Atlas Aslanları’nın yarı finale giden yolu sevinç ve sürprizlerle doluydu.
23 Kasım’daki ilk maçında, sonradan Brezilya’yı eleyecek yarı finalist Hırvatistan’la golsüz berabere kalan Fas, gruptaki son iki maçını Belçika ve Kanada karşısında ikişer golle kazandı.
Son 16 turunda turnuvanın favorilerinden İspanya’yı penaltılarla 3-0, çeyrek finalde de Portekiz’i 1-0 yenen Fas’ın zaferleri, ülkenin birçok kentinde ve ülke dışında coşkuyla kutlandı.
Fas daha önce Fransa ile resmi maçlarda sadece beş kez karşılaştı. İki takım arasında en son 2007’de oynanan maç berabere bitmişti.
‘Sömürgeye giden uzun ve kanlı yol’
Fas’ın Fransa ve Batı Avrupa ile ilişkisi 19. yüzyıla, ülkede saraya yakın seçkin kişilerin Avrupa’ya yaptığı seyahatlere kadar gidiyor.
Ancak bu dönemde toplumun küçük kısmı Fransız dili ve kültürü ile haşır neşir olmaya başlarken büyük bölümü Avrupa hakkında hiçbir şey bilmiyordu ve bu kültüre uzaktı.
BBC Türkçe’nin görüştüğü California Üniversitesi’nde (UC Davis) Orta Doğu Tarihi Profesörü Susan Gilson Miller, Fas yönetiminin 19. yüzyılın sonlarına doğru, orduyla başlayarak ülkeyi Avrupa çizgisi üzerinden modernleştirme girişimlerinde bulunduğunu ancak “tecrübesizliği” yüzünden ilerleyemediğini anlatıyor.
Ardından bu çabaları gözlemleyen ve 1830’dan beri komşu ülke Cezayir’de sömürgesini sürdüren Fransa, Fas’ı da kontrolüne almak için neredeyse 20 yıl süren, şiddetli bir işgale girişti.
1912 Fes Antlaşması’nın imzalanmasıyla Fas, 1956’da bağımsızlığını ilan edene kadar Fransa’nın himayesi, yani sömürgesi haline geldi.
Miller’a göre Fas cephesindeki direniş, “ağırlıkla dağlık bölgelerdeki yerli halk Berberiler’in yürüttüğü mücadelelerle 1930’lara kadar sürdü”.
Kuzey Afrika’nın ve özellikle Fas’ın sömürge ve sömürge sonrası tarihini inceleyen Miller’ın ifadekleriyle “Sömürgeye giden yol uzun ve kanlıydı, bir gecede olmadı ve Fas tarafında kesinlikle istenmedi. Berberiler Fransızlara karşı çok mücadele etti, direnişin merkezindeydiler ve ancak 20 yılın sonunda yenik düştüler. Bu şiddetli ve acımasız dönemin hatırası Fas’ın hafızasında hala sürüyor.”
Fas’ta Fransa’nın etkisi, başta üst sınıflarda olmak üzere toplumun birçok kesiminde, bazen çok yakın bir şekilde hissedildi.
Ülkede Fransız eğitim sistemi uygulandı, Fransızca öğretildi ve çeşitli kültürel alışkanlıklar topluma sızdı.
Ülkenin yönetimi ise tamamen Fransa kontrolündeydi, Fas Sultanı, Fransa yönetiminden komut alıyordu ve Miller’a göre “Faslılar kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaştı.”
Çok vakit geçmeden, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra ülkede Fransa’nın hakimiyetine karşı huzursuzluklar yeniden belirdi ve ilerleyen yıllarda yüzlerce kişinin ölümüne yol açan çatışmalar yaşandı.
Fas, 1956’da Fransa’dan bağımsızlığını ilan etti.
1956 sonrası ve günümüzde siyasi ilişkiler
Bağımsızlıktan sonra iki ülke arasındaki ilişkiler gelişti, Fas yıllarca Fransa’nın en büyük ticaret ortaklarından biri oldu ve Fas’tan yüz binlerce kişi çalışmak için Fransa’ya göç etti.
Ancak son yıllarda iki ülke arasında çeşitli gerilimler yaşanmaya başlandı.
Öncelikle Fas, Cezayir ile toprak anlaşmazlığı yaşadığı Batı Sahra bölgesi için özerklik önerisine ilişkin Fransa’yı defalarca tutumunu netleştirmeye çağırdı ancak Fransa’dan beklediği karşılığı alamadı.
Uzmanlara göre Fransa’nın Cezayir ile önemli siyasi ve ticari ilişkiler sürdürmesi ve özellikle doğal gaz tedarik etmesi buna neden olan faktörlerden.
Öte yandan ülkedeki düzensiz göçmenlerin geri alınması üzerine işbirliği yapılmadığı gerekçesiyle Fransa 2021’de, Faslılar, Cezayirliler ve Tunuslulara verdiği Schengen vizesi sayısını yaklaşık yüzde 50 azaltacağını açıkladı.
BBC Türkçe’ye konuşan Oklahoma City Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü Mohamed Daadaoui, bu akşam oynanacak maçın, “iki ülke arasında gerginliklerin yaşandığı ilginç bir döneme denk geldiğini” söylüyor:
“Fransa, Cezayir ile ilişkilerini baltalamak istemiyor ama bu yüzden Fas ile olan ilişkilerinden ödün veriyor. Aynı zamanda Afrika’ya yatırım yapan ve Çin ile ABD’yle görüşen Fas, artık Fransa ile olan ekonomik ilişkiye bağımlı değil. Eski sömürgesinin ekonomik etki alanının bir parçası olmasını bekleyen Fransa için bu gelişmeler tereddüt yaratıyor.”
‘Fransız kültürüne aşinalık ve kızgınlık’
Fas ile Fransa arasında siyasetin yanı sıra kültürel gerilim hatları da canlı.
Fas’ta bağımsızlıktan hemen sonra toplumun iki dilli olduğu bir dönem yaşandı ancak uzmanlara göre 1960’larda Kral 2. Hasan’ın öncülüğünde başlayan ve günümüze kadar devam eden bir “Araplaştırma” süreciyle Fransız dili ve kültürü “sistematik bir şekilde” kaldırılmaya çalışıldı.
California Üniversitesi’nden Miller, Fransa mirasının Fas’ta günlük yaşamda oldukça güçlü kalmaya devam ettiğini ve ülkede halen bir çift kültürlülüğün yaşandığını söylüyor:
“Fransız kültürüne hem aşinalık hem de kızgınlık var. Fas’ta Fransızca ikinci dil ve başarılı olabilmek için bilmek hala önemli, Faslılar öğle yemeğinde baget yiyor, Fransız kültürüne her yerde rastlanıyor.”
Miller, kendi ülkelerinde yaşayan Faslıların yanı sıra Fransa’ya giden Faslıların da kültürel aidiyetleri konusunda zorluk yaşadığını anlatıyor:
“Fransız olmadıklarını, Müslüman ve Faslı olduklarını çok iyi biliyorlar. Fransa’ya gitmek onlar için zor çünkü çoğu zaman kendi vücutları içinde rahat hissedemiyorlar. Kamusal alanlarda kendilerini Müslüman olarak tanıtmak istiyorlar, başörtüsü takmak istiyorlar ama bunlar Fransa’da kabul edilmiyor.”
Tunuslular, Cezayirliler, Batı Afrikalılar ve Araplar Fas’ı destekliyor
Birçok ülke lideri son günlerde Fas’ın başarısını kutlamak için Kral 6’ıncı Muhammed’i telefonla aradı.
Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed es-Sani bile Fas’ın bütün maçlarına katılıp tezahürat yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Fas halkını ve hükümetini tebrik etti.
Fas Teknik Direktörü Walid Regragui, İspanya karşılaşmasından önce, “Başta bizi destekleyen yalnızca Faslılardı, şimdi onlara Afrikalılar ve Araplar da katıldı” demişti.
Fas’ı destekleyenlerin sayısı giderek artıyor.
Dünya Kupası’nı takip etmek için Katar’a gidenler Fransa maçını dört gözle bekliyor.
“Bu adeta bir derbi maçı gibi. Fas milli takımında Fransa doğumlu iki veya üç oyuncu var. Fransa yerine Fas için oynamayı seçtiler. Sanki aynı bölgeden iki takım oynuyor ve takımlar birbirini tanıyor” diyen Daadaoui sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu aynı zamanda sadece bir futbol maçı değil ve Fas’ın 17. ve 18. yüzyıllarda sömürgecilik geçmişine sahip olan Portekiz ve İspanya’y karşı elde ettiği galibiyetlerin ardından oynanıyor. Fas için bu; Portekiz, İspanya ve şimdi en büyük sömürgeci güç olan Fransa ile hesaplaşma yolunda ilerleme düşüncesi.”
“Futbol ulusal bir tutku”
Uzun yıllar boyunca Fas’ta yaşayıp çalışan Miller, futbolun “ulusal bir tutku” olduğunu ve toplumdaki her çocuğun futbol oynadığını söylüyor:
“Benim evim Rabad’ın kenarında, okyanus kıyısındaydı ve her gün okul çıkışlarında ve hafta sonlarında duyabildiğimiz tek şey Arapça’da “kura”, yani top sesiydi. Özel futbol sahaları yoktu, herkes kumsalda durmadan oynardı, kafeler de futbol izleyen insanlarla dolardı. Bu maçın muazzam sembolik anlamı var, ezilen tarafın sömürgeciliğin üstesinden gelme gücünü temsil ediyor.”