”…Sadece bu cümleler düşünüldüğünde bile ’15 Temmuz tiyatrosu itirafı’ çıkıyor.”
Başsavcı Kodalak neler demiş öyle!
15 Temmuz’un ‘gizli kahramanlar’ından dönemin Ankara Cumhuriyet başsavcısı Harun Kodalak eski bir itirafıyla gündemde. 2017’de Habertürk’te yayınlanan bir mülakatı sosyal medyada gündem oluşturdu. Başsavcı özetle şunları söylüyor: “15 Temmuz’dan birkaç gün önce biz ‘Çatı İddianamesini yayımladık. Bizim teknik olarak bir sıkıntımız vardı. Birçok kesimi bunların silahlı bir terör örgütü olduğunu inandıramıyorduk. İddianamemizde de bu argümanları destekleyecek doyurucu belge ve bilgi bulamadık. Sadece MİT Tırları hadisesi vardı. Ama 15 Temmuz gecesi bizim kamuoyuna çok inandıramadığımız silahlı terör örgütü unsurunu kendi kendilerine deşifre ettiler.”
Sadece bu cümleler düşünüldüğünde bile ’15 Temmuz tiyatrosu itirafı’ çıkıyor. Başsavcılığın herkesi şaşırtan hazırlıklı hali ve daha darbe olup olmadığı anlaşılmadan atılan adımların üstüne bu yorumlar daha anlamlı bir çerçeveye oturuyor. Kodalak’ın başka beyanatları da söz konusu iddiayı güçlendiriyor.
25 Temmuz 2019’da Yeni Akit’e konuşan Kodalak; “Biz F.TÖ’ye yönelik ilk soruşturmayı o gece saat 22:50 sularında açtık.’ Demişti. Bu bilgi şunun için önemli dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, gazetecilere 22:40’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüşmeyi başardığını ama konuyla ilgili bilgi alamadığını açıklamıştı.
Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz “15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece saat 01.00’de 2 bin 740 yargı mensubunun görevine son verdik” demişti. Söz konusu yargı mensuplarının sadece görevine son verilmedi, Ankara Başsavcılığının talimatıyla gözaltına da alındılar. Oysa başka tanık ifadeleri Yılmaz’ın bahsettiği toplantının daha erken saatlerde gerçekleştiğini gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde istifaya zorlanan tümamiral Cihat Yaycı tanık olarak alınan ifadesinde 15 Temmuz günü saat 21:30-22:00 sıralarında EGMden emniyet müdürü Koray Öner’in kendisini aradığını, yanında Ankara Başsavcısı ve Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen’in bulunduğunu söyleyerek ‘paşam darbe oluyor galiba’ dediğini belirtmişti. ‘Jandarmayı kurtardığı öne sürülen Korgeneral (şimdi orgeneral ve Jandarma Genel Komutanı) Arif Çetin ise TBMM Komisyonu’na saat 1’de kiminle çatıştıklarını bilmediklerini söylemişti. Olayın birinci derecede görgü tanığı ‘saat birde kiminle çatıştığımızı bilmiyorduk’ diyor ama HSK binlerce hakim ve savcıyı evlerinden topluyor.
Gazeteci Ahmet Dönmez’in yayınladığı Akıncı Dava Dosyasından alınan bir belge diğer bir çok ‘resmi’ 15 Temmuz tezini çürüttüğü gibi Başsavcılığın hızı konusundaki soru işaretlerini de kuvvetlendirmişti. Belgeye göre Savcı Serdar Coşkun imzalı ve 16 Temmuz 2016 saat 01.00 tarih ve saatli tutanakta henüz gerçekleşmemiş olaylar var. Bazı olaylar ise ya hiç yaşanmamış veya yaşanandan farklı yazılmış. Daha sonra Yargıtay üyesi yapılarak ödüllendirilen Coşkun’a birisi süfle vermiş gibi görünüyor.
Coşkun ismi, Harun Kodalak’ın bahsettiği Çatı İddianamesinin altındaki imza olması hasebiyle önemli. Aylardır hazır olduğu bilinen ama sümenaltında bekletilen iddianamenin 15 Temmuz’dan iki gün önce apar topar işleme konması da manidar. Kodalak diyorki: “İddianameyi yazdık ama teknik bir sorunumuz vardı. İddiamızı destekleyecek bilgi ve belge bulamamıştık.” Bir cerrah “Kalp nakli için ameliyata başladık ama elimizde kalp yoktu. Allahtan yan masadaki hasta öldü, biz işimizi yapabildik” demesinden bir farkı yok bu açıklamanın.
HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın “Darbeye teşebbüs noktasında zaten biz bu yasadan faydalanmıyoruz. Sadece silahlı terör örgütü üyesi olarak yargılama yapabileceğiz; zira henüz yargı camiasında darbeye karıştığını, bizzat içinde olduğunu ispat ettiğimiz kimse yok! Onu henüz delillendiremedik” itirafı Kodalak’ın ifşasını pekiştiriyor. Delilini bulmadan silahlı terör örgütü davası açan Başsavcılık, o gece iki AYM, 140 Yargıtay ve 48’i Danıştay üyesi olmak üzere 3 bine yakın hakim ve savcıyı kanuni şart olan ‘suç üstü hali’ olmadan gözaltına aldırmış. Hile ve tuzaklarla itirafçılık yaptırarak örgüt üyeliği delili bulmaya çalıştıklarını da yine Yılmaz anlatmıştı. Normal bir hukuk düzeninde o işlemlerin tamamı butlan ile malul hale gelecek.
Kodalak denilince herkesin aklına doğal olarak Deniz Feneri Dosyası geliyor. Yargıtay’da Birol Erdem lehine tanık olarak alınan ifadesinde “F.TÖ’nün, AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanımıza yargı eliyle yaptığı ilk darbe Deniz Feneri soruşturmasıdır.” iddiasında bulunuyor. Soruşturmayı kendisine dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş’in verdiğini, istediği kişilerle çalışma imkanı sağladığını anlatıyor. Kuriş, 15 Temmuz’daki o talimatla gözaltına alındığında iki yıldır süren ağır kanser tedavisinden dolayı yatalak haldeydi. Durumu iyice ağırlaşana kadar da tahliye edilmedi. Deniz Feneri üzerinden darbe yapan da F.TÖ, dosyayı kapatan Kodalak’ı görevlendiren de. Çelişki mi dediniz! Devenin neresi düzgün ki…
Deniz Feneri hayatı boyunca Kodalak’ın peşini bırakmayacak, açıklanması zor bir konu. O yüzden konuştukça batıyor. Yargıtay’daki ifadesinde “Yanlış anlaşılmasın, Deniz Feneri’nde bir şey yok demiyorum.” şeklinde konuşunca kıyamet koptu. Sonrasında ‘Ben Almanya’daki Deniz Feneri e.V. dosyasını kastetmiştim, Türkiye’dekini değil’ çarkıyla vaziyeti kurtarmaya çalıştı.
Bu gaflar hep başını yakıyor. MİT’e giden ihbarcı O.K’nın ‘ben darbe ifadesini kullandım’ cümlesini tutanağa geçirdiği için tenzili rütbeyle Yargıtay savcısı yapılmıştı. Araya girenlerin tavassutuyla bilahare Yargıtay üyesi yapıldı. Şimdi sosyal medyada dolaşan cümleleri için de saç baş yoluyordur. Deniz Feneri kredisi de bir yere kadar…
Kaynak: Tr724
”…Sadece bu cümleler düşünüldüğünde bile ’15 Temmuz tiyatrosu itirafı’ çıkıyor.”
Başsavcı Kodalak neler demiş öyle!
15 Temmuz’un ‘gizli kahramanlar’ından dönemin Ankara Cumhuriyet başsavcısı Harun Kodalak eski bir itirafıyla gündemde. 2017’de Habertürk’te yayınlanan bir mülakatı sosyal medyada gündem oluşturdu. Başsavcı özetle şunları söylüyor: “15 Temmuz’dan birkaç gün önce biz ‘Çatı İddianamesini yayımladık. Bizim teknik olarak bir sıkıntımız vardı. Birçok kesimi bunların silahlı bir terör örgütü olduğunu inandıramıyorduk. İddianamemizde de bu argümanları destekleyecek doyurucu belge ve bilgi bulamadık. Sadece MİT Tırları hadisesi vardı. Ama 15 Temmuz gecesi bizim kamuoyuna çok inandıramadığımız silahlı terör örgütü unsurunu kendi kendilerine deşifre ettiler.”
Sadece bu cümleler düşünüldüğünde bile ’15 Temmuz tiyatrosu itirafı’ çıkıyor. Başsavcılığın herkesi şaşırtan hazırlıklı hali ve daha darbe olup olmadığı anlaşılmadan atılan adımların üstüne bu yorumlar daha anlamlı bir çerçeveye oturuyor. Kodalak’ın başka beyanatları da söz konusu iddiayı güçlendiriyor.
25 Temmuz 2019’da Yeni Akit’e konuşan Kodalak; “Biz F.TÖ’ye yönelik ilk soruşturmayı o gece saat 22:50 sularında açtık.’ Demişti. Bu bilgi şunun için önemli dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, gazetecilere 22:40’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüşmeyi başardığını ama konuyla ilgili bilgi alamadığını açıklamıştı.
Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz “15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece saat 01.00’de 2 bin 740 yargı mensubunun görevine son verdik” demişti. Söz konusu yargı mensuplarının sadece görevine son verilmedi, Ankara Başsavcılığının talimatıyla gözaltına da alındılar. Oysa başka tanık ifadeleri Yılmaz’ın bahsettiği toplantının daha erken saatlerde gerçekleştiğini gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde istifaya zorlanan tümamiral Cihat Yaycı tanık olarak alınan ifadesinde 15 Temmuz günü saat 21:30-22:00 sıralarında EGMden emniyet müdürü Koray Öner’in kendisini aradığını, yanında Ankara Başsavcısı ve Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen’in bulunduğunu söyleyerek ‘paşam darbe oluyor galiba’ dediğini belirtmişti. ‘Jandarmayı kurtardığı öne sürülen Korgeneral (şimdi orgeneral ve Jandarma Genel Komutanı) Arif Çetin ise TBMM Komisyonu’na saat 1’de kiminle çatıştıklarını bilmediklerini söylemişti. Olayın birinci derecede görgü tanığı ‘saat birde kiminle çatıştığımızı bilmiyorduk’ diyor ama HSK binlerce hakim ve savcıyı evlerinden topluyor.
Gazeteci Ahmet Dönmez’in yayınladığı Akıncı Dava Dosyasından alınan bir belge diğer bir çok ‘resmi’ 15 Temmuz tezini çürüttüğü gibi Başsavcılığın hızı konusundaki soru işaretlerini de kuvvetlendirmişti. Belgeye göre Savcı Serdar Coşkun imzalı ve 16 Temmuz 2016 saat 01.00 tarih ve saatli tutanakta henüz gerçekleşmemiş olaylar var. Bazı olaylar ise ya hiç yaşanmamış veya yaşanandan farklı yazılmış. Daha sonra Yargıtay üyesi yapılarak ödüllendirilen Coşkun’a birisi süfle vermiş gibi görünüyor.
Coşkun ismi, Harun Kodalak’ın bahsettiği Çatı İddianamesinin altındaki imza olması hasebiyle önemli. Aylardır hazır olduğu bilinen ama sümenaltında bekletilen iddianamenin 15 Temmuz’dan iki gün önce apar topar işleme konması da manidar. Kodalak diyorki: “İddianameyi yazdık ama teknik bir sorunumuz vardı. İddiamızı destekleyecek bilgi ve belge bulamamıştık.” Bir cerrah “Kalp nakli için ameliyata başladık ama elimizde kalp yoktu. Allahtan yan masadaki hasta öldü, biz işimizi yapabildik” demesinden bir farkı yok bu açıklamanın.
HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın “Darbeye teşebbüs noktasında zaten biz bu yasadan faydalanmıyoruz. Sadece silahlı terör örgütü üyesi olarak yargılama yapabileceğiz; zira henüz yargı camiasında darbeye karıştığını, bizzat içinde olduğunu ispat ettiğimiz kimse yok! Onu henüz delillendiremedik” itirafı Kodalak’ın ifşasını pekiştiriyor. Delilini bulmadan silahlı terör örgütü davası açan Başsavcılık, o gece iki AYM, 140 Yargıtay ve 48’i Danıştay üyesi olmak üzere 3 bine yakın hakim ve savcıyı kanuni şart olan ‘suç üstü hali’ olmadan gözaltına aldırmış. Hile ve tuzaklarla itirafçılık yaptırarak örgüt üyeliği delili bulmaya çalıştıklarını da yine Yılmaz anlatmıştı. Normal bir hukuk düzeninde o işlemlerin tamamı butlan ile malul hale gelecek.
Kodalak denilince herkesin aklına doğal olarak Deniz Feneri Dosyası geliyor. Yargıtay’da Birol Erdem lehine tanık olarak alınan ifadesinde “F.TÖ’nün, AK Parti iktidarına ve Cumhurbaşkanımıza yargı eliyle yaptığı ilk darbe Deniz Feneri soruşturmasıdır.” iddiasında bulunuyor. Soruşturmayı kendisine dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş’in verdiğini, istediği kişilerle çalışma imkanı sağladığını anlatıyor. Kuriş, 15 Temmuz’daki o talimatla gözaltına alındığında iki yıldır süren ağır kanser tedavisinden dolayı yatalak haldeydi. Durumu iyice ağırlaşana kadar da tahliye edilmedi. Deniz Feneri üzerinden darbe yapan da F.TÖ, dosyayı kapatan Kodalak’ı görevlendiren de. Çelişki mi dediniz! Devenin neresi düzgün ki…
Deniz Feneri hayatı boyunca Kodalak’ın peşini bırakmayacak, açıklanması zor bir konu. O yüzden konuştukça batıyor. Yargıtay’daki ifadesinde “Yanlış anlaşılmasın, Deniz Feneri’nde bir şey yok demiyorum.” şeklinde konuşunca kıyamet koptu. Sonrasında ‘Ben Almanya’daki Deniz Feneri e.V. dosyasını kastetmiştim, Türkiye’dekini değil’ çarkıyla vaziyeti kurtarmaya çalıştı.
Bu gaflar hep başını yakıyor. MİT’e giden ihbarcı O.K’nın ‘ben darbe ifadesini kullandım’ cümlesini tutanağa geçirdiği için tenzili rütbeyle Yargıtay savcısı yapılmıştı. Araya girenlerin tavassutuyla bilahare Yargıtay üyesi yapıldı. Şimdi sosyal medyada dolaşan cümleleri için de saç baş yoluyordur. Deniz Feneri kredisi de bir yere kadar…
Kaynak: Tr724