Analiz / Ramazan Faruk Güzel (Eski Hakim)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2024 yılına ilişkin istatistiklerini açıkladı ve Türkiye yine insan hakları ihlalleri listesinde zirvede yer aldı. Toplam 60 bin 350 başvurunun 21 bin 600’ü Türkiye’den geldi ve bu rakam Türkiye’yi açık ara lider konumuna taşıdı. AİHM’nin önündeki her üç davadan biri Türkiye kaynaklı.
Bu tablo, artık münferit bir hukuksuzluk sorunu değil, sistematik bir insan hakları krizi yaşandığını gösteriyor. 15 Temmuz 2016 sonrası inşa edilen otoriter rejimin sonucu olarak Türkiye’de adalet sistemi çökmüş, bağımsız yargı yerle bir olmuş ve temel haklar ağır şekilde ihlal edilmiştir.
AİHM’nin Türkiye Karnesi: Şaşırtmayan Zirve
Türkiye’nin AİHM’de en fazla şikayet edilen ülke olması yeni bir durum değil. Ancak 2024 raporu, bu sürecin derinleştiğini ve iç hukuk yollarının artık tamamen işlemez hale geldiğini ortaya koyuyor.
- 21 bin 600 başvuru ile Türkiye, AİHM’ye en çok şikayet edilen ülke oldu.
- 73 karardan 67’sinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) en az bir maddesinin ihlal edildiği tespit edildi.
- En fazla ihlal edilen haklar:
- Özgürlük ve güvenlik hakkı (19 ihlal – AİHS 5. madde)
- İfade özgürlüğü (15 ihlal – AİHS 10. madde)
- Adil yargılanma hakkı (13 ihlal – AİHS 6. madde)
Bu istatistikler, Türkiye’de hukukun artık bir baskı aracına dönüştüğünün kanıtıdır.
15 Temmuz Sonrası: Sivil Darbenin AİHM’e Yansıması
Raporun belki de en kritik verisi, Türkiye’den gelen başvuruların %80’inin 15 Temmuz sonrası süreçle ilgili olması.
2016’daki ‘darbe girişimi’ sonrasında Türkiye’de:
- OHAL KHK’ları ile yüz binlerce kişi ihraç edildi.
- Binlerce akademisyen, avukat, gazeteci, hakim ve savcı tutuklandı.
- İşkence, zorla kaybetme ve kötü muamele iddiaları arttı.
AİHM, bu sürecin hukuksuzluğunu tescilleyen birçok karar verse de Türkiye bu kararları ya görmezden geldi ya da uygulamadı.
Özellikle Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararları, AİHM ile Türkiye arasında hukukun üstünlüğü mücadelesinin simgesi haline geldi. AİHM Yalçınkaya Kararı ve sonrasındaki Erdoğan yargısının tutumu da ortada!…
Erdoğan Rejimi: Ortadoğu’nun Yeni Otoriter Modeli
Türkiye’nin AİHM istatistiklerindeki liderliği, sadece bir hukuk sorunu değil, bir rejim sorunudur. 2002’de adalet ve insan hakları vaadiyle iktidara gelen Erdoğan, bugün baskıcı Ortadoğu rejimlerinin tipik bir örneğine dönüşmüştür.
- Bağımsız yargı tamamen ortadan kaldırılmıştır.
- Basın özgürlüğü yok edilmiştir.
- Muhalefet kriminalize edilmiştir.
- İşkence ve kötü muamele sıradan bir uygulama haline gelmiştir.
Bugün Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi olup da hem AİHM kararlarına en çok uymayan hem de en fazla ihlal yapan ülke konumunda.
AİHM Kararlarına Direniş: Hukuk Tanımazlık
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. maddesi gereği, AİHM kararları bağlayıcıdır ve taraf devletler bu kararlara uymak zorundadır.
Ancak Türkiye:
- Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarını uygulamadı.
- Hukuksuz tutuklamalara devam etti.
- İfade özgürlüğü davalarında ihlalleri sürdürdü.
Bu tutum, Türkiye’yi Avrupa Konseyi içinde “ihlalleri uygulamayan ülke” konumuna getirdi ve Avrupa Konseyi’nden ihracı gündeme getirdi.
Ne Yapılmalı? Çıkış Yolu Var mı?
Türkiye’de hukukun yeniden inşası ve AİHM kararlarının uygulanması için şu adımlar atılmalıdır:
- Siyasi mahkumlar serbest bırakılmalı ve özellikle Kavala, Demirtaş gibi sembol isimler için AİHM kararları uygulanmalıdır.
- Bağımsız yargı yeniden tesis edilmeli, siyasi güdümlü mahkemeler kapatılmalıdır.
- İfade özgürlüğü üzerindeki baskılar kaldırılmalı, gazeteciler ve akademisyenler üzerindeki yargılamalar sonlandırılmalıdır.
- İşkence ve kötü muameleye karşı sıfır tolerans politikası benimsenmelidir.
- Avrupa Konseyi ve uluslararası toplum, Türkiye’ye baskıyı artırmalıdır.
- KHK’lar ortadan kaldırılmalı, muhalifler hakkında terör örgütü isimleri uydurmaktan vazgeçilmeli ve ülke normalleştirilmeli…
Türkiye, hukukun üstünlüğüne geri dönmezse, Avrupa Konseyi üyeliğini bile kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
Sonuç: Türkiye Gündemde Kalmaya Devam Edecek
AİHM raporu, Türkiye’nin hukuk ve insan hakları alanında iflas ettiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
15 Temmuz sonrası kurulan rejim, otoriter bir yönetim modeli oluşturmuş ve yargıyı tamamen kontrol altına almıştır.
Ancak unutulmaması gereken şey şudur:
Hiçbir otoriter rejim sonsuza kadar sürmez.
Tarih göstermiştir ki, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü her ülke, eninde sonunda bir adalet mücadelesi ile karşılaşır. Ve bu mücadele, hak ihlallerine karşı sesini yükseltenler tarafından kazanılır.
Türkiye’nin geleceği, AİHM’nin verdiği kararlara meydan okumakta değil, insan haklarını içselleştiren bir demokratik devlet olmaktadır.