Ceren Saran’ın 15 Mayıs 2014’te Uluslararası medya araştırmaları kongresinde önemli bir sunum yaptı.
Sunumda AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri medya sahiplerinin değiştirmek için gösterdiği çabanın sebebini ve bunu hangi yöntemlerle yaptığını açıkça ortaya koyuyor.
İsmail S. Gülümser/Aktif Haber
O tarihten itibaren basın yayın kuruluşları sürekli el değiştiriyor ve her değişiklik sonrası sahipleri iktidarın politikalarını destekleyecek olanlardan seçiliyor. Onlar için devlet bankaları harekete geçiriliyor, bankalara baskı yapılarak uzun vadeli düşük faizli krediler ayarlanıyor. İktidarın politikalarına muhalefet edenler devlet birimleri kullanılarak bir şekilde köşeye sıkıştırılıyor. Ya satmaya zorlanıyor ya da devletin el koyması sağlanıyor. Zaman-Samanyolu grubuna gelinceye kadar medyanın el değiştirmesinde genellikle BDDK ve TMSF aktif olarak kullanıldı Samanyolu grubu polis zoruyla zapt edildi. En son Doğan grubu da AKP ye biati sürekli olmadığı için baskıyla Demirören grubuna geçti artık ülkenin büyük basın kuruluşları Erdoğan’ın tahakkümü altında iktidarın istemediği bir haberi yaptırmak mümkün olmadığı gibi, onlardan gelecek hiçbir teklifi de geri çevirmeleri mümkün değil.
Saran makalesinde, bütün bunların arkasında yatan gerekçenin Erdoğan’ın aynen Marks ve Engels gibi materyalist bir yaklaşımla gücü elinde bulunduran bilgiyi yönetir (üretimi yapanların toplumun ideolojisini de üreteceğini dağıtacağını, topluma hâkim düşüncenin ne olacağına onların karar vereceğini toplumu kendine tabi hale getireceğini düşünüyor), bilgiyi yöneten toplumu istediği gibi yönlendirir anlayışına sahip olduğunu aktarıyor. AKP nin son 16 yıllık medya üzerinde oynadığı oyuna baktığınızda eski Komünist bloku ülkelerindeki yöntemin dikkatle analiz edilerek hayata geçirildiğini görüyorsunuz.
Materyalist dünya da refah belli grupların elinde toplanır, toplumun yaşanan yanlışları görmesini engellemek için sürekli propaganda gereklidir. Gücü elinde bulunduranlar bir yandan medyayı insanları oyalamak, yaşanan yanlışların görülmesini engellemek için kullanırken bir yandan da toplumun düşünce yapısını kendi yanlış inançlarına göre şekillendirmek için kullanır. AKP de düşünce üreten en önemli araçlardan biri olan medya üzerinde hukuk dışı ve gayrı ahlaki yöntemlerle tahakküm kurarak toplumun düşüncelerini sadece kendine bağımlı hale getirmeyi hedeflemiştir.
Bu amaçla AKP hükümeti medya sektörünü yeniden düzenlemeyi seçmiş, medya sahiplerinin tümünün kendi çevresindekilerden oluşmasına çalışmış ele geçiremediği kuruluşlar üzerinde baskı kurarak dönüştürerek etkisi altına almıştır. Çukurova grubu tasfiye edilerek medya organları adeta zorla satışa arz edilmiş. Doğuş grubu iktidarın isteği doğrultusunda dönüştürülmüş, doğan grubu satışa zorlanmış, zaman grubu polis zoruyla zapt edilmiştir.
AKP iktidara geldiğinde medyada Doğan-Uzan-Doğuş-Çukurova grupları vardı, Erdoğan medyayı tehditle hizaya getirecek planlar yaptı siyaseti ele geçirmede araç olarak kullanacak yollar geliştirdi. İlk dönemde merkez medyayı mali kaynaklarla besleyerek iktidarın görüşleri doğrultusunda yayın yapmasını sağladı. Daha çok sermaye gruplarına ait olan medya kuruluşları iktidarla uyumlu olmazlarsa ekonomik olarak güçsüz kalacakları, itibar kaybedecekleri yönünde tehdit edildi.
MEDYA ORGANLARI NASIL İKTİDARI ELEŞTİRMEZ HALE GETİRİLDİ
AKP nin tehditlerine boyun eğen onun isteğine göre medyasını eleştiriden uzak tutanlar kendini bir süreliğine korudu, yanlışları eleştirenler ise hedefe konuldu ve bir bir harcandı. İktidarın baskısından ilk nasibini alan 1989 da kurulan Uzan grubuna ait Star TV ve Star gazetesi oldu. Cem Uzan’ın parti kurup AKP ile kıran kırana muhalefet yürütmesinden sonra Erdoğan Uzan grubuna savaş başlattı. 2003 de grubun şirketlerinden Çukurova elektriğe el konuldu. Uzan mücadeleyi sürdürünce BDDK kullanılarak gruba ait İmar bankası TMSF ye devredildi. Grubun tüm şirketlerinin yönetimini ele geçirmek için mevzuat düzenlemesi yapılarak TMSF ye istediği şirkete kayyım atama yetkisi verildi. İmar bankasının mudilerinin paraları karşılığı denilerek grubun 219 şirketine el konuldu. Holdige(Rumeli holding) ait Star TV ve Süper FM-Metro FM-Joy FM-Joy Türk FM-Rock FM-Radyo Alaturka devlete geçti. 2005 te Star TV yi 306 milyon dolarla, 2008 de KralTV ve Kral FM 95 milyon dolara o günlerde AKP politikalarını eleştiriden uzak duran Doğan grubuna, 2008 de Star gazetesi de 8 milyona Kıbrıslı iş adamı Ali Özmen Safa’ya satıldı.
2000 yılındaki krizde BDDK Dinç Bilgin’e ait Etibank’a el koydu ve Sabah gazetesinin de sahibi olan Bilgin tutuklandı, Sabah gazetesini önce 2000 de Merkez yayın grubunu kuran Turgay Ciner’e kiraya verildi, yayın politikası iktidar tarafından uygun bulununca 2005 yılında 10 yıl gibi uzun bir ödeme takvimiyle 433 milyon dolara satıldı. Sonraki yıllarda medya organlarında zaman zaman eleştirel yayın yapılınca 2007 de Ciner ve Bilgin arasındaki eski bir anlaşma bahane edilerek Sabah ve ATV ye TMSF nin tekrar el koyması sağlandı. Ciner 2007 den sonra iktidarla uyumlu çalışmayı kabul ettiği dönemde bazı kanallar iade edilerek yenilerini açmasına izin verilerek Kanal 1- Habertürk gazete ve TV yi 2009 da Blomberg ekonomi kanalını yayına soktu, 2013 te TMSF nin sattığı Show TV 402 milyon dolara alarak 3 ulusal kanal sahibi oldu.
2007 yılında TMSF nin el koyduğu Ciner grubuna ait Sabah, ATV ve Kanal 5, 1,1 milyar dolara Çalık grubuna satıldı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın genel müdürü olduğu yayın grubuna (kamu bankalarından teminat alınmadan 750 milyon dolar uzun vadeli düşük faizli) kredi verilmesi için baskı yapıldığı konusunda spekülasyonlar yapıldı. Damadının yönettiği Sabah-Fotomaç-Yeni asır gazete TV ve dergileri-ATV-A haber-internet gazeteleri-Radyo kanallarıyla Erdoğan en büyük medya gruplarından birini doğrudan kontrol eder hale geldi.
1954 yılında kurulan Karamehmetler’in Çukurova grubu, 1980 den sonra Yapı Kredi-İnterbank ve birçok sanayi şirketini bünyesine kattı, 1996 da Süperonline ile internet hizmetlerine, 1999 da Digitürk ile TV yayın platformuna girdi. 1999 da Forbes tarafından ülkenin en zengini seçildi, 2002 krizinde Pamukbank’ı TMSF ye devretti. Yapı kredi bankasının %51 i koç grubuna satıldı. 2013 de 75 milyon dolarlık borç bahane edilerek TMSF gruba el koymaya başladı. Gruba ait o günlerde en popüler kanallardan biri olan Show TV iktidar aleyhinde yayınlardan uzak kalmayı öğrenen Ciner grubuna satıldı.
2008 de Ali Özmen Sirmen’e ait Star gazetesinin de olduğu grubunun hisselerini çoğunu, 2013 te Skytürk360 TV, Akşam-Güneş gazetelerini Erdoğan’ın gizli kasası olarak da anılan Ethem Sancak, 2011 de Vatan ve Milliyet gazetelerini Erdoğan’ın talimatıyla Demirören satın aldı. 2013 te Sabah-ATV Erdoğan’ın ihalelerinin gözdesi Kalyon inşaata devredildi. Bu yolla basın gruplarının önemli bir bölümü tamamen Erdoğan’ın kontrolüne geçti.
Belli tarihten sonra Erdoğan medya patronlarını muhalifleri atma konusunda baskıya yapmaya başladı. Derya Sazak Milliyette çıkan bir haber yüzünden gazetenin yöneticiliğinden atıldı. Erdoğan’ın telefonda ağır hakaretler yüzünden Demirören’in ağladığı basına yansıdı. Mahkemelere baskı yaparak yayınlarında AKP karşıtı görüşlere izin veren Aydın Doğan’ı ceza verilmesini istedi.
AKP ile Doğan grubunun iyi ilişkiler içinde olduğu dönemde Uzan’lara ait Star TV bu gruba verilmiş Doğan grubunun Deniz Feneriyle ilgili yayınlarından dolayı ilişki bozulunca bu kez Erdoğan’ın grupla ilgili gizli bilgileri açıklama tehditleri başlamıştı. Önce 2008 yılında gruba ait Petrol Ofisi borcunun yapılandırılması bahanesiyle şirket hesapları incelemeye alınmış ve usulsüzlük yapıldığı bahane edilerek gruba 826 milyon lira ceza kesilmiş, yapılan itirazı grup kaybedince borç 4,8 milyara yükselmiş, sonra vergi affıyla 940 milyona sonra 2012 yılında uzlaşmayla 480 milyona düşürülmüştü. Doğan grubu darbeden sonra Erdoğan’ın aleyhine tüm yayınları engellese muhalif gazetecileri çıkarsa da yaranamadı ve 2016 dan sonra tutuklanma ile tehdit edilerek medya organlarını satmaya zorlandı. 2018 yılında gruba ait Yaysat-Posta-Fanatik-DHA-Doğan TV-Kanal D-CNN Türk-Hürriyet-D Smart Erdoğan’ın kolayca fırçalayıp yayın politikasını değiştirebildiği Demirören grubuna satıldı.
Medya-finans-otomotiv-inşaat-turizm-gayrimenkul-enerji alanlarında çalışan NTV-CNBC-e-Radyo eksen-Osmanlı bankası-Körfez bank-Garanti Bankasına sahip Doğuş grubu ait NTV 2010 dan sonra iktidarın baskısıyla yayın politikasını değiştirmek zorundan kaldı, AKP ye muhalif yayıncılar görevden uzaklaştırıldı. 2011 NTV de Banu Güven’e HDP li Leyla Zana’yı programa çıkarmayacağı yönünde baskı yapılınca ayrılmak zorunda kalmıştı. Kanala hükümete yakın gazeteciler doldurulmaya başlandı, Erdoğan danışmanları ve partililerin çağrılması için baskılar arttı. İktidarı rahatsız etmeyen yayınlardan sonra Galaport- Metro ihalelerinde Doğuş grubunun önü açıldı. Grup 2011 de Doğan grubundaki Star TV yi de bünyesine kattı.
2016’daki senaryo darbeye kadar çok sayıda medya organı bir şekilde TMSY ye devredildi ve iktidara yakın firmalara satılarak medya AKP ye bağımlı hale getirildi.
TMSF’nin 2017 faaliyet raporuna göre AKP iktidar olduktan sonra el konulan gazete televizyon ve radyolar; TV Guide, Star TV- Show TV, Showmax-Show Türk-Fotomaç- Sabah-Takvim-Yeni Asır-Akşam-Güneş-Digiturk-TGRT-İzmir TV-Kral TV-Dizi TV-Yeşilçam TV-Cine 5- Supersport TV-Gala TV-Viva TV-ATV-Kanal1-Buket TV-Maxi TV-Showmax-Skyturk360-Turkmax-Turmax Gurme-Nicledeon-NickJr-MTV-JoY FM-Joy Türk FM-Süper FM-Metro FM-Kral FM-Romantik Radyo-Show radyo-Radyo Viva-Radyo 5- Alem Fm-Lig radyo. Bu listeye darbeden sonra kapatılan medya organları dâhil değildir.
Darbeden önce cemaatle irtibatlı oldukları gerekçesiyle aralarında Samanyolu-Zaman ve İpek grubuna bağlı birçok yayın organına kayyum atandı, darbeden sonra da cemaate ait 149 medya organın kapatıldı, cemaatle irtibatlı olmayanlarla birlikte kapatılan yayın organı sayısı 200’e ulaştı.
OHAL döneminde cemaat yayın organları yanında sol gruptan birçok TV ve gazeteye de baskınlar yapılıp kapatılmış en son Cumhuriyet gazetesine de operasyonlarla tehdit edilip yapısı değiştirilmiştir. Şu anda ülkede Halk TV-KRT TV-Yençağ gazetesi-Diken-Birgün gibi internet gazeteleri gibi cılız seslerle muhalefet etmeye çalışan birkaç küçük yayın organı dışında hiçbir yayın kalmamıştır.
Ülkede Erdoğan aleyhine yayın yapılması mümkün değildir, öğrencilerden akademisyenlere kadar birçok kişi hakkında sosyal medyadaki eleştirilerinden dolayı hakaret davası açılmış, bazıları basit gerekçelerle tutuklanmıştır. İktidarı sadece yurt dışından yayın yapan internet gazetelerinden eleştirmek mümkündür, imkânsızlıklar içinde muhalefet eden bu yayınların çoğuna erişim engeli getirilerek, sosyal medyada çok sayıda takipçisi olan muhalif seslerini hesapları kapattırılarak, İktidarın insanlık dışı uygulamalarını anlatmada başarılı gazeteciler hakkında o ülkelere baskı yapılarak doğru bilgiye ulaşmadaki tüm yollar engellenmektedir.
Farklı yöntemlerle yurt dışından yayın yapan muhalif internet sitelerini izleyenler telefonla vb yollarla sosyal medyadan yapılanlara destek verenler istihbarat birimlerince takip edilmekte ve bağlandığı yer tespit edilip baskınlar düzenlenmektedir. Normal dönemde muhalefetin sesi hiç duyulmazken seçim dönemlerinde bile seslerini duyuracak ortam kalmamıştır. Tüm bilgiler sarayda kurulan danışmanlarca üretilip servis edilmekte toplum onların hazırladığı haberlere göre istedikleri gibi yönlendirilmektedir.
İHALELERDE KAYIRMACILIK VE TMSF APARATI İLE ÜLKENİN EN BÜYÜK ŞİRKET LİSTESİ DEĞİŞİYOR
AKP iktidarı her dönem farklı yöntemler kullanarak şirketlerin el değiştirmesini Mali gücün yandaşlara geçmesini sağlıyor
-2002 den bu yana TMSF ve BDDK aparatını kullanarak ele geçirilen holding banka ve şirketler
-2014 ten itibaren cemaat operasyonları ile el konulan şirketler
-2018 den sonra döviz krizi çıkarıp ödeme dengesi bozulan ve iflasa sürüklenip Konkordato ile iktidara mahkûm olan şirketler.
2002 den beri yıllara yayılmış aşamalı bir planla TMSF ye devredilmiş büyük şirketlerin kimisi kapatılıp tasfiye edilmekte kimi zaman ihalesiz el değiştirmektedir. 2014 ten sonra cemaatle irtibatlı olan çok sayıda firmaya teröre destek verdikleri gerekçesiyle el konulmuştur. Şimdi de iflas ve konkordato ile şirketler iktidarın önünde diz çöktürülmektedir.
İktidara 10 vermeyi kabul eden yandaş şirketler ihalelerin gözdesi oluyor. Yanaşmayanlar o iş kolunda ne kadar deneyimli olsalar da bir bir eleniyor. İktidarın engellemelerine rağmen varlığını sürdürenler ise aşamalı bir planla yok ediliyor.
AKP iktidara geldiğinde yaptığı ilk işlerden biri İhaleleri Başbakanlığa alıp patronlarla pazarlığa oturmak oldu. Her ihalede kişiye özel düzenlemeler yapmak için 16 yılda ihale mevzuatı 186 kez değiştirildi ihalelerin çoğu Sayıştay denetiminden çıkarılarak pazarlık usulüyle yapıldı ve partiye %10 pay verenler, partinin politikaların destekleyenler arasında ihaleler paylaşılmaya başlandı. Esra Çeviker Gürakar’ın “kayırma ekonomisi” konul çalışmasında; 1 milyon TL üzerinde olan 50 bin ihaleyi kazanan 13,500 firmandan 13 binden fazlasının AKP yandaşı olduğunu, 1.023 şirket AKP Milletvekilleri parti başkanları ya da belediye başkanlarına ait olduğunu belirledi
Birgün’den Mustafa Mert Bildirici’nin haberine göre; AKP ihalelerinin gözdeleri Cengiz-Kalyon-Limak-Kolin bu dünyada devletten en çok ihale alan firmalar oldular. Dört grubun aldığı ihale tutarı 150 milyar dolara ulaştı. İktidara yakın şirketlerden; Albayraklar tüm sayaç okuma işlerini, İhlâs Kentsel dönüşüm projelerini, Beyaz holding kapatılan dershaneler yerine belediyelerde açılacak tüm eğitim ve kültür merkezi faaliyetlerini üstleniyor. Şirketler farklı yollarla kapatılırken yandaşlar yerini dolduruyor.
2000’DEN BERİ TMSF ARACILIĞI İLE BÜYÜK HOLDİNGLER EL DEĞİŞTİRDİ YA DA TASFİYE EDİLDİ
Erdoğan iş dünyasını kendine biat edecek iş adamlarına göre yeniden şekillendirmek için her türlü insanlık dışı yöntemi kullanıyor. İktidara geldikleri 2002 yılından bu yana TMSF yi kullanarak birçok büyük holdinge zarar verdi birçok şirkete el koydular.
TMSF nin 2017 faaliyet raporuna göre; Bir kısmı AKP den önceki krizden dolayı el konulurken bir kısmı da AKP döneminde Erdoğan’ın güç mücadelesinin kurbanı olmuş holdinglerin tasfiye işlemleri AKP iktidarı döneminde yürütülmüş. TMSF nin şirketlerle yaptığı birebir görüşmelerle yapılan pazarlıklar sonucu Ülkenin en büyük işletmeleri çoğu yıllara yayılmış sessizce sürdürülen aşamalı bir planla yandaşlar arasında paylaştıracak yollar bulunmuş.
Bayındırbank ve Bayındır grup ait şirketler 2002, Bank kapital ve Ceylan grubu oteller tatil köyleri 2003, Toprak bank ve Toprak gruba ait 22 şirket 2004, Sitebank Sürmeli grubu ait 11 şirket 2005, Pamukbank ve Çukurova gruba ait 165 şirket 2005, Yaşarbank ve Yaşar grubu 2006, Kentbank ve Süzer gruba 2007, Demirbank ve Cıngıllı gruba 2007, Lapis grup ve TYT bank 2007, Sümerbank ve Garipoğlu gruba ait 70 şirket 2010, İnterbank ve Çağlar gruba ait fabrikalar 2010, , EGS bank ve EGS gruba ait şirket ve gayrı menkuller 2011 yılında tasfiye kararı alınmış. Yurtbank ve balkaner gruba ait 10 şirket, Etibank ve Medya gruba ait 49 şirket, Esbank ve Zeytinoğlu gruba ait dev inşaat şirketleri, Bank Ekspres ve Korkmaz Yiğit gruba ait şirketler ve mal varlıkları, İktisat bankası ve Erol Aksoy grubuna ait 38 şirket, İmar bankası ve Uzan grubu bünyesindeki 219 şirket 2004, Egebank ve Demirel gruba ait 9 şirket, Türkbank ve Munzam Vakfı gibi holding ve bankaları ise 2017 yılında hala tasfiye sürecinde olduğu görülüyor. Devletin öne sürdüğü tüm engellemelere rağmen bazıları eski sahiplerince işletilirken bazıları tasfiye adı altında satışa çıkarılmış.
Rapordan anlaşıldığına göre; darbeden önce ülkenin en büyük holdinglerine ait TMSF tarafından el konulan 700 den fazla şirketten ekonomik değeri yüksek olanlar, iktidara yakın iş adamlarına uygun ödeme koşullarıyla aktarılmış. Yatırım değeri yüksek ticari sanayi işletmeleri ülkenin en büyük fabrikaları devlet bankaları da kullanılarak Erdoğan kontrolündeki iş adamları ve yandaşlarla paylaşıldı. Bu grupların varlıklarıyla ilgili işlemlerden Karamehmetlerden 2 milyar, Uzanlardan 1 milyar olmak üzere TMSF kasansına yaklaşık 8 milyar dolar aktarılmış ancak satın alanların bu kaynağı nasıl ve nereden temin ettiğine yer verilmemiş.
AKP’NİN OHAL’İ KULLANARAK EL KOYDUĞU CEMAAT MENSUPLARINA AİT ŞİRKETLER
AKP iktidarı kendine boyun eğmeyen tüm kesimlere yaptığı gibi Gülen cemaatinin faaliyet alanına giren ne kadar işletme varsa bunların bir kısmını darbeden önce polis zoruyla kapatmaya çalıştı bir kısmına kayyım atayarak yönetimini gasp etmek istedi. Mahkemelerle talimatlar yağdırarak yaptığı bu hukuk dışı işlemlerin bazılarında muvaffak oldu bazılarında ise istediği sonucu alamadı ancak onların beklemeye tahammülü yoktu. Cemaatle irtibatlı tüm işyerlerini bir yolunu bulup kapatmak istiyorlardı. Bu amaçlarını planlanmasında yer aldıkları darbeyi kullanarak gerçekleştirdiler. Darbeden sonra hem cemaatin topluma hizmet amacıyla kurduğu vakıf dernek sendika ve eğitim kurumu üniversite yurt ve ticari işletmeleri KHK lar ile kapattı, hem de cemaate destek olan ne kadar iş adamı varsa onların her birinin aile şirketlerine kişisel işyerlerine ve birçoğunun mülklerine banka hesaplarına el koydular.
Cemaatle irtibatlı ya da finansal destek oldukları gerekçesiyle Kaynak Holding bünyesindeki 31 şirket, Naksan holding bünyesindeki 51 şirket, İpek Koza grubu bünyesindeki 18 farklı işletme, Boydak holding bünyesinde 34 farklı şirket, Akbulut holding bünyesindeki 16 şirket TMSF ye devredildi.
TMSF, Naksan bünyesindeki sadece 31 arsa ve bir termik santrali olan yıllık cirosu 1 milyarı geçkin Adularya enerji şirketini 1,4 milyar liraya satışa çıkardı. Boydak holdingin yıllık cirosunun yaklaşık 8 milyar, Kaynak holdingin 1,5 milyar, Koza holdingin cirosunun 500 milyon dolar olduğu belirtildi.
Aydınlı grup, Dumankaya, Alfemo, Yavaşçalar ve Kadıoğlu grup, Aynes gıda, Bakpiliç, Orkide yağları, Akfa-Atlas-Royal halı, Sesli tekstil, Uğur grup, Vural plastik, Yağmur mobilya, Fi yapı, Hasıcı holding, Kavuklar grup, gibi Türkiye’nin en büyük işletmeleri arasında yer alan birçok şirkete de el konuldu.
TMSF nin 2017 faaliyet raporunda göre, 674 sayılı KHK ile cemaatle irtibatlı tüm şirketlere kayyım atama yetkisi verilmiş. Sonra yapılan ek düzenlemelerle 44 ilde toplam 56 milyar liralık varlığı olan 985 şirket, onların ortaklık ilişkisi içinde olduğu 142 şirketin hisselerine ve 125 kişinin de şahsi mal varlıklarına TMSF kayyım atamış. El konulan işletmelerde 50 bin kişinin istihdam edildiği ve ciro toplamlarının 25 milyar lira olduğu tespit edilmiş. Faaliyet raporunda TMSF ye devredilen Asya katılım bankasında parası olan mudilerden kamuda çalışanların kendileriyle eş ve çocuklarına ait yaklaşık 2 milyon kişinin bilgilerinin başta güvenlik birimleri, mahkemeler olmak üzere isteyen kamu kurumlarına verildiği açıkça ifade edilmiş.
TMSF nin 2018 yılında yaptığı açıklamaya göre el konulan cemaate ait binden fazla şirketin henüz satışa sunulmadığı belirtilmiş. 2016 yılında yayınlanan listede birçok büyük ilçe dâhil çok sayıda ilin en önemli şirketlerine devletin el koyduğu, önümüzdeki günlerde devlet eliyle o ilin işletmelerinin satılarak yandaşlara dağıtılacağını tahmin etmek zor değil.
2018 DE DÖVİZ KRİZİ ÇIKARAK İFLASA SÜRÜKLENEN KONKORDATO İLE DEVLETE BAĞLANALAR
AKP 2002 den bu yana devlet birimlerini farklı yöntemlerle kullanarak ülkede büyük ticari işletmelerin el değiştirmesini sağlıyor. Darbeye kadarki dönemde ülkenin en büyük kuruluşları arasında olan holdinglerin çoğu TMSF kullanılarak el değiştirdi, birçok büyük kuruluş ve fabrikalar kayda değer sermayesi olmayanlara devlet bankalarından kredi kullandırılarak devredildi. Darbeden sonra bir kısmı ülkenin en büyük şirketlerinden olan muhalif gördükleri cemaatle irtibatlı binden fazla şirkete ancak Demirperde ülkelerinde olabilecek bir yöntemle bir kararla(KHK) el koydular. Şimdi el koymadıkları diğer şirketlere sıra geldi.
Bu kez şirketlere el koymada farklı bir yöntem kullanıyorlar. Amerika’ya kafa tutup kendi elleriyle döviz krizi çıkararak dövizle borçlanmış birçok büyük şirketin ödeme dengesini bozdu, iş yapamaz hale getirdiler. Şu anda ülkede AKP eliyle çıkarılmış bir ekonomik kriz yaşanıyor, krizde yurt dışı of shore hesaplarında milyonlarca dolarlık döviz stoklamış olanlar servetlerine servet katarken, dövizle borçlanmış olanlar iflas talebiyle devlete başvuruyor. Dövizle borçlanmışlar kurdan dolayı iflasa sürüklenirken, bazıları da Merkez bankasının haftalık repo faizlerinin %24 lere kadar çıkarmasından dolayı nakit sıkıntısı çekiyor. Türkiye Arjantin’den sonra dünyada en yüksek faiz veren ülkesi haline geliyor. AKP iktidara geldiği 2002 yılında şirketlerin bankalara olan borcu 37,5 milyar dolar iken bugün bu rakamın on kat artarak 330 milyar dolara çıktığı belirtiliyor Ülkenin en başarılı firmaları bir anda iktidarın mahkûmu oldu, onların iflas etmeleri önlemek ister gibi görünüp, firmalara iki şey teklif ediyorlar.
Borçları karşılığı hiç para ödemeden iktidara yakın şirketler, Katarlılar, yurt dışında döviz stoklamış AKP lilerin gizli ortaklık ilişkisi içinde olduğu şirketlere satış öneriyor, neredeyse hiç ödeme yapmadan devlet imkânlarını kullanarak firmalara el koymayı planlıyorlar.
Firmasını satmak istemeyenlere ise iflas yerine Konkordato(iflas erteleme) ilan etme fırsatı sunuyor gibi yapıp firma yönetimlerine mahkemelerdeki elemanları vasıtasıyla ortak oluyorlar. Birkaç ay içinde iflastan önce son durak olarak bilinen konkordatoya başvuran firma sayısının 3 bini geçtiği bu rakamın 5-7 bini bulacağı aktarılıyor. Alacaklılara da paralarını tahsil için konkordato ilan etme fırsatı sunarak, İktidara yakın alacaklı firmaların bazı büyükleri satın alması yolunu açıyorlar.
En çok mağdur olan sektörlerden biri maliyetlerin %40 arttığı bildirilen yaşanan ekonomik krizden dolayı satış yapamayan inşaat sektörü. Araba satışlarının %77 azalarak neredeyse durma noktasına geldiği 200 binden fazla aracın gümrüklerde bekletildiği otomotiv sektöründen çalışanların çıkarıldığı aktarılıyor.
Hotiç, Yeşil kundura, Beta ayakkabı, Sabo ayakkabı, Keskinoğlu tavukçuluk, Makro marketler zinciri, Dizayn boru, Enka, Yörsan, Gilan, Pamukkale-Ulusoy turizm, Hacıbaba kuruyemiş, Günaydın grup, Eminiş ambalaj, Remoil petrol, Cekoil petrol, Palet inşaat, Mendo iç giyim, Argomey, Ayhanlar holding, Metsan inşaat, Anatolianpars grup, Canet, Yavuzlar vagon, Angora halı, Ceylan İnşaat, Astaldi, Mektebim okulları, DGS inşaat, gibi büyük kuruluşlar da konkordato ilan ettiler. 51 milyar dolar lisans bedeli ödeyerek enerji santralleri kuran firmalar artan maliyetler yüzünden (Alarko-Aksa gibi holdingeler 100 milyon dolardan fazla harcamayla kurdukları) doğalgaz enerji santrallerinde bir bir üretimi durdurmaya başladı, enerji sektöründeki firmaların çoğunun batık olduğu belirtildi. Migros borcu 10 milyar liraya yaklaşmış %33 faizle borçlanarak kendini çevirmeye çalışıyor. TEMSA-TOFAŞ-RENAULT işçileri tatile gönderip araç üretimine ara veriyor. Araç kiralama devi Fletkorp, Habertürk ve Vatan gazeteleri kapanıyor. Babacan’ın itirazına rağmen Erdoğan talimatıyla ORA AVM ye Ziraat bankasından 270 miyon Euro kredi verildiği AVM nin iflasıyla çiftçilere ait 1,7 milyar liranın battığı belirtiliyor.
AKP iktidarı ülkedeki işletmeleri kontrol etmek için yaptığı planı aşama aşama gerçekleştiriyor. Bankalar krizinden sonraki dönemde yaklaşık 15 yıllık iktidarları boyunca ülkenin en büyük holdinglerine yaklaşık 700 şirketin en verimli olanlarını yandaşlar arasında bölüşmüşlerdi. Önümüzdeki günlerde cemaatle irtibatlı olanlardan ticari değeri yüksek olanları da yandaşlar la bölüşecekler böylece ülkede 2000 e yakın şirketin verimsiz olanlarını kapatıp verimli olanlarının el değiştirmesini sağlayarak devlet gücüyle iş dünyasında etki alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. Son krizle ise ayakta kalan büyükler olmak üzere muhtemelen 5-7 bin arasındaki işletmeyi bankalar yoluyla kendilerine bağlayacaklar verimli olmayanları iflasa sürükleyip verimli olanların köşeye sıkışmışlığını da kullanarak borçları karşılığı yandaşlara dağıtacak sahiplerine bedel ödemeden hatta borçlu çıkararak şirketlerine el koyacaklar.
Ekonomistlerin öngörüleri doğru ise son krizle beraber AKP iktidarı ülkede alanında belli büyüklüğe ulaşmış yaklaşık 10.000 işletmenin ya kapatılmasına ya da el değiştirmesine sebep olacak. Mafya düzenine dönüşen ülkede ticari sektörler Erdoğan’ın yönetimine geçecek.
İŞ ADAMLARINI SIKIŞTIRAN İKTİDAR TOPLUMDAN EKONOMİK KRİZİ SAKLAMAYA ÇALIŞIYOR
İktidar partisi bir yandan ekonomik krizi tetikleyecek ne kadar adım varsa onları atıyor, büyük şirketleri olabildiğince köşeye sıkıştırıp kendi önünde hizaya dizmek istiyor, bir yandan da tüm gazete manşetlerinden halkı ülkede ekonomik kriz olmadığına inandırmaya çalışıyor. Erdoğan’ın reflekslerini iyi anlamış ve saray ekiplerince tembihlenmiş gazeteciler krizle ilgili haberleri es geçmeye çalışıyor, Binali Yıldırım’ın manşetten girilmesi gereken “ekonomik kriz var” açıklamasını bile saklamak için ne lazımsa yapıyorlar. Ticaret ve sanayi odası başkanları Erdoğan’dan fırça yememek için sektörün yaşadıklarını ancak aylar sonra “iş yapamaz hale geldik” “ekonomi duvara toslayacak”, “sanayici işi bırakıyor” “piyasada gözle görülür bir yavaşlama var para dönmüyor” “kapanan her işletme 80 milyonun kaybıdır” diyerek üyelerinin gazını almaya çalışıyor.
Ancak Tr724 ten Semih Ardıç’ın değerlendirmelerine göre; üç yüzü aşkın malda ciddi fiyat artışlarının olduğu enflasyonun %24 lere kadar çıktığı, BİM-A101-Migros-Carrefour-Şok-Metro bir gecede tüm mallarda %30-50 arası zam yaptığı, birçok sektörde işten çıkarmalardan dolayı işsizlik oranlarının hızla yükseldiği belirtiliyor. İşsiz sayısının 6 milyonu geçtiği 3,5 milyona yakın gencin ne eğitim ne de istihdamda olduğu, gerçekte ise işsizlik oranının %18 ile OECD de son sıradaki Yunanistan’ın hemen üstünde yer aldığı belirtiliyor.
Albayrak döneminde ekonomiye güven kalmadığı için, Almanya 5 yıllık tahvil için 0,23 öderken, Türkiye aynı tahvil için 74 kat fazlasını 17,18 ödeyerek borç para bulabiliyor. Albayrak’ın ihale iptal işleminden önce 27,6 milyar rezervi olan Merkez bankasının rezervlerinin her geçen gün eridiği ve devletin piyasaya yaptığı son 13,9 milyarlık ödemeden sonra kasadaki rezervin 6,5 milyar liraya kadar gerilediği aktarılıyor.
Konkordato ilan eden büyük firmaların binlerce küçük firmaya olan 15 milyar lirayı bulan borçları tahsil edilemiyor, bunun yakın zaman içinde 30 milyara ulaşacağı tahmini yapılıyor. 100 bin TL lik konut kredisi faizlerin %33 e çıktığı belirtiliyor. İstanbul finans merkezi inşaatı durduruluyor. Bankaların tahsil edemediği kredi tutarı 90 milyar lirayı geçiyor. Derecelendirme kuruluşları batık kredi tutarının daha da artacağını öngörüyor. BDDK bankaların sermaye yeterliliğinin %12 nin altına düştüğünü kar payı dağıtmamaları gerektiğini belirtiyor. İşsizlik fonundaki çalışanların 11 milyar lirası kullanılarak 3 banka Halkbank, Vakıfbank, Eximbank batmaktan kurtarılıyor. Koç’a ait Yapı kredi 600 milyonluk alacağını 20 de bir fiyatına 31 milyona, Halkbank 77 milyonluk krediyi 4 milyona devrediyor. Akbank-Yapı Kredi ancak %110 faiz artışıyla dışarıdan borç bulabiliyor.
İktidar partisi geçen sene faiz giderleri için 50 milyar ayrılmışken bu yıl 2 katından fazla (MEB bütçesi kadar) parayı 114 milyar lirayı faiz giderleri için ayırmak zorunda kalıyor. Eğitime, yatırıma ayrılacak kaynaklar faiz giderlerine harcanıyor. 135 milyar dolar borç yüzünden 2001 krizi çıktı birçok banka ve büyük şirket battı bugün ülkenin borç tutarı 310 milyar dolar. Şirketlerin bir sene içinde ödeyeceği döviz borcu 115 milyar dolar. Devlet geçtiğimiz yıl 173 milyar lira(vergi gelirlerinin üçte birini) vergiyi tahsil edemiyor.
YUTMA SIRASI ÜLKENİN EN BÜYÜKLERİNE GELİYOR
Belli bir dönemden sonra büyük firmalar hepsi kucağımıza gelecekler tehdidinin muhatabı oluyor.
TR7/24’ten Naci Karadağ’ın tespitlerine göre; Erdoğan iktidarının sınırlarını genişletmek için önce TMSF’nin el koyduğu firmaları yandaşlarla paylaştı. Ardından cemaatle irtibatlı firmaları “terör darbe vatan hainliği” gibi bahanelerle el koydu. Kriz çıkarıp iflasa sürüklediği irili ufaklı birçok firmayı bankalar aracılığıyla kendine esir etti. Ülkenin en değerleri işletmeleri olan THY-Türktelecom-Halkbank-Vakıfbank-Ziraat banaksı-Borsa İstanbul-Botaş-Çaykur-Eti bor aş gibi dev kuruluşları önce varlık fonu dedikleri saraya kontrolünde hazineye paralel bir kasaya devrettiler ardından buranın sorumluluğunu 2021 yılına kadar Albayrak’a vererek tüm kitleri kendilerine bağladı ülkenin tapusunu damada vererek ve tüm kaynakları tek imza ile aile şirketi gibi yönetme yetkisi kazandılar.
Devlete ait varlıklar da kendilerine geçirdikten sonra sıra ülkenin büyük holdinglerine geldi. Son düzenlemelerle kriz var diyerek ekonomik OHAL ilan edip isteği zaman Merkez bankasına, İş bankasına, Koç-Sabancı-Boyner-Eczacıbaşı-Özyeğin-Doğuş gibi holdinglere doğrudan müdahale etme, ülkenin en büyükleri arasında olan bu firmaların tüm insan haklarını yok ederek, mülklerine kayyım atama, el koyma yetkisi kazandı. Son günlerde gezi olayları bahane edilerek TÜSİAD’ın gündeme alınması sıranın bu büyük firmalarına geldiğinin habercisi. Uzun süreden beri hazırlanan dosyaları devreye sokup büyük firmaları yutmak için çıkarılan ekonomik krizin sebebi olarak TÜSİAD yöneticilerini göstermesi yeterli. Konkordato ile binlerce firmanın teslim olduğu alanın temizlendiği bir ortamda ilan edilen ekonomik kriz bahane edilerek bu firmalara el konulması için önlerinde hiç engel kalmadı.
İktidarın hedefine koyduğu büyükleri harcama planı devreye girdi, Fransız ortaklı Tepe-Akfen grubu Atatürk hava limanının 3 milyar dolar ile 2021 yılına kadar kiralamıştı. Anlaşma hükümleri yok sayılarak süre dolmadan 3 yıl önce tüm uçuşların yeni hava limanına kaydırılacağı açıklanıyor ve firmaların tüm yatırımları devre dışı bırakılıyor. Aynı firma 861 milyon dolara 49 yıllığına İDO İzmit körfez hattını alıyor. Ancak hatta hiç ödeme yapmamış bir firma mahkeme kararına rağmen sefere devam ediyor.