Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısır televizyonuna verdiği mülakatta, “iki ülke arasında yaşanan gerilim aslında sevgiden doğdu” sözleri, diplomatik nezaketin ötesinde, geçmişte kullanılan sert ifadeleri unutturma çabası gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca Sisi’yi “darbeci, terörist, zalim diktatör” olarak tanımlamış, uluslararası arenada Mısır yönetimini gayrimeşru ilan etmişti.
Şimdi ise aynı liderin dirayetinden ve “hikmetli bakışından” söz edilmesi, iktidarın dış politikada tutarlılık krizini gözler önüne seriyor.
U-DÖNÜŞÜNÜN ADI: MODERN TARİHİN EN İYİ DÜZEYİ
Fidan, Türkiye-Mısır ilişkilerini “modern tarihin en iyi düzeyi” olarak tarif etti. Oysa birkaç yıl öncesine kadar Mısır ile ilişkiler tamamen donmuş, büyükelçiler geri çekilmiş, hükümet “Sisi ile aynı masaya oturmayız” söylemiyle iç politikada milliyetçi ve İslamcı kesimlere mesaj vermişti.
Bugün aynı hükümetin, savunma sanayi işbirliğinden ortak güvenlik vizyonuna kadar kapsamlı ortaklıklardan bahsetmesi, dış politikada keskin bir U-dönüşün itirafı niteliğinde.
“DARBECİ”DEN “KARDEŞ”E
Türkiye’de iktidar kanadı, 2013’teki darbeden sonra Sisi yönetimini tanımadığını ilan etmiş, meydanlarda “Rabia” işareti üzerinden siyasi kampanya yürütmüştü. Erdoğan, 2019’da “Sisi ile asla yan yana gelmem” demişti.
Ancak şimdi Fidan’ın sözleri, bu söylemlerin hızla çöpe atıldığını ortaya koyuyor. Halkın hafızasında taze olan bu çelişki, hükümetin dış politikayı iç politikaya malzeme ederek yönettiğini gösteriyor.
Fidan’ın açıklamalarındaki “ortak güvenlik, savunma sanayi işbirliği, ticaret” vurgusu, Türkiye’nin ekonomik sıkışmışlık ve bölgesel yalnızlık nedeniyle zorunlu bir yakınlaşmaya gittiğini düşündürüyor.
Yıllarca “diktatör” diye suçladıkları liderle masaya oturmak, iktidarın söylem ve eylem arasındaki uçurumu daha görünür hale getiriyor.
Hakan Fidan’ın Mısır televizyonundaki açıklamaları, diplomatik nezaketin ötesine geçerek, iktidarın kendi geçmiş söylemleriyle çelişmesini perdelemeye çalışıyor.
Ancak “sevgi-sitem” metaforu, yıllarca kullanılan ağır ithamların üzerini örtemiyor. Sonuçta bu durum, Türkiye’nin dış politikada güvenilirlik sorununu derinleştiriyor.