‘Erdoğan öngörülebilen bir siyasetçi. Pragmatist, herhangi bir ilkesi ve etik kaygısı yok. Her zaman sandık endeksli plan yapar ve önceliği daima koltuktur. ‘
Erkam Tufan ve Doğan Ertuğrul ile Youtube’da yaptığımız ‘30 Artı Dakika’ programında birkaç kez “Yakın zamanda Yunanistan ile de çatışmanın eşiğine gelir, savaş tamtamları çalınırsa şaşırmayın” demiştim.
Bir çok izleyici ‘ortada fol yok yumurta yok, nereden çıkardın bu gerginlik senaryosunu’ diye tepki göstermişti.
Tabi ki müneccim değilim ama iki gerekçeyle Yunanistan ile kafa kafaya geleceğimizi görebiliyordum.
Birincisi Erdoğan’ın zihin kodlarını biliyoruz.
İkincisi de iç politik gelişmeler Erdoğan’ı böyle bir hamleye mecbur bırakıyor.
Ne demek istediğimi örnekleriyle anlatayım.
Erdoğan öngörülebilen bir siyasetçi. Pragmatist, herhangi bir ilkesi ve etik kaygısı yok. Her zaman sandık endeksli plan yapar ve önceliği daima koltuktur.
Bunun için de hiçbir şeyi -din dahil- istismar etmekten çekinmez.
ERDOĞAN KENDİNDEN GÜÇLÜYLE ÇATIŞMAZ
Erdoğan ve avanesi uzunca bir zamandır “oyun kuran büyük devlet” söylemiyle kitlelerini gaza getiriyor.
Haklarını teslim etmek lazım, bu konuda da fena değiller.
Nasıl olsa tüm medyayı ellerine alıp muhalif sesleri de boğdular. Biat etmeyen gazeteciler ya hapiste ya da sürgünde.
Her şeye rağmen teslim olmayan birkaç kalemin sosyal medyada ‘oyun bozmasını’ engellemek için de internet yasası geçirdiler.
Artık konvansiyonel medya gibi sanal alem de Erdoğan rejimi için dikensiz gül bahçesi.
Erdoğan’ın sık sık ifade ettiği ‘oyun kuran devlet’ söylemi aslında yaptığının tam tersini tarif ediyor.
Şöyle ki, Erdoğan aslında oyun kurmuyor aksine oyun bozuyor. Mealen “Ben size karşı oyun kuramam ama oyunlarınızı bozarım” diyor.
Bir başka ifadeyle oyun kurma gücü olmayan Erdoğan oyun bozarak kendine yer açmaya çalışıyor. Sonuçta oyun bozmak için çok da güçlü olmanız gerekmiyor.
Bunun en somut örneklerini Suriye sahasında gördük.
Erdoğan, Suriye politikasında yaptığı hataları askeri sahaya sürerek telafi etmeye çalıştı. ABD’nin boşalttığı alanda süper güçleri test ederek ilerledi. ABD’nin izin verdiği oranda hamleler yaparak iç politika da istediğini almaya çalıştı. O günlerde savaş naraları atan, Suriye’yi beka meselesi olarak gören AKP cephesinde bugün kimse Suriye’den bahsetmiyor bile.
Tabi ki Erdoğan’ın her hamlesinin iç politikaya bakan tarafları da vardı.
Erdoğan’ın dış politikada takip ettiği ‘oyun bozarak muhatap kabul edilme’ stratejisi şimdilerde Libya ve Yunanistan’da uygulamada.
Aslında Rahip Brunson’ın saçma iddialarla göz altına alınıp 2 yıl boyunca tutukla kalması da aynı mantığın ürünüydü. Erdoğan bu hamlesiyle istediğini aldı da.
Trump ve ABD yönetimi Erdoğan’la ilişkilerde alttan alan taraf oldu.
Bu aşamada şunu da hatırlatmakta fayda var. Erdoğan hiçbir zaman ‘kendinden güçlü ve büyük’ bir güç merkeziyle çatışmaya girmedi, girmez de.
Yaptığı şey ‘zayıf halka’ya oynayıp ‘ana aktörleri’ masaya çekmek. ‘Erdoğan’ın şerrinden emin olmak isteyen güçler de masaya bir şeyler atarak durumu idare ediyor.
Mesela Yunanistan ile yaşanan kriz de böyle bir şey.
Erdoğan Yunanistan’a vurarak Almanya’yı istediği noktaya getirmeye çalışıyor. Ama hiçbir zaman Almanya ile çatışmaya girmiyor.
Mesela Suudi Arabistan ile çatışmaya girmeyip onun yerine Birleşik Arap Emirlikleri ile kavgaya tutuşuyor.
Erdoğan ne Rusya ile ne de ABD ile karşı karşıya gelmedi.
Zaman zaman iç politik gerekçelerle ‘Ey Amerika’ dedi ama o tamamen kendi tabanına gaz verme amaçlıydı.
Yoksa Erdoğan ve AKP’lilerin Washington’a gelince yelkenleri indirdiğini herkes biliyor.
MİLLİYETÇİ DALGAYI ŞİŞİRİP İYİ PARTİ’YE OYNUYOR
Olayın bir de iç politikaya bakan tarafı var.
Erdoğan her zaman sandık ve koltuk endeksli siyaset güdegeldi.
Sandıkta kendisine ne kazandıracaksa onunla yürüdü. Mesela seçimde işine yarayacaksa Kürtlerle müzakere dönemini açtı, istediğini aldıktan sonra mücadele aşamasına geçti.
AB ile yakın durup Türkiye’de vesayet rejimine karşı mevzi aldı, ülke içinde muhalifleri bertaraf edip her şeye tam anlamıyla hakim olunca da eski devlet kalıntılarıyla ittifak edip AB’ye tepki aşamasına geçti.
Malum olduğu üzere anketler Erdoğan ve müttefiki Bahçeli-Perinçek cephesi adına hiç de parlak değil. Üstelik yerel seçimlerde yaşanan Ankara şoku ve İstanbul bozgunu hafızalarda hale taze.
Bu aşamada Erdoğan, İyi Parti üzerine oynayacak.
“Madem Cumhur İttifakı’nı genişletemiyorum Millet İttifakını parçalarım” diye özetlenebilecek stratejiyi izliyor.
Bir yandan şişirilen milliyetçi dalga öbür yandan HDP’nin izole edilerek CHP ile arasını açma stratejisi aynı anda yürürlükte.
İşte böyle bir aşamada Yunanistan ile gerginliğin arttırılması hem ekonomik krizi unutturacak hem de siyaset sahnesinde taşların yeniden karılması ile sonuçlanacak.
Tabi bu Erdoğan’ın planı.
Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu bu planı görüyordur. Ancak Yunanistan ile çatışma noktasına gelinmesi, içeride estirilen milliyetçi rüzgar Akşener’i de Bahçeli’yi de zorda bırakabilir.
Sonuçta Erdoğan rejimi ‘milli seferberlik’ havasına uzun zamandır yatırım yapıyor.
Peki Erdoğan, Ayasofya’nın ‘fetih söylemi’yle camiye çevrilmesi gibi hamlelerin Türkiye için ağır kayıplarla sonuçlanacağını bilmiyor mu ?
Biliyor, hem de herkesten çok.
Ancak Erdoğan için her zaman kendi ajandası önemli. Bütün hamleleri hep sandık ve koltuk eksenli.
Erdoğan AB sert tepki verinceye kadar gerginliği tırmandıracaktır.
Eğer AB başkentleri yüksek perdeden tepki vermezse, gerginliği sürdürerek politik kazanımlar elde etmeyi deneyecek.
Her iki durumda da iç politikada kazanacağı için eli rahat.
Gelinen noktada Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kayıpları ise telafi edilemeyecek kadar büyük olacak.
Kaynak: Tr724