkudan sokağa çıkamadı.
Kentin anayolları geçit vermez barikatlarla kapatılmış, Paris, polis kuşatması altına alınmıştı. Dünyanın yeni savaşı, terör korkusu ve kaos tehdidi şehrin üstüne sinmişti adeta… 100 yıl önce 11 Kasım günü savaşın bitişini müjdeleyen çanlar, bu kez, nefret çağının alarm zili gibi çınladı.
Tabana inip kitlesel bir destek bulamayan barışı savunmak liderlere düştü. Ama yanyana dizilen liderleri şöyle bir tarayan gözler, orada barış havarilerinden çok, savaş maskelerini gördü. Öyle olunca da “Paris Barış Forumu”, mezbahada düzenlenen bir vejeteryan toplantısını andırdı.
Ancak bence toplantının asıl başarısı, yağmur yağıyor diye Amerikan askerlerinin şehitliğini ziyaret etmeyen Donald Trump ya da tören sırasında uyuklayan Tayyip Erdoğan gibi liderleri buluşturması değil, arka planda birbirinden çok farklı alanlarda faaliyet gösteren yüzlerce sivil toplum kuruluşunu bir araya getirmesiydi.
Dikkatler liderler üzerindeyken bu kuruluşların temsilcileri, sabırlı ve kalıcı bir barışı tabandan başlatmak üzere uzun soluklu bir işbirliğinin temellerini attı.
Benim de üyesi olduğum Enformasyon ve Demokrasi Komisyonu da bu girişimlerden biriydi. Sınır tanımayan Gazeteciler’in (RSF) öncülüğünde, 18 ülkeden 25 uzmanın oluşturduğu Komisyon, günümüzün giderek karmaşıklaşan ve sorunlarla boğuşan iletişim ortamına dair açılımlar öneren bir deklarasyon kaleme alarak Forum’un dikkatine sundu ve başta Macron olmak üzere önemli liderlerin desteğini aldı.
Nefret dilinin yaygınlaştığı günümüz dünyasında Macron’un Paris’ten bir “Barış Davos”u yaratma düşü için vakit erken olabilir; ancak Paris, bir “sosyal dayanışma Davos”u oluşturabilirse bu, yayılan popülizme karşı barışçı bir dip dalganın örgütlenmesini sağlayabilir.