“Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.”
CHP’nin “128 Milyar dolar nerede?” Kampanyası yakın zamanların en etkili muhalefet girişimi olmaya doğru ilerliyor. 17-25’te nereye gittiği bilinen paraların yapmadığı etkiyi yapıyor. AKP, panik halinde eline geçirdiği tabağı çanağı fırlatıyor. CHP uzun zamandır üzerine serpilmiş ölü toprağını atarcasına asılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk defa savunmaya çekildi. Artık gündemi belirleyen değil, cevap yetiştirmeye çalışan tarafta. Siyasi mücadelede zayıf düştükçe devlet gücüyle saldırıyor. Devletin polis ve savcısının tek işi afiş toplamak oldu. Pankartları sökmek için çıkarılan gürültü, dikkatlerin daha fazla yoğunlaşmasına yol açıyor oysa. Daha çok insan pankartları görüyor. Asıl önemlisi Erdoğan yumuşak karnını, zaaf noktasını açık ediyor.
Peki ama neden? 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında paraların nereye gittiği belliydi. İstiflenmiş yüzlerce milyon avronun sıfırlanışı canlı yayında gibi izlendi. Muhalefet cephesi daha genişti; Devlet Bahçeli ve MHP bile yolsuzlukların takipçisi kesilmişti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk tapelerini Meclis’te dinletiyordu. Medya böylesine teslim alınmış değildi. Gazeteler operasyonları çarşaf çarşaf yayınlıyordu. Buna rağmen siyasi bir sonuç doğurmamış ve Erdoğan’ı böylesine panikletmemişti. Neden?
Çünkü halk aç! İlk akla gelen ve en kolay cevap bu. Açlığın zihin açıcı, gözdeki tarafgirlik perdesini kaldırıcı etkisi inkar edilemez. Doğruluk payı var ama cevabın tamamı değil. Dolar kurunun 2 lira olduğu günlerdeydik. Enflasyon, işsizlik gibi halka doğrudan etkisini hissettiren göstergeler negatife dönmemişti. Ve o günlerin mottosu ‘çalıyor ama çalışıyor’du. “Hırsız ama bize de refah sağlıyor” yaklaşımı, toplumun kodlarını da deşifre ediyordu. Hukuk ve ilkeyi çoktan rafa kaldırmış uzak görüşlü olmayan bir toplumdu karşımızdaki. Etik kaygıları olmayan ve uzun vadedeki riskleri kısa vadeli çıkarlar uğruna göze almış bir ülke.
17-25 gaybın, gelecekte yaşanacakların habercisiydi. Lakin nihayetinde güçlü de olsa bir ihtimalden ibaretti. Bugün kime ve hangi şartlarda aktarıldığı bilinmeyen 128 milyar dolar, o gün haber verilen acı sonun gerçekleşmiş hali. 17-25 Aralık en az hasarla kurtulma imkanıydı, köprüden önceki son çıkıştı. Erdoğan Türkiye’sinin demosu, fragmanıydı. O fırsat tepildiği için bu noktadayız. 128 milyar dolar, hukuktan, dolayısıyla denetimden arındırılmış bir iktidarın sembolü haline geldi. Öylesine özensiz ve endişesiz yürü(t)müşler ki kitabına uydurmaya bile gerek görmemişler. Birilerinin çıkıp soracağına ve toplumun bunu dikkate alacağına hiç ihtimal vermemişler. Başta AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere dört koldan açıklama getirmeye çalışıyorlar. Fakat her kafadan ayrı ses çıkıyor. Erdoğan, ‘salgında kullandık’ açıklamasının üzerinden 10 gün geçmeden ‘hiç bir yere gitmedi yerinde duruyor’ diyerek kendini tekzip etti. Hamza Dağ, ‘kasada’, Yiğit Bulut ‘hiç olmadı ki’ dedi. Eski Maliye Bakanı Nurettin Canikli ‘MB satmak zorundaydı. Halkın evinde ve bankada…’ sözleriyle en büyük gaflardan birini yaptı. Mahir Ünal, soruyu bile anlamamış, TL üzerinden hesaplayıp attığı tweetleri silmek zorunda kaldı.
Yeni Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da “Ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir” sözleriyle topa girdi: Zaten kimse Pablo Escobar gibi ısınmak için yaktığınızı söylemiyor. Yer değiştirdiğini herkes biliyor, onun için ‘nerede’ başka bir deyişle ‘kimde’ diye soruyor.
‘128 milyar nerede?’ içinde başka soruları da barındırdığı için tuttu. ‘Çalıyor ama çalışıyor’ tezinin cenazesini kaldırıyoruz. Hukuk olmadan refah olamayacağını, denetimsiz iktidarın ülkeyi batağa saplayacağını tecrübeyle öğreniyoruz. Pahalı bir ders oldu; ekonomik çöküş buzdağının sadece görünen kısmı. Eğitim bitti, sağlık gitti, diplomasi uçtu… En önemlisi zaten bıçak sırtındaki toplumsal barış yok oldu. Gerilim ve kamplaşma eskiden uzlaşılan az sayıdaki konuyu bile yok etti.
128 milyar doların peşine birlikte düşersek belki o yaraya da merhem olabilir. Zira AKP kendi içinde de refah ve rantı adil(!) paylaşmıyor. Erdoğan Ailesi ve etrafındaki küçük bir azınlık olağanüstü biçimde zenginleşti. İftarda bir fakir evine gidip yer sofrasında yemek de eski etkiyi uyandırmıyor. O fotoğrafı ertesi gün kendi elleriyle parçaladılar zaten. Altın varaklı Özbek Otağı’nda Devlet Bahçeli’yle başbaşa iftar karesini paylaşan ile önceki gün fakir sofrasını servis eden aynı kafa. Hiçbir konuda dengeyi koruyamıyorlar. Pudracı Kürşat Ayvatoğlu’nun oluşturduğu tesir de öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde. AKP’lilerin çocuklarının lüks yaşantısı uzun süredir sosyal medyanın gündemindeydi. Ancak ilk defa bu kadar tepki ve cevap verme mecburiyeti gördük. İktidarın rantından tabana düşen, kilosu zaten 1 lira olan beş kilo patates. Bunu onlar da görüyor. Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.
Bülent Korucu / TR724
“Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.”
CHP’nin “128 Milyar dolar nerede?” Kampanyası yakın zamanların en etkili muhalefet girişimi olmaya doğru ilerliyor. 17-25’te nereye gittiği bilinen paraların yapmadığı etkiyi yapıyor. AKP, panik halinde eline geçirdiği tabağı çanağı fırlatıyor. CHP uzun zamandır üzerine serpilmiş ölü toprağını atarcasına asılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk defa savunmaya çekildi. Artık gündemi belirleyen değil, cevap yetiştirmeye çalışan tarafta. Siyasi mücadelede zayıf düştükçe devlet gücüyle saldırıyor. Devletin polis ve savcısının tek işi afiş toplamak oldu. Pankartları sökmek için çıkarılan gürültü, dikkatlerin daha fazla yoğunlaşmasına yol açıyor oysa. Daha çok insan pankartları görüyor. Asıl önemlisi Erdoğan yumuşak karnını, zaaf noktasını açık ediyor.
Peki ama neden? 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında paraların nereye gittiği belliydi. İstiflenmiş yüzlerce milyon avronun sıfırlanışı canlı yayında gibi izlendi. Muhalefet cephesi daha genişti; Devlet Bahçeli ve MHP bile yolsuzlukların takipçisi kesilmişti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk tapelerini Meclis’te dinletiyordu. Medya böylesine teslim alınmış değildi. Gazeteler operasyonları çarşaf çarşaf yayınlıyordu. Buna rağmen siyasi bir sonuç doğurmamış ve Erdoğan’ı böylesine panikletmemişti. Neden?
Çünkü halk aç! İlk akla gelen ve en kolay cevap bu. Açlığın zihin açıcı, gözdeki tarafgirlik perdesini kaldırıcı etkisi inkar edilemez. Doğruluk payı var ama cevabın tamamı değil. Dolar kurunun 2 lira olduğu günlerdeydik. Enflasyon, işsizlik gibi halka doğrudan etkisini hissettiren göstergeler negatife dönmemişti. Ve o günlerin mottosu ‘çalıyor ama çalışıyor’du. “Hırsız ama bize de refah sağlıyor” yaklaşımı, toplumun kodlarını da deşifre ediyordu. Hukuk ve ilkeyi çoktan rafa kaldırmış uzak görüşlü olmayan bir toplumdu karşımızdaki. Etik kaygıları olmayan ve uzun vadedeki riskleri kısa vadeli çıkarlar uğruna göze almış bir ülke.
17-25 gaybın, gelecekte yaşanacakların habercisiydi. Lakin nihayetinde güçlü de olsa bir ihtimalden ibaretti. Bugün kime ve hangi şartlarda aktarıldığı bilinmeyen 128 milyar dolar, o gün haber verilen acı sonun gerçekleşmiş hali. 17-25 Aralık en az hasarla kurtulma imkanıydı, köprüden önceki son çıkıştı. Erdoğan Türkiye’sinin demosu, fragmanıydı. O fırsat tepildiği için bu noktadayız. 128 milyar dolar, hukuktan, dolayısıyla denetimden arındırılmış bir iktidarın sembolü haline geldi. Öylesine özensiz ve endişesiz yürü(t)müşler ki kitabına uydurmaya bile gerek görmemişler. Birilerinin çıkıp soracağına ve toplumun bunu dikkate alacağına hiç ihtimal vermemişler. Başta AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere dört koldan açıklama getirmeye çalışıyorlar. Fakat her kafadan ayrı ses çıkıyor. Erdoğan, ‘salgında kullandık’ açıklamasının üzerinden 10 gün geçmeden ‘hiç bir yere gitmedi yerinde duruyor’ diyerek kendini tekzip etti. Hamza Dağ, ‘kasada’, Yiğit Bulut ‘hiç olmadı ki’ dedi. Eski Maliye Bakanı Nurettin Canikli ‘MB satmak zorundaydı. Halkın evinde ve bankada…’ sözleriyle en büyük gaflardan birini yaptı. Mahir Ünal, soruyu bile anlamamış, TL üzerinden hesaplayıp attığı tweetleri silmek zorunda kaldı.
Yeni Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da “Ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir” sözleriyle topa girdi: Zaten kimse Pablo Escobar gibi ısınmak için yaktığınızı söylemiyor. Yer değiştirdiğini herkes biliyor, onun için ‘nerede’ başka bir deyişle ‘kimde’ diye soruyor.
‘128 milyar nerede?’ içinde başka soruları da barındırdığı için tuttu. ‘Çalıyor ama çalışıyor’ tezinin cenazesini kaldırıyoruz. Hukuk olmadan refah olamayacağını, denetimsiz iktidarın ülkeyi batağa saplayacağını tecrübeyle öğreniyoruz. Pahalı bir ders oldu; ekonomik çöküş buzdağının sadece görünen kısmı. Eğitim bitti, sağlık gitti, diplomasi uçtu… En önemlisi zaten bıçak sırtındaki toplumsal barış yok oldu. Gerilim ve kamplaşma eskiden uzlaşılan az sayıdaki konuyu bile yok etti.
128 milyar doların peşine birlikte düşersek belki o yaraya da merhem olabilir. Zira AKP kendi içinde de refah ve rantı adil(!) paylaşmıyor. Erdoğan Ailesi ve etrafındaki küçük bir azınlık olağanüstü biçimde zenginleşti. İftarda bir fakir evine gidip yer sofrasında yemek de eski etkiyi uyandırmıyor. O fotoğrafı ertesi gün kendi elleriyle parçaladılar zaten. Altın varaklı Özbek Otağı’nda Devlet Bahçeli’yle başbaşa iftar karesini paylaşan ile önceki gün fakir sofrasını servis eden aynı kafa. Hiçbir konuda dengeyi koruyamıyorlar. Pudracı Kürşat Ayvatoğlu’nun oluşturduğu tesir de öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde. AKP’lilerin çocuklarının lüks yaşantısı uzun süredir sosyal medyanın gündemindeydi. Ancak ilk defa bu kadar tepki ve cevap verme mecburiyeti gördük. İktidarın rantından tabana düşen, kilosu zaten 1 lira olan beş kilo patates. Bunu onlar da görüyor. Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.
Bülent Korucu / TR724
“Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.”
CHP’nin “128 Milyar dolar nerede?” Kampanyası yakın zamanların en etkili muhalefet girişimi olmaya doğru ilerliyor. 17-25’te nereye gittiği bilinen paraların yapmadığı etkiyi yapıyor. AKP, panik halinde eline geçirdiği tabağı çanağı fırlatıyor. CHP uzun zamandır üzerine serpilmiş ölü toprağını atarcasına asılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk defa savunmaya çekildi. Artık gündemi belirleyen değil, cevap yetiştirmeye çalışan tarafta. Siyasi mücadelede zayıf düştükçe devlet gücüyle saldırıyor. Devletin polis ve savcısının tek işi afiş toplamak oldu. Pankartları sökmek için çıkarılan gürültü, dikkatlerin daha fazla yoğunlaşmasına yol açıyor oysa. Daha çok insan pankartları görüyor. Asıl önemlisi Erdoğan yumuşak karnını, zaaf noktasını açık ediyor.
Peki ama neden? 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında paraların nereye gittiği belliydi. İstiflenmiş yüzlerce milyon avronun sıfırlanışı canlı yayında gibi izlendi. Muhalefet cephesi daha genişti; Devlet Bahçeli ve MHP bile yolsuzlukların takipçisi kesilmişti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk tapelerini Meclis’te dinletiyordu. Medya böylesine teslim alınmış değildi. Gazeteler operasyonları çarşaf çarşaf yayınlıyordu. Buna rağmen siyasi bir sonuç doğurmamış ve Erdoğan’ı böylesine panikletmemişti. Neden?
Çünkü halk aç! İlk akla gelen ve en kolay cevap bu. Açlığın zihin açıcı, gözdeki tarafgirlik perdesini kaldırıcı etkisi inkar edilemez. Doğruluk payı var ama cevabın tamamı değil. Dolar kurunun 2 lira olduğu günlerdeydik. Enflasyon, işsizlik gibi halka doğrudan etkisini hissettiren göstergeler negatife dönmemişti. Ve o günlerin mottosu ‘çalıyor ama çalışıyor’du. “Hırsız ama bize de refah sağlıyor” yaklaşımı, toplumun kodlarını da deşifre ediyordu. Hukuk ve ilkeyi çoktan rafa kaldırmış uzak görüşlü olmayan bir toplumdu karşımızdaki. Etik kaygıları olmayan ve uzun vadedeki riskleri kısa vadeli çıkarlar uğruna göze almış bir ülke.
17-25 gaybın, gelecekte yaşanacakların habercisiydi. Lakin nihayetinde güçlü de olsa bir ihtimalden ibaretti. Bugün kime ve hangi şartlarda aktarıldığı bilinmeyen 128 milyar dolar, o gün haber verilen acı sonun gerçekleşmiş hali. 17-25 Aralık en az hasarla kurtulma imkanıydı, köprüden önceki son çıkıştı. Erdoğan Türkiye’sinin demosu, fragmanıydı. O fırsat tepildiği için bu noktadayız. 128 milyar dolar, hukuktan, dolayısıyla denetimden arındırılmış bir iktidarın sembolü haline geldi. Öylesine özensiz ve endişesiz yürü(t)müşler ki kitabına uydurmaya bile gerek görmemişler. Birilerinin çıkıp soracağına ve toplumun bunu dikkate alacağına hiç ihtimal vermemişler. Başta AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere dört koldan açıklama getirmeye çalışıyorlar. Fakat her kafadan ayrı ses çıkıyor. Erdoğan, ‘salgında kullandık’ açıklamasının üzerinden 10 gün geçmeden ‘hiç bir yere gitmedi yerinde duruyor’ diyerek kendini tekzip etti. Hamza Dağ, ‘kasada’, Yiğit Bulut ‘hiç olmadı ki’ dedi. Eski Maliye Bakanı Nurettin Canikli ‘MB satmak zorundaydı. Halkın evinde ve bankada…’ sözleriyle en büyük gaflardan birini yaptı. Mahir Ünal, soruyu bile anlamamış, TL üzerinden hesaplayıp attığı tweetleri silmek zorunda kaldı.
Yeni Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da “Ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir” sözleriyle topa girdi: Zaten kimse Pablo Escobar gibi ısınmak için yaktığınızı söylemiyor. Yer değiştirdiğini herkes biliyor, onun için ‘nerede’ başka bir deyişle ‘kimde’ diye soruyor.
‘128 milyar nerede?’ içinde başka soruları da barındırdığı için tuttu. ‘Çalıyor ama çalışıyor’ tezinin cenazesini kaldırıyoruz. Hukuk olmadan refah olamayacağını, denetimsiz iktidarın ülkeyi batağa saplayacağını tecrübeyle öğreniyoruz. Pahalı bir ders oldu; ekonomik çöküş buzdağının sadece görünen kısmı. Eğitim bitti, sağlık gitti, diplomasi uçtu… En önemlisi zaten bıçak sırtındaki toplumsal barış yok oldu. Gerilim ve kamplaşma eskiden uzlaşılan az sayıdaki konuyu bile yok etti.
128 milyar doların peşine birlikte düşersek belki o yaraya da merhem olabilir. Zira AKP kendi içinde de refah ve rantı adil(!) paylaşmıyor. Erdoğan Ailesi ve etrafındaki küçük bir azınlık olağanüstü biçimde zenginleşti. İftarda bir fakir evine gidip yer sofrasında yemek de eski etkiyi uyandırmıyor. O fotoğrafı ertesi gün kendi elleriyle parçaladılar zaten. Altın varaklı Özbek Otağı’nda Devlet Bahçeli’yle başbaşa iftar karesini paylaşan ile önceki gün fakir sofrasını servis eden aynı kafa. Hiçbir konuda dengeyi koruyamıyorlar. Pudracı Kürşat Ayvatoğlu’nun oluşturduğu tesir de öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde. AKP’lilerin çocuklarının lüks yaşantısı uzun süredir sosyal medyanın gündemindeydi. Ancak ilk defa bu kadar tepki ve cevap verme mecburiyeti gördük. İktidarın rantından tabana düşen, kilosu zaten 1 lira olan beş kilo patates. Bunu onlar da görüyor. Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.
Bülent Korucu / TR724
“Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.”
CHP’nin “128 Milyar dolar nerede?” Kampanyası yakın zamanların en etkili muhalefet girişimi olmaya doğru ilerliyor. 17-25’te nereye gittiği bilinen paraların yapmadığı etkiyi yapıyor. AKP, panik halinde eline geçirdiği tabağı çanağı fırlatıyor. CHP uzun zamandır üzerine serpilmiş ölü toprağını atarcasına asılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk defa savunmaya çekildi. Artık gündemi belirleyen değil, cevap yetiştirmeye çalışan tarafta. Siyasi mücadelede zayıf düştükçe devlet gücüyle saldırıyor. Devletin polis ve savcısının tek işi afiş toplamak oldu. Pankartları sökmek için çıkarılan gürültü, dikkatlerin daha fazla yoğunlaşmasına yol açıyor oysa. Daha çok insan pankartları görüyor. Asıl önemlisi Erdoğan yumuşak karnını, zaaf noktasını açık ediyor.
Peki ama neden? 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında paraların nereye gittiği belliydi. İstiflenmiş yüzlerce milyon avronun sıfırlanışı canlı yayında gibi izlendi. Muhalefet cephesi daha genişti; Devlet Bahçeli ve MHP bile yolsuzlukların takipçisi kesilmişti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu yolsuzluk tapelerini Meclis’te dinletiyordu. Medya böylesine teslim alınmış değildi. Gazeteler operasyonları çarşaf çarşaf yayınlıyordu. Buna rağmen siyasi bir sonuç doğurmamış ve Erdoğan’ı böylesine panikletmemişti. Neden?
Çünkü halk aç! İlk akla gelen ve en kolay cevap bu. Açlığın zihin açıcı, gözdeki tarafgirlik perdesini kaldırıcı etkisi inkar edilemez. Doğruluk payı var ama cevabın tamamı değil. Dolar kurunun 2 lira olduğu günlerdeydik. Enflasyon, işsizlik gibi halka doğrudan etkisini hissettiren göstergeler negatife dönmemişti. Ve o günlerin mottosu ‘çalıyor ama çalışıyor’du. “Hırsız ama bize de refah sağlıyor” yaklaşımı, toplumun kodlarını da deşifre ediyordu. Hukuk ve ilkeyi çoktan rafa kaldırmış uzak görüşlü olmayan bir toplumdu karşımızdaki. Etik kaygıları olmayan ve uzun vadedeki riskleri kısa vadeli çıkarlar uğruna göze almış bir ülke.
17-25 gaybın, gelecekte yaşanacakların habercisiydi. Lakin nihayetinde güçlü de olsa bir ihtimalden ibaretti. Bugün kime ve hangi şartlarda aktarıldığı bilinmeyen 128 milyar dolar, o gün haber verilen acı sonun gerçekleşmiş hali. 17-25 Aralık en az hasarla kurtulma imkanıydı, köprüden önceki son çıkıştı. Erdoğan Türkiye’sinin demosu, fragmanıydı. O fırsat tepildiği için bu noktadayız. 128 milyar dolar, hukuktan, dolayısıyla denetimden arındırılmış bir iktidarın sembolü haline geldi. Öylesine özensiz ve endişesiz yürü(t)müşler ki kitabına uydurmaya bile gerek görmemişler. Birilerinin çıkıp soracağına ve toplumun bunu dikkate alacağına hiç ihtimal vermemişler. Başta AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere dört koldan açıklama getirmeye çalışıyorlar. Fakat her kafadan ayrı ses çıkıyor. Erdoğan, ‘salgında kullandık’ açıklamasının üzerinden 10 gün geçmeden ‘hiç bir yere gitmedi yerinde duruyor’ diyerek kendini tekzip etti. Hamza Dağ, ‘kasada’, Yiğit Bulut ‘hiç olmadı ki’ dedi. Eski Maliye Bakanı Nurettin Canikli ‘MB satmak zorundaydı. Halkın evinde ve bankada…’ sözleriyle en büyük gaflardan birini yaptı. Mahir Ünal, soruyu bile anlamamış, TL üzerinden hesaplayıp attığı tweetleri silmek zorunda kaldı.
Yeni Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da “Ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir” sözleriyle topa girdi: Zaten kimse Pablo Escobar gibi ısınmak için yaktığınızı söylemiyor. Yer değiştirdiğini herkes biliyor, onun için ‘nerede’ başka bir deyişle ‘kimde’ diye soruyor.
‘128 milyar nerede?’ içinde başka soruları da barındırdığı için tuttu. ‘Çalıyor ama çalışıyor’ tezinin cenazesini kaldırıyoruz. Hukuk olmadan refah olamayacağını, denetimsiz iktidarın ülkeyi batağa saplayacağını tecrübeyle öğreniyoruz. Pahalı bir ders oldu; ekonomik çöküş buzdağının sadece görünen kısmı. Eğitim bitti, sağlık gitti, diplomasi uçtu… En önemlisi zaten bıçak sırtındaki toplumsal barış yok oldu. Gerilim ve kamplaşma eskiden uzlaşılan az sayıdaki konuyu bile yok etti.
128 milyar doların peşine birlikte düşersek belki o yaraya da merhem olabilir. Zira AKP kendi içinde de refah ve rantı adil(!) paylaşmıyor. Erdoğan Ailesi ve etrafındaki küçük bir azınlık olağanüstü biçimde zenginleşti. İftarda bir fakir evine gidip yer sofrasında yemek de eski etkiyi uyandırmıyor. O fotoğrafı ertesi gün kendi elleriyle parçaladılar zaten. Altın varaklı Özbek Otağı’nda Devlet Bahçeli’yle başbaşa iftar karesini paylaşan ile önceki gün fakir sofrasını servis eden aynı kafa. Hiçbir konuda dengeyi koruyamıyorlar. Pudracı Kürşat Ayvatoğlu’nun oluşturduğu tesir de öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde. AKP’lilerin çocuklarının lüks yaşantısı uzun süredir sosyal medyanın gündemindeydi. Ancak ilk defa bu kadar tepki ve cevap verme mecburiyeti gördük. İktidarın rantından tabana düşen, kilosu zaten 1 lira olan beş kilo patates. Bunu onlar da görüyor. Kılıçdaroğlu, 128 milyar dolarla esnafa, çiftçiye, emekliye neler sağlanabileceğini anlatmaya devam etmeli. Ki beş kilo patatesi devlet töreniyle alan AKP’li de denizin bittiğini anlasın.
Bülent Korucu / TR724