ABD’li Rahip Andrew Brunson’un iki yıl tutukluluğunun ardından gelen ev hapsi kararı, Washington yönetimi için yeterli gelmeyince, önce yaptırım tehdidi ardından da Brunson’un durumunda rolü olduğu iddiasıyla iki bakana yaptırım geldi.
ABD’nin Türkiye’yi hedef alan yaptırımları şimdilik iki bakanın ABD’deki mülklerinin dondurulmasını ve bu ülkede ticaret yapma engelini içeriyor.
Ancak, ABD’nin bununla yetinmeyebileceği, yeni yaptırımları devreye sokabileceği iddiası da gündemde.
Washington’daki düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nde (Center for American Progress-CAP) Türkiye uzmanı Max Hoffman, Türk-Amerikan ilişkilerinin 1974’teki Kıbrıs silah ambargosundan bu yana en büyük krizini yaşadığını söylüyor.
Amerika’nın Sesi’nin haberine göre Hoffman, “Özellikle Suriye konusundaki görüş ayrılıkları ve darbe girişimiyle birlikte gerilim de tırmandı, ABD ‘nin Fethullah Gülen’i iade etmemesi ve şimdi de Türkiye’de Amerikan vatandaşlarının gözaltına alınması ve tutuklanması sebebiyle de Amerika bir tavır ortaya koymayı tercih etti” diyor.
“Amerikan yönetimleri geçmişte NATO müttefiki Türkiye’yle yaşadıkları sorunları daha ziyade perde arkası diplomasiyle çözmeye çalışırdı ancak Brunson meselesinde direkt kamuoyu önünde yaptırım açıklama yoluna gitti. Hoffman’a göre tavır değişikliğinin üç nedeni var:
“Amerika’nın yaklaşımının çarpıcı biçimde değişmesinin sebeplerinden bir tanesi, bir kere başta Başkan Trump var, yani biraz daha zorlayıcı, zaman zaman dengesiz bir duruş sergiliyor ya da daha cesur adımlar atmayı tercih ediyor. Müzakere konusunda karşı tarafa baskı uygulama yönünde bir tarzı var. Obama’dan biraz daha yaklaşımı farklı. Obama daha hesaplı, daha rasyonel şekilde ilerliyordu. Bir diğer sebep de Türk cephesine bakacak olursak Cumhurbaşkanı Erdoğan devlet kontrolunu tamamen eline almış durumda. Dolayısıyla geleneksel olarak karar verme sürecinde, yani Dışişleri Bakanlığı ya da ordu çok bu süreçte yer almıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan tek başına adım atıyor gibi. Yani iki tarafta da sert liderler var. Üçüncü bir sebepse sessiz bir şekilde bir diplomasiyi yürütmek çok işe yaramamış gibi görünüyor, en azından Amerikan vatandaşlarının gözaltına alınması konusunda. Dışişleri Bakanı Türkiye’ye uzun süre baskı uyguladı ancak bunun sonucunu alamadı ve Başkan Trump’ın da sabrı taştı ve bu yüzden böyle bir adım attı.”
Amerika’daki politika yapıcıların da Türkiye konusunda farklı düşünmeye başladığını ifade eden Hoffman, Amerika’nın, Türkiye’nin örneğin Suriye’de attığı adımların Washington ya da NATO’nun çıkarlarına uyuşmadığı düşüncesiyle Ankara’ya, “ikisine de sahip olamazsınız, yani evet bağımsız bir dış politika fikrini anlayabiliriz ama bir yandan da güvenilir bir NATO müttefiki, ortağı olacaksanız Rusya’yla bu kadar yakınlaşmamanız gerekiyor” mesajını verdiğini belirtiyor.
Peki ABD, Brunson Türkiye’de iki yıla yakın süredir hapiste olmasına rağmen neden bu kadar süre geçtikten sonra Türkiye’yi cezalandırma yoluna gitti?
Hoffman, iki sürecin rol oynadığı görüşünü şu sözlerle dile getiriyor:
“Öncelikle Amerikan hükümeti, Dışişleri Bakanlığı bu sorunu perde arkasından çözme yolunda çaba gösterdi ama başarılı olamadılar. Neden başarılı olamadılar? Bunun en önemli sebebi Brunson’ın gözaltına alınması sürecinde Türk hükümeti onu bir pazarlık aracı olarak görmeye başladı. İkili ilişkilerin diğer boyutları açısından bir pazarlık aracı olarak kullanabileceğini gördü ve daha sonra da kriz çığırından çıktı. Ve burada da gazetelerde, Amerikan medyasında Brunson davası yer almaya başladıkça Trump da dedi ki ‘ben bu konudan faydalanabilirim’. Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı’nın elinden bir anlamda bunu alıp büyük bir konuya dönüştürdü.”
Hoffman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç siyasetteki meşruiyetini korumak ve seçmen grubunu birlik içinde tutmak için ‘dış ülkelerden tehdit ve komplo’ söylemini kullandığını ve giderek daha koyulaşan bir milliyetçilik üzerine politika inşa ettiğini belirterek, Amerika’yla bu son krizin bir anlamda onun işine geldiği yorumunu yapıyor.
Erdoğan’ın “faiz lobisi, dış mihraklar” gibi geçmişte söylemlerinin olduğunu hatırlatan Hoffman, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Ve şimdi ekonomik olarak Türkiye’deki durgunluk veya potansiyel bir kriz anında da yaptırımları sorumlu tutabilir. Bu aslında uzun vadeli olarak küresel trendlere de bağlı olan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiyi yanlış yönetiminden kaynaklanan bir sorun ama dönüp diyebilir ki ‘yaptırımlardan kaynaklandı’. Şunu da eklemek lazım; Türk ekonomisi çok hassas ve kırılgan bir ekonomi, yani bu yaptırımlar evet büyük ölçüde belki sembolik olabilir ama piyasalara olumsuz bir mesaj veriyor ve dolar ilk kez 5’in üzerini gördü. Gerçekten ekonomik olarak bir zafiyet durumu var. Erdoğan bunu milliyetçi duyguları yükseltmek için kullanmak istese de piyasadaki realiteye baktığımızda bazı tavizler vermek zorunda kalabilir.”
Hoffman, Türkiye ve Amerika arasındaki sorunların fazlalığına dikkati çekerek, arada derin bir krizin olduğunu, kısa vadede de çözülmesini beklemediğini söylüyor.